Çanakkale’den Necef’e

Abdurrahman Dilipak

Çanakkale ile Necef ve/veya Kerbela arasında nasıl bir bağ var?. Ya da Çanakkale ile Kudüs-ü şerif, Medine-i münevvere, Mekke-i mükerreme ile nasıl bir ilişki kurulabilir?

M. Akif, Çanakkale savaşında savaşanları “Bedr’in arslanları”na benzetir. Onlarla kıyaslar. Çünkü Çanakkale’nin geçilmesi ile İslam’ın mukaddesine, harimi ismetine tecavüz sözkonusu idi.

Çanakkale İslam’ın mukaddes coğrafyasının bahçe kapısıdır. “Kilit bahir”dir orası. Denizden gelecek taarruz için denize vurulan kilittir. İstanbul yani Hilafet merkezi ev kapısıdır. Mekke, Medine, Kudüs, Arz-ı Mev’ud coğrafyası, Necef, Kerbela bizim için manevi değerlerdir. O gün de bunları söyledim.

Necef’le Çanakkale’yi kıyaslamamın üzerinden 14 yıl geçmiş. O sözü İstanbul’da Fatih Camii’nin önünde söylemiştim. Bir gün sonra kızılca kıyamet koptu. Aslında olay şöyle gelişti. 27 Ağustos 2004 Cuma, ABD Necef’e girmişti. Biz de bu olayı protesto için Fatih Camii’nin avlusunda topladık. Şehidler için gıyabi cenaze namaz kılacak ve sonrasında basın açıklaması yapacaktık. Ben de konuşacaktım. Cuma namazı hutbesinde hoca hutbede Çanakkale’den bahsetti ama Necef’ten tek kelime bile bahsetmedi. Nasıl böyle bir şey söylemişim. Aleviler bile beni protesto ettiler. Tamam cami hocası bilmiyordu ama Alevi dedeler de mi bilmiyorlardı Necef’in İslam tarihindeki yerini ve önemini. Şiiler ve Aleviler için Necef Kerbela’dan önce gelirMekke, Medine ve Kudüs’ten sonraki manevi açıdan en değerli şehirdir. Orada Hz. Adem’in, Hz. Nuh’un, Hz. Ali’nin mezarı vardı.

Necef 1. Dünya Savaşı sırasında İngilizler tarafından işgal edildi ve daha sonra Irak devleti sınırları içine alındı. ABD’nin bölgeye müdahalesi sürecinde ABD’nin kontrolü altında kaldı. 

Ben konuşmamda, ‘’Necef benim için kutsallık açısındanÇanakkale›den bin kat daha faziletlidir›› demiştim. “Kutsallık” dini bir değer ifade eder. “Şehidlik” de mesela dini bir derece ifade eder. Sözlerim bir gün sonra Milliyet gazetesi tarafından ‘Bu ne küstahlık’ başlığı ile birinci sayfasından duyuruldu ve 16. sayfasında aynı haber, ‘bu kez ölçüyü kaçırdı’ iç manşeti ile kullanıldı. 

Cahillik başa bela. Bunlar ne Çanakkale’yi, ne Necefi biliyorlar. “Kutsal” ne demek onun da farkında değiller. Bilmiyorlar, bilmediklerini de bilmiyorlar. Tabii “cehaletin bu kadarı ancak eğitimle mümkündür.” O günkü açıklamamla ilgili basının sorularına şu cevabı vermişim: ‘’Bugün Irak halkının başına gelenler, eğer bu ateş burada söndürülmeyecek olursa zalimlere yardım, yataklık, uşaklık, işbirlikçiler edenlerle birlikte içimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden helak ateş bizi de yakalar. Necef’teki mücadele insanlık onurudur. Biraz önce hutbede bize Çanakkale Savaşı’nın mücahitlerinin ne yüce bir değer için savaştıkları anlatıldı. Necef benim için Çanakkale’den bin kat daha faziletlidir.’’ Haber şöyle devam ediyor: “Necef’ten sonra sıranın Mescid-i Aksa’ya geleceğini öne süren Dilipak, yapılan direnişin Kudüs müdafaası, Medine müdafaasından farksız olduğunu söyledi. Alevilere çağrı yapan Dilipak şöyle devam etti: ‘’Türkiye’deki Hanefi Müslümanların bu mücadeleyi daha sıcak bir yakınlıkla takip etmeleri için illaki İmam-ı Azam Ebu Hanife’nin camisine, türbesine mi saldırı düzenlenmesi gerekir. Hz. Ali bizim halifemizdir. Nerede o cem evlerinin devamlı müdafaasını yapan Alevi kardeşlerim, gelsenize. Evimize girildi, kutsalımıza tecavüz edildi.’’ 

