Anayasa ayrı, Başkanlık ayrı şekilde referanduma sunulabilir

Hasan Karakaya

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la birlikte gittiğimiz ve 1 gece kaldığımızTürkmenistan’ın başkenti Aşkabat, gerçekten tertemiz ve geceleri pırıl pırıl aydınlatılan bir şehir...

l Şehri temiz tutabilmek için, bazen “asfalt yollar”ın bile, görevli kadınlar tarafından “fırça, sabun ve deterjanla yıkandığı” söylendi bize...

“Bina”lara gelince... Aşkabat’a tepeden bakıp, tek kelimeyle “Beyaz Şehir” dersek, hiç abartmış olmayız...

l Gerçekten de, hemen hepsi “sıfır bina” görünümündeki binaların tamamı, “badana-boya” yerine “Beyaz Mermer”le kaplanmış!..

l Şehir, “Asya Olimpiyatları”na hazırlanıyor... Her taraf; “spor kompleksleri” ve sporcuların kalacağı “otel”lerle dolu... İnşaatların çoğunu “Türk müteahhitler” yapmış... Yeni projeleri de; Çalık Grubu gibi, bizim işadamlarımızın üstleneceğini öğrendik ki, mutlu olduk...

“20. Tarafsızlık Konferansı” dolayısıyla, bütün yollar kapalıydı... Ancak biz gazeteciler, “Ertuğrul Camii” başta olmak üzere, bazı mekânları gezme imkânı bulduk... Pazar yerine gidip, “alışveriş” bile yaptık...

Rehberimiz TİKA Koordinatör Yardımcısı Halim Ömer kardeşimiz, sağolsun TİKA Aşkabat Temsilciliği’nde bize “Etli Türkmen Pilâvı” ikram etti...

BAŞKAN’A BAKMAK YASAK!

l Şu ana kadar yazdıklarım “müsbet” ve “güzel” şeyler... Ama bunlar, tek başına Türkmenistan’ı anlatmaya yetmiyor... Çünkü Türkmenistan’da; bir zamanlar “Kur’an-ı Kerim”e karşılık “Ruhname”yi yazan Türkmenbaşı’dan kalma “yasakçılık”, kısmen de olsa, devam ediyor...

l Meselâ; Türkmenistan Devlet Başkanı Berdi Muhammedov, bir yoldan mı geçecek; o güzergâhta, hiçbir insanın ortalıkta görünmemesi gerekiyor!..

Balkonlara, pencerelere çıkıp, “sevgi gösterisi”nde bulunmak da yasak!..

Kısacası, “kapalı bir toplum modeli” uygulandığını söylemek mümkün...

l Halk, bu “baskı” ve “yasak”lardan hoşnut değil ama katlanıyor!.. Sanıyorum, bundan sonraki Devlet Başkanı, “mengene”yi biraz daha gevşetir!..

l Ülke “Doğalgaz zengini” ama, “halk fakir!..” Memur maaşı 300-400 Dolar civarında... Ama o memur, bir ev alabilmek için, en az “300 bin Dolar”ı gözden çıkarmak zorunda!.. Peki, aradaki farkı nasıl kapatacak?.. Galiba, “kayıtdışı ekonomi” ile!..

l Evet, maaşlar düşük... Ama, buna karşılık; akaryakıt, doğalgaz ve elektrik,“bedava” denilecek kadar ucuz!..

Hava “son derece soğuk” olsa da, Türkmen halkı, bize karşı “samimi ve sıcak”tı... Özetleyecek olursak, bizim için farklı bir gezi oldu...

ERDOĞAN’IN İKİLİ TEMASLARI

Aşkabat-İstanbul arası, yaklaşık “üçbuçuk saat” sürüyor... Bu yolculuğun son “birbuçuk saati”nde, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la sohbet ettik...

“Beşinci torunu”ndan dolayı kendisini kutladık, sonra da,“Türkmenistan’daki temasları”nın nasıl geçtiğini sorduk...

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, temasları hakkında şu bilgileri verdi:

20. Tarafsızlık Konferansı sebebiyle geldiğimiz Türkmenistan’da bazı devlet başkanlarıyla temaslarımızın yanı sıra, Türkmenistan Devlet Başkanı Sayın Berdi Muhammedov başta olmak üzere Gürcistan Cumhurbaşkanı Margvelaşvili,  İran Cumhurbaşkanı Birinci Yardımcısıİshak Cihangiri, Pakistan Başbakanı Navaz Şerif ile ikili görüşmelerimiz oldu. Hırvatistan Cumhurbaşkanı, Belarus Cumhurbaşkanı ve KırgızistanCumhurbaşkanı ile de uzun birer görüşme yaptık. Görüşmelerde ikili ilişkiler ve ayrıca bölgedeki gelişmeler ele alındı. Tabii Rusya konusu da gündeme geldi. 

Genelde çözüm noktasında ‘neler yapılabilir, ne olabilir’ sorularını sordular. Biz ise kendilerine asla gerilimden yana olmadığımızı söyledik.Bundan sonraki süreci de sulh içinde götürmenin gayreti içerisinde olacağımızı ifade ettiik... Görüştüğümüz liderlerden, ‘Bu hususta biz ne yapabiliriz’ diye soranlar oldu. Biz de kendilerine düşüncelerimizi, kanaatimizi söyledik. 

Dediğim gibi; Türkiye olarak biz gerilimden yana değiliz; Rusya ile stratejik ortaklık münasebetlerimizi aynı şekilde devam ettirelim istiyoruz. Son 10-11 senedir bunu başarılı bir şekilde yürüttük. Bunu sürdürmekten yanayız. 

Aşkabat’ta gerçekleştirdