ASRIN KERBELA’SI

Abdurrahman Dilipak

Gazze’de katliam devam ediyor. Sumud filosu yoluna devam ediyor. İsrail’in Gazze sonrası hedefi Kudüs ve Bağımsız bir Filistin devletini tanımayacaklarını açıkladı. İslam ülkeleri yöneticilerinin derin uykusu devam ediyor. Yani İslam ülkeleri, ABD ve İsrail cephesinde yeni bir durum durum yok. Bu durumda görünen o ki, gelecek günler geçen günleri aratacak.

Bu gün günlerden Cuma. Hutbe’de Cihad ayetlerini okuyup inse keşke imamlar. Ümmet İmanını ve vicdanını yoklasa bir yerinde duruyor mu diye.

Hani ecelimizden önce ya da sonra ölmeyecektik, hani rızgımızdan az ya da çok yemeyecektik. Hani kaderimizden başka bir kader yoktu. Hani Allah (cc) bizi mallarımız canlarımız ve sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecekti. Hani Allah bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım edecekti, hani biz alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmeti idik, ne oldu?

Katar’da 15 Eylülde gerçekleştirilen İİT-Arap Birliği Olağanüstü Ortak Zirvesi Bildirisi tam bir rezalet. Netenyahu bu acziyet’ten aldığı cür’et ve cesaretle, iki devletli bir çözümü, Bağımsız bir Filistin’i kabul etmediklerini söylemekle kalmadı, “Kudüs bir bütün olarak bizimdir dedi. O da yetmedi, ABD dışişleri bakanı ve ABD büyük elçisi ile birlikte Mescidi aksanın bulunduğu yeraltındaki tünellerden fotoğraf verdi.

Arap Lig’i ve İslam İşbirliği Teşkilatı devlet ve hükümet başkanları, Katar Devleti’nin başkenti Doha’da Katar’a yönelik İsrail saldırısını görüşmek üzere toplanmışlardı ve Ortak Zirve’de şu kararları aldılar: Bildiriye bakın siz: İsrail’in Katar’a Yönelik Saldırısının Kınanması, Katarla tam dayanışma içinde olduklarının ilanı, İsrail’in bölgesel anlamda bir tehdit oluşturduğunu vurgularken Gazze için toplandılar, çözüm olarak 4.6.1967 sınırlarında Abbas’a bir Filistin devleti için Arap Barış Girişimi’ne bağlı kalmayı ve iki devletli çözümü teşvik etmeyi taahhüt ediyorlar.. Uluslararası Adalet Divanı Kararlarının uygulanmasını istiyorlar, 21 Kasım 2024 tarihli tutuklama emirlerini uygulamak için ulusal yasal çerçevelerinde gerekli tüm tedbirleri almaya çağırıyorlar. BM Güvenlik Konseyine Gazze’ye insani yardım, ateşkes ve İsrail’in BM Genel Kuruluna katılımın engellenmesi konusunda çağrıda bulunuyorlar. Arabuluculuk çabalarına destek veriyorlar.

Diplomatik ve ekonomik tedbirler olarak İsrail’in saldırganlığına karşı diplomatik ilişkileri gözden geçirmeyi, normalleşme süreçlerini tehdit eden eylemlere karşı önlem almayı ve uluslararası toplumu İsrail’i cezalandırmaya çağırıyorlar. Bölgesel Güvenlik ve İstikrar çerçevesinde İsrail’in saldırıların, Orta Doğu’daki barış sürecini ve normalleşme çabalarını tehlikeye attığını belirterek, “İsrail’in düşmanca eylemlerine karşı kolektif yanıt verme hakkımızı saklı tutarız” diyorlar. Bunu ne zamana kadar saklı tutacaklarsa. Oysa önceki gün AB İsrail’e yaptırım uygulama kararı aldı. 16 Avrupa ülkesi dışişleri Bakanları Sumud filosuna bir operasyon yapılırsa cevap vereceklerini açıkladılar. Peki İslam ülkeleri dediğimiz bu ülkeler ne yapıyorlar?

