Çin krizinin Türkiye’ye muhtemel etkileri üzerine..

Abdurrahman Dilipak

Kovid-19’un, SARS gibi yarasalarda bulunan bir betakorona virüsün mutasyon geçirmesiyle ortaya çıktığı iddiası ortaya atıldı şimdi de. Hâlâ mikrobun nasıl çıktığı bilinmiyor.

“Livescience” internet sitesinde yer alan habere göre, ABD’nin Teksas Üniversitesinden araştırmacılar, Kovid-19’un genom haritası kullanılarak üretilen numuneler üzerine yaptıkları çalışmada, korona virüsün insan hücresine nüfuz etmesini sağlayan “anahtar” enzimi tespit etti. Tabii bu mikrop bir biyolojik silahsa, bunu üretenler, eşzamanlı ilacını da üretmiş olmalılar. Bir de başka bir iddia var. O da, aşı ya da ilacın kısırlaştırıcı etkisi olacağı ile ilgili.. Bu iddiayı da bir kenara not etmek gerek.

Bu arada ülkemizde kenevir üzerine çalışan bir grub, THC ve CBD’nin birtakım başka yağlarla kombine edilmesi ile elde edilen spreyin Kovid-19 ve benzerleri için koruyucu ve tedavi edici özellikte olduğunu ileri sürüyorlar.

Bugün dünyada hastalık kadar konuşulan bir başka konu var. Dünyada yaşayan insanların 8’de birinin yaşadığı bir ülkeden söz ediyoruz. Ya mikrop Hindistan’a ASEAN bölgesine yayılırsa ne olur. Bir anda dünya nüfusunun yarısı Kovid 19’un tehdidi altına girer. Hindistan’da hastalık; sağlık ve temizlik şartları sebebi ile Çin’den daha hızlı yayılabilir. Eğer Afrika’ya da sıçrarsa bu yüzyılın en büyük insani trajedisine dönüşebilir.

Çin gribinin sebeb olduğu krizin bugünden yarına çözülmesi beklenmiyor. En az 2-3 yıl sürecek. Ölüm sayısı milyonlara ulaşabilir.

Bu arada dünya imalat ve ticareti çok büyük ölçüde daralacak. Çin’den mal alanlar ve mal satanlar için pazarlarında ciddi bir daralma olacak. Çin pazarından çekilenler Türkiye pazarına yönelebilir. Mesela tekstil bunlardan biri. Ancak Türkiye’de tekstil imalatçıları büyük ölçüde Çin’den kumaş ithal ediyordu. Erol Yarar’la konuşuyoruz, Çin salça pazarında en az iki üç sene olamayacak, peki bunu karşılayabilecek miyiz. Türkiye düne kadar ipek yolu üzerinde Çin’in kuracağı montaj tesislerini, ambalaj tesislerini konuşuyordu. Kişi başına 250.000 dolar getirecek olan 100.000 Çinliden söz ediliyordu. İpek yolu ile ilgili senaryolar en azından 2-3 yıl ertelenecek. Dubai gibi ekonomisi büyük ölçüde Çin’e bağlı ülkeler ne yapacak? Türkiye’nin bu konuda politikası ne olacak.

Çin sanayi ekonomik açıdan kırılgan bir yapıya sahip. Müteşebbislerin çoğu büyük ölçüde kamu bankalarına borçlu. Yatırımcı ithalat da yapamayacak, ihracat da. Dolayısı ile üretim de yapamayacak. İstihdam da oluşturamayacak. Banka borcunu da ödeyemeyecek çalışanının maaşını da ödeyemeyecek. Çin’i büyük bir işsizlik, vergi kaybı ve ekonomik kriz bekliyor. Çin’deki yoksulluğun dış destekle karşılanması kolay değil. 1,5 milyar insandan söz ediyoruz.

Sadece Çin’deki fuarlardan söz etmiyoruz. Asya’daki bütün fuarlar iptal. Olimpiyatlar, konferanslar, turistik ziyaretler hepsi duruyor. Gemiler limanlarda bekletiliyor, hava ulaşımları durduruluyor. Dünyanın birçok yerine katılım için rezervasyon yaptıran Çinli firmalar ya gidemeyecekler, gitmek isteseler de kabul edilmeyebilirler. Kabul edilseler bile standlarına ziyaretçi gelmeyecek.

