Bazı Melek’eler önemlidir, analitik olanlar mesela

Merve Kavakçı

Türkiye’nin son iki onyılını önemli miktarda meşgul eden, boşu boşuna zamanını harcatan, israf eden olguların başında dinle çatışmacı halini muhafaza etmeye çalışan malum cenah ve argümanlarıdır. Bu kesimin din üzerinden yürüttüğü savaş aslında kendine karşı verdiği savaş da olmuştur. Öyle ki aslında savaştığı aslıdır. Yani geçmişidir, yani geleceğidir.  Bugünüdür de. Özüdür. Bu cenahta bir Avrupalılık merakı, bir batı kopyacılığı herdaim sabittir. Hiçbir analiz yapmaksızın Avrupalıya benzetilmek onlar için bir teveccüh, bir iltifat olarak algılanır. Halleri, tavırları, isimleri, duruşları ve elbetteki görünüşleri batılı standardlarına uyuyor ve bir de bu Avrupalılar tarafından takdire şayan bulunuyorsa o zaman artık ayakları mutluluktan yerden kesiliyor, onlardan memnunu, mes’udu olmaz oluyor.

Bugün bu konuya nereden geldim... 28 Şubat Postmodern darbesinin bir yıldönümünü daha geride bırakırken bir taraftan da 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne yaklaşmaktayız. Bu iki günün ortak paydası ne olabilir diye düşünenlerimiz olabilir, hemen söyleyeyim “kadın”. Kadınlar üzerinden yürütülen bir darbeden söz ediyoruz. Kadınları merkezine alan, onların dindarlıkları üzerinden taşınan, yürütülen bir süreç bahsettiğimiz. Alanın sembolik temsili başörtüsü ve İmam Hatip tartışmaları üzerinden sürdürüldü, hatırlarsınız. Başörtülü olmak veya İmam Hatipli olmak ayrımcılıkla karşı karşıya bırakılarak yok edilmeye çalışılmak veya en zor olanı da hem başörtülü hem de İmam Hatipli olmaktı. Başörtülü ve İmam Hatipli olanı küçük görerek, hakir ilan ederek kendisine yabancılaştı bu kesim.

Ekran yüzü olan birinin medyaya yansıyan sözleri Türkiye’nin bir kesimine ayna tutar nitelikte. Onun üzerinden okuyalım bu yabancılaşma işini. Bir Anadolu şehrini ziyaret eden mevzubahis cumhuriyetçi “kadın şahıs” kendisiyle fotoğraf çektiren başörtülü kadınlar için sosyal medyada şu sözleri sarf etmişti: “Sonra kafamı sola çevirdim gördüğüm manzara 150 sene sonra geldiğimiz noktaydı… Yani konağın yeni sahipleri Yozgat Belediyesi ve çalışanları… yeni sahipleriyle aralarına girip resim çektirdim. Yüzümdeki ifadeden ne kadar mutlu olmuşum anlarsınız zaten… Konağı terk ederken aklımda tek bir şey kaldı konağın gerçek sahiplerinin medeni halleri. Sonra karmakarışık duygularla oradan uzaklaştım. Ve kendi kendime sordum. Biz ne zaman ve neden bu kadar geriye gittik diye. Cevabını bulamadım. En az 100 sene önce çekilen resimlerdeki hanımefendiler son derece medeni bir tavır ve kılık kıyafetleriyle bana gülümsüyorlardı.” Mevzubahis şahsın sözünü ettiği surat ifadesini tarif etmeme gerek yok herhalde. Bu kadar rahat bir şekilde, kendisine değer verip bir kareyi paylaştığı Müslüman kadınları bu denli aşağılama ve bunu da orta yerde, bu kadınlar dahil bütün dünyanın gözü önünde paylaşabilme.

Olaydan sonra bu şahsın “medeni” olmamakla suçladığı kadınların cenahından yükselen seslerle “vay, yanlış anladım” teranesine başvurmaktan başka seçenek de kalmamıştı, pek cumhuriyetçi, pek medeni ekran yüzümüze de. Baktım geçenlerde yine çıkarmış kafasını bir şeyler söylemiş başörtüsü üzerine. Pek de pişman durmuyor bana sorarsanız. Örtene de örtmeyene de saygısı varmış ama neden Yozgat Belediyesi’nde çalışan bütün kadınlar başörtülüymüşmüşmüş vesaire vesaire sonunda da kendi ifadesiyle, “medeni” cumhuriyetçi bir kadına yakışır şekilde kulaklarımızı her daim tırmalayan o cümleyi kuruyor: “Ben hacı torunuyum, hem anneannem hem babaannem başörtülüydü.” İyi de bize ne bundan diyemiyoruz çünkü cumhuriyetçilerimiz pek medeni kendilerince ancak analitik becerilere sahip olma konusunda aynı şeyi söyleyemeyeceğiz. 

 
yeniakit