Bizimkiler, “uluslarası sistem”i harekete geçmeye çağırıyorlar ama, kendileri harekete geç(e)miyorlar. Şeytanın çocuklarının yaptıklarını baba Şeytana şikayet ediyorlar. Aferin size. “Uluslararası sistemle birlikte hareket etmeye devam edin, dün olduğu gibi, bugün de. Utanç verici bir durum. “Arun aleyküm”!

Bildiride Gazze Şeridi’ndeki insani krize dikkat çekerek, “derhal ateşkes ilan edilmesini, yardım koridorlarının açılmasını ve sivillerin korunmasını talep ederiz. İsrail’in açlık ve kuşatma politikalarını soykırım girişimi olarak nitelendiririz” diyorlar.. “Sumud filosu”ndan tek kelime etmiyorlar. “Uluslararası toplum”u, İsrail’in saldırganlığını durdurmak için acil önlemler almaya, arabuluculuk çabalarını desteklemeye ve Filistin devletinin tanınmasını hızlandırmaya davet ederiz” diyorlar da kendileri buna hazır mı?! Uluslararası toplum dediğiniz kim kardeşim, onlar Pedefolik, Satanist, Siyonistlerin elinde oyuncak olan “Uluslararası sistem”in taşeronları değil mi? Onlar çoktan Epstein çetesi tarafından ya teslim alındı ya da satın alındı çok büyük ölçüde. Sen ne önlem aldın ki, Kim ne önlem alacak? Neyin arabulucusu, ipe un seriyorsunuz. Ellerindeki kitapta, kendileri için yol gösterici oldukları Kehanetlerinde ve kehanetlerin gerçekleşmesi için kozmik işaretler bağlamında Astrolojik tesbitler ortada iken hangi arabuluculuk. Dinlerinden ve kehanetlerinden vazgeçmelerini mi istiyorsunuz. Kim kimle nasıl barış yapacak. UCM kararları uygulanacaksa, İsrailli yöneticilerin ve askerlerin tamamının tutuklanması gerek. İsrail’in Gazze için çok büyük bir tazminat ödemesi gerek. Ve zirve bildirisinin kapanış cümlesi: “Zirve Sonuçlarının Uygulanması için bu bildirinin kararlarının derhal uygulanmasını ve üye devletlerin koordineli hareket etmesini temenni ederiz. Gelecekteki zirvelerde ilerlemeyi değerlendireceğiz. Bu bildiri, İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi’nin ortak iradesini yansıtmaktadır. Barış, adalet ve istikrar için çalışmaya devam edeceğiz”. İyi edersiniz! “Devam edeceğiz” dediğinize göre, zaten siz bu çabaları gösteriyordunuz demek ki. Ve sonuçta altı ay bir güz gittiniz ve bir arpa boyu bile yol alamadınız. Bugün düne göre çok daha gerideyiz. İyi madem durmak yok, yola devam!

Bu mu idi yani, zirveden çıkacak karar. Dağ fare doğurdu. Ama ülkelerin “liderleri” resmi Tv kanallarından ülkelerine ne muhteşem haberler geçtiler öyle, ne yüksek düzeyde görüşmeler yaptılar, ne önemli kararlar için görüş birliğine vardılar..

Zirve İsrail’in beklentilerinin çok üstünde bir başarı (!?) ile sonuçlandı. Bu zirve Müslümanlar için bir hüsran, acziyet beyanından, utançtan başka bir şey değil.. Şimdi daha bir kararlılık ve cür’etle saldırılarını sürdürmeye devam edecek.. İslam ülkelerinin sınır, rejim ve iktidarlarını yeniden yapılandırmak için çalışmalarına hız verecektir bu durumda.

İslam ülkeleri, henüz Gazze ile Filistin devleti, Kudüs ve Mescid-i aksa’nın ne anlama geldiğini anlamış değiller. Böyle bir zirvede tek kelime ile Kudüs’ten, Mescid-i Aksa’dan söz edilmiyor. KKTC’den söz eden yok.. Rahmetli nenemin deyişi ile “elleri ayakları boş değil, tuttukları iş değil”. Dilleri ile sürekli yalan söylüyorlar, umud vadediyorlar, mangalda kül bırakmıyorlar, ayakları ağızları ile söylediklerinin tam aksi yönde gidiyor.

