BDP, PKK'nın uzantısı mı... Ta kendisi mi?

Hasan Karakaya

Hem "Müslüman", hem "başörtülü" hem de "liberal" olduklarını söyleyen bazı hanım yazarlar, biraz da "feminist" takıldıklarından, "gerekli ilgiyi görememekten" yakınıyorlar. Belki doğru, ama "ilgisizliği" de hak ediyorlar...

Öyle ya; sürekli "savrulma" içindeler...

"Nerede durdukları" belli olmadığı gibi, "nerede duracakları" da meçhûl!..

"Kimlik"leri de meçhul!.. "Deve" misiniz, "Kuş" mu?..

"Müslüman" mısınız, "Liberal" mi?..

Bir Müslüman'ın, "farklı bir sistem"e ihtiyacı olmaz ki...

"Müslüman"san, olaylara "Müslümanca" bakarsın!..

Başka pencereye ne lüzum var?..

İslam'da "ırkçılık" yoktur!..

"Türk ırkçılığı" da yoktur, "Kürt ırkçılığı" da!.

Ve tabiî; "Arap ırkçılığı" da!..

Ama, "bazıları" ne yapıyor; "Türk faşizmi"ne karşı çıkarken, "Kürt faşizmi"ni kutsuyor, baştacı yapıyor, neredeyse "Marksist-Ateist PKK ağzı" kullanıyor.

Kendilerine "PKK sempatizanı" denildiğinde de; kırılıp, güceniyorlar!..

Peki, yaptığınız ne? "Kürt halkına sahip çıkıyor" görüntüsü altında PKK'yı ve dolayısıyla "terörü kutsadığınızın" farkında değil misiniz?..

Herhangi bir yerde bir araya geldiğimizde de, "kinayeli" konuşuyorlar; "Bizimle aynı karede görünme!.. Ne de olsa, biz PKK'lıyız!"

PKK'NIN BASIN ŞUBELERİ!

Kusura bakmayın ama; Siz de "saf"ınızı belli edin!..

Hani, bir atasözümüz var ya; "Bizden yana mısın, Domuzdan yana mı?" Bir karar verin artık; "Marksist, ateist PKK'dan" yana mısınız, "Türkiye'den" yana mı?..

Hem "Müslüman" olduğunuzu söyleyeceksiniz, hem de kendini haşa "Peygamber" ilan eden Apo'nun yolunda yürüyeceksiniz!..

Bu mu tutarlılık?..

Bu mu liberallik?..

Bu mu İslamcılık?..

Diyorsunuz ki; "Diyarbakır sıkıntı içinde!" Yani, onun için ilgi gösteriyorsunuz.

Söyleyin o zaman; "Yozgat sıkıntı içinde değil mi?" Peki, Diyarbakır'la ilgilenirken, Yozgat'la veya Gümüşhane ile, ya da Çankırı ve Trabzon ile niye ilgilenmiyorsunuz?

Ne o; Türkiye'nin diğer illeri ile ilgilenince "Türkçülük" mü yapmış olursunuz?..

Mantığınız buysa, şu anda yaptığınız da "Kürtçülük"ten başka bir şey değildir!.. Eğer samimi ve dürüst iseniz; bırakın Türkçülük veya Kürtçülük yapmayı da, yiğitçe çıkın ortaya "Türkiyecilik" yapın!..

Ama siz; Tam bir "PKK borazanı" gibi hareket ediyorsunuz... "PKK borazanlığı" ağır mı geldi, o halde "PKK'nın basın şubesi" diyelim...

Yoksa, "PKK'ya destek" verdiğinizin farkında mı değilsiniz?..

İZNİK'TE NE OLDU?

Bizim Ersoy Dede, 30 Kasım 2012 tarihli yazısında, "İznik'teki bir toplantı"dan söz ediyordu...

Aralarında, bizim Abdurrahman Dilipak'ın da bulunduğu "İslamcı entelektüeller"in davet edildiği bir toplantıymış bu....

Kimler mi katılmış?..

