Bayram değil, seyran değil..

Abdurrahman Dilipak

2 Siyonist siyasetçi, biri 27 Ekim’de Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer, diğeri 30 Ekim’de Almanya Şansölyesi (Başbakanı) Friedrich Merz Ankara’daydı. Şimdi de Vatikan Devlet Başkanı ve Katolik Kilisesi'nin Ruhani önderi ve Tanrı’nın yeryüzündeki gölgesi Robert Francis Prevost Nam-ı diğer Papa 14. Leo’yu bekliyoruz.

Dün, “alavere dalavere, dünyanın en ucuz askeri bizim asker seçilmiş ve bizim Mehmet Kore’ye” gönderilmişti. Bugün de birileri yine Alavere dalevere “bizim Mehmed”i Ukrayna’ya göndermek için plan yapıyor olmasınlar.

Sahi F-35’den ne çabuk vazgeçtik? Türkiye ile İngiltere arasında imzalanan Eurofighter Typhoon savaş uçağı tedarik anlaşması, 27 Ekim 2025 tarihinde Erdoğan ve Keir Starmer tarafından Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde imzalandı. Uçakların bir kısmı Katar’dan, Umman’dan geliyor. Bu anlaşma ile İngiltere'de 20.000 kişiye istihdam sağlayacakmış.

İlginç değil mi, İngiliz Starmer de Siyonist, Alman Merz de. Sanki ikisi de, Rusya’ya karşı Ukrayna savunmasında Türkiye’ye önemli roller yüklemek ister gibi bir havaları var. Trump da Çin’le temas kurarak Putin’i yalnız bırakmak gibi bir plan yapıyor. Venezuella’ya ve İran’a ne zaman saldıracak belli değil. Sanki Ukrayna bir karışsın der gibi bir hali var.

Starmer ve Merz bizim eniştemiz mi oluyor bu durumda. Sahi bizi niye öpüyorlar ki, şapur şupur!

Tam da böyle bir zamanda ABD Türkiye büyük elçisi Barrack’ın şu sözlerini nasıl anlamak gerek: “Bu arada, Türkiye ve İsrail konusunda bahse girerim ki. Eğer birlikteliğimizi korursak, bu ivmeyi sürdürürsek, Jared Kushner, Steve Witkoff ve harika ekipler Gazze’deki süreci ilerletmeye devam ederse. Çok uzun olmayan bir süre içinde Türkiye ile İsrail arasında bir ticaret anlaşması göreceksiniz. Başkan Trump bütün satranç tahtasını değiştirdi. Her yerde bu değişim yaşanıyor. Türkiye ile İsrail birbirleriyle savaşmayacak. Bana göre bu olmayacak ve Hazar Denizi’nden Akdeniz’e kadar bir uyum ortaya çıkacak”. Mesaj anlaşılmış olmalı.. Ya da siz bu mesajdan ne anladınız. “Terörsüz Türkiye” projesi PKK ile başlayıp bitmiyor anlayacağınız. İsrail’le de uyum ve barış söz konusu. Hem de o “arz-ı mev’ud” coğrafyası sınırları içindeki her yerde!

Yunanistan, Fransa'dan Dassault Aviation tarafından üretilen Rafaale F3R standardı çok rollü savaş uçaklarının alımını 2021 yılında başlatmış ve 2025 başında tamamlamıştı. Yani Yunanistan da verilecek rolü oynamaya hazır. Onlar erkenden yola çıkmışlar. Ama zaten ABD’nin Ukrayna için getirdiği silahların büyük bölümü Yunanistan topraklarında bekletiliyor. Bu silahların kullanma hakkı İsrail de, konuşlandırma alanı ise yed-i emin ülke olarak Yunanistan’ın elindeki, ana karada, Ege adalarında, Girit ve Kıbrıs Rum kesiminde bulunuyor.

Aslında Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un 2025 yılındaki Türkiye ziyareti, henüz gerçekleşmemiş bir plan olarak gündemde. Fransa Sccos-Picot planı çerçevesinde Suriye, Lübnan sınırlarının belirlenmesinde kilit role sahip bir ülke.

29 Ekim’de BM Genel Sekreteri António Manuel de Oliveira Guterres’e “Atatürk Uluslararası Barış Ödülü” verilmesini bu fotoğrafta nereye oturtmak gerek dersiniz?.

Papa’nın 27 Kasım Ankara, 28 Kasım İznik’te yapılacak “Konsili anma töreni ve dua”dan sonra, 29 Kasım’da İstanbul (Mavi Camii/Sultanahmet ziyareti) varmış. Bu etkinlikler, “Hristiyan birliğini güçlendirme” ve “Dinlerarası diyaloğu teşvik” etme amacıyla düzenlenmiş. Papa 30 Kasım’da Lübnan'a gidecek.

Türkiye’de bu faaliyetler olurken, 24-28 Ekim 2025 tarihleri arasında, Mısır’ın İskenderiye şehrinde düzenlenecek olan “Dünya Kiliseler Konseyi”nin “6. İnanç ve Düzen, Dünya Konferansı” gerçekleşecek. Konferansın ana teması "Somut Birlik Nerede, Şimdi…" . Konferansın bir diğer gayesi İznik Konsili'nin 1700. yıl dönümünü kutlamak. Bu etkinlik, Hıristiyan mezhepleri arasında diyalog ve birliği teşvik eden bir platform olup, yaklaşık 400 delegeyi bir araya getirecek. Daha sonra onlar İznik’e mi gelecekler, İznik’e gelenler Mısır’a mı gidecek, İznik buluşmasına, Rusya, AB ülkeleri, ABD’den, İngiltere’den kimler gelecek göreceğiz.

Bizim Kemalistler bu konuyu göreceksiniz hiçbir şekilde “Laiklik sorunu” yapmayacaklar. Patrikhane’nin “Ekümeniklik” iddiası üzerinden konuşacaklardır, o da eğer konuşurlarsa. Kazım Karabekir’in hatıralarında anlattığına göre, Mustafa Kemal, Ankara
Garı’ndaki bir mülakatında, Hristiyanlığın Türkiye’de resmi din olarak kabulü hakkında bir mütalaada bulunmuş, daha sonra itirazlar üzerinde bundan vazgeçmiş. Dolayısı ile Kemalistlerin temelde batılı ülkelerle bir sorunu olmaz. Sonuçta “rakıyı içince Yunanla kardeş olduğunu anlayan” bir topluluktan söz ediyoruz. Kemalist devrimlerin tümü, halkı batılılara benzetmek için yapılmadı mı? Yasalar onların yasalarından tercüme edilmedi mi? Kemalistlerin alerjisi İslam’a, hele Politik İslam diyince kendilerinden geçiyorlar, ama Politik Yahudilik, Politik Hristiyanlık konusunda öyle bir tepki yok. Hatta Politik Alevilikle, Nuseyrilik ile bile sorunları yok.

Bu arada hemen şunu da belirtelim, Kemalist devrim/ınkılab dedikleri şeylerin tamamı, daha önce Osmanlı yurdunda vardı. Hatta Kars İslam Cumhuriyeti’n de daha önce, 18 yaşındaki Kadınların ve erkeklerin oy kullanması da. Gayri Müslim unsurlar medeni yasalarını kendi geleneklerine göre uyguluyorlardı mesela. Yahudiler şapka giyerdi mesela. Her türlü ölçü ve tartı kullanılırdı. Kemalist devrimle bu çeşitliliği ortadan kaldırdılar. Bunu yaparken batıdan altıkları tek modeli dayatırken, İslami olanı ise yasakladılar. Bu yasaklamadan tabi ki, Yahudi ve Hristiyanlar etkilenmedi. Müslüman mektepleri kapatılırken, Sabatayist ve Hristiyan tarikat mekteblerine dokunulmadı.

Kemalistlerin mesela Politik Karay ve Hazara Museviliği konusunda da alerjisi yok. “Hristiyan Birliği”, “Yahudi birliği”ne bir itirazları yok, ama “Hilafet” diye tanımlanan, “Müslümanların birliği”ni sağlayacak bir “İslam Birliği”ne karşıdırlar.

Garib değil mi, Batıda devam eden Monarşiler ya da Cumhuriyete dönüştürülen ülkelerin yöneticilerinin hala “Milli Kiliseleri” var ve eski sömürgelerinin temsilcilerinden oluşan “Milletler toplulukları” var. Ama Türkiye’de din Laik devletin kontrolündedir ve dini vakıflar siyasi otoriteye bağlıdır, eğitim de öyle ve “Osmanlı Milletler topluluğu”ndan söz eden kimse yoktur. Bugün dünyada Müslümanlar açısında evrensel temsilciliği olmayan tek din İslam dinidir. Oysa burada temsil edilmesi gereken değer din değil, dindarlardır. Ama o da Laiklik adına yok edilmiştir.

Bu vesile ile hemen şunu belirteyim ki, bütün dinler evrenseldir. Aynı inancı paylaşan kişiler dinde kardeştirler. Bu anlamda evrensel anlamda hiyerarşik olarak egemen bir temsile sahip tek topluluk Katoliklerdir. Vatikan dünyanın resmen tek Teokratik devletidir. Katolik inancında laiklik, varlık ve meşruiyetinin İncil’den alır ve esasen kilise ile kıralın ruh ve beden gibi birbirini tamamlayan unsurları olarak iki parçalı bütünlüğünü ifade eder. Aslında Japonya da İngiltere de imparatorluktur, Monarşi ile yönetilir, devlet başkanları Tanrıyı temsil eder, Japon imparatoru Güneş’in oğlu’dur. İslam’da Hilafet batıdaki hiç bir tanıma uymaz. Aslında Halife olan İslam’da İnsanın kendisidir, yaratılış itibarı ile. Dine giriş, Allah’la ahidleşmeyi ifade eder. Halife denilen kişi, dini ya da Allah’ı değil, Müslümanları temsil eder ve ayrıca kutsal bir kişilik değildir. Yahudiler kendilerini Tanrının ailesi saydıklarından, kendi kendilerini kutsal kabul ederler. Protestanlık’ta dini hiyerarşi olmayınca böyle bir sorun da yaşanmaz. Ortodoksluk’ta ise Laiklik değil, Bizantinist bir bakış açısı söz konusudur. Burada Ekümenizm egemenlik anlamında bir Sezar’a ihtiyaç duyar. “Sezar” kim olacak? Patrik Trump’a gidip onu Sezar olarak öne çıkartacaksa orada sorun yaşanır. Kişi değil, Sezar misyonunu bir devletin üslenmesi gerekir. Sezar birlikte yaşadığınız ülkenin yöneticileri ise, bunun dini açıdan olduğu kadar, siyasi, hukuki ve ahlaki bir zemine oturtulması gerekir.

Bunları bugünden yazıyorum ki, İznik konsülü vesilesi ile gelecek olanlar Türkiye'deki bu gerçeği bu vesile ile bilsinler. “Türk tipi, Sovyetik Laiklik”in, bu ülkede “Müslüman bir yurttaş” için ne anlama geldiğini ve bütün bunların batılılar adına yapıldığını bilsinler.

Patrik 1. Bartholomeos göreceksiniz, yurt dışından gelen heyetleri “Ekümenik Patrik” unvanı ile karşılayacak ve onlar da ona bu sıfatla hitab edecekler. Hatta Papa ile Patrik’in buluşması “Katolik-Ortodoks birliği”nin sembolü olarak kayıtlara geçirilecek. Papa 14. Leo'nun Vatikan Heyetinde Kardinal, piskopos ve rahiplerden oluşan resmi delege grubunun en az 100 kişiden oluşması bekleniyor. Papa, Erdoğan’ın daveti ile Türkiye’ye geliyor. Nasıl karşılanacak, kim karşılayacak, Beştepe’de nasıl bir tören düzenlenecek onu göreceğiz. İznik’teki törenlere Türkiye’den hangi seviyede bir katılım gerçekleşecek ve kimler katılacak o da daha sonra belli olur sanırım.

Selam ve dua ile.