Anlayana sivrisinek saz... Anlamayana Balyoz bile az!

Hasan Karakaya

"Balyoz cephesi"nde "bağırma"lar, "feryat" etmeler, "efelenme"ler ve "bayılma"lar devam ediyor.

Ne var ki;
Gün, "bayılma" günü değil,
"Ayılma" günü!..
İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği "hapis" kararlarının "hukuki" değil, "siyasal" olduğunu iddia ederek, "hâlâ haklı olduklarını savunanlar"ın yapması gereken şey, hakimlere "çamur" atmak değil, "Biz, bu çamura nasıl saplandık?" diye sormaktır.
Kendi kendilerini "vicdan muhasebesi"ne tabi tutmalı ve sormalılar:
"Biz ne yaptık ki;
Bu cezalara maruz kaldık?.."
Evet, bunları sormalılar, "geçmişin muhasebesi"ni yapmalılar ki; kararlardan bir "ders" çıkarabilsinler!..
ARTIK HÖT-ZÖT YOK!
Anlamalılar artık;
"Höt-zöt" döneminin geçip, "yapanın yanına kâr kalmadığı" bir dönemin geldiğini.
Evet; dün, kendilerini "ülkenin sahibi" görüyorlar, "höt-zöt" diyerek, herkes üzerinde "tahakküm" uyguluyorlardı.
Zannediyorlardı ki;
Bu "devran" devam edecek.
"Emretmeye" ve kendilerine muhalif saydıkları insanları "susturmaya" o kadar alışmışlardı ki, "yargı"nın bile değiştiğini farkedemediler.
Eskiden ne güzeldi;
Çağırıyorlardı "hakim" ve "savcı"ları, saatlerce "brifing" veriyorlar ve üstelik kendilerini alkışlatıyorlardı.
Zannediyorlardı ki;
Silivri'de de öyle olacak!..
Yargının "askerî vesayet"ten kurtulduğunu görünce, "çığırtkanlık" yapmaya ve "efelenmeye" başladılar;
Kimi "10. Yıl Marşı"nı okuyordu, kimi "pankart" açıyordu.
Bağırıyorlardı, "tehdit" ediyorlardı.
"Mustafa Kemal'in askerleriyiz!"
"Keser döner, sap döner, bir gün hesap döner... O gün geldiğinde, suç üretim merkezi haline gelen çeteler ve onların uygulayıcıları buraya gelip, hesap verecekler!"
"O köpekler, yolda giderken trafik kazasında geberecek inşaallah!"
"12 Eylül mahkemelerinin bir namusu vardı... Bu mahkemelerin ise namusu da yok, vicdanı da!"
Ve son tehdit, Çetin Doğan'dan;
"Alacağınız karar hakkınızda hayırlı olsun!"
Dikkat edin;
"Hakkımızda" değil,
"Hakkınızda!"
Düpedüz tehdit, göz dağı!..
HERKES İŞİNE BAKSIN!
Her neyse... Sonuç itibariyle, "ceza"larını buldular... Bazıları, "cezaların çok ağır olduğunu" iddia etse de, bana kalırsa ucuz kurtuldular...
Öyle ya;
"Ege'de bir Türk jetini düşürüp Yunanistan'la savaşmayı!.. Fatih ve Beyazıt camilerini bombalamayı!.. İrticacı oldukları gerekçesiyle on binlerce insanı stadyumlara doldurmayı!.. Cuntacılara muhalif 36 gazeteciyi tutuklamayı" plânlayıp Hükümet'i devirmeyi ve ülkeyi "kaos"a sürüklemeyi amaçlayan insanlar, bu kadar ucuz kurtulmamalıydı!..
Ama, yine de;
Bu "ceza"lar, öncelikle "Balyoz sanıkları"na, sonra da "darbe hayali" kuran asker ve sivillere "ders" olmalıdır...
Artık herkes bilmelidir ki;
"Türkiye'de darbe dönemi kapanmıştır!.. Türkiye artık darbeciler tarafından değil, milletin seçtiği sivil idareciler tarafından yönetilecektir!"
Uzun lâfın kısası;
Herkes "kendi işine" bakacaktır.
Siyasetçi "siyaset"ine,
Hukukçu "hukuk"una,
Asker, "asker"liğine!..
Türkiye, kimin elinin, kimin cebinde olduğu belli olmayan bir Dallas veya "7 kocalı Hürmüz" olmaktan kurtulacaktır!..
Silivri'de 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği karar da, "Türkiye'nin normalleşmesi" yönünde atılan önemli bir adımdır!.. Bu kararla; Türkiye'nin, "eski Türkiye" olmadığı bütün dünyaya gösterilmiştir.
Eski Türkiye'nin "general"leri toplanıp, bu millete ve milletin inançlarına karşı "topyekün savaş" ilân ediyorlar, eski Türkiye'nin "hakim"leri de, siyasetçilerin ellerini-kollarını bağlayıp, "siyasi hayatını bitiriyorlar" ve "muhtar bile olamayacak" hâle getiriyorlardı!..
15 yıl sonra bugün ise;
"Ceza"larını çekiyorlar!..
YUVANIZA HOŞ GELDİNİZ!
Türkiye'nin, "Balyoz sanıklarına verilen cezaları" konuştuğu gün, yani dün, İstanbul'da ilginç bir gelişme yaşandı.
Partilerini fesheden HAS Parti Genel Başkanı Numan Kurtulmuş ve arkadaşları, dün katıldıkları İstanbul İl Danışma Meclisi toplantısında AK Parti'ye katıldılar.
Haliç Kongre Merkezi'ndeki törende, "AK Parti rozeti"ni, Kurtulmuş'un yakasına; "Hayırlı olsun, yuvanıza hoş geldiniz" diyerek bizzat Başbakan Tayyip Erdoğan taktı.
Tabiî, "katılım" töreninden önce, bir de konuşma yaptı Erdoğan... Konuşmanın; "CHP'ye, medyaya ve teröristlere" ilişkin bölümünü haber sayfalarımızdan okuyabilirsiniz... Ben, o konuşmanın, hem "kendi kurmayları"na, hem de "AK Parti muarızları"na cevap verdiği bölümünü aktarmak istiyorum.
Büyük Türkiye'yi kurmak için "farklı toplum kesimleri"ni bu hedefe kanalize olan AK Parti İktidarı'nın birleştirerek, bütünleştirerek, kucaklayarak, büyüyerek, kutlu yolculuğuna devam edeceğini kaydeden Erdoğan, dedi ki;
"Bu ülkeyi geleceğe taşırken, kesintiler, molalar olabilir... İsimler değişebilir... Makamlar, rütbeler yer değiştirebilir... Bu dâvâ, yüzyıllardır aşkla ve heyecanla yürüyen bu hizmet kervanı, daha da güçlenerek yoluna devam edecektir.
AK Parti'nin dayandığı, AK Parti'nin tevarüs ederek omuzlarında taşıdığı bu büyük hizmet davası, isimler üzerinden yürüyen değil, tam tersine isimleri kendi potasında eriten bir davadır...
Bu dâvânın ruh kökünü, bu büyük çınarı tanımayanlar her zaman hayal kırıklığı yaşadılar... Çünkü onların farklı alışkanlıkları vardı. Onlar zannediyorlardı ki; AK Parti'nin siyaset anlayışı da aynen onlar gibi olacak. Ama onların düşündüğü gibi olmadı. Çünkü sürekli olarak AK Parti, ezber bozuyordu.
Bugün de, yarın da, AK Parti'nin hizmet sevdasını, AK Parti'nin vatan, memleket sevdasını anlamayanları, anlamak istemeyenleri, biz hayal kırıklığına uğratmaya devam edeceğiz.
Milletimiz Allah'ın izniyle hayal kırıklığı yaşamayacak, ama milleti, milletin tarihini, kültürünü, mensubu olduğu medeniyeti tanımayanlar, hem şaşırmaya, hem yanılmaya devam edeceklerdir."
SİLİVRİ'DEN HALİÇ'E
Erdoğan'ın bu konuşmasını dinlerken, "Balyoz sanıkları" geldi gözlerimin önüne...
Onlar, elbette AK Parti'yi anlayamadılar ve onu devirmek için "darbe plânları" hazırladılar...
Hadi, AK Parti'yi tanıyamadılar da, "millet"i ve onun "inançlarına bağlılığı"nı tanıyabildiler mi?..
Eğer tanıyabilmiş olsalardı, herhalde "topyekûn savaş" ilân etmezler, "camileri bombalamayı" düşünmezlerdi...
Ama, ne oldu?..
"Geniş araziler"de görev yaparken, darbe yapıp, "ülkenin tamamına hükmetmeyi" hayâl ettiler... Bu esnada; küçüldüler, küçüldüler ve sonunda "koğuş"lara mahkûm oldular...
Devirmeyi plânladıkları AK Parti ise, Numan Kurtulmuş'lar ve Süleyman Soylu'ların katılımları ile daha da büyüdü.
Her şey bir yana da;
Darbeci generaller, sadece "Haliç'teki fotoğraf"a baksalar, herhalde nerede hata yaptıklarını anlayacaklardır!..
İnşaallah anlamışlardır,
İnşaallah "ders" almışlardır!..
"Silivri'deki fotoğraf" ile dünkü "Haliç'teki fotoğraf", Türkiye'de "askerî irade"nin yerine "sivil idare"nin geçtiğinin en önemli göstergeleridir!..
Anlayana sivrisinek saz!..
Anlamayana;
"Balyoz" bile az!..


Kısa bir mola
Son günlerde "telefon"lar yoğunlaştı;
"Ne zaman geliyorsun?"
Artık, "gitmek" şart oldu... Manisa'dan, Akhisar'dan, Salihli'den, İzmir ve Turgutlu'dan gelen "okur telefonları"na icabet edip, "davet"lerine uymak şart oldu...
Biliyorum, sizler "yazılarımı görmeyi" arzu ediyorsunuz ama onlar da "beni görmeyi" arzu ediyorlar.
Onların arzularını da dikkate alıp, sizlerden "kısa bir süreliğine" izin istiyorum...
Hem oralardaki okurlarımızla sohbet edecek, hem sorunlarını dinleyecek, hem de "eş, dost ve akrabalarım"la hasret gidereceğim.
Kısacası, "sıla-i rahim" yapmak istiyorum.
Bu süre içinde hem onların gönüllerini almak, hem de; "rahmetli dedem, ninem, babam, annem, amcam ve dayım"ın mezarlarını ziyaret edip, ruhlarına "Fatiha"lar hediye etmek istiyorum.
Uzun lâfın kısası bir süredir gitmek isteyip de, bir türlü fırsat bulamadığım ziyareti; Allah nasip ederse, bugünden itibaren gerçekleştirmek istiyorum... Anlayacağınız, bugünden itibaren "kısa bir süreliğine" yokum... Dönüşte, inşallah yine birlikte oluruz... Şimdilik Allahaısmarladık...

yeniakit