CHP’li Kemalettin’den, HDP’li Selahattin’e... Tandoğan’dan, Taksim’e!

Hasan Karakaya

Bugünkü manşetimizde, “HDP İslâm’a savaş açtı” başlığı ile verilen haberi herhalde okumuş olmalısınız...

Haberin özü ve özeti şu:

HDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, daha önce açıkladığı “seçim bildirgesi”nde demişti ki;

“Din derslerini kaldıracağız!..

Diyanet’e son vereceğiz!”

Sadece bu da değil!..

Aynı Demirtaş, önceki gün de; “Taksim Meydanı” ile “Müslümanların Kıblegâhı Kâbe”yi, yani “Beytullah”ı, yani “Allah’ın evi”ni “birbirine denk”tutup, demiş ki;

“Müslümanlar Hacı olmak için Kâbe’ye gider!.. İşçi için de, Taksim Meydanı öyledir, olmazsa olmaz bir yerdir!”

Şu “kara cehalet”e, şu “İslãm’dan nasipsizliğe”, şu “dinden bihaber”liğe bakın ki; “Başörtülü annenin Marksist oğlu”; Taksim’i, Kâbe’ye denk görme küstahlığında bulunuyor!..

HA SELAHATTİN, HA KEMALETTİN!

Adı da, “Selahattin” iyi mi?..

“Selahaddin”in mânâsı ne?..

“Dinine bağlı kimse!”

Babası; adını verirken, herhalde onun “dinine bağlı biri” olmasını istemiş ama o, gitmiş “Marksist” olmuş!.. Anasından “Kürt” doğmuş ama, gitmiş“Kürtçü” olmuş!..

Ama, dinden nasibini alamamış!..

Eğer dinden nasibini alsaydı;

Herhalde; “Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılacak!.. Zorunlu din derslerine son verilecek!.. Cemevlerine ibadethane statüsü tanınacak!.. Alevi köylerine cami yapılması önlenecek!.. Taksim de Kâbe gibidir” deme küstahlığında bulunmazdı!..

Çünkü, bilirdi ki;

Cemevleri, birer “kültür merkezi”dir ama “ibadethane” değildir!

Ve ayrıca;

“Alevî” vatandaşlar da, farklı bir anlayışa sahip olsalar bile, nihayetinde birer “Müslüman”dır ve “ibadet” yerleri de “cemevleri” değil,“camiler”dir!..

“Selahattin”den söz ederken, CHP eski milletvekillerinden “Kemalettin”i de anmadan geçmek olmaz!.. Çünkü, “dinden nasipsizlik” konusunda,Kemalettin Kamu’nun da, Selahattin Demirtaş’tan pek bir farkı yok!..

Kemalettin de, tıpkı Selahattin gibi;

“Ne örümcek, ne yosun,

Ne mucize, ne füsun,

Kâbe Arabın olsun,

Çankaya bize yeter!”

Diyen, “İslâm düşmanı” bir adamdır!..

İşte bu “hastalıklı kafa”dır ki;

CHP’yi önce “Hak”tan, sonra da “halk”tan kopardı!.. Bu yüzdendir ki; 60 yıldır iktidar yüzü göremiyorlar!..

Hiç şüpheniz olmasın ki;

“CHP’li Kemalettin” ile aynı kafada olan “HDP’li Selahattin” de, partisini“barajda boğulmak”tan kurtaramayacaktır!..

Merhum Yunus Emre demiş ya;

“Okumaktan murat ne

Kişi Hak’kı bilmektir

Çün okudun bilmezsin

Ha bir kuru emektir.

Okudum bildim deme

Çok taat kıldım deme

Eğer Hak bilmez isen

Abes yere gelmektir.”

Okumuş ve kiminiz “milletvekili”, kiminiz “genel başkan” olmuşsunuz ama; hâlâ “Kâbe ile Taksim”i, hâlâ “Yaratan” ile “Yaratılan”ı kıyaslıyor, hâlâ insanları tanrılaştırıyorsunuz!..

Oysa, şifre basit;

“Halka yakınlaşmanın yolu,

Hakk’ı tanımaktan geçer!”

Siz “Hakk”ı tanıyın ki, 

“Halk” da sizi tanısın!..

Anladın mı Selocan!?!..

KILIÇDAROĞLU DA DİN CAHİLİ

Bu “kıyaslama”yı yapan, sadece Selahattin Demirtaş değil... CHP Genel Müdürü Kemal Kılıçdaroğlu da, aynı “zır cahilliğe” imzasını atmış ve bundan iki yıl önce, Tayyip Erdoğan’ı eleştireyim derken, şöyle bir ifade kullanmıştı:

“Hadi Mustafa Kemal Atatürk’ten korkmuyorsun, bari Allah’tan kork!”

Öyle sanıyorum ki;

“Sıradan bir Müslüman” bile böyle bir hata yapmaz... Çünkü, “sıradan bir Müslüman” bile çok çok iyi bilir ki; “Atatürk” bile olsa; o, nihayetinde“insan”dır ve asla ile “Allah” ile kıyaslanmaz!..

