Bahçeli’nin sessizliği

Hakan Albayrak

MHP lideri Devlet Bahçeli’nin … yaptığı tarihi açıklamalar, Türkiye’nin önünü açtı. Kara bulutlar dağıldı. Devlet Bahçeli de bir devlet adamı olduğunu tekrar gösterdi. 

İstese tam aksini yapabilirdi. 

Eminim kendisine bu yönde telkinler gelmiştir. 

“Başkanım, bırakalım bu vatansever gençler ülkeye sahip çıksınlar. Hem oy potansiyelimiz artar, hem de Ülkücüler güçlenirler” demişlerdir. 

Oysa Bahçeli, tersini yaptı. Çok net bir mesaj verdi: 

“... Milliyetçi Ülkücü gençlik, hiçbir şart altında sokakta, çatışma-kavga ortamında bulunmamalıdır. 21.yüzyılın ilk çeyreğinde Cumhuriyet’in 100. yıldönümünü lider bir ülke olarak kutlama arzusu taşıyan bu gençlik, eline silah değil bilgisayar almalıdır. İhtiyacı mermi değil bilgidir...” 

Bahçeli bunun yerine “Ülkücüler duyarlıklarını göstermişlerdir” demekle yetinse, kendi taraftarlarından alkış, hatta oy bile kazanabilirdi, ancak Türkiye önümüzdeki yılları yine kavga ve kanlı gösterilerle geçirirdi. İstikrar ve toplum barışı bozulurdu… 

Bahçeli, Türk kamuoyunun eskiye dönmek istemediğini, kavga ve kana tepki duyduğunu … gayet iyi gördü. 

MHP’nin kavgacı, Ülkücülerin de sokakları karıştıran, farklı düşünenleri linç eden bir imajla hiçbir yere gidemeyeceğini gösterdi. 

Ülkücü gençler, Devlet Bahçeli’ye teşekkür etmelilerdir. Başkanları, onları çok büyük bir tuzağa düşmekten kurtarmıştır. Bahçeli’nin gösterdiği “Sizden farklı düşünenlerle, sokakta kavga ederek değil, fikrinizle mücadele edin” yaklaşımı, Ülkücü örgütlenmeyi ilerde bir gün yok olma tehlikesinden kurtarmıştır. 

*** 

Yukarıdaki satırlar MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin KRT programcısı Afşin Hatipoğlu, Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı Selçuk Özdağ ve Yeniçağ Gazetesi yazarı Orhan Uğuroğlu’na yönelik saldırılar konusundaki bir açıklaması hakkında değil maalesef. Yok zaten o konuda bir açıklaması. Bundan neredeyse 16 sene evvel, 19 Nisan 2005 tarihli Posta Gazetesinde, Mehmet Ali Birand’ın köşesinde yayımlanmıştı bu satırlar. Bahçeli’nin bir ıslahçı olarak öne çıktığı günlerde. 

Nereden nereye…  

Geçen Perşembe ve Cuma günü -24 saat içinde- gerçekleşen üç saldırının kurbanlarının ortak özelliği, Bahçeli’ye -kendi üslubunun sertliği ile mütenasip- eleştiriler yöneltmiş olmaları. Son yıllarda Bahçeli’yi eleştiren başka birçok gazeteci de saldırıya uğramış, bu saldırıların MHP camiasından geldiği ileri sürülmüştü. Aynı iddia tabii ki son saldırılar için de dile getiriliyor. MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın’ın konuyla ilgili açıklamasında geçen “Bu hareketin delisi çoktur, talimat filan dinlemezler” cümlesi o iddiayı beslese de provokasyon ihtimali elbette göz ardı edilmemeli; siyasi tartışmaları siyasi teröre dönüştürerek Türkiye’yi yeni bir felâkete sürüklemeye çalışan ajan provokatörlerin işi de olabilir bu saldırılar. Her halükârda Bahçeli’nin bu saldırıları lanetleyerek Ülkücü hareketin üzerine yeniden düşen / düşürülen şiddet gölgesini kaldırmaya, bu korkunç gidişin önüne geçmeye çalışması gerekirdi. Yapmadı bunu. Yapmıyor.  

2005’te Ülkücü hareket için çizdiği çerçeveyi yeniden gündeme getirerek “deliler”ı ıslah etmek veya provokatörlerin fitnesini boşa çıkarmak için neyi bekliyor Bahçeli? 

Sessizliğiyle onlara cesaret verdiğini görmüyor mu? 

*** 

Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, AK Parti TBMM Grup Başkanı (Ankara Milletvekili) Naci Bostancı, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı (Bursa Milletvekili) Efkan Âlâ, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, TBMM Başkanı Mustafa Şentop peş peşe mesaj yayımlayarak Hatipoğlu, Özdağ ve Uğuroğlu’na saldırıları kınadı, kendilerine “geçmiş olsun” dedi, saldırganların yargı önünde hesap vereceğini belirtti. Ayrıca Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Selçuk Özdağ’a geçmiş olsun telefonu açtı. Yani AK Parti o saldırılara adeta tam kadro tepki gösterdi, âdâb-ı muâşeretin de gereğini yaptı. İktidarın öbür kanadı diyebileceğimiz MHP’den ise, Özdağ’ı hedef göstermekle suçlanan Semih Yalçın’ın ‘Benim bu saldırıyla alâkam yok, şiddete karşıyım’ minvalindeki savunmasından başka bir tepki gelmedi. (Bir ilçe başkanının ‘Oh olsun!’ mesajını saymazsak!) 

Özdağ’a saldıran beş kişiden ikisinin elinde tabanca da vardı; şükür ki o silahlar patlamadı… Özdağ kan kaybından ölebilirdi; şükür ki şoförü vakitlice yetiştirebildi hastaneye… Bu gidişe dur demek için silahların patlamasını mı bekliyor Bahçeli ve arkadaşları? Birinin ölmesini mi bekliyorlar? Ne feci bir aymazlık! 

*** 

Hatipoğlu, Özdağ ve Uğuroğlu’na ben de geçmiş olsun diyor, saldırganların ve onları azmettirenlerin en kısa zamanda yargı önüne çıkarılıp lâyıkıyla cezalandırılmalarını diliyorum.