Araplar, Türkleri Sattı mı?

Abdurrahman Dilipak

Derin Gerçekler

İsrail saldırmaya devam ediyor, ateşkes ihlal edilmiş olmuyor. Siyonistler vuruyor, tepki vermesi beklenen “mutabık”lar susuyor.

Bu arada ABD de halk Trump’a karşı meydanlarda. Ülke iç savaşa doğru gidiyor. Dolar’ın akibeti belli değil. ABD’nin İran’a ne zaman saldıracağı da! Papa İznik seferine hazırlanırken, birileri Papaya beyaz bir at hediye etti. “Mahşerin 4 atlısı”ndan biri Çakma Mesih’in çakma Barış’ını mı temsil ediyor. Atın adı “Proton”.. Bu konuyu yarına bırakalım.

Satanlar Arab halkları değil, hele Gazze’liler hiç değil, söz konusu ülkelerin yöneticileri.

Amerikan, İsrail, İngiliz muhibbi Arab ülkelerinin yöneticileri: Mısır, Suudi Arabistan, Katar, BAE, Bahreyn, İsrail, Ürdün.

Bunların, İsrail’le arasını kim buldu acaba?. Kushner ve Dahlan'dan ibaret midir bu çöpçatanlar, yoksa arada durumdan vaziyet çıkaran masonik yapılar, işbitirici birileri de var mı acaba?

Bu 6 Arab ülkesi “Orta Doğu Bölgesel Güvenlik Yapısı” (Regional Security Construct) çatısı altında bir araya gelmişler. Bunları çevreleyen bir ABD, İngiltere, Fransa, İşgal altındaki Almanya ile birlikte İsrail de var tabi. Trump bu sayıyı, “İbrahim buluşmaları” adını verdiği “Karma din” çatısı altında buluşturmak istiyor. “Dinlerararası diyalog” bunun zeminini oluşturacak, ona göre. Hatta şimdiden BAE’de, tek mekanda Müslüman, Musevi, İsevi ve Budistleri buluşturan bir mabed yapıldı bile.

2024-2025'te ABD, bu yapıyı güçlendirmek için, I2U2 genişlemesiyle Hindistan'ı dahil etmek istiyor.

Yarın Mekke-i Mükerreme’de ve Kudüs-ü Şerif’te de benzer şeyler yapmaya kalkarsa şaşırmamak gerek.

Bu "Regional Security Construct" (Bölgesel Güvenlik Yapısı), özellikle Orta Doğu bağlamında, ABD öncülüğünde önerilen ve geliştirilen informal bir güvenlik ittifakı olarak karşımıza çıkıyor. Bu yapı, Abraham Anlaşmaları (2020) ve I2U2 gibi mekanizmalarla bağlantılı olup, İran ve vekil güçlerine (Hizbullah, Husiler vb.) karşı bölgesel istikrarı artırmayı amaçlıyor. ABD'nin liderliğinde Mısır, Ürdün ve Körfez ülkeleriyle koordineli bir "yapı" olarak tanımlanıyor. Hudson Institute gibi think-tank raporlarına göre, bu yapı sürdürülebilir bir ABD liderliğindeki “bölgesel güvenlik mimarisi” olarak görülüyor. Bunun benzerlerini dün, bölgesel işbirliği çerçevesinde Bağdat Pakti, RCD ve CENTO oluşumlarında gördük. Orta Doğu Teknik Üni, Türkiye bağlantılı, bölge ülkelerinin sanayileşmesi için İK temini için düşünülmüştü. Kamu yönetimi ve ekonomi yönetiminde TODAİ (Türkiye Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü) vardı. Artık onlar bizden bağımsız kendi yollarına devam etmek istiyorlar. Bu yapının Türkiye’ye yansıyan böyle bir anlamı var. BOP dışındaki böyle bir oluşumun içinde Türkiye olmadığına göre, Arablar Türkiye olmadan kendileri sorunlarını doğrudan ABD ile çözmek istiyorlar anlamına geliyor..

ABD bu yapıya dahil ülkelerin herbirine ayrı bir misyon yüklemiş: Birleşik Arap Emirlikleri , Abraham Anlaşması çerçevesinde İsrail'le normalleşme; ekonomik ve askeri iş birliği, BlackWater üzerinden içeride rejim karşıtı unsurların tesbiti ve tasfiyesi. Bu ülkelerin başka ülkelerdeki diplomatik merkezlerinin korunması ve o ülkelerdeki varlıkları ile dost ülkelere askeri destek imkanlarının paralı askerlerle karşılanması.