Ama, Kılıçdaroğlu kıyaslamış!..

Bu da “din cahilliği”nin kanıtıdır!

İşte bu “din cahilliği”dir, işte bu “dinî kelime ve kavramlara uzaklık”tır ki,CHP’nin, niye “iktidar”a gelemediğinin en çarpıcı göstergesidir... 

Halk, herhalde şöyle düşünüyor;

“Hakk’a uzak bir parti,

Halka asla yakın olamaz!”

Bir de kalkmış, demiş ki;

“Başbakan, halk nedir bilmez!”

Başbakan “halk”ı bilir de,

Sen “Hakk” nedir, bilir misin?

Bilseydin, böyle konuşmazdın!..

Halkı bilsen, halkı tanısan, “halkın inanç ve değerlerinden kopuk”olmasan; kalkıp da, “Din dersini kaldıracağız” demezsin!..

O TABELA KALDIRILDI!

Ama, Kılıçdaroğlu ne yapsın?..

O, “zavallı bir figür!..”

O, bir “proje!”

Çünkü, “halka tepeden bakan” bu zihniyet, “CHP’nin genlerinde” var!..

“gen”in, nasıl bir gen olduğuna bakmadan önce, sizlere; Anadolu Ajansı’ndan dün geçen bir haberi aktarmak istiyorum...

AA’nın haberinde deniliyordu ki;

lAnkara Büyükşehir Belediyesi’nin meclis kararıyla ismi değiştirilen“Tandoğan Meydanı”na, “Anadolu Meydanı” tabelâları takıldı.

Büyükşehir Belediyesi işçileri tarafından meydan ve meydana çıkan yollara, 16 adet “Anadolu Meydanı” tabelası takıldı. 

13 Nisan’da yapılan Ankara Büyükşehir Belediyesi Meclis Toplantısı’nda“Tandoğan Meydanı”nın ismi, “Anadolu Meydanı” olarak değiştirilmişti.

NEVZAT TANDOĞAN KİMDİR?

“Darısı Sabiha Gökçen Havalimanı’nın başına” deyip, biraz Nevzat Tandoğan’dan söz edelim... Efendim; Nevzat Tandoğan, “CHP’nin despot yüzü”dür!.. Tandoğan, “CHP’nin buyurgan yüzü”dür!.. Tandoğan, “CHP’nin diktacı yüzü”dür!..

Ve maalesef;

O diktatörlük, o despotluk, o buyurganlık, o “halka rağmen halkçılık” hâlâ devam etmektedir CHP’de!..

Hani, Tayyip Erdoğan, sık sık; “Tek parti dönemi de, tek parti zihniyeti de, kendisini Cumhuriyet’in yegâne sahibi görme hastalığı artık çok gerilerde kalmıştır” diyor ya, son derece doğru bir tesbit!..

Çünkü, CHP’nin; “Bir koltukta 3 karpuz”lu adamı Nevzat Tandoğan da; neyin “normal”, neyin “anormal” olduğuna karar vermekle kalmıyor,“kimin hangi işi yapması gerektiğine dair talimatlar” da yağdırıyordu!..

“ULAN ÖKÜZ ANADOLULU!’”

Bugün, “Erdoğan bizim apış aramıza karışıyor!.. 3 çocuk diyerek, bedenimize müdahale ediyor” diyen baylar ve bayanlar, bir de “kendi geçmişleri”ne, özellikle de Nevzat Tandoğan dönemine çok çok iyi bakmalıdır.

Buyrun bir örnek:

l“Bu memlekete komünizm gelecekse, onu da biz getiririz” diyen “CHP’nin Ankara İl Başkanı, CHP’nin Ankara Valisi ve CHP’nin Ankara Belediye Başkanı” olan Nevzat Tandoğan, bundan tam 71 yıl önce bugünlerde, yani3 Mayıs 1944’te tutuklanıp huzuruna çıkarılan merhum Osman Yüksel Serdengeçti’ye hitaben, aynen şöyle demiştir:

l“Ulan öküz Anadolulu!.. Sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var?.. Milliyetçilik lazımsa, bunu biz yaparız... Komünizm gerekirse, onu da biz getiririz... Sizin iki vazifeniz var: Birincisi, çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek... İkincisi, askere çağırdığımızda askere gelmek!!!”

AŞIK VEYSEL’E YASAK!

Madem Nevzat Tandoğan’dan söz ediyoruz, o halde birkaç örnek daha verelim...

Meselâ, Aralık 2008’deki CHP Grubu’nda konuşan Bay Baykal; “CHP’nin kılık-kıyafet zorbalığı”nı şöyle “itiraf” ediyordu:

l“Tek parti döneminde Atatürk Bulvarı’nda kılık kıyafeti uygun olmayanlar yürüyemiyordu. Bulvara sokulmuyordu insanlar. Atatürk’le görüşmek isteyen Aşık Veysel bile, kılığı uygun olmadığı için, 45 gün beklediği halde Atatürk’ü göremedi, görüşemedi. 2000’li yıllarda tek parti zihniyetini uygulayamayız.” 