Buyrun, onlardan bazıları; Hilal Kaplan, Abdurrahman Kurt, İbrahim Sediyani, Abdurrahman Dilipak, Osman Bostan, Müfit Yüksel, M.Emin Ekmen, Abdullah Ekinci, Abdullah Deniz, Selahattin Goban, Fatma Bostan Ünsal, Fermani Altun, Mehmet Bekaroğlu, Muhittin Kaya, Arif Koçer, Ramazan Değer, Şehmus Ülek, Mehmet Alkış, Hidayet Şefkatli Tuksal, Ayhan Bilgen, Ali Akel, İhsan Eliaçık, Ümit Aktaş, Yıldız Ramazonoğlu, Emine Uçak Erdoğan.

Ersoy Dede, "İznik'teki toplantıda vicdanlı sözler de söylenmiş" demiş ve eklemiş; "Gel gelelim, bu tip toplantıların kötü bir huyu vardır..

Toplantıyı tertipleyen ekip, tarihe not düşmek adına bir sonuç bildirgesi yayınlar.. Ve bu sonuç bildirgesi, katılımcılar bazı maddelerine şerh dahi düşseler, her katılımcıyı bağlar...

Ya da bağlar demeyelim de, epey bir süre arkasından gelir veyahut zaman zaman önüne çıkar..

Niye? Çünkü toplantıların bir konsepti bir de sonucu oluyor..

Giderken konsepte itiraz etseniz dahi çıkarken sonucu paylaşıyorsunuz..

(....)

Toplantı sonrasında yayınlanan "13 maddelik bir bildirge"nin tümünü değil, ama kafama takılan bazı maddelerini sizlerle paylaşmak isterim..

Madde 2)- Devlet Kürtlerden özür dilemeli.

Madde 3)- Şiddetin devam ediyor olması gasp edilen temel hak ve özgürlüklerin iade edilmemesinin gerekçesi olamaz. (burada "şiddet' diye anılan eylem, terör eylemidir)

Madde 7)- Bütün siyasi alternatif modeller tartışılabilmelidir.

Madde 10)- Kürt meselesi bağlamında yaşanan ihlal ve zulümlerin tespiti ve tazmini için bağımsız ve icrai yetkisi olan bir komisyon oluşturulmalıdır.

Bunlar, elbette "devlet"ten talepler...

Peki, bu "entelektüel" bay ve bayan arkadaşlara sormak gerekmez mi; "Devletten taleplerinizi dile getirmişsiniz de, PKK'dan niye talepte bulunmadınız?..

PKK'dan imamları öldürmemesini, okulları ve iş makinalarını yakmamasını, sokakları savaş alanına çevirmemesini, otomobilleri kundaklamamasını, çocukları zorla dağa götürmemesini, bir an önce silah bırakmasını niye istemediniz?.."

Hadi, diyelim ki; "Silahlı PKK"dan korktunuz...

Hiç olmazsa, BDP'ye yönelik bir "talep listesi" yayınlayamaz mıydınız? Mesela,. diyemez miydiniz; "Dokunulmazlık zırhının arkasına saklanarak terörist başı Apo'ya övgü düzmekten utanmıyor musunuz?..

Devletin bakanının üzerine yürümek ve polise yumruk atmakla Kürtçülük yaptığınızı mı sanıyorsunuz?

Devletin size tahsis ettiği makam araçlarınızla terörist kaçırmaktan utanmıyor musunuz? PKK'lı ve KCK'lı gençlere açlık grevi yaptırırken, şiş kebap partilerinde boy göstermeye ve aksırıncaya-tıksırıncaya kadar yemeye utanmıyor musunuz?"

PKK'NIN CİNAYETLERİ Bunlar, benim aklıma geliverenler...

Bir de, bugünkü manşet haberimizde de okuyacağınız gibi; Refah Partisi Bitlis eski Milletvekili Abdülhaluk Mutlu'nun sorusu var; "Bu cinayetlere BDP niye sessiz?" Hangi cinayetlere?..

Abdülhaluk Mutlu diyor ki; "90'lı yıllarda bölgede birçok faili meçhul cinayet işlendi. Ne kadar ılımlı BDP'li varsa öldürüldü.