Bahreyn, Şii yönetimde Körfez güvenliği; Arab Şiası ile temas, bölgedeki ABD üsleri ile askeri varlığı konusunda işbirliği ve istihbarat paylaşımı. Mısır, Sina Yarımadası güvenliği; Gazze ve Libya'da arabuluculuk. Ürdün, Sınır güvenliği; mülteci yönetimi ve Ürdün Vadisi iş birliği. Suudi Arabistan, petrol güvenliği ve Yemen'deki operasyonlar

Tabi Gazze’nin yeniden yapılandırılmasında bu yapı Filistinle birlikte ilk muhatab olarak görülüyor. Bu yapının temelleri esasen Kushner/Dahlan senaryosu ile çok önceden atılmıştı.

Bu gün yeniden güncellenmiş bir organizasyonla karşı karşıyayız. Bu yapıda Temel gaye, Çin ve Rusya'nın bölgeye nüfuzunu engellemek, enerji koridorlarını korumak ve İsrail'in güvenliğini sağlamak.

İsrail Teknoloji ve istihbarat liderliği; ortak savunma sistemleri (Demir Kubbe) ittifak ülkelerini de korumak için genişletecek.

“Türk Soylu yabancıların Türkiye’de Meslek ve Sanatlarını serbestçe yapabilmelerine ilişkin Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi” bu yapıyla ilişkilendirilebilir mi? Neden olmasın. Türk tanımını değiştirirseniz herşey mümkün. Zaten “Terörsüz Türkiye” projesinin anayasa değişikliği ayağında bu konu da var.

Bu Bölgesel Güvenlik Yapısı halen aktif. ABD’nin İran'a yönelik yeni operasyonunda ve Gazzeye yönelik bir takım operasyonlarda Trump bu koalisyonu kullanıyor ve kullanmaya devam edecek. Öncelikli hedef bölgede İran'ın etkisini kırmak, Hamas/İran destekli gruplara karşı savunma ve İsrail'le gizli, açık, doğrudan ve dolaylı işbirliği. Bu koalisyona katılan ülkelerin istihbarat örgütleri arasında da bir network kurulmuş vaziyette. Gazze’de tünellerin tesbiti, silah depoları, silah üretim merkezleri konusunda hava savunması ile bilgi paylaşımı yapılıyor.

Mesela bu ülkeler, özellikle Yemen’e karşı, BAE Radar sistemleri ve drone tespiti için İsrail'le entegre çalışıyor. Suudi Arabistan Hava savunma koordinasyonu, Yemen hava koridorunun kontrolü, Katar üssünde gizli toplantılar. Mısır “Tünel operasyonu” eğitimleri. Ürdün’deki, Tenef bağlantılı, Davud Koridorunu da kapsayan “İstihbarat veri birleştirme merkezi”, Katar’daki ABD Al-Udeid Hava Üssü'nde ki koordinasyon, oryantasyon, optimizasyon, siber istihbarat hepsi aktif. Bahreyn Donanma ve hava entegrasyonu da sisteme dahil.

Bazı haber kaynaklarına göre, Trump'ın görüşme yaptığı ve desteğini aldığı 8 ülke aslında doğrudan ve dolaylı olarak bu yapıyla ilişkilendirilebilir. Ayrıca bu yapı ile doğrudan bağlantılı ya da ilişkili olarak Türkiye (arabuluculuk ve diyalog rolüyle projeye destek verdiği ileri sürülüyor). Katar (ülkesindeki Amerikan üssünü merkeze alarak bu ittifakın sekreteryasını üsleniyor). Mısır (arabuluculuk yapmasının yanında İK olarak Gazze açıklarındaki doğal gaz projesi ve Sina’ya tehcir politikasındaki kilit ülke). Suudi Arabistan (“Şer koalisyonu”na dahil Arap ülkeleri arasında mali, iktisadi, siyasi ve sosyal desteğin sağlanması ve işbirliğinin meşruiyetinin sağlanması). Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) (Abraham Anlaşmaları, dinler arası diyalog ve hoşgörü). Bahreyn (Huzistan, Irak, Lübnan, Yemen ve Suriye’deki Arab Şiası’nın desteği). Ürdün (Bölgesel istikrar için Suriye, PYD, Batı Şeria’da, Filistin devleti konusunda işbirliği). Irak (Şii, Sünni, Kürt ve Arabların desteği)