ABD Siyonizm’i ve İsrail’i eleştirmeyi suç sayıyor, İslam ülkeleri bildirisinde tek kelime Siyonizm’den söz edilmiyor. UCM diyorsunuz, BM Güvenlik konseyi diyorsunuz da, bunları takmayan bir ülkenin ABD’nin bu yapı içinde VETO yetkisi olduğunu bilmiyor musunuz?

Siz ne yapacaksınız onu neden söylemiyorsunuz? Sahi (Nisa 75)’de ne deniyordu. “Size ne oluyor ki, Allah yolunda ve ‘Ey Rabbimiz! Bizi, halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize katından bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver’ diye yalvaran zayıf bırakılmış (mustaz’af) erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?”. Hadi şimdi “Amenna ve Saddakna” deyin! Bunu dediğiniz için değil, bu dediğiniz şeyi hayata geçirdiğiniz için cennete gireceksiniz, o zaman Allah’ın (cc) yardımız bize ulaşacak. Değilse, Allaha böyle deyin, Allah’ın kullarına dönüp başka bir şey yaparsanız bu Allah’ın(cc) gazabını artırmaktan başka bir şeye yaramaz.

Sahi İslam zirvesinde nihai bildirinin başına niçin böyle bir ayet eklenmez? Yoksa, birileri çıkıp, Musevi ve İsevi din büyüklerinin yaptığı gibi hükmü nesh edip değiştirdiler mi? Siz Allahın ipini bırakırsanız, Allah da sizin ipinizi bırakır. O zalimleri başınıza musallat eder. Sahi, o zaman kimden yardım isteyeceksiniz. Ötekiler batıl bir dine bağlılıkları kadar bizimkilerin bir çoğunun “İman ettik” dedikleri kitabın hükümlerine bağlı bir duruş sergilediklerini söyleyebilir misiniz?

Tebük gazvesi” öncesinde nazil olan (Tevbe 29)’da, Müslümanlara karşı Bizans’la işbirliği yapan içerideki bazı münafıklar, İsevi’ler ve Musevi’ler, Müslümanlara saldırı hazırlığı içindeydiler. İlk dönem Müslümanları Musevi, İsevi topluluklar ve Müşrikler arasından ihtida edip gelenlerden oluşuyordu ve bunların akrabalık bağı içinde oldukları başka inançlara mensup insanlar da var. Müslümanlara karşı saldırı hazırlığı içindeki Ehli kitap bir topluluğa karşı savunma gayesi ile bir savaş konusunda, ayet Müslümanlara izin veriyor ve “Cizye” derken, “sizinle savaşmaktan vazgeçip size vergi vermeyi kabul ederlerse, savaşı sürdürmeyin” diyor. (Tevbe 29) bu anlamda Gazze örneğinde İsrail’in verdiği zararı tazmin edip, vergi vermeyi kabul ederse, savaştan da vazgeçmeleri halinde, savaş suçu işleyenler dışında kalanların savaş dışında kalmasını sağlarken, İslam’ı seçenlerin istisna tutulmasının bağışlanma sebebi olmasını esas bağlıyor. Yani Rachel Corrie’leri ve Gazze’deki katliama karşı çıkanlara muafiyet getiriyor. Ayet meali şöyle: “Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah’ın ve Resulü’nün haram kıldığını haram saymayan ve hak dini (İslam’ı) din edinmeyen Ehl-i Kitap’tan olanlarla, onlar elleriyle cizye verip boyun eğinceye kadar savaşın.”

Efendiler, “inmemiştir hele kur’an, ne mezar başında okunmak ve ne de fal bakmak için”. Bu din kişisel planda vicdanlara, toplumsal planda mabetlere hapsedilecek bir din değildir.

Türkiye Yüzyılı’nın ilk çeyreğinde İslam ümmeti olarak “asrın utancı”nı yaşıyoruz. Biz “Terörsüz Türkiye” hayalleri peşinde koşarken hali pür melalimiz ortada. Çeteler, Fuhuş ve uyuşturucu sokakları ele geçirdi. “Asrın Kerbelası”nı yaşıyoruz! Selam ve dua ile..

mirathaber