Başörtüsü Eylemlerinde Bu Hafta(FOTO)

Başörtüsüne özgürlük platformlarının kimi yerde her hafta kimi yerde ayda bir düzenledikleri eylemler devam ediyor. Bu hafta yapılan eylemlerden ayrıntılar...

İşte yapılan eylemlerde okunan basın açıklamaları ve eylemlerden fotoğraflar...

KONYA'DA 127. BAŞÖRTÜSÜ EYLEMİ

Konya İnanç Özgürlükleri Platformu tarafından gerçekleştirilen başörtüsüne özgürlük eylemi 127. Haftasına girdi. Basın açıklamasını platform adına Nilgün Yılmaz okudu.

Basın açıklamasının tam metni:

Rahman, Rahim, Allah'ın adıyla

Mü'minler arasında hayasızlığın yayılmasını arzu edenlere, işte onlara dünya ve ahrette can yakıcı bir azap vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.  (Nur Suresi 19. Ayet)

Yaz-Boz tahtası haline gelen, meslek liselerine uygulanan katsayı zulmünde değişen yine bir şey yok. Yine bir çözüm uygulaması deneniyor, yine kendisinde olağanüstü yetkiler gören bir kurum, bu uygulamayı iptal ediyor. Hükümet, deliye dalaşmaktansa, çalıyı dolaşmayı tercih eden geçici çözümler peşinde koşuyor." Kah katsayının tamamını kaldırmayı deniyor, kah oranlarda ayarlamaya gidiyor. Biliyor ki aslında bu uygulamaların hepsi bir kurumdan geri dönecek. O yüzden C-Planını sürekli hazırda tutuyor. C-planının sürekli hazırda tutulması, aslında mesele üzerindeki acziyeti de itiraf etmek anlamına geliyor.

Bazı kurumlara söz geçiremeyen hükümet, bu zulümleri halka şikâyet ediyor. ''Efendim biz problemleri çözmek istiyoruz, fakat müsaade etmiyorlar.'' görüntüsü çiziyor. Her ciddi meselede aynı rolü tekrarlıyor. Başbakanın hanımını bir hastaneye almıyorlar, başbakan sızlanıyor; katsayı yasağına çözüm uygulamasını Danıştay iptal ediyor, hükümet sızlanıyor. Cumhurbaşkanının eşi bir tarih, hükümeti Avrupa insan hakları mahkemesine dava ediyor, daha sonra eşi cumhurbaşkanı olunca reel politik gereği başvurusunu geri çekiyor; cumhurbaşkanı sızlanıyor... Etkililer, yetkililer, sızlanıyor. Acziyet itirafı ve acziyetlere sığınma, iktidarın ve hükümetin, genel politikası haline geliyor. Kulaklarımız, bu itirafları duyunca hiç şaşırmıyor. Beklentilerde hep bu sızlanmalar üzerine kuruluyor.

Sivil toplum örgütleri, bildiri üzerine bildiri okuyorlar. Hükümet ne zaman yeni bir sızlanmada bulunsa, sivil toplum örgütleri harekete geçiyor. Bildiriler yayınlanıyor, eylemler, protestolar yapılıyor. Hükümet ne zaman aciz kaldı, sivil toplum örgütleri basıyor yaygarayı. Hükümet herhangi bir hususta susunca, sivil toplum örgütleri de susuyor.  Ne zamana kadar? Hükümet, yeniden ''Bizi engelliyorlar" biz çözmek istiyoruz ama müsaade etmiyorlar'' deyinceye kadar"

Aslında onlar da biliyorlar. Geçici basın açıklamalarıyla, olayın sıcaklığı üzerine yapılan eylemlerle, bu meselelerin çözülemeyeceğini hatta çözüme katkının sağlanılamayacağını". Odun kırıcının hınk deyicisi durumuna düştüğümüzü" Gerçi odun kıran da yok ya" Birileri odun kırma isteğinde bulunduğunu söyleyince, hep birlikte bağırıyoruz: Hınk! Hınk! diye" Düzenli hedefleri olan, meselenin çözümü için bir direniş öğütleyenlere de destek vermiyoruz. Ve geçici tepkiler vermeyenleri, sürekli direniş halinde bulunanları da yalnız bırakıyoruz. Hep böyle yapıyoruz.