Trump'ın "Arap ve Müslüman ülkelerin yazılı taahhüdü" (!?) ile ilişkilendirdiği yapı bu olsa gerek. Bu yapının altyapısı biraz ”Five Eyes”e benziyor. Oradaki gibi burada da, radar verileri, sensör bilgileri ve operasyonel materyaller paylaşılıyor. ABD'nin güvenli özel haberleşme sistemi (secure chat) üzerinden entegre edilmişler. Mesela bunun arka planda BOP’la, NATO ile de ilişkilendirildiğini düşünüyorum. Bu yapıda test edilen "Combined Middle East Cyber Center" (Orta Doğu Siber Merkezi) ve "Information Fusion Center" (Bilgi Füzyon Merkezi) gibi yapılar, yarın ayrı birer yapıya dönüştürülebilir.

Bunlar Five Eyes'in ECHELON benzeri gözetim araçlarına benziyor biraz da. Bu konuda gizli Toplantılar 2020’den bu yana Abraham Anlaşmaları kapsamında ele alınmış. Kushner/Dahlan senaryosu da buna paralel bir yapı aslında Daha öncesinde Dinlerarası Diyalog, İbrahim buluşmaları F.Gülen Cemaatının ana gündeminde yer alıyordu.

Yani bu oluşuma giden yolda Gülen hareketinin izlerini görmek de mümkün. (2020) beri hızlanmış, ama İran/Husiler'e karşı odaklanmış.

BOP’da ve F.Gülen hareketinde Türkiye’nin performansı, ABD ve İsrailin diğer İslam ülkeleri konusunda iştihlarını kabartmış olması mümkün. Zaten bu işin daha eskilere giden örnekleri de var: RCD, CENTO, Bağdat Paktı. Hepsinde de bölge ülkeleri “oltayı yutan balık” rolündeyiz.

CENTO (Merkezi Antlaşma Teşkilatı) : Anlamı ve Bağlamı: 1955'te Bağdat Paktı olarak kurulan, Sovyetler Birliği'nin Ortadoğu'da yayılmasını önlemeyi amaçlayan savunma ittifakı. Üye ülkeler: Türkiye, İran, Irak (1959’da çekildi), Pakistan ve İngiltere. 1959'den sonra adı CENTO'ya değiştirildi ve merkezi Ankara'ya taşındı. 1979'da da tasfiye edildi.

RCD (Regional Cooperation for Development / Kalkınma İçin Bölgesel İşbirliği). 1964'te Türkiye, İran ve Pakistan arasında kurulan ekonomik ve kalkınma odaklı bölgesel örgüt. CENTO'nun ekonomik uzantısı niteliğindeydi. 1985'te genişleyerek Ekonomik İşbirliği Teşkilatı (ECO) haline geldi ve günümüze kadar devam etti. Tabi bu yapıların arkasında her zaman ABD ve İngiltere de vardı.

Anlayacağınız ABD, Arablar arasında Türkiye’nin olmadığı, bölgede yeni bir savunma ve çok yönlü işbirliğini ön gören yeni bir ittifak kuruyor. ABD, onlarla aralarında biz olmadan görüşmek istiyor. Arablar da buna razılar. Hatta bu konuda Türkiye’den daha fazla heyecanlılar.

Peki şimdi bu durumda biz ne yapalım. ABD ve İsrail’le bunları buluşturuyoruz, arabuluculuk yapıyoruz, adamlar sonra başka yere gidiyorlar. Bu işler böyledir. Biz Müslümanları, Osmanlı milletler topluluğunu bir araya getiremiyoruz ama, elin oğlu yapıyor işte. Ama biz de Chabat’ı İslam, Türk, Arab dünyası ile buluşturmadık mı? KKTC’ye nasıl geldiler ve bugün Kıbrıs nereye gidiyor? Kusner üzerinden İki Müslüman ülkeyi barıştıralım diyoruz olmuyor, bir İslam ülkesini İsrail’le tanıştıyorsunuz, öbür gün o onlarla birlik oluyor. Düşünsenize Katar, İsraille birlikte Yunanistan’da askeri tatbikata katılıyor. Ne diyelim. Ha bu bize ders olsun. Türk dünyası ila “Gardaş olalım” diyoruz, kimi gidiyor İsrail ile müttefik oluyor, kimi gidip Kıbrıs diye Rumları tanıyor. Sahi bu işte nerede yanlış yapıldıda sonuç böyle oldu? Bir yerde yanlış yapılan işler olmalı.

Selam ve dua ile.