Gerçekten de;

Çok iddialı bir lâftı...

Peki ne olmuştu “tek parti zihniyeti”nin hakim olduğu o yıllarda?..“Köylü”leri ve “ayağı poturlu”ları kim sokmamıştı Atatürk Bulvarı’na?..

Funda Şenol Cantek, “Yaban’lar ve Yerli’ler” kitabında o günlerinAnkara’sını şöyle anlatmıştı: 

l“1929’dan başlayıp 17 yıl valilik ve belediye başkanlığı yapan Nevzat Tandoğan, meselâ Atatürk Bulvarı’nı her gün süpürtür, sulatır, gece de aydınlatırdı. Görüntü bozulmasın diye köylüleri ve tulumlu işçileri bu caddeden uzak tutardı. Ayrıca bir genelgeyle hayvanların da caddeye çıkarılmasını yasaklamıştı.”

l“1929’da, Ankara sokaklarından geçen bir deve kervanı; halkı medenileştirip, cumhuriyetin garplı vatandaşı haline getirmeye çalışan aydınları çileden çıkarmaya yetmişti.”

BUGÜNLERİN KIYMETİNİ BİLİN!

Erdoğan; “O günler, artık geride kaldı” diyor ya, istedim ki; “geride kalan günlerde neler yaşandığını” örnekleriyle açıklayayım...

Düşünebiliyor musunuz;

Bugün “baş tacı” yapılan Aşık Veysel’in sırf “kılık-kıyafeti”nden, yani ayağındaki “çarık”, bacağındaki “şalvar”, sırtındaki “şal” ve belindeki“kuşak”tan dolayı Ulus Meydanı’ndaki çarşıya bile giremediği” günlerden,“başörtülü AK Parti milletvekillerinin Meclis’e girdiği” günlere geldik...

Bunun ne derece “kıymetli” olduğunu anlayabilmek için, “dünün zorbalıkları”nı bilmek gerekir...

Bunları yazdım ki;

“Ulus”un fertlerini Ulus’a sokmayan CHP’yi iyi tanıyın!..

CHP’lilerin “bugünkü söylemleri”ne değil, “dünkü eylemleri”ne bakın!..

Yoksa, çoook aldanırsınız!

TABELA KALKTI, RUH YAŞIYOR!

Şunu da aklınızdan çıkarmayın!..

Ankara Büyükşehir Belediyesi, “Nevzat Tandoğan tabelâları”nı kaldırdı ama, “Nevzat Tandoğan zihniyeti” hâlâ yaşıyor!..

Üstelik, sadece CHP’de değil,

HDP’de de yaşıyor!..

Dün CHP’li Kemalettin,

Bugün HDP’li Selahattin!..

Dahası;

Dün Tandoğan Meydanı,

Bugün Taksim Meydanı!..

Dün, “İnsanları kutsallaştıran”lar,

Bugün “meydanları kutsallaştırıyor!’”

Anlayacağınız;

“İslâm’la savaş” devam ediyor!..

“Tabelâ” kaldırıldı ama,

“Zihniyet” aynen sürüyor!..

Durum bu... Karar sizin!..

***********************************************************************

Avukatlar bu “mesaj”ların hesabını sormayacak mı?

Biliyorsunuz, “Cumhurbaşkanı’na hakaret”ten gözaltına alınan, “ifade”verirken “hakimlere de hakaret” eden ve tutuklanan Avukat Umut Kılıç, önceki gün “tahliye” edildi... Ankara 32. Asliye Ceza Mahkemesi, Umut Kılıç’la ilgili “iddianame”yi kabul etti ama, “tutuksuz yargılamak” üzere“tahliye”sine karar verdi...

Olabilir!!!.. Ama, madalyonun bir de öteki yüzü var... Başında Metin Feyzioğlu’nun bulunduğu Türkiye Barolar Birliği, bu avukatın “tahliye”edilmesi için, o kadar “canhıraş bir çaba” harcadı ki, herhalde dünya hukuk tarihine geçer!..

En basiti... Metin Feyzioğlu, hem de “onbinlerce avukata SMS mesajı”attı... Hem, avukata “geçmiş olsun” dedi, hem de “Umut Kılıç’ın dâvâsını takip edeceğiz” dedi.

Sormak lâzım değil mi;

Metin Feyzioğlu, attığı “tek bir mesaj” için, acaba kaç lira ödedi?..“Onbinlerce mesaj” attığına göre, bu mesajların parası “kimin cebinden”çıkacak?.. “TBB’nin kasası”ndan mı, “kendi cebinden” mi?..

TBB’ye üye her avukat “Metin Feyzioğlu gibi düşünmediğine” göre; bu mesaj parasını onlara yüklemek “ne kadar ahlâki”dir?.. “Avukatların izni olmadan” bu mesajları atmak, parasını da onlara ödetmek, bir “hırsızlık”değil midir?..

Avukatlar, bunun hesabını sormayacak mı?..

yeniakit