Ülkemizde yapılan ve ülkemizin yoğun katkılarıyla gerçekleştirilen, mini NATO zirvesinin Afganistan konulu, özel toplantısı, meyvelerini (!) vermekte. Amerikan emperyalizminin silahlı maşası olan NATO birlikleri, Afganistan'da  elli bin kişilik bir işgal ordusuyla macrah bölgesine silip süpürme operasyonu düzenlemekte. Bir bölgeyi tamamen insandan arındırmaya yönelik, insani (!) operasyonlarını gerçekleştirmekte. Onbinlerce sivilin, bölgeyi boşaltması istenmekte, insanlar yerlerinden, yurtlarından edilmekte. Fakat kimse ses etmemekte" Hükümetin hınk deyicileri, hükümetin desteklediği bu katliam hesaplarına sessiz kalmakta" Ee ne de olsa NATO müttefikiyiz. Biz destekliyorsak, kötü değildir. Hükümet tepki vermiyorsa, bizim de susmamız gerekir. (!) Katliamlar, utanç derecesine ulaşacak, vicdanlar kan revan haline dönüşecek; bir hükümet yetkilisi de o zaman açıklamada bulunacak. STK'larımız, hemen hınk deyip tepki verecekler. Görevlerini yapmış olmanın onuruyla, rahat uyuyacaklar.

Emperyalizm, topraklarımızı işgal ettiği, kardeşlerimizi katlettiği yetmiyormuş gibi, yüreklerimizi de işgal ediyor" İnançlarımızı sulandırıp, onları değersiz kılıyor. Tüketim kölesi haline getirdiği insanları, yüce değerlerden olan sevgiyi kullanarak değersizleştiriyor, onları tüketim malzemesi haline getiriyor. Her tür ahlaksızlığın, çirkefin ve rezilliğin dizboyuna çıktığı sevgililer günü, yine bütün rezilliğiyle ülkemizi sarıp sarmalıyor. Bugünde gerçekleştirilen tüm kötülükleri tel'in ediyoruz. Bu rezilliklere karşı sessiz kalmanın, çirkefin onaylanması olduğunu belirterek, zalimlerden ve fasıklardan beri olduğumuzu da ilan ediyoruz.

İnançların diri, ahlakın gür, topraklarımızın özgür olduğu, zalim sultana karşı, hakkı haykıranların eksik olmadığı hür ve özgür bir dünyada yaşama umudu ile hepinizi 128. hafta da aynı her ve saatte buluşmak üzere Allah'a emanet ederiz.

 

 

KOCAELİ'DE 252. BAŞÖRTÜSÜ EYLEMİ

Kocaeli Gönüllü Kültür Teşekkülleri Platformu tarafından düzenlenen başörtüsüne özgürlük eylemi 252. haftasına girdi. Platform adına basın açıklamasını Çetin Tahtacı okudu.

Basın açıklamasının tam metni:

Değerli basın mensupları,  özgürlük mücadelemizde yanımızda olan halkımız;

Burada hak ve adalet mücadelemizin 252.Haftasını geride bırakarak bir araya geldik.

Bu ülkede sıradan insanlar olarak  sıradan bir gün yaşamak çok zor görünüyor. Gün geçmiyor ki sarsıcı gündemlere uyanmayalım. Herkesin sınıfsal, sosyal, dini ve etnik kimliğiyle özgür olduğu, adil ve kardeşçe bir toplumsal durumu özlüyor ve istiyoruz. Ancak devletin sahibi olduğunu düşünen ve halkı sadece az gelişmiş barbarlar topluluğu olarak gören toplum mühendisleri buna izin vermiyor. Kendi halkının kimlikleri ve değerleriyle savaşım içerisinde olan bu imtiyazlı azınlık, her gün yeni senaryolar ve taktikleri geliştirmeye devam ediyor. Danıştay'ın darbe artığı "katsayı" uygulaması konusunda  verdiği karar, bunun güncel somut bir göstergesidir. Bugün burada, sayıları milyonla ifade edilebilecek  genclerin, eşit ve özgür eğitim hakkını yok sayan  Danıştay'ın yürütmeyi durdurma kararını protesto etmek için toplandık. Evet Danıştay, yürütmeyi durdurdu. Ancak özgürlük yürüyüşümüzü durduramayacak...

