Bölgesel soğuk savaş, Mezhepsel intihar!

İbrahim Karagül

Bir süredir; ABD'nin çekilmesinden hemen sonra Irak'taki ayrışmaya, ayrışmanın mezhepsel bir kimlik çatışmasına dönüşme eğilimine, gerilimin Irak sınırları dışına taşma ihtimaline dikkat çekiyoruz.

Sünni lider Tarık Haşimi hakkında tutuklama kararı çıkartılmasının böyle bir sonuç doğurabileceği endişesini taşıyoruz. Bağdat yönetiminin Sünnilere devre dışı bırakmaya çalıştığını, Sünni liderlere yönelik tavrın bir süre sonra Kürtlere de yöneleceği şeklinde sözler sarfeden Haşimi'nin açıklamaları da zaten bu endişeyi doğruluyor.

Suriye'deki iç çatışmanın daha da yoğunlaşacağı öngörüsü ortada. Ve bu çatışma bir süre sonra mezhep kimliği üzerinden çatışma halini alacak, oraya doğru gidiyoruz. Irak ve Suriye'deki gelişmeleri, bu açıdan okuduğumuzda karşımıza ne çıkıyor? Şam Yönetimi'nin Tahran'dan başka sığınacak adres bulamaması, Tahran-Bağdat arasındaki ilişkilerin bir dayanışma hattına dönüşmesi, Irak Başbakanı Nuri El Maliki'nin Suriye'nin içişlerine doğrudan karışarak "komşu ülkelere" uyarılar göndermesi bir başka güç haritasının şekillendiğine gösteriyor bize. İran-Irak-Suriye hattı, dış tehlikeye karşı bir savunma kalkanı olarak yeniden dizayn ediliyor.

Bütün bunlar sokaklara nasıl yansıyacak? 2012'de bölgeye nasıl yansıyacak. Birileri "dur" demez ve süreç bu yönde ilerlerse bölgesel güç haritası nasıl şekillenecek?

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun İran ziyaretini bu açıdan çok önemsiyorum. Türkiye, işgalin ilk yıllarında Irak içinde başlayan mezhep ayrışmasına doğru tavır koymuştu. Ne "İran kadar Şii ne S. Arabistan kadar Sünni" yaklaşımı ile muhtemel bir mezhep krizine, bunun bütün bölgeye yayılmasına karşı durdu. Biraz da bunun sonucu olarak mezhep eksenli çatışmalar Irak sınırlarına hapsedildi.

Ama şimdi yeni bir durum var. Şii bölgelerindeki Sünni ailelerin evlerini terkettiği, göç ettiği iddia ediliyor. Öyleyse vahim bir durum var ve büyük bir tehlike hissediliyor demektir. Türkiye'nin yine doğru yerde duracağına inanıyoruz.

Davutoğlu'na İran ziyareti öncesi bu sorular sorulmuş. Verdiği cevaplar tatmin edici nitelikte. Türkiye'nin Ortadoğu bölgesinde hiçbir kutuplaşmaya taraf olmadığını söyleyerek, "Bölgesel bir 'soğuk savaş' çıkarmak isteyenler var, bunu açık söyleyeyim. Bölgesel bir soğuk savaşı engellemeye kararlıyız. Bölgesel bir mezhep gerilimi, bütün bölge için bir intihar olur" diyor.

Burada da son günlerde üzerinde durduğumuz "Tahran-Şam-Bağdat" ittifakı görüntüsüne yönelik soruya ise şu cümlelerle cevap veriyor:

"Böyle bir şey söz konusu değil. Maalesef bölgemizde ister mezhepsel, ister bölgesel kutuplaşmalara zemin hazırlamak isteyenler olabilir. Türkiye Ortadoğu bölgesinde hiçbir kutuplaşmaya taraf değildir, hiçbir kutuplaşmanın çıkmasını da istemez, kutuplaşmalara karşı aktif politika takip eder. Bölgesel bir soğuk savaş çıkarmak isteyenler var, bunu açık söyleyeyim. Bölgesel bir soğuk savaşı engellemeye kararlıyız. Bazı çevreler Sünni-Şii gerilimi etrafında bir soğuk savaş çıkarmaya eğilimliler, etkileri on yıllarca sürebilecek olan. Zaten bu ziyaretimde bu konuyu özellikle gündeme alacağım ve gündeme getireceğim.

Bölgesel bir mezhep gerilimi, bütün bölge için bir intihar olur. Biz Türkiye olarak bunun karşısındayız. Siyasal bağlamda da ister İran-Arap gerilimi, isterse belli eksenler oluşturma çerçevesinde olsun Türkiye bütün bu kutuplaşmalara karşıdır. Benim Tahran'a götüreceğim önemli mesajlardan biri de budur."

Bu cümleler, aslında böyle bir tehlikenin varolduğuna işaret ediyor. Biz de uzun süredir bu tehlikeye dikkat çekiyoruz. Türkiye'nin bunu boşa çıkartacak girişimleri çok önemli. Görünen o ki, teşhis doğru. Türkiye'nin tavrının nasıl olacağı da Davutoğlu'nun yukarıdaki sözleriyle net.

Umarım bu tehlikeyi savuşturmayı başarabiliriz. Bunun için de, öncelikle, Suriye'deki iç siyasi krizin, çatışmaların Mezhep kimliği üzerinden savaşa dönüşmesini önlemek atılacak ilk adımdır.

Yenişafak