Mesela Tatvan İlçe Başkanı Şevket Özdemir, evinin önünde vuruldu. Şevket Bey, DEP içinde en ılımlı ve şiddete karşı olan bir insandı.

Katilleri yakalanmadı.

Bu cinayetler hiçbir şekilde gündeme getirilmedi.

Ne o dönemki DEP, HADEP yöneticileri tarafından ne de BDP tarafından...

Bu, son derece manidardır. Bugün Ergenekon'dan, cuntacılardan hesap soruluyor.

Hepsi içeriye alınırken, en fazla sıkıntıyı çeken bölgedeki faili meçhullerden bahsedilmemesi manidar değil midir?

Katillerin ortaya çıkarılabilmesi için hiçbir çaba sarf edilmedi...

BDP'liler bu konuyla ilgili Meclis'te bir önerge bile vermedi."

Sahi, "faili meçhul"lerin ortaya çıkarılması için BDP, niye parmağını kıpırdatmadı?.. Yoksa; "PKK infazı" oldukları için mi?..

Sahi, BDP'lilerden niye gık yok?.. Kim bilir, belki de; "PKK'nın uzantısı" oldukları içindir.

PKK'NIN TA KENDİSİ!

Ama hayır...

"Başörtülü ama durduğu yer belli" olan hanım yazarlarımızdan Elif Çakır'ın enfes bir tesbiti var..

Demiş ki; "BDP'li milletvekilleri, kendilerine PKK uzantısı denildiği zaman kızıyorlar. Haklılar...

Çünkü onlar; uzantı filan değil, PKK'nın ta kendisidir!" Tebrik ediyorum Elif...

Bir Müslüman, eğer "aşağılık kompleksi" içinde kıvranmıyorsa, "aidiyet" sorunu yaşamıyorsa, "yanaşma" eğilimi yoksa, "ezik-büzük" değilse, fikri de oturmuş ise, Elif Çakır gibi, net tavır koyar...

"Tribün"lere değil, "Türkiye"ye oynar.

Ben de, İşte böyle takdirlerimi bildiririm...

"Entel-dantel"ler bunu düşünsün!..

Muhteşem Yüzyıl'ın Arka Sokaklar'ı...

Bu da mı kurgu? "Maya"ların "hurafe"lerini "gerçek" kabul edip, topluma "21 Aralık'ta kıyametin kopacağını" pompalayanlar, ne yazık ki, "kendi tarihimizin gerçekleri" ile alay etmeye devam ediyorlar ve gelen tepkiler üzerine, bunun bir "kurgu" olduğu bahanesine sarılıyorlar...

Bu, ne biçim "kurgu"dur, bu ne biçim; "nihayetinde bir dizi film"dir ki, filmdeki her şey gerçek!..

"Tarih" gerçek, "kahraman"lar gerçek!..

"Kanuni Sultan Süleyman" gerçek, "Hürrem Sultan" gerçek!..

Ama, tarihi olaylar çarpıtılıyor...

"At"tan inmeyen bir padişah, "Harem"den çıkarılmıyor!..

Başbakan Tayyip Erdoğan; "Biz böyle bir tarih, böyle bir Kanuni tanımıyoruz" deyince de, hemen "savunma"ya geçiyorlar...

Neymiş, bu "tarihi bir belgesel" değil, "kurgu" imiş!..

Bunu yutacak bir "keriz" var mıdır bilmem ama, şahsen ben bu "dizi"lerden tek amacın "reyting ve para" olduğunu düşünmüyorum...

"Muhteşem Yüzyıl"da, nasıl ki "ecdadımıza yönelik bir saldırı" varsa, Kanal D'deki "Arka Sokaklar"da da, "inancımıza yönelik bir saldırı" vardır...

O dizide; "Hay size de, Şeriat'inize de!" deniliyorsa, buyursunlar buna da "kurgu" desinler!..

Bunun adı; "orospuca, kahpece, kalleşçe ve sinsice bir saldırı"dır!.. Bu "kurgu"lara, münasip bir "burgu" yapsak, acaba ne derler?!?..

yeniakit