Bu İş Bitmedi

Ahmet Taşgetiren

Amerika ile yüksek dozajlı bir gerilimin uzlaşma ile sonuçlanması sürpriz oldu.

Beklenmiyor değildi, gerilimin en çok tırmandığı bir noktada bile “Amerika Türkiye’den vaz geçmez, Türkiye de Amerika ile ipleri koparmaz” düşüncesi saklı tutuluyordu.

Türkiye talep eden, Amerika gerilemek zorunda olandı.

Türkiye’nin talebi “Güvenlik sorunu” ile ilgiliydi. Bir süredir “Beka” deyip başka bir şey demiyordu Türkiye’yi yönetenler. “Beka”nın bir boyutu da güney sınırlarındaki tehlike birikimi ile ilgiliydi.

Amerika’nın gerilemek zorunda olduğu alan ise, tam da “Türkiye’nin tehdit algısı”nın odaklaştığı alandı. Suriye’nin Türkiye sınırında bir “Terör yapılanması”ete kemiğe bürünme sürecindeydi ve onu Amerika besliyordu.

Türkiye Amerika’ya “Eğer benim müttefikim isin – ki öyle bir statü söz konusu- beni tehdit eden bir yapıyı besleyip büyütme, hatta bırak ben onu etkisiz hale getireyim. Üstelik orada tehdidin izlerini silmek üzere bir barış koridoru oluşturayım.”

 

Amerika ise bir yandan “Türkiye’nin güveanlik kaygılarını anladığı”nı söylüyor, bir yandan da “Türkiye’nin tehdit olarak gördüğü yapı”yı ağır silahlarla donatıyordu. Amerika ister İsrail’i koruma, ister İran’ı tehdit, isterse biraz da “Kürtlere verilmiş söz”le bağlantılı olsun, bir kötü niyeti sürdürüyordu.

Görüşmeler, görüşmeler…

Türkiye “Operasyon yaparım” noktasına geldi, Amerika “İyi olmaz” tepkisine…

Demek ki her iki taraf için diplomaside gerilimin tepe noktasına gelindiği düşünüldü ve biz uzlaşma gerçekleşti.

Türkiye neyi garantiledi, Amerika ne kadar geriledi, bu arada PKK -PYD için ne oldu, Suriye’nin bütünlüğü adına ne oldu? Ve tabii Rusya için, İran için ne oldu?

Şu söylenebilir: Gerilim ertelendi, sorun bitmedi, Amerika ile Türkiye sıcak ortamda karşı karşıya gelmedi.

Açık sorular şunlar:

-50 - 60 bin civarında olduğu ifade edilen silahlı PKK-PYD varlığı ne olacak?

-Amerika’nın onlara Türkiye’nin bütün itirazlarına, isyanlarına rağmen verdiği ağır silahlar ne olacak?

-Amerika bölge için planladığı yapıdan vaz geçmiş mi oluyor?

-Türkiye nasıl bir statüyü kendi güvenliği için yeterli buldu, yoksa kademeli bir oluşum mu söz konusu Fırat’ın Doğusu için? Fırat’ın Doğusuna girmek, orada kalmak nasıl bir çerçeveye oturdu?

-Amerika Türkiye’ye neyi kabul ettirdi, PKK-PYD’ye neyi kabul ettirdi?

-Uzlaşmaya Şam yönetimi tepki gösterdi. Şam’dan bakılınca buralar Suriye toprağı olarak görülüyor ve her türlü operasyon Suriye egemenliğini ihlal olarak niteleniyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan “Ağustos’a bir zaferin daha gireceği”ni ifade etti. Böyle bir ifadeden herkesin “Fırat’ın Doğusu’na harekat” beklentisine girmesi son derece tabii.

Fırat’ın Doğusu’na Harekat’ın medyada da “Türkiye’nin stratejik hamleleri”bağlamında ve “Zafer coşkusu” içinde değerlendirildiği gözleniyor. “Beka” kaygısı ile “Zafer coşkusu”nun içiçe geçtiği dönemlerdeyiz elhasıl.

İşin bir yanının taaa “Rojava günleri”nden bu yana “Kürtlerle ilişki” çerçevesine oturduğu da unutulmamalı.

Dün Sözcü’de Saygı Öztürk’ün imzası ile yayınlanan bir haber vardı: “PKK - PYD Türk ordusunun karşısına çocuk savaşçıları çıkaracak” mealinde bir haber. Dünya kamuoyuna “çocukların öldürüldüğü” yönünde olumsuz görüntü vermek için…

Bir ortamda Doğu – Güneydoğu’nun nabzını iyi bilen, çalışmalarından devletin de yararlandığı bir dostumla konuştum. Hükümet bakımından, Ak Parti bakımından “Kürtlerle iletişimde ciddi sıkıntılar bulunduğu”nu söyledi. MHP dilinin hakim dil haline gelmiş olduğuna dikkat çekti.

Amerika, Suriye’deki girişimi ile bizim “Çözüm süreci”mizi torpilledi. Kürtlerle sağlıklı ilişki kurmamızı istemiyor. Sağlıklı çözüm hamlelerimizi baltalıyor. Biraz geriye baktığımızda bizde çözüm süreci bittikten sonra Suriye’de PYD’ye silah – mühimmat yığınağı yapıldığını görürüz.

İstiyor ki “Kürtler Amerika’nın ileri karakolu olsun.”

Türkiye asıl bu oyunu bozmayı başarmalı. Kürtlerle en iyi iletişimi sağlayarak. Söylemlerimizde buna dikkat etmek gerekiyor. Sıcak temaslarda çok çok daha dikkatli olmak gerekiyor. Amerika’yı “Tütrkler’e karşı Kürtlerin hamisi” rolüne büründürecek tüm yaklaşımların nihayetinde sorun üreteceğini bilmek gerekiyor.