Bu tip ‘operasyon’ların durdurulması düşünülmeli değil mi?

Selâhaddin Çakırgil

Önce bir genel durum tespiti..

Dünyanın her yerinde suçlular veya suçlananlar, suçlu oldukları sanılanlar /sanıklarkendilerini kurtarmak veya mâzur göstermek için her yolu deneyebilirler. Ve bu suç da değildir. Hükmü doğru veya yanlış şekilde inşa edecek olan mahkemelerdir. Hüküm kesinleşinceye kadar da kimseye kesin suçlu gözüyle bakılamaz. Suçunu ânında ya da yıllar geçtikten sonra vicdan azabı çektiği için itiraf edenler de var ise de bunlar istisnaî durumlardır, genel kaideyi değiştirmez.

***

15 Temmuz Darbe Hıyaneti’nin sanıklarıyla ilgili yargılamalar komedi sınırlarını aşıyor. Yüzlerce sanığı olan muhakemelerin iddiânamelerinin hazırlanması bile bir yılı buldu, yargılamaların da daha az olmayacağı anlaşılıyor.

Bu durumda, burada yargılama usulünde de bir yanlışlık olduğu görülüyor. Yeni Adalet Bakanı Abdulhamid Gül Bey’e de -hayırlı hizmetler dileklerimizle- hatırlatalım. O darbe hıyanetine aktif olarak katılanlar, savaş uçaklarını, savaş helikopterlerini, tanklarını kullananlar, halkın üzerine ölüm kustukları kesin delillerle belirlenenler, TSK’nın en üst komutanlarını üstelik de onların en yakın yâverleri, güvenilir elemanları oldukları halde, ilk yarım saat içinde bağlayıp gözaltına alan asker kişiler ve onlara yardımcı oldukları anlaşılan polis, yargı elemanları vs... Bu gibilerin yargılanması için, cürm-ü meşhud / suçüstü yargılama usûlüne geçilmeliydi; vakit henüz de geçmiş değildir. Suçüstü usulü yargılama, bu gibi darbe teşebbüslerine uygulanmayacaksa, kim için vardır?

Bu ‘suçüstü’ yargılamalarında sür’atle verilen kararlarda hata olursa, cezalandırılanlar için idâm cezası olmadığına göre, kararlarda, üst yargı mekanizmaları devreye girer.

Ama bugünkü yargılamalar uzadıkça ve sanıkların kararlı-planlı şekilde sürdürdükleri psikolojik direnç devam ettikçe, halkın vicdanındaki adalet duygusunun ağır bir yara alacağı unutulmamalıdır.

***

Üstelik görülüyor ki, o hıyanetin aslî faili durumunda gözüken sanıklar giderek küstahlaşıyorlar ve halkı da adalet mekanizmasının işlemesi konusunda daha bir tereddütlere sevk ediyorlar. Mahkemeleri tiyatroya dönüştürüyorlar ve aşağı yukarı aynı tip savunmalar... Hepsi de mâsumlar!!

Bu da tabiîdir. Çünkü çok yoğun olarak aynı mekâna doldurulan tutukluların bütün vakitlerini müşterek yalanlar uydurmak, müşterek savunma taktiklerine başvurmak yolunda yöntemler geliştirmelerine şaşırmamak gerek.. Kaldı ki, bize göre sapkınlık olsa bile, başkalarına göre inançlı bir bağlılığın sözkonusu olduğu durumlarda... Üstelik, lider kabul ettikleri ve USA emperyalizmin kucağında oturan kişi, her ne kadar, daha çok klinik bir vak’a manzarası sergilese bile, bu yargılananlara hayalî kurtuluş ve cennet vaadleriyle hâlâ da etkili olabiliyor.

Esasen, her inanç veya ideoloji mücadelesi içinde olanlar, bağlılarına sonuna kadar direnmeyi taa baştan öğretmez mi ve hepsi de, daha çok direnmekten, sabırdan ve sonunda erişilecek bir kutlu zaferden söz etmez mi?

***

Ama bugün için, üzerinde asıl durulması âciliyet kesbeden durum şu:

Darbe hıyanetiyle ilgili olarak aslî fail durumunda olanlar mahkemelerde bile gırgırlarını geçerken güvenlik güçlerinin FETÖ denilen örgütle irtibatlı olduğu iddiasıyla sıradan insanlar üzerine giriştiği operasyonlar toplumda terör estirircesine bir noktaya doğru ilerliyor, toplum genelinde derin bir tedirginlik oluşturuyor.

Evvelki gün medyaya yansıyan ve bir Pazar yerinde, yüzlerce -binlerce insanın arasında, pazarcılık yapan bir hanımın alınıp götürülmesi gibi örnekler topluma korku şırınga ediyor. Halbuki bu insanlar, münferid bir vak’a olarak evlerinden de nazikçe davet edilebilirler.

Bu yanlış uygulamaların ortaya yanlış tepkiler çıkarması ve yüzde 1.5 oy fazlalığıyla kazanılan bir referandumun alarm işareti verdiği ve 15 yıldır yapılan bunca hizmetlerin ve alınan mesafelerin heba edilebileceği ihtimali asla gözden ırak tutulmamalıdır.

O halde, bu operasyonların durması için de yukarıdan bir ayrı operasyon emri verilmesi gerekiyor.

stargazete