Böyle bir Yargı'ya; gel de güven, güvenebilirsen!

Hasan Karakaya
Böyle bir Yargı'ya; gel de güven, güvenebilirsen!


Her zaman söylüyoruz, yine söyleyelim... Sizin "ne söylediğiniz" değil, o sözün "nasıl algılandığı" ve hatta kartel gazeteleri tarafından "nasıl sunulduğu" önemlidir...

Siz, bir söz söylemişsiniz ama meselâ kartel gazeteleri o sözü nasıl algılamış veya nasıl sunmuş?.. Önemli olan bu!.. Meselâ, siz "Vanlı" demişsiniz, ama onlar "zanlı" olarak takdim etmiş!.. Ağzınızla kuş tutsanız "onların yazdığını" değiştiremezsiniz... Sizin "Vanlı"nız, artık bir "zanlı"dır!..
Hemen ifade edelim: Sözünüzün veya eyleminizin, "saptırma" veya "çarpıtma" mekanizmasına maruz kalması veya kalmaması, tamamen sizin "kim" olduğunuza bağlıdır... Meselâ "dindar" birisi misiniz; yandı gülüm keten helva!.. Hiç gözünüzün yaşına bakmazlar; sözünüzü de çarpıtırlar, eyleminizi de... Ama "solcu, Marksist veya ateist" biri iseniz, anında "benim teröristim iyidir" mantığı devreye girer, "baştacı" edilirsiniz.
İDAM EDİLEN DENİZ GEZMİŞ OLUNCA!
Alın size çarpıcı bir örnek:
Nedendir bilmem; son günlerde birden bire "Deniz Gezmiş'i ve arkadaşlarını anma" modası başladı... Gazetelerde çarşaf çarşaf röportaj, ekranlarda program üzerine program!..
Yahu, ne oluyoruz;
Deniz Gezmiş ve arkadaşları, nihayetinde "eli silahlı birer anarşist" ve aynı zamanda "banka soyguncusu" değil miydi?..
Ama hayır, öyle görmüyorlar...
"Övgü"ler, "ağıt"lar, "feryat"lar!.
Diyebilirim ki;
Atatürk'ü böyle anmadılar!..
Ansınlar, hiç umurumda değil... Benim ilgimi çeken konu, Cumhuriyet'te yayınlanan röportaj oldu... Olayı aktarmadan önce, bir hususu hatırlatayım... Başbakan Erdoğan veya AK Parti kurmaylarından biri ya da herhangi bir "dindar" insan "yargı"yı eleştirdiğinde, hemen şöyle karşılık vermezler mi;
"Ne o, sen yargıya güvenmiyor musun?"
Dilinizin ucuna gelir; "Gel de bu yargıya güven" demek istersiniz ama, yutarsınız sözlerinizi... Yutarsınız, yutkunursunuz!..
"Onlar"a gelince, onlar her şeyi söyler!..
İşte Cumhuriyet yazarlarından Mustafa Balbay, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının avukatı Bekir Çelenk'le görüşmüş!..
Çelenk ve Balbay arasındaki diyalogdan kısa bir bölüm aktarmak istiyorum...
Mustafa Balbay soruyor:
"Mahkemeye değil, mahkemeyi kurdurana bakalım diyorsunuz..."
Cevap veriyor Bekir Çelenk;
"Deniz Gezmiş dâvâsında hukuki bakımdan bizim üzerinde durduğumuz öncelikli husus, bu mahkemenin Anayasa'ya aykırı olarak kurulmasıydı (...) Daha sonraları Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, devlet güvenlik mahkemesinde görevlendirilen askeri hakimlerin bağımsız olamayacaklarına karar vermiştir. Bu karar Türkiye Cumhuriyeti hükümetince uygulanarak DGM'lerde görevli askeri hakimler alınmış, yerlerine sivil hakimler ve savcılar atanmıştır. Bu da Deniz Gezmiş davasının ilk duruşmasında ileri sürdüğümüz anayasaya aykırılık itirazının çok haklı olduğunu göstermektedir."