Danıştay, yükseköğretime girişte katsayı uygulamasına son veren Yüksek Öğretim Kurulu kararının yürütmesini, kanunun lafzı açısından bakıldığında "söz konusu kararın uygulanması halinde telafisi güç ve imkansız zararlar doğacağı ve açıkça hukuka aykırılık bulunduğu" prensibine dayandırmıştır. Danıştay'ın kararındaki esasa dönük gerekçe ise kısaca ; farklı hukuki statüdeki  öğrencilerin aynı konumda değerlendirilmesinin Anayasal eşitliğe aykırı olduğu ve Yüksek Öğretim Kanununun 45. maddesinin mevcut katsayı düzenlemesini kaldırmaya imkan vermediği şeklindedir.

Merak ediyoruz ve soruyoruz: Telafisi güç ve imkansız zarar nedir? Eşitler arası eşitlik nedir ? Mutlak eşitlik neden kabul edilemez ? Katsayı uygulamasının kalkması  ile iptal davası açanların hangi hakkı ihlal edilmiştir ? Farklı hukuki statüdeki öğrencilerin aynı konumda değerlendirilemez oluşu,  "halk plajlara akın etti vatandaş denize giremiyor" buluşundan mı mülhemdir ?

Danıştay 8. Dairesi, 2005 ve 2009 yıllarında, katsayı uygulamasının iptali için açılmış davalarda "Katsayı düzenlemesi YÖK'ün yetkisindedir" kararını vermiş ve bu davaları reddetmiştir. Aynı Danıştay dairesi şimdi, YÖK'ün "katsayı" uygulamasını kaldıran mevcut kararının yürütmesini ise adeta YÖK'ün yetkili olmadığı tespitiyle durdurmuştur. Merakla soruyoruz : Hangi karara inanalım, bir çelişki yok mudur?

Açıkça söyleyelim ve adını koyalım : 28 Şubat darbe sürecinde ihdas edilen "katsayı" uygulamasına ilişkin YÖK kararı, imam hatip liselerini bitirmeye, İslam'ı ve İslam'ın toplumsal tezahürlerini bastırmaya yönelik bir "irticayla mücadele eylem planı"nın eseridir. Fakat ne acıdır ki hukuk tekniği düzenleyici işlemin genel olmasını zorunlu kıldığından "katsayı" zulmü, uygulamanın doğrudan hedefi onbinlerce imam hatip lisesi öğrencisinin yanında yüzbinlerce meslek liseliyi de mağdur etmiştir ve etmektedir.

Bu aşamada, doğrudan muhatabımız ise sadece parlamentodur. Kocaeli Gönüllü Kültür Teşekkülleri Platformu olarak parlamentodan talebimiz ; 8. Dairenin diline doladığı YÖK kanununun 45. maddesini, "katsayı" uygulamasını mutlak surette kaldıracak, mutlak eşitliği ve adaleti tesis edecek bir şekilde aciliyetle değiştirmesidir. Parlamento, bürokratik oligarşinin değil,  halkın vekili olduğunu unutmamalıdır. 

 

ANKARA'DA 212. BAŞÖRTÜSÜ EYLEMİ

Ankara İnanç Özgürlüğü Platformu tarafından düzenlenen başörtüsüne özgürlük eylemi 212. haftasına girdi. Basın açıklamasını platform adına Ayhan demir okudu.

Basın açıklamasının tam metni:

Danıştay 8. Dairesi, İstanbul Barosu'nun başvurusu üzerine Yüksek Öğretim Kurulu'nun (YÖK) üniversiteye girişte katsayı farkını kaldıran kararının yürütmesini oy birliği ile yeniden durdurmuştur.

Danıştay'ın aynı dairesi buna benzer başka bir davada "katsayı belirleme ve sınav sistemini değiştirme kararının YÖK'te" olduğuna hükmetmiş, ancak bu kez geçmişte verdiği kararları yalanlamak pahasına meslek okulu öğrencilerinin geleceklerini karartacak bir karara imza atmıştır.

2547 Sayılı Yükseköğretim Yasası'nın 'yükseköğretime giriş' başlıklı 45'inci maddesinde "Yükseköğretim kurumuna girecek öğrencilerin ne şekilde o kurumlara kabul edileceğiyle ilgili gerekçeler YÖK tarafından belirlenmektedir" denilmektedir.

Dolayısıyla Danıştay 8. Dairesi kanunen YÖK'nun sorumluluğunda bulunan bir alana yetkisi dışında müdahale etmiş ve bu müdahalede geçmiş kararlarını yalanlamıştır.