Çin’deki bu krizin, dünya ekonomisine, bölge ekonomisine, Çin’e büyük etkileri olacak. Türkiye, hem olumlu, hem olumsuz etkilenecek. Eğer şimdiden tedbir alınır, teşvik uygulanırsa Türkiye bu krizden ekonomik olarak en az yara ile ve ciddi bir kazançla çıkabilir.

Bu olay dünya kamuoyunda ciddi bir tedirginlik kaynağı. Bunun ekonomik maliyeti yanında sosyo psikolojik bir maliyeti olacak. Bunun siyasi bir maliyeti de olacak elbette. Çin’de salgının beraberinde getireceği sosyal olaylar yaşanabilir. Bu Çin’de beraberinde bir rejim sorununu, hatta rejim değişikliğini de beraberinde getirebilir. Tabii, bunu zaman gösterecek. Çin’in başına gelen bu felaket başka devletler için de ders olacak. Mesela Doğu Türkistan ve ülkenin başka bölgelerinde olaylar yaşanabilir. Çin’de güvenlik zafiyeti ortaya çıkabilecek olursa, bundan ekonomi, siyaset, rejim, barış ve güvenlik ciddi anlamda zarar görebilir.

Tabii, eğer Çin, bunu başka bir ülkenin biyolojik savaş tehdidi olarak görürse, ağır bir bedel ödetebilir. Bu bir savaşın başlatılması için gerekçe oluşturabilir.

Geçen gün yazdım, dünyanın karşı karşıya kaldığı tek tehdit, tehlike bu da değil. Ya da benzer potansiyel tehditlerle karşı karşıya olan tek ülke Çin de değil!

Çin’de bugün açıklanan ölüm sayısı inandırıcı değil. Bunu yazdım. Bu açıklanan sayı, aynı süre içinde Çin’de sigaranın sebeb olduğu hastalıklardan ölen insan sayısı, aynı sürede bu salgında öldüğü iddia edilen insan sayısından daha fazla.

Biz Türkiye olarak, bir yandan bu beladan en az zararla nasıl kurtuluruz ona bakmalıyız. Çin’e hammadde, ya da mamul madde satanlar yanında, Çin’den mal ithal eden birçok insan vardı. Tabii bu konuda Çin’e de yardımcı olmak gerek. Doğu Türkistan konusu ayrı bir konu. Ortada bir insanlık trajedisi var. Orada Hui’ler var. Orada her kesimden bir sürü insan olduğu gibi mazlum bir sürü insan da var. Ve tabii Çin pazarından çekilip Türkiye’ye yönelecek dünyada birçok firma var. Bunların taleplerini karşılayabilmek için bugünden yapmamız gereken işler var. Belki Çin’den getirilecek makinalarla burada ortak üretim de yapabiliriz.

Kesinlikle, Türkiye pazarına yönelecek talepler için, Çin pazarına alternatif olacak sanayi dallarının hammadde ihtiyaçlarına destek olunmalı, atıl kapasitelerin tam kapasiteye çıkarılması sermaye desteği sağlanması gerekir. Bu konuda bazı dostlar %25 kapasite ile çalışan Sinbo örneğini verdiler. Şüphesiz başka örnekler de vardır. Bu anlamda bu firmaların borç yapılandırmalarının da iş kapasitesine ve talebe göre dinamik hale getirilmesi gerekir.

Bu konuda aklımızda tutmamız gereken güzel bir söz var: “Gideceği limanı bilmeyen bir kaptana hiçbir rüzgar fayda sağlamaz.”

Türkiye bir yandan İdlib’le, Kıbrıs’la, Libya ile ilgilenirken, D8, İslam ülkeleri, BM, AB nezdinde Çin krizine karşı insani bir diplomasiyi gündemine almalıdır. Doğu Türkistan’da yaşananları not edelim, ama bir yandan da bir topluluğa olan öfkemizin bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmemesi gerektiği yönündeki ikazı hiç aklımızdan çıkarmayalım.

Nasıl Suriye’deki, Libya’daki yangını orada söndürmezsen, dönüp o ateş bir gün bizi de yakabilirse, Çin’deki bu ateşi söndürmek için elimizden gelen şeyleri yapmayacak olursak, korkarım o ateş döner bizi de yakar. Türkiye’deki insani yardım kuruluşlarının da bu konuda bir şeyler yapması gerektiğini düşünüyorum. Selâm ve dua ile.