Başörtüsü Eylemleri'nde Bu Hafta(FOTO)

Konya'da 227.,Kocaeli'de 353.,Sakarya'da 331., Akyazı’da 258., Ankara'da 310., Van'da...

KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU 227. HAFTA BASIN AÇIKLAMASI

"Hani bir vakitler, o kâfirler, seni tutup bağlamak veya öldürmek veya sürüp çıkarmak için sana tuzak kuruyorlardı da, onlar tuzak kurarken Allah da karşılığında tuzak kuruyordu. Öyle ya, Allah tuzakların en hayırlısını kurar." (Enfâl Suresi, 30.âyet)

Sevgili dostlar ve değerli basın mensupları,

Kadın ve kadın hakları üzerinden insanların inançlarına, inançlara saygıya yönelik baskılar kadın hakları adına yapılmaya devam etmektedir. Kadın hakları ve kadına özgürlük şiarını yükseltenler bu şiar adına diğer özgürlükleri boğmaya çalışmaktadırlar.

Hollanda kraliçesinin cami ziyaretinde başını örtmesini kadın haklarına bir baskı sayan İslâm düşmanı faşist Wilders'in bu tutumunu şiddetli bir şekilde kınıyoruz. Hem İslâm düşmanlığını hem de kadına özgürlük maskesinin iğrenç bir maske olduğunu hem gizlediği şeyin hem de maskenin iğrençliğini ifade ediyoruz.

Ülkemizde de kadına yapılan şiddeti engellemek adına daha önceden öğretmenlere ve polise yapılan seminerlerin şimdide imamlara yapılıyor olmasını izlemekteyiz. Kadının özgürleştirilmesi ve ona yapılan baskının kaldırılması adına yapılan bu seminerlerde inançlarımıza ve inanç değerlerimize, dinin ahkâmına yönelik baskıcı ifadelerin olması bu izleyişimizi kaygıya dönüştürmektedir.

Diyanet kurumunun ilgili bakanlıklarla yaptığı anlaşmaların gereği olan bu uygulama feminist anlayışların dine ve dindarlara bir dayatma olduğu apâşikârdır. Söz konusu seminerler konusunda hassasiyet gösteren Diyanetin ülkemizde müzminleşmiş Başörtüsü sorunu hakkında sadece Başörtüsünün dini bir emir olduğunu ifade etmenin önüne geçememesi bu yasağın kaldırılmasına yönelik herhangi bir çabasının olmaması olayı daha vahim hale getirmektedir.

Dinin kesin emri olan Başörtüsü hususunda gereken adımları atmayan Diyanetin ilgili bakanlığın istekleri hususunda gayretkeş olması çok manidardır. Kadınların özgürleşmesi ve onların özgürleşme adına hukuki ve ahlâki sınırları dışına çıkarılmaları uluslar arası bir proje değil midir? Diyanet bu projeye alet olmamalıdır.

Resmi ideolojinin resmi bayramlarından olan 19 Mayıs kutlamalarının Ankara hariç stadyumlardan kaldırılması bir güruhu rahatsız etmişe benziyor. Adeta resmi ideolojinin ibadet ayinleri haline gelen kutlamaların tertip edilmesi ve halkımızın inanç değerlerine aykırı bir şekilde tertip edilmesi kamuoyu tarafından zaten benimsenmemiştir. Kuzey Kore'nin zorla matem tutturmasıyla ve ağlamayanların cezalandırılmasıyla ne farkı var bu zorunlu resmi bayramların?

Medya organlarında AmeriKAN conilerinin "Cami duvarına işeyen köpeklere" benzeyen görüntülerinin yayınlanması yüreğimizi bir kez daha yaralamıştır. Şehidlerin üzerine işeyen bu köpeklerin davranışlarında onlara karşı sessiz kalanların vebali hiç mi yoktur? İşgalleri onaylayan ve direnişçilere terörist diyenlerin ruhlarına ve zihin dünyalarına bu görüntüler kapak olsun. Ötesinde söz söylemeye gerek yoktur" Görüntüler sözün ve insanlığın bittiği yerdir"

Hakkın ve hakikatın sınırlarını Hak olanın belirdiği özgürlüğün Hak olana kullukta olduğu, Tevhid ve adalet üzere kurulu yepyeni bir dünyada yaşama umudu ile 228. Hafta'da aynı yer ve saatte buluşmak üzere hepinizi Allah'a emanet ederiz. 

KONYA İNANÇ ÖZGÜRLÜKLERİ PLATFORMU 20 Safer 1433 (14 Ocak 2012)


 

‎28 ŞUBATÇILAR, SİNCAN TANKÇILARI, E-MUHTIRACILARDA YARGILANSIN. 353 HAFTA 1. BASIN AÇIKLAMASI 353 Haftadan beri İzmit İnsan Hakları Parkı, Özgürlük Meydanında basın açıklaması yapan insan hakları aktivistlerinin bu haftaki ilk konusu, İlker Başbuğ'dan sonra 28 Şubatçılarında yargılanması, 12 Eylülde işkence yapanlar...ın ve üzerine vazife olmadığı halde e-muhtıra verenlerinde yargılanansıydı.14 Ocak 2011 Cumartesi günü yapılan ve Kocaeli Kartepe İnsan Hakları derneği yönetim kurulu üyesi Orhangazi Ergin'in yaptığı basın açıklamamsının tam metni aşağıdadır. 353.HAFTA BASIN AÇIKLAMASI 1. 28 ŞUBATÇILAR, SİNCAN TANKÇILARI, E-MUHTIRACILAR, 12 EYLÜL İŞKENCECİLERİ DE YARGILANSIN. Değerli basın mensupları ve saygıdeğer halkımız, bu haftaki basın açıklamamız, darbeciler,muhtıracılar ve onlara verilmesi gereken cezalar hakkında olacak.12 Eylül darbecilerinin yargılanma sürecini sevinçle karşılıyoruz. Suçlular yargılanmalı ve cezalarını yaş haddine bakmadan hapiste çekmelidirler.Eğer yaş haddinden dolayı ev hapsi öngörülecekse bu sadece bir kişiye değil, hapiste olan tüm hükümlülere uygulanmalıdır.Darbeci olmak hiç kimseye ayrıcalıklı vatandaş statüsü kazandırmamalıdır. 12 Eylül darbecilerinin yargılanması sadece darbeyi yapanlarla sınırlı kalmamalıdır.12 Eylülde, işkence suçu işleyen tüm kişiler tespit edilip gerekli cezalar verilmelidir. Eski Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ' un tutuklu yargılanmasını olumlu buluyoruz.Hukuk çerçevesi içinde herkes yargılanabilmelidir. Askerlerin görevi, halkın seçimiyle iktidara gelmiş hükümete ve TBMM' ne karşı darbe planları devirmeye teşebbüste bulunmak ve bununla ilgili Internet siteleri açmak değildir.Bu askeri bir görev olmadığından,İlker Başbuğ' un Yüce Divanda yargılanması söz konusu olamaz.Oda diğer suçlular gibi sivil mahkemelerde yargılanmalıdır. Başbuğ'un dahi tutuklu yargılanması ülkemizin sivilleşme noktasında gelmiş olduğu düzeyi göstermektedir.Eskiden Şemdinli'de kitapevi bombalayan ve Kenan Evren hakkında suç duyurusunda bulunan savcılar görevden alınırken,bu gün hukukçular hukukun gereğini çekinmeden yapabilmektedir.Bu gelişme ülke geleceği açısından büyük bir başarıdır. Fakat 28 Şubat sürecinde post modern darbe yapanlar Sincan'da tankları yürütenler,yargıya irtica brifingi veren subaylar ve üzerine vazife olmadığı halde 6 Nisan'da ve 27 nisan'da e-muhtıra veren subayların yargı önünde hesap vermediğini üzülerek görüyoruz. Bu konuda Cumhuriyet Savcılarını göreve çağırıyoruz.Türk Silahlı Kuvvetlerinin böyle bir görevi yoktur.Kanun dışı olarak bu suçu işleyen subaylar hakkında gerekli hukuki işlemleri yapmaya davet ediyoruz. Basın açıklamasına vermiş olduğunuz destekten dolayı teşekkür ediyoruz.
 
KOCAELİ KARTEPE İNSAN HAKLARI DERNEĞİ adına , Orhangazi ERGİN.
 
Adalet ve Özgürlükler Platformu'nun Sakarya bileşenlerinden SAGİR Başörtüsü Platformu her Cumartesi günü yaptığı basın açıklamalarında 326. haftayı geride bıraktı. Platform adına Ribat Eğitim Vakfı Sakarya Şubesi'nden Bahaeedin Kuruoğlu tarafından okunan açıklamada İlker Başbuğ olayı üzerinden oluşan gündemi değerlendirirken "Biz sadece yakın zamandaki tarihi hesaplaşmaların yeterli olmadığını, son zamanlardaki gelişmelerden 12 Eylül darbesini aydınlatma çabalarını, ayrıca 28 Şubat süreci faillerinin yargılanması adına yapılacak bütün davranışları sonuna kadar desteklemekte ve ardında durmakta olduğumuzu bir kez daha belirtmek isteriz." ifadeleri kullanıldı. Ege üniversitesinde devam eden Başörtüsü yasağının da hatırlatıldığı açıklama;

"Vakit dik durma, Hakkı müdafaa vaktidir. Zaman gerçekleri savunma, nizamı diriltme zamanıdır. Bu düsturları yaşam felsefesi haline getirebilme niyeti ile""

ifadeleri ile sona erdi. açıklamanın tam metni aşağıdadır;

Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu 331. Basın Açıklaması

Darbeciler Halka Hesap Veriyor! Geçmiş dönemlerin aydınlatılması adına yapılan bu çalışmaları takdir etmekteyiz. Tarih bilincine sahip olduğumuz müddetçe, özümüzü daha iyi tanır ve haksızlıklar karşısında sesimizi daha gür çıkarırız kanaatini taşımaktayız.

Geçtiğimiz günlerde İnternet Andıcı davası kapmasında, ülkemiz adına sürpriz sayılacak bir gelişme yaşandı. Türkiye Cumhuriyetinin 26. Genelkurmay Başkanı olmak ile övünen, hakkındaki hükmü mahkemeler değil de halkın vermesi gerektiği fikrine kapılan İlker Başbuğun tutuklanması büyük bir etki meydana getirmiştir. Darbeye teşebbüs etmeden hareketle, düzeni yıkmak, terör örgütü kurmak ve yönetmek suçları isnat edilen eski Genelkurmay başkanı, şimdi tutuklu bulunmaktadır. Tutuklanmasının ardından malum çevreler ve destekçi medyası tarafından koparılan yaygarayı ise anlamak mümkün olamamıştır. Suçu işlediği bizler tarafından değil, emri altındaki subayların ifadesi ile ortaya çıkan bu şahsı ne savunmak onlara, ne de mahkûm etmek bizlere düşen bir görevdir. Adil ve bağımsız yargıdan söz edenler, aleyhlerinde hüküm verileceğini anladıklarında gösterdikleri tavırları ikiyüzlülüğü bir kenara bırakarak, mahkeme sonucunu beklemelidirler.

Biz sadece yakın zamandaki tarihi hesaplaşmaların yeterli olmadığını, son zamanlardaki gelişmelerden 12 Eylül darbesini aydınlatma çabalarını, ayrıca 28 Şubat süreci faillerinin yargılanması adına yapılacak bütün davranışları sonuna kadar desteklemekte ve ardında durmakta olduğumuzu bir kez daha belirtmek isteriz.

Ege Üniversitesinde başörtüsü yasağını sürdürme adına girişimlerin varlığından haberdar olmaya devam etmekteyiz. Aynı üniversitenin Matematik bölümünde okuyan başörtülü öğrenciler, yasakçı zihniyetinin son temsilcilerinden olan bir hoca tarafından ısrarla engellenmeye çalışılmıştır. Matematik Bölümünden bir öğrencinin naklettiğine görehoca diye tabir edilen kişinin özellikle derslere giriş saatlerini takip ettiğini, bölüm binasının kapısına geldiğinde karşısında dikilerek başörtülü olarak okula girmesini engellediğini, ardından cep telefonuyla fotoğrafını çekerek hakaret ettiğini öne sürmüştür. Peruk takarak çözüm bulmaya çalıştığını belirten öğrenci, "perukla dahi giremezsin" diyerek ısrarla engellenmeye çalışıldığını ifade etmiştir. Bu durum üzerine hoca hakkında verilen şikâyet dilekçesinde yazılanlara göre, başörtülü öğrencinin bir yolunu bulup derse girdiğinde de peşi bırakılmamıştır. Eğitim ve öğretim hakkının hiçbir şartla kısıtlanamayacağını bildikleri halde, kinleri uğruna sergilenen bu tutumların artık son bulması gerekmektedir. Dinimizin emirlerine bu oranda alçakça ve küstahça saldırmak kimsenin haddi değildir. Bu sebeple kendisini uyarıyoruz ve yasakların sol bulması gerektiği fikrimizi ilan etmek istiyoruz.

Son günlerde alınan bir karardan daha bahsetmek isteriz. Resmi bayramlarda stadyumlarda gösteri düzenleme adına, lise ve dengi okul öğrencilerine yapılan eziyet son bulmak üzeredir. Bu vesile ile Milli Eğitim Bakanlığının sergilediği tutumu da gönülden desteklediğimizi belirtmek isteriz.

Vakit dik durma, Hakkı müdafaa vaktidir. Zaman gerçekleri savunma, nizamı diriltme zamanıdır. Bu düsturları yaşam felsefesi haline getirebilme niyeti ile"

Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu Adına Ribat Eğitim Vakfı Sakarya Şubesi

Bahaeddin Kuruoğlu

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Akyazı'da direniş 258. haftasında!

Ege üniversitesi fen fakültesi astronomi bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. E.R.P. başörtülü öğrencileri fakülteye almayarak huzuru bozuyor.

Fakülte kapısında nöbet tutarak başörtülü öğrencilerini fakülteye sokmayan astronomi Prof'u manevi işkence ve ayrımcılık yaparak başörtülü öğrencilerin eğitim haklarını engelliyor. YÖK prof dr. E.R.P hakkında keyfi yasaklama hukuksuz uygulama yaptığı için gerekli tahkikatı başlatmalıdır.

Gaziantep şehit kamil ilçesi İMKB ilk öğretim okulu öğrencisi Ayşe ÇEVİK'in annesi Güllü ÇEVİK kızını başörtülü okula gönderdiği gerekçesiyle 7 saat polis karakolunda nezarette tutuldu. Daha sonra savcılığa çıkartıldı. Okul idarecileri başörtülü öğrencilerin eğitim haklarına saygı göstermelidir. Emniyet yetkililerini de, gayesi kızını Allahın emri olan başörtüsüyle okutmak isteyen anneye annelere karşı vicdanlı olmaya davet ediyoruz.

Milli eğitim bakanı DİNÇER'e sesleniyoruz artık okullarda başörtülü diye öğrencilerin mağdur edilmemelidir. Başörtülü öğrencilere ayrımcılık yaparak zulmeden eğitimci ve idareciler hadlerini bilmelidirler. Bu görev size aittir

Diyarbakır'da 'Başörtüsü onurumuzdur' etkinliğini programlayan kardeşlerimizi tebrik ediyoruz. Evet başörtüsü Müslüman kadının kimliğidir. Allah'ın emri kuranın hükmüdür. Başörtüsüne karşı olanları yasaklarla zulmedenleri lanetliyoruz.

Özkök paşa yaptığı açıklamada irtica Türkiye için bir tehdit olmuştur, olacaktır da dedi. Soruyoruz emekli paşaya? Tehdit dediğiniz şey bu topraklar üzerinde yaşayan insanların inançları gereği yaşadıkları dini vecibeler. Ne asker ne sivil hiçbir kurum ve kuruluşun idarecileri Müslümanlara ve mensubu oldukları dine irtica diye iftira atma hakkına sahip değildir.

Kayseri'de Avrupa kadınlar kupası yarı finaline katılan israil'in elitzur bayan basketbol takımına kayseri kadir has spor merkezinde kakis spor ile israil'in elitzur takımının yapacağı maç öncesinde İsrail aleyhine slogan atılararak mavi Marmara gemisine yapılan saldırı kınandı. Salonda taşkınlık yapmadan Filistin bayrağı açan genç salondan çıkartılarak emniyete götürüldü. Hatırlanacağı üzere 2 ay önce de israil'in başka bir takımının oynayacağı maç öncesinde israil'i protesto eden gençler hakkında dava açılmıştı. Canice 9 kardeşimizi şehit eden katil korsanları protesto eden gençlerin hakkında dava açılması, emniyete götürülmesinin, açıklamasını içişleri bakanı ve adalet bakanı yapmalıdır.

Özgür ülke temennisiyle gelecek hafta cumartesi saat 12:30'da buluşmak üzere Allaha emanet olunuz.

Akyazı Adalet ve Özgürlükler Platformu Adına

Mazlumder Akyazı Şb. Bşk.

Mahmut ALEMDAR

T.B.M.M ve Anayasa Hazırlık Komisyonu Başkanı Cemil Çiçek yaptığı açıklamalarda tüm sivil toplum kuruluşlarına çağrıda bulunarak, anayasa hazırlık çalışmalarına katkıda bulunulmasını istedi. Üniversite ve sivil toplum kuruluşlarının yeni anayasa çalışmalarına bekledikleri katkıyı sağlamadıklarından yakınan Cemil Çiçek "söyleyecek sözü olanların bugün konuşmaları gerektiğini" vurguladı. Bu cümleden olarak biz de Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu olarak yeni anayasa konusunda önemli gördüğümüz hususları kamuoyunun dikkatine sunuyoruz.

Din ve vicdan özgürlüğünün teminatı olarak lanse edilen laiklik ilkesi, uygulamada din ve vicdan özgürlüğüne en büyük darbeyi vurdu. Türkiye'ye Fransa'dan ithal edilen, tanımı bile yapılmayan, hiçbir kanun ve kurala tabi olmadan adeta din düşmanlığının bahanesi olarak uygulandı. Evlerinde dini kitap okuyanlar, zikir ibadeti yapanlar, cemaatle namaz kılanlar yıllarca zindanlarda çürütüldüler.

28 Şubat döneminde laiklik uygulamaları tam bir vahşete dönüştü. Yurt dışına Arapça öğrenmek için gidenler terörist muamelesine tâbi tutuldu. Kur'an kursları Terörle Mücadele Ekipleri'nce basıldı. Laiklik ilkesi, uygulamada din ve vicdan özgürlüğünü sağlayamadığı gibi iç barışın bozulmasında da en büyük etken olmuştur. Laikliği koruma adına İslâm dini irtica olarak kabul edildi. İslâm düşmanlarının kışkırtmaları sonucu mevcut siyasi otoriteye bile güvenmeyen ve laikliği korumaya kararlı bir takım silahlı kuvvetler mensubu "İrtica ile Mücadele Eylem Planları" hazırladılar. Bu yüzden eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ ve birçok askeri personel sanık olarak şu an cezaevindedir. Başörtüsünü serbest bırakmanın laikliğe aykırı olduğuna inanan birçok üniversite hocası, serbest olursa başörtülülerin başı açıklara baskı uygulayacağını iddia ettiler, yasağı savundular. Ancak YÖK'ün yasağın kalktığını ilan etmesine rağmen hiçbir başörtülü öğrenci kimseye baskı filan da yapmadı. Üstelik baskı ve taciz yine hala üniversite hocalarından gelmektedir. Ege Üniversitesi'nde başörtülü kızların fotoğraflarını çekerek onları fişleyen Astronomi Profesörü Esat Renan Pekünlü'yü kınıyoruz. Yetkilerden gereğini yapmasını bekliyoruz.

Bilindiği gibi anayasalar toplumsal mutabakat metinleridir. Dünyada sadece birkaç ülkenin anayasasında yer alan laiklik ülkesi, demokrasi iddiasına rağmen halkın görüşüne başvurulmadan emri vaki olarak anayasalarda yer almıştır. Bu yüzden laiklik yeni anayasada olmamalıdır. Bu konudaki tartışmaları sona erdirecek teklifimiz ise şudur. Madem demokrasi isteniyor, halkın iradesi deniyor, gelin laiklik ilkesinin anayasada yer alıp almayacağı konusunda bir referandum yapalım. Böylece halkın laikliği isteyip istemediği de ortaya çıkmış olur.

Anayasada yer almasını istemediğimiz bir diğer konu da "resmi ideoloji" meselesidir. 12 Eylül Cuntası tarafından anayasaya koyulan "Atatürk Milliyetçiliği" dayatması da fikri hür, vicdanı hür nesillerin yetişmesine en büyük engeldir. Dini olmayan devletin ideolojisi nasıl olabilmektedir, resmi dili nasıl olabilmektedir? Osmanlı mirası bu topraklar üzerinde yaşayan çeşitli etnik kimlikler dikkate alınarak, bütün insanları kucaklayıcı, kısa ve öz bir anayasa hazırlanmalıdır. Yeni anayasada zorunlu eğitim yer almamalıdır. Gönüllülük esası getirilmelidir. Tek tip insan yetiştirme projesinden vazgeçilmelidir. Zorunlu askerlik uygulaması kaldırılarak gönüllü ve profesyonel askerliğe geçilmelidir. Dayatmaların, değiştirilemez maddelerin olduğu, resmi ideolojiyi yücelten, iç barışı sağlayamayacak bir değişikliğin hiçbir faydası olmayacağı aşikârdır.

Son günlerde dikkatlerden kaçan çok önemli bir haberi gündeme getirmek istiyoruz. Geçenlerde yayınlanan bir habere göre "Türkiye'de boşananların sayısının evlenenleri geçtiği" ifade edildi. Yani Türkiye'de evlenen her 100 kişiye karşı 100'den fazla kişi de boşanıyor. Toplumun geleceği açısından çok büyük bir felaket olan bu durum üzerinde yeterince durulmadığı kanaatindeyiz. Oysa aile toplumun temel taşıdır. Ailenin bozulması o toplumun çöküşünün yakın olduğunu gösterir. Türkiye'de "kadına şiddet" konuşulurken bu olayları hazırlayan sebepler üzerinde yeterince durulmamıştır. Sebepleri iyi tespit edilmeyen toplumsal yaraların tedavisi de başarılı olmaz. Bu gün batıda aile hayatı çökmüştür. Avrupa'da nüfus hızla yaşlanmaktadır. Çocuk büyütmek aile ortamı dışında mümkün olmadığı için birçok Avrupa ülkesinde insan nüfusu sayısı düşmektedir. Fransa ve Almanya gibi ülkelerde yabancılar olmasa okullardaki öğretmenler işsiz kalacaktır. Bütün bu yaşanmış tecrübeler ortada iken Türkiye'de hâlâ körü körüne bir batı taklitçiliği yaşanmakta, bizim toplum yapımıza uyup uymayacağı hiç düşünülmeden, "AB Uyum Yasaları" adı altında aile hayatını dinamitleyecek yasal değişiklikler uygulamaya konmaktadır. Kadına şiddet ve boşanma olaylarındaki artışların sebebi medeni kanundaki aksaklıklardan kaynaklanmaktadır. Zinayı serbest bırakan boşanmayı teşvik eden son değişikliklerle toplum nereye götürülmek isteniyor? Avrupa Birliği Uyum Yasaları ile her yönden Avrupa'yı taklit etmek mecburiyetinde miyiz? Toplum hayatına yön veren yasalar hazırlanırken; toplumun dini, örf ve adetleri ile o toplumun geleceği göz önünde tutulmalı, medeni kanundaki çarpıklıklar çok geç olmadan bir an önce düzeltilmelidir. Hatta farklı inançtaki insanların aynı yasaya uyma zorunluluğundan vazgeçilerek aile hayatında çok hukuklu uygulamaya geçilmelidir.

Bütün insanların akıl, nesil, can, mal ve din emniyetlerinin sağlandığı bir dünyada buluşmak temennisiyle katılımlarınız için teşekkür ederiz.

Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu Adına

İsmail AYDAR

VAHDET VAKFI

Şırnak ili Uludere ilçesine bağlı Ortasu (Roboski) köyü yakınlarında Irak sınırında gerçekleştirilen katliamın üzerinden on gün geçmesine rağmen hala olaya dair kamuoyunu aydınlatacak sağlıklı verilerin ortaya çıkmaması ve olayın örtbas edilmek istenmesi bu coğrafyada gerçekleştirilen binlerce faili meçhul cinayetin akıbetini mi yaşayacak diye sormadan edemiyoruz. Devletin uçaklarından atılan füzelerle katledilen 35 can komplo teorilerine malzeme olarak mı kalacak. 35 can Genelkurmay –Mit ekseninde örülen istihbarat zaafına mı kurban edilecek.

KİAP(Kardeşlik için adalet platformu)ın bölgeye giderek hazırladığı raporda görüldüğü üzere yaşanan bu katliamda devlet açıkça sorumluluğu kabul etmeli , bunun gereği olarak da devlet vatandaşından özür dilemeli, maddi ve manevi ne gerekiyorsa yapmalıdır. On günü geçmesine rağmen başlatılan soruşturmada hiçbir mesafe kaydedilememiştir. Bu işin içinde olan yada ateş emrini veren hiç kimse açığa bile alınmamıştır. Başlatılan adli soruşturmanın selameti açısından ve delilleri karartma ihtimalinin yüksek olduğu görüldüğünden konuyla ilgili herkes, rütbesine bakılmaksızın açığa alınmalıdır.

Yüzyıllardır beraber yaşayan bu halk ı Misakı milli sınırlarıyla bölen parçalayan zihniyetin eseri ancak bu halkı katliamlarla yok etmeye yada sindirmeye çalışmak olmuştur. Bura da bu halkın temel değerlerini yok sayarak onlara savaş açan Mustafa Muğlalı zihniyetine sahip jakoben militarist erkana sesleniyoruz: Bu halk hiçbir şekilde çevirdiğiniz dümenlere alet olmayacaktır. Bu topraklarda ekmeye çalıştığınız fitne tohumları hiçbir zaman yeşermeyecektir. Bütün var gücünüzle estirdiğiniz terör ateşinde siz yok olacaksınız. Çünkü Kürdüyle Türküyle bu halk kardeştir, Müslümandır. İran'da Irakta, Suriye'de ve bu kadim topraklarda insanlar binlerce yıl kardeş olarak yaşadılar. Kan ve gözyaşına dönüştürülen bu coğrafyalarda yeniden kardeşliğin nârâsını duyacaksınız. Tahrirde yükselen özgürlük militarizme galip gelecektir.

Yaşanan olaylar şunu göstermiştir ki Kürt sorunun çözümünde uygulanan şiddet çözümden çok kan ve gözyaşı getirmiştir. Terör olayları bahane edilerek Kürt sorununun çözümü tehir edilmemelidir. Kürtler bu ümmetin yetimleri olarak kalmamalıdır. Hükümetin on yıllık iktidarının meyvesi kan ve göz yaşı olmamalıdır. Kürt sorunu yeni Anayasa çalışmalarını beklemeden çözüme kavuşturulmadır.

Uzun bir süredir gündemi meşgul eden anayasa çalışmaları çok yavaş ilerlediği hepinizin malumudur. sivil toplum kuruluşlarından gönderilen taslak metinler çok dikkatle incelenmeli ve toplumun her kesiminden hassasiyetler göz önünde bulundurulmalıdır. İnanç özgürlüğü, başörtüsü sorunu, bireysel hak ve özgürlükler bu yeni anayasada kesinlikle güvence altına alınmalıdır.

28 şubatta dindar kesim üzerinde estirdiği terörle kendisini ortaya koyan post modern darbeci anlayışın yapılan sayısız operasyonlarla hala çökertilememesi ve uzun süren mahkemelerde bir mesafe kat edilememesi düşündürücüdür. İnternet Andıcı Soruşturması kapsamında Başbuğ'un tutuklanması da gösteriyor ki hala Ergenekon terör örgütü bitirilememiştir. Ama ilk defa bir genel kurmay başkanının mahkemelere çıkarılarak tutuklanması bu ülkenin hukuk tarihi açısından son derece hukuki ve sevindirici bir gelişmedir. Bu memlekette yaşayan bütün bireyler tarağın dişleri gibi eşit olmadıkça hak hukuktan bahsedilemez.

23 Ekim de yaşadığımız büyük acı ve musibetten bu yana yaralar sarılmaya devam ediyor. Depremin yaşattığı büyük yıkım ve toplumsal travma sonunda hayatın normalleşmesi için herkes elinden geleni yapmak zorundadır. Başta barınma yeri olmak üzere bir çok temel ihtiyacın giderilmesinde sorun yaşayan Van halkı Depremde İHH, VAHÖP ve diğer bir kısım sivil toplum örgütleri büyük gayret sarf ederek Van ve Erciş genelinde on binlerce aileye yardım ulaştırarak İslami ve insani sorumluluklarını yerine getirmişlerdir. Doğusuyla batısıyla yardım çalışmalarına katılan tüm sivil toplum kuruluşlarına ve yardımlarını esirgemeyip bize ulaştıran tüm halkımıza teşekkürü bir borç biliyoruz.

Van şehrinin toplu olarak tekrar eski canlılığını kazanabilmesi için devletin ekonomik açıdan büyük küçük tüm işletmelere ve esnafa büyük şartlar aramadan gerekli desteği vermelidir. Yaşanan büyük depremden sonra Van'da daha da büyük ekonomik ve sosyolojik depremlerin yaşanmaması için ciddi bir alt yapı oluşturulmalıdır. Deprem enkazı kaldırılarak depremin yaraları sarılamaz. Gündemden düşen Van şehrin her türlü yardıma ihtiyacı var ama şehrimiz sadece giyim ve gıda yardımlarıyla da ayakta duramaz. Yaşadığımız büyük trajediyi ancak hep beraber yardımlaşarak atlatabiliriz.

Basına ve kamuoyuna teşekkür ederiz.

Platform Adına Umut Işığı Derneği üyesi Erhan ŞENGÜL

VAHÖP (Van Hak ve Özgürlükler Platformu)

 

Sivil Haber Haberleri

Katil İsrail'e kucak açan Uluslararası Olimpiyat Komitesi sınıfta kaldı
Paris Olimpiyatlarının güvenlik işlerinde neden İsrail güçleri kullanılıyor?
Alimlerden Gazze bildirisi: HER MÜSLÜMANA FİLİSTİN SORULACAK
PKK'nin kanlı tarihinden bir kesit: Susa Katliamı!
Diyarbakır bu akşam da Gazze için meydanlardaydı