Aslında 100 yıl önce biz tek devlettik, birileri hafıza kaybına uğramış olmalı ki, bugün çıkıp, “bizim orada ne işimiz var”, ya da “onların burada ne işi var” diyorlar. “Yurtlarından çıkarılanlar”a kapılarımızı açmanın erdem olduğundan haberi bile yok birilerinin. Haber7’ şöyle bir haber yapmış o gün: “Sorularımızı yanıtlayan Abdurrahman Dilipak, arkasında durduğu sözlerine bu kadar tepki gösterilmesini ve küstah ifadesinin kullanılmasını cahillik olarak yorumladı: ‘’Çanakkale bir kapı idi. Orada çarpışan askerleri Merhum Mehmet Akif ‘Bedr’in aslanları’ ile kıyaslıyor. Onların ne kadar önemli olduğunu bu ifade göstermeye yeter. Orada şehit düşenlerin önemi tartışılmaz. Ama onlar asıl yapıyı korumak ve kutsalı savunmak için şehit düştüler. Asıl binayı korumak adına kapının geçilmesine izin vermediler. Ki o zaman orduların geçmesine izin verilmeyen Çanakkale kapısı sonradan geçilmiştir bu da ayrı bir tartışma konusu. Asıl olan ve korunan kutsal Mekke’dir, Medine’dir, Necef’tir. Esas yapı daha önemli. O açıdan kutsal bir kent olan Necef’in bir kapı olarak yorumladığım Çanakkale’den daha faziletli olduğunu söylemem tabiidir. Bu sözlere gösterilen tepkiler, cehalettir, insanların kutsaldan ne anladıklarıyla doğrudan ilgilidir. Yurt müdafaası elbette kutsal bir cihad anlamı taşır. Eğer Çanakkale böyle bir anlam ve değer taşımıyorsa, kutsallıktan söz etmek de doğru olmaz. Kaldı ki, Akif Çanakkale’den söz ederken, Bedir’e atıf yapar. Çanakkale’yi benim için destansı kılan orada kutsal değerler adına sergilenen olağanüstü direniştir. O yüzden ben sözlerimin arkasındayım ama öte yandan dinlemeden anlamadan yapılan cahilce tepkiler alıyor olmak üzüntü verici.” 

O tartışmadan bugüne 14 yıl geçmiş. Çanakkale’nin kitaplaşması için aradan 14 yıl geçmesi gerekiyormuş. Bugün o kitap “Kayıt Yayınları”ndan çıktı. Kitapta cevabı aranan sorular özetle şunlar: -Çanakkale savaşı nasıl başladı? İlk saldıran taraf kimdi? -Çanakkale savaşının genel komutanı kimdi? -Blaslav ve Goben, nasıl Yavuz ve Midilli oldu? -Çanakkale savaşından Mondros mütarekesine kaç gün sürdü ve bu sürecin sonunda Osmanlı sınırları, nereden nereye geriledi. -Çanakkale savaşı başlayınca Kafkaslarda durum neydi, Filistin cephesinde durum ne oldu? -Çanakkale’den çekilen İngiliz ve Fransız kuvvetleri, Filistin ve Lazkiye’den saldırmak için hazırlık yaparken, Çanakkale cephesindeki komutanlar nereye gittiler? -İngilizlerin Hindistan’dan ve Fransızların Senegal’den getirdiği askerler kimlerdi ve kime karşı savaşıyorlardı. Onlar kimler tarafından ve niçin cepheye sürülmüştü. Derin trajedi ve derin gerçeği kim, niçin gizledi! Müslüman askerlerin İngiliz ve Fransız anıt mezarında işi ne? -Almanlarla birlikte İngilizlere karşı savaştık ama, neden İngilizlerle ortak anma törenleri düzenliyoruz ve Almanlar aramızda değiller. -TBMM’nin açılışında bile, ilk meclis binasının sağında “kelime-i tevhid sancağı” asılı iken, nasıl oluyor da, nerede ise Çanakkale savaşında nerede ise hiç kelime-i tevhid yazılı sancağı göremeyiz. -Çanakkale geçilmedi ise İstanbul nasıl işgal edildi ve Mondros mütarekesini niçin imzaladık?. -Çanakkale’nin önemi nereden kaynaklanıyor? Mehmet Akif, Çanakkale’yi neden “Bedrin arslanları” ile mukayese etti! Çanakkale’nin Necef’le alakası ne? “İtilaf Devletleri tarafından 13 Kasım 1918’de fiilen işgal edilen İstanbul 4 yıl 10 ay 23 gün süren işgal döneminin ardından 6 Ekim 1923’te ise Şükrü Naili Paşa komutasındaki 3. Kolordu İstanbul’a girdi ve işgal resmen sonlandı. İtilaf Devletleri donanmaları 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması’na dayanarak 13 Kasım 1918’de Haydarpaşa önlerine demirleyip İstanbul’a girdi. Fiilen gerçekleşmiş olan işgal, 16 Mart 1920 tarihinde resmi işgale dönüştü. Çanakkale savaşı Çanakkale’de başladı, Filistin ve Kafkaslar ve doğu Anadolu’da devam etti ve Mondros’ta varılan mütarekeyle ile Çanakkale’den geçen İngiliz ve Fransız donanmasından inen askerlerin İstanbul’u işgali ile sonuçlandı. Kitapta daha fazlası var tabii. Selâm ve dua ile.

yeniakit