Berlin'de Mevlana Camii: Denetlenemeyen hasar

Hakan Albayrak

Metro ile vasıl oluyoruz Türk mahallesine. Alt geçitten geçip gün yüzüne çıkıyoruz.

Yine mukayeseler.

Mukayeselerin zehirli kılçıkları.

Çünkü daha önce geçtiğimiz istasyonlara benzemiyor burası.

Pis ve döküntü.

O pırıltılı Berlin, çok başka zamanlarda kalıyor aniden.

Daha on beş dakika önce, her şey ışıl ışıl iken şimdi bilmem kaç yüzyıl öncesinin bakımsızlığı esir alıyor bütün mekanları.

Uyuşturucu piyasasının merkeziymiş bu alt geçit.

Keskin bir idrar kokusu.

Devlet gözünü kulağını göndermez mi buralara.

Ellerini gönderiyormuş devlet. Uyuşturucu kullananların şırıngalarını değiştirmek için.

Mihmandarımıza soruyorum. Aynı şehir içinde o geçtiğimiz yerler onca temiz iken burası neden böyle?!

Devletin temizlik hizmeti burada "sınırsız" değil diyor kara gözlü mihmandarımız.

Gözlerinin karası bu cümleyi kurarken iyice koyulaşıyor sanki.

"Bana mutluluğun resmini çizebilir misin" diyen Nazım'a nazire olsun diye, sana fakirliğini ve yokluğun ve ilgisizliğin resmini çizebilirim diyorum.

Kelimeler fırçam, noktalama işaretleri ışığım olsun.

Tam Cuma vakti.

Burası!!! "Berlin Mevlana Camii" diye gösterdikleri yere bakarken.

Başım dönüyor. Midem bulanıyor.

Yediğim rüzgar mıdır müsebbibi.

Berlin Şehitlik Camii gibi bir cami göreceğimi sanmıştım.

Hafızamda itina ile sakladığım o görüntü. Pırıl pırıl Şehitlik Camii! Caminin içinde bir grup genç. Halka olmuşlar. Ortada genç Alman Müslüman nanca zarif bir dil ile anlatıyor. Vücud dili şiir gibi. Ne anlatıyor. İslamiyet'i anlatıyormuş. Alman gencin etrafında yaşları 13-16 arasında değişen kızlı erkekli grup. Başlarında öğretmenleri. Kimisi meraklı. Kimisi kayıtsız. Kiminin canı sıkkın. Ama Alman Müslüman aşk ile anlatıyor.

Berlin Mevlana Camii deyince"

Kim bilir ne kadar muhteşem bir şey göreceğimi hayal etmiştim.

Ama bu. Bu!!!

Allah'ım kalbime mukayyet ol.

Deli deli atan kalbime.

Sıradan bir eve bunca iddialı isim vermek niye!

Bunu Türkiye'de yapıyoruz! Mahalle aralarında estetikten yoksun camilere haddimizi aşa aşa "Hz Ebubekir Camii" diyoruz mesela. Hiç olmazsa Berlin'de bu estetik yoksunu binaya, "cami" dediğimiz yetmezmiş gibi bir de Mevlana Camii demeseymişiz. Mevlana Camii demişiz. Yetmemiş bunca hasar, bir de kapısına, "Ne olursan ol yine gel" diye Almanca yazılar döşenmişiz duvar yazısı uslübuyla.

Bu nasıl bir vurdumduymazlıktır! Bu nasıl aymazlıktır!

"Alamancı"ların gönderdiği paralar ile Anadolu kaplanları kükrerken; bu binaya Mevlana Camii demek nasıl bir imaj bozumudur!

Karikatür krizinde ayağa kalkanlar, bu binanın yaptığı hasarı neden görmez? Milli Görüş arkasına aldığı onca kalbi desteğe rağmen neden muktedir değildir? Bu sorunun cevabını merak edenler, kötü bir lojman binasını andıran yapıya "Mevlana Camii" ismini takışlarında arasın. Hele de merdivenlerine korkuluk niyetine çakılmış kaba saba tahtalar. Kerpiçten yapılmış köy evlerine bile yakışamayacak kadar basit duran tahtalar.

Bütün bunlar Berlin'de oluyor. Dikkat buyurunuz Berlin'de. Onca yıkıma ve savaşa rağmen daima kendisi kalmayı, küllerinden yeniden doğmayı başarmış Berlin'de.

İslam'ı tebliğ etmeye kalkanların zarafet ve estetik ile alakası yok. Sünnet ile de alakası yok. Oysa biz savaşa giderken yanına tarağını ve aynasını alan bir Peygamber'in ümmetiyiz. "Allah güzeldir güzeli sever" ilkesini hayatımıza geçirmeden İslam'ın ruhuna uygun davranmamız ne mümkün!

Sanayileşme döneminde yenilmiştik. Acıdır ki "sunum çağı" olarak da adlandırılan post-modern dönemde de "kazanmak" için hiçbir donanıma sahip değiliz. Adı üstünde "sunum çağı"! Estetik kodlara sahip olmayan "müteşebbis kafalar" ile yol almak ne mümkün!