Canım sıkılıyor

Ahmet Taşgetiren

Şemdinli'den sonra ikinci defa, basılan karakollardan sonra bilmem kaçıncı defa baskın yediğimiz için.

Dört koldan saldırılabildiği, 10 asker şehit edilebildiği için...

Terör örgütü baskın yapma cesareti bulabildiği için...

Köprü uçurulabildiği,elektrikler kesilebildiği, ilçenin bağrına kadar girilebildiği ve bunlardan haberdar olunamadığı için...

Ülke sınırları içinde savunma konumunda kalındığı için...

Örgüt dağlarda, terör kamplarında kovalanamadığı, inlerinde tedirgin edilemediği, kendini savunma konumuna itilemediği için...

Şehitler arasında hâlâ asteğmenler, üç-beş aylık eğitimden sonra bölgeye gönderilen genç askerler bulunduğu için...

Ateş düşen evlerin acısını dindirecek hiçbir söz kalmadığı için...

Kim kimi kullanıyor?

Ne yazayım, canım sıkılıyor.

20 kadar da baskıncılardan ölü var. Sokaklara cesetler savrulmuş. Çantalarında mühimmat... Yaşları kaç? 15 mi, 17 mi, 20 mi? Kız mı erkek mi?

Panzerlerle toplanıyor, götürülmek isteniyor.

Ne yazacaksınız?

Ölen teröristlerin cesetlerine sahip çıkmak için askerle karşı karşıya gelen, panzerin üzerine örgüt bayrağı asan bölge halkından insanların, terör örgütünün patronlarını, "Neden bu gencecik çocukları, bizim çocuklarımızı, koca Türk Silahlı Kuvvetleri'nin karşısına ölmeye gönderiyorsunuz" diye sorgulamadıklarını gördüğünüzde ne yazacaksınız?

Örgütün elindeki çoğu çocuk yaşta insanların köleleşmesine isyan edecek bir Kürt siyaseti bulunmadığı için kime ne diyeceksiniz?

Suriye onları mı kullanıyor, onlar Suriye'yi mi?

İran onları mı kullanıyor, onlar İran'ı mı?

Amerika kimi kullanıyor? İsrail kimi?

Ne çıkacak bu terör batağından Kürtler hesabına?

Ölüm üreten cesaret

"Sözün bittiği yer" deniyor böyle durumlarda.

Sözün bittiği yer, aslında aklın, havsalanın, sağduyunun bittiği yer anlamına geliyor.

Ortamın bir bataklığa döndüğü ve herkesin çırpındığı yer anlamına...

Şemdinli ya da Beytüşşebap... Elde ne var? Yüzlerce kaybedilmiş can var. PKK'nın patronlarına madalya mı takıldı ölen Kürt çocukları anısına?

Şemdinli de orada duruyor, Beytüşşebap da...

PKK kötü bir cesaret buldu.

Kötü, yani aslında kullanacağı güçle eşdeğer olmayan bir cesaret.

Yapmayı hesapladığı şeyleri yapmasına imkan sağlamayacak bir cesaret.

Küçük gördüğü düşmanın, aslında küçük olmadığını görmezden gelen bir cesaret.

O cesaret ölümleri çoğaltıyor.

O cesaret, şu veya bu saikle saflarına katılan gencecik Kürt çocuklarının bozuk para gibi harcanmasına yol açıyor.

Ve o cesaret, memleketi savaş iklimine mahkum ediyor.

Bir devlet duruşu

Karayılan'a sesleniyorum: Niye sen cephede yoksun, niye sen ölmüyorsun hiç, diye...

Bunu doğurduğu, besleyip büyüttüğü gencecik evlatları ateşe atılan Kürt anaları seslendirsin istiyorum.

Bunu Kürt aydınları, sivil toplum kuruluşları seslendirsin istiyorum.

Bunu Kürt siyaseti seslendirsin istiyorum.

Hani nerede?

Bunu "Kürt sorunu"ndan PKK'nın varlığına gerekçe üretmeyi pek seven liberal aydınlarımız seslendirsin istiyorum.

Hani nerede?

Miroğlu ve Taraf

Orhan Miroğlu, Taraf'tan ayrılmak zorunda kaldı. O bir Kürt aydını ve Taraf'ın, özellikle Kürt sorunu konusundaki tavrına ağır eleştiri yönelten bir yazar. Yayınlanmayan yazısında Taraf'ı, haberler ve manşetlerle "PKK'nın psikolojik savaşına katkı yapmak"la suçluyor. "Atılan manşetler barışa ve yumuşamaya değil, PKK'nın psikolojik harbine hizmet ediyor" diyor. Ve Miroğlu Taraf'tan kopuyor.

Bunun her şeyden çok Taraf'ı yaralayacağı kesin.

Bunun Taraf'ın Kürt meselesindeki duruşunun sorgulanmasına yol açacağı kesin.

Bir süredir medyada, iktidarın baskılarıyla bazı yazarların yazamaz hale geldiği teması işlenmekteydi.

Yaşanan olay, gazete yönetimini ve Ahmet Altan'ı eleştirmenin de yazara bedel ödettiğinin bir göstergesi oldu.
Eminim Orhan Miroğlu yazacak, konuşacak mecralar bulur.

Ama Taraf'ın bu olaydan sonra eski Taraf olmayacağı muhakkak

bugün