İdari yargının geçmiş kararlarını yalanlamak pahasına verdiği bu karar, yargının güvenilirliğini tartışma konusu yapmaktadır.

Bu kararın alınmasında en büyük pay şüphesiz İstanbul Barosunundur. Hukukun yaygınlaştırılması ve adaletsizliklerin giderilmesi için çalışması ve hukuktan taraf olması gereken bir kurumun, üzerine vazife olmadığı halde yüksek öğretimde eşitlik ilkesinin iptali için çalışması manidardır.

Bize göre İstanbul barosu yöneticileri hukuk fakültesi diploması sahibi avukatlar olmalarına rağmen hukuk nosyonuna sahip olmayan ticaret erbabıdır.

Türkiye'de bir süredir hukuk devleti çizgisinden çıkılarak, ülkenin yargıcı cumhuriyetine çevrilmesi çabaları gözlemlenmektedir.

Bu karar yargının, yasama ve yürütmeyi kontrol etmesi, yasama ve yargı ergi üzerinde baskı kurma çalışmalarının en bariz örneğidir.

YÖK, Meslek lisesi öğrencilerini bu ideolojik çarpışmanın dışında tutarak, öğrencilerin moral motivasyonlarını da göz önüne alarak en kısa sürede katsayı problemini çözüme kavuşturmalıdır.

Öte yandan Danıştay'ın Türkiye gerçeklerine aykırı olarak 45 gün gibi kısa bir sürede katsayı davasını karara bağlaması, verilen kararın matbu bir karar olduğu izlenimi doğurmuştur.

Danıştay bundan sonraki davalarda aynı hızla karar veremezse bu yöndeki şüpheleri doğrulamış olacaktır.

Eğitimde eşitlik vazgeçilemez bir insan hakkıdır. Ve bu karar ideolojik bir karardır!

Bütün kurumları ideolojik çarpışmalarında genç zihinleri harcamamak ve ülkenin geleceğini kişisel ve ideolojik çıkarlarına kurban etmemek konusunda uyarıyoruz.

 

 

AKYAZI'DA 158. BAŞÖRTÜSÜ EYLEMİ

Akyazı Başörtüsüne Özgürlük Platformu'nun düzenlemiş olduğu başörtüsüne özgürlük eylemi 158. haftasına girdi. Basın açıklamasını platform adına Burhan Çimşit okudu.

Basın açıklamasının tam metni:

Türkiye'de gündemi belirleyen bütün siyasi sorunların merkezinde temel hak ve özgürlükler konusunun yer aldığını son yaşanan olaylar bir kez daha göstermektedir.

Başbakan, başörtülü eşinin GATA'da hasta ziyaretine alınmaması ile ilgili yaşadığı duyguları ancak ifade etme fırsatı bulabilmiştir. Bununla birlikte ülkedeki acımasız ve insafsız başörtüsü yasağını sayın Başbakan kendi kızları üzerinden bir kez daha gündeme getirmiş ve bu yasak nedeniyle çocuklarının başka ülkelerde eğitim almak zorunda kaldığını dile getirmiştir. Askeri birliklere, askeri tesis ve askeri hastanelere halen başörtülü ve sakallı vatandaşlarımızın alınmadığı, çeşitli engellemeler ile karşılaşıldığı ve ayrımcılığın keyfi olarak devam ettiğini bir kez daha ifade ediyoruz.

Evet bu zalimane yasaklar yüzünden Müslüman halkın ne acılar yaşadığını ve halen yaşamakta olduğunu görmek ve bunu ifade etmek yeterli değildir. Somut ve kalıcı bir hukuki düzenleme ile bu yasakların kaldırılması gerekmektedir. Sayın Başbakan'ının artık bu gerçeği görmesini ve 7 yıldır değiştirmeye cesaret edemediği anayasa değişikliğini bir an önce gerçekleştirecek adımları atmasını bekliyoruz.

