Aylan

Merve Kavakçı

Dünyanın bugün için en büyük ayıplarından olan göçmen krizi, Avrupa’nın kimlik krizine de işaret ediyor. Batı olarak tarif ettiğimiz zihniyetin bir çıkmazı olarak kıyılara vuruyor çocuk cesetleri. Kırmızı tişörtü, lacivert kısa pantolonu ve deniz sularının gıcır gıcır parlattığı rugan ayakkabılarıyla sahilde öylece kımıldamadan yatıyor minik Aylan. Abisi Galib de ondan sadece iki yaş büyük, beş yaşında aynı kaderi paylaşıyor birazdan. Beşi çocuk on iki kişinin hayatına mal oluyor sadece o günkü, ölüm yolculuğu…Ölüme yolculuk….Aylan’ın cansız bedeni bize aylardır, yılı aşkın zamandır, uzun zamandır bize ulaşan trajik enstantanelerden sadece bir tanesi.

Hayata, ölümden kaçış refleksiyle hayata olması gereken bu yolculuk nasıl oluyor da ölümün pençesinde, Akdeniz’in karanlık sularında son buluyor…. Adı DAEŞ olur, adı Esad olur bir zalimin şerrinden kaçarken daha kıyıya çıkmadan sonlanıyor. Ölümle başlayan yolculuk ölümle mühürleniyor. Avrupa seyirde. Başka yerlere bakıyor, olmadı, dönüyor kem ediyor kum ediyor, kılını kıpırdatmıyor. Türkiye’yi pohpohluyor, Türkler kadar olamadık, aferin demenin ötesinde ikiyüzlülüğünün tahammül edilmez sessizliğine gömülüyor.

Aylan bir Suriyeli, bir Müslüman çocuğu değil de bir Batılı olsaydı böyle mi yapacaktı Avrupa? Üç yaşındaki Aylan’ın ıslak kumlara yapışmış bedeninde Oryantalizmin resmini görüyoruz en temelde. Yani işin gelip dayandığı yer burasıdır aslında. Hatırlayınız, hatırlatayım Amerika’nın 11 Eylül saldırıları akabinde başlattığı teröre karşı savaş serüveninde ikinci durak Irak’tı. Irak’a giren ABD ordusu kayıplarından bahsediyordu dönemin Savunma Bakanı Donald Rumsfeld. Karşısındaki gazetecilerden biri “peki, karşı taraftan Iraklılardan kaç kişi hayatını kaybetti?” diye sorunca, Rumsfeld’in cevabı “onları saymıyoruz” ölmüştü. İnsana bu cümleyi sarfettirenle, Ebu Güreyb’deki bedenleri üst üste yığdıran aynı kaynaktır. Kıyıya vuran cansız bedenleri görmezden gelmek de aynı ikinci sınıflaştırıcılığın, az-insan görmenin bir tezahürüdür.

Kendinden başkasını düşünmeyen, kendisi gibi olmayana hayat hakkı bile tanımayan, iş söze gelince insan hakkı, özgürlük, demokrasi diye mangalda kül bırakmayan ve fakat konu başkasına saygı, kendinden olmayan başkalarının hayatına hürmet olunca umursamayan ikiyüzlü canilerin dünyasıdır bu. Canı tasvirinde ısrar ediyorum çünkü milyonlarca insanın katili olmaya dünden razıdır bu vicdansızlar. Avrupa’nın etrafına duvar örme pahasına da olsa kendilerini arınmış tutmak adına, kendinden menkul kıymetlerini muhafaza etmek adına, ekmeği, toprağı, havayı ve suyu paylaşmamak adına, bencillikte sınır tanımaz bu zihin. “Avrupai” kalma adına Suriye’ye, savaşın kurbanlarına arkasını dönen Avrupa ülkeleri göçmen demek Arap demek, göçmen demek İslam demek, göçmen demek Avrupalı olmaktan adım adım çıkmak demek olduğunun da farkında.

Bundandır ki bir tane daha Aylan, bir tane daha Galib, bir tane daha küçük beden kum taneleriyle gidip gelip kıyılara vursun. Cansız bedenler onlara kapısını açmayan Avrupa’nın mezar taşı olsun. Onları saymıyoruz diyorlar.

yeniakit