Görüyorsunuz ya;
Balbay-Çelenk ikilisi bir olmuş, "12 Mart Askerî Cuntası"nı eleştiriyorlar...
Dolayısıyla, "askerlerin tayin ettiği hakimler"in sakatlığını söylüyorlar.
Bu, "ne yaman çelişki"dir ki;
Aynı insanlar, yani aynı zihniyet; "Menderes ve arkadaşları" hakkında; "sizi buraya gönderen güç, böyle olmasını istiyor" deyip de, "idam" kararı veren "hakim"lerin kararını savunuyor!..
Demek oluyor ki;
Hakimlerin verdikleri karardan ziyade, "kimin hakkında, hangi kararı" verdikleri önemlidir!..
"Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamına" karar vermişlerse; yargıçlar da, verdikleri karar da "tu kaka"dır!..
Ancak, "Menderes ve arkadaşlarının idamına" karar vermişlerse, işte bu yargıçlar "baştacı"dır!..
HÜRRİYET'E DOKUNMA, VAKİT'E CEZA VER!
Her zaman söylerim:
Böyle bir "çifte standart"ın içine tüküreyim!..
Gel de tükürme!..
Hürriyet gazetesi, "İşte olay savcı" deyip, Ferhat Sarıkaya'nın fotoğrafını yayınlayınca hiçbir problem yok!..
Vatan gazetesi; "İşte linç ekibi!.. Ve işte yeni üsleri" diyerek İsmailağa Cemaati'nin mensuplarını deşifre edip, fotoğraflarını yayınlarsa da bir mesele yok!..
Ammaaa!..
Amma, tek amacı "habercilik" olan Vakit aynı işi yapınca, vur abalıya!..
İşte şimdi, "zurnanın zırt dediği" yere geldik... Birinci sayfamızda da okuyacağınız haber, AA'dan geçen haliyle özetle şöyle:
"Yayımlanan bir haber ve fotoğrafta Danıştay üyelerini hedef gösterdikleri" iddiasıyla yargılanan, Anadolu'da Vakit Gazetesi sahibi Nuri Aykon 100 bin YTL, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Harun Aksoy da 11 bin 572 YTL adli para cezasına çarptırıldı.
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmaya tutuksuz sanıklar Nuri Aykon ve Harun Aksoy katılmadı. Duruşmada, sanıkları avukatları Ali Pacci temsil etti.
Duruşmada savunma yapan avukat Pacci, "Ergenekon" soruşturması ile ortaya çıkan gerçeklerin, Danıştay cinayetinin Vakit Gazetesi ile ilgisinin olmadığını ortaya çıkardığını ifade ederek, gazetenin, Danıştay kararıyla ilgili haberinde, kararın virgülüne bile dokunulmadığını söyledi.
Pacci, "Haberin diğer gazetelerde yayımlanan haberlerden tek farkı, Danıştay üyelerinin resminin yayımlanmış olmasıdır" diyerek, dava konusu haberde şiddet ve hakaret içeren suç unsurunun bulunmadığını söyledi."
Sen, istediğin kadar "Ergenekon Terör Örgütü"nden söz et!.. Sen, istediğin kadar Ergenekon'un "üst düzey yönetici"lerinden Veli Küçük'le Danıştay tetikçisi Alparslan Arslan'ın birlikte çekilmiş fotoğraflarından söz et!.. Sen, istediğin kadar, Danıştay sanıklarının; "Bombaları Veli Küçük'ten almıştık" sözünü hatırlat!..
Karar verilmiş bir kere;
"Nuri Aykon'a 100 Bin YTL, Harun Aksoy'a 11 Bin YTL ceza!"
Hani, hep sorarlar ya;
"Siz yargıya güvenmiyor musunuz?"
Evelemeden, gevelemeden, eğip-bükmeden açık ve net söylüyorum;
"Güvenmiyorum arkadaş!"
BİR DÂVÂDA 2 FARKLI KANUN!
Niye güvenmiyorum?..
Çünkü verilen karar, "iyiniyetli" değil!..
Şundan değil: Mahkemeler, kararlarını verirlerken, ortada "yeni bir yasa" varsa ve eğer "sanık lehinde" hükümler içeriyor ise, ona göre karar verirler!..
Eğer böyle bir durum yoksa, "eski yasanın hükümleri" geçerlidir..
Gelin, şimdi olayımıza bakalım, ama ondan da önce haykıralım:
"Hedef göstermedik, haber verdik!"
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi"nin, bizi "hedef göstermek"le suçlamış olması, onun hükmünün doğru olduğunu göstermez!..
Hem daha "Yargıtay aşaması" var!..
Ama Aykon"a 100 bin YTL, Aksoy"a 11 bin YTL ceza verilmiş olması, herkesin olduğu gibi bizim de kafamızı karıştırdı.
Sonradan öğrendik ki;
Sayın yargıçlar, Nuri Aykon"a verdikleri cezayı "yeni yasaya" göre, Harun Aksoy"a da "eski yasaya" göre vermişler!..
Sizin anlayacağınız;
Aynı dâvâda, hem "yeni yasa"nın, hem de "eski yasa"nın hükümleri uygulanmış!..
Sadece bu bile, "bozma" sebebidir!..
Peki, bir yargıç bilmez mi bunu?..
Bilir... Hem de, çok iyi bilir!..
Ama, karşısına çıkan "sanık"lar "Vakit"ten" olunca, çekiver iplerini!..
Hiç kimse kusura bakmasın;
Hürriyet"in "İşte olay savcı" başlıklı haberine, Vatan"ın "İşte linç ekibi... Ve işte yeni üsleri!" haberlerine bir dâvâ bile açmayıp, "Vakit"e 111 bin YTL ceza" veren bir "yargı"ya güvenmem ben!..
"İşte" demek ve "fotoğraf" yayınlamak bir suç ise, niye Vakit cezalandırılıyor da, "kartelciler"e dokunulmuyor?..
Demek oluyor ki;
Yargı için de, artık "kim"ler ve "kimlik"ler önemli olmaya başlamış!..
Hürriyet ve Vatan"a dokunma, cısss!..
Vakit"e gelince, bas en ağır cezayı!..
Gel de, böyle bir yargıya güven!!!
---------------
Hürriyet şapa oturdu!
Özellikle bu meslekte "fikrî takip" önemlidir... Ne zaman ne yazdığını, ne zaman hangi haberi ve ne şekilde verdiğini az-çok hatırlayacaksın!.. Eğer "dün" ne yazdığını unutursan, "bugün" tam tersini savunur ve sadece "gülünç" olmakla kalmaz, "rezil-rüsvay" olursun!..
Aynen, Hürriyet gibi... Allah, kimseyi Hürriyet gibi gülünç, Hürriyet gibi rezil-rüsvay etmesin!.. Ve, Hürriyet gibi, kimseyi "şap"a oturtmasın!..
Akılları sıra Vakit'e çamur atacaklar ya, dün, manşetten şöyle bir ifade kullanmışlar: "Vakit Gazetesi'nin görüş aldığı İlâhiyat Profesörü Süleyman Uludağ!.."
Düşünebiliyor musunuz; artık "görüş" aldığımız insanlara bile saldırıyorlar... Meğer, Süleyman Hoca'nın kitabında "Sûfi Gözüyle Kadın"dan bahsediliyormuş... Hürriyet, "kitaptaki ifadeler"e saldırıyor!..
Ama "fikrî takip"leri olmayınca, baltayı taşa vuruyorlar...
Niye mi?.. Çünkü efendim; Prof. Süleyman Uludağ'a ve dolayısıyla "Onun kitabı"na saldıran Hürriyet var ya, "aynı konular"ın geçtiği kitabı, "kendi okurları"na "promosyon" olarak, "tam 500 bin adet" dağıtmış, iyi mi?..
Hem de, "Büyük Klasikler" diyerek!..
Allah, kimseyi bu "gülünçlük"lere düşürmesin!..