Yasaklar ülkesi Türkiye'de yargı oligarşisinin keyfi ve hukuk dışı kararları ile gençlerimizin eğitim haklarının ellerinden alındığı en zalim uygulama hiç şüphesiz katsayı adaletsizliğidir. YÖK tarafından iki kez iptal edilen katsayı uygulamasına karşı İstanbul Barosu'nun Danıştay'a açtığı dava sonucu meslek lisesi öğrencileri yine belirsizlik ve kaos içinde bırakılmış ve eşit eğitim hakları ellerinden alınmak istenmiştir. Bürokratik yargı oligarşisinin bu utanç verici kararlarına sözüm ona kendilerini hukukçu olarak tanımlayan çevrelerin çanak tutması ayrı bir ayıp ve aymazlıktır. Yaptığı çalışmalarla "Darbeci Baro" sıfatını hak eden İstanbul Barosunun yasakçı zihniyete sahip yönetimini halkımız asla affetmeyecek ve bu utanç verici girişimleri kara bir leke olarak anılacaktır.

Hükümete bir kez daha sesleniyoruz, Bu yasaklarla halkımızın, ülkemizin gelişmesi, ilerlemesi mümkün değildir ve bu yasakçı anlayışın biran önce sona ermesi gerekmektedir. Eğitim hakları ellerinden alınan, çalışma hakları engellenen, hastanelere bile alınmak istenmeyen başörtülü kızlarımızın çektiği eziyeti lütfen sona erdirin.28 Şubat ürünü olan ve gerçekte İmam-Hatip Lisesi öğrencilerinin eğitim haklarını engellemeye yönelik katsayı zulmünü bitirecek hukuki düzenlemeyi derhal yerine getirin ve çocuklarımızı yargı despotizmine kurban etmeyin. Özgürce yaşayabileceğimiz bir ülke temennisi ile, gelecek hafta cumartesi günü saat 12:30'da buluşmak Allaha emanet olun.

 

Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu 231.Basın Açıklamasını Adapazarı AKM önünde okudu. Ribat Eğitim Vakfı Sakarya Şûbesi adına Sahir Akçanın okuduğu açıklamada ;"Hiç kimseden bir beklentimiz kalmadı. Çünkü kimsenin bir şey yaptığı yok ve yapabilecekleri bir şeyleri de yok! Herkes günü kurtarma telâşında. Haydi diyelim ki bugünü ve bu dünyayı - dünyalığı kurtardılar, ya yarını ve ahireti ne yapacaklar? Onları orada kim kurtaracak? Yâni kısacası; İnsan hak ve özgürlükleri konusundaki, inananların inançları doğrultusundaki  yaşamak, eğitim, tedavi istekleri, işsizlerin-işten atılanların iş talepleri, asgari ücret ucûbesinde süründürülen-sömürülenlerin geçim sıkıntıları, ektiğinin, beslediğinin karşılığını alamayan çiftçilerimizin beklentileri. Evet, bütün bu zulümlere, haksızlıklara ve sömürülmeye kim dur diyecek, kim  yeter artık diyecek? Buna sen, evet sen dur diyeceksin, senin demediğin yerde kimse demez. "ifadelerine yer verildi.

Açıklamada  "Darbeci Baro Hesap Verecek",Danıştay Adalete Eşitliğe Balyoz İndirdi","Zorba Danıştay Darbeci Baro","Danıştay Kararıyla Adalet Yasak","Başörtüsüz Asla","Başörtüsü İslamın Emri Müslüman Kadının Kimliğidir","Yürütme Durur Yürüyüşümüz Durmaz" pankart ve dövizleri taşınarak ;"Uyan Diren Özgürleş"sloganı atıldı.

Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu 231.Basın Açıklamasının Tam Metni:

231. Kez İnsan Hak ve Hürriyetlerine dikkat çekmek, insanlık şerefini korumaya katkı sağlamak amacıyla meydanlardayız.

Ancak "Şark Cephesi"nde yeni bir şey yok!!! Yargı vesâyeti, Asker vesâyeti, Bürokrasi vesâyeti. Halkın hak ve istekleri de ne oluyor ki? Asgarî ücret zulmü, ezilen-sömürülen, keyfî işten çıkarılan işçiler, kira parası kadar ücretle süründürülen insanlar! Ne olacak bu memleketin hâli? Kim haksızlıklara, zulümlere, sömürmelere dur diyecek? Falan yerde şu haksızlık yapıldı, fişmanlara şöyle davranıldı, şu haklar ihlâl edildi. Her gün böyle, hep böyle. Bu bu ülkede böyle, dünyada da  böyle.  

Şu şu kararı aldı, fakat şu karşı çıktı. Şu şöyle kanun yaptı fakat şu iptal etti. Biz şöyle düşünüyoruz fakat şunlar fırsat vermiyor. Vs. Vs. İşte, değil günlerimiz, yıllarımız, onlarca yıllarımız böyle geçti gitti ve de bizler kaç neslimizi zâlimlerin dişlileri arasında öğüttük, heder ettik, ayaklar-beyinler-gönüller kayıp gitti de kaybedenlerden olduk.

Daha ne kadar, söyleyin daha ne kadar kaybetmeye devam edeceğiz?    

Hiç kimseden bir beklentimiz kalmadı. Çünkü kimsenin bir şey yaptığı yok ve yapabilecekleri bir şeyleri de yok! Herkes günü kurtarma telâşında. Haydi diyelim ki bugünü ve bu dünyayı - dünyalığı kurtardılar, ya yarını ve ahireti ne yapacaklar? Onları orada kim kurtaracak?

Yâni kısacası; İnsan hak ve özgürlükleri konusundaki, inananların inançları doğrultusundaki  yaşamak, eğitim, tedavi istekleri, işsizlerin-işten atılanların iş talepleri, asgari ücret ucûbesinde süründürülen-sömürülenlerin geçim sıkıntıları, ektiğinin, beslediğinin karşılığını alamayan çiftçilerimizin beklentileri. Evet, bütün bu zulümlere, haksızlıklara ve sömürülmeye kim dur diyecek, kim  yeter artık diyecek?

Buna sen, evet sen dur diyeceksin, senin demediğin yerde kimse demez.

Hele sen bir sesini çıkar, sesini çıkarmayı bir dene, sahi hiç denedin mi? Bak o zaman her şey nasılda değişiyor? Evet, buna biz dur diyeceğiz, demek mecburiyetindeyiz. Bu görev ve sorumluluklarımızı başkalarına yükleyerek özgürlüğümüzü, haklarımızı ve insanlığımızı elde edemeyiz. Yıllardır bekler dururuz, şu gelsin de kurtarsın, şunu seçelim de halletsin. Fakat nâfile! Çünkü onlarda çözümsüzlüğün içinden geliyorlar, çünkü onları da birileri seçti ve oralara getirdi. Onun için çare olmuyorlar, olamıyorlar. Güçleri yok, istekleri yok, iktidarları yok, bunu anlayamıyor göremiyor muyuz? Şunu da aklımızdan çıkarmamalıyız ki; hak hiçbir zaman verilmiyor, başaran, hak eden, koparan alıyor.

Onun içindir ki; biz hak ve özgürlüklerimize sahip çıkmaz, bunları elde etmek için ter ve göz yaşı dökmezsek korkarım daha çook bekleriz.

Daha çok beklemek istemiyorsak lütfen uyanalım, hak ve özgürlüklerimize sahip çıkalım. Eğer bunları yapmazsak yarın çok geç olabilir ve ahirette de hüsrana uğrayanlardan oluruz.

Bizler haklarımızı birtakım yasalardan, birilerinin lütfetmesinden medet umarak değil; sonuna kadar direnerek, mücadele vererek elde edeceğiz inşallah. Sakarya Adalet Girişimi Başörtüsü Platformu olarak, haftalardır, aylardır yıllardır buradan haykırdığımız mücadelemizi bu temeller üzerine oturtuyoruz. Bizim üzerimize düşen, Rabbimizin rızası doğrultusunda onurlu duruşlar sergileyerek, hak bildiğimiz mücadele istikametinde ilerlemektir.

Sakarya Adalet Girişimi, hukuksuzluğun ortadan kalkması ve adaletin tesisi için duruşunu ve direnişini her zaman ve zeminde sürdürecektir.   

Sakarya Adâlet Girişimi  Başörtüsü Platformu Adına

Ribat Eğitim Vakfı Sakarya Şûbesi     ( Sâhir AKÇA )

 

Sivil Haber Haberleri

Kudüs Gönüllüleri, Gazze'ye yardımlarını sürdürüyor
Diyarbakır İslami STK'larından Cumhurbaşkanı'na Gazze çağrısı!
UNRWA: Gazze'de yardım dağıtımı ölüm tuzağına dönüştü
Katil İsrail'e kucak açan Uluslararası Olimpiyat Komitesi sınıfta kaldı
Paris Olimpiyatlarının güvenlik işlerinde neden İsrail güçleri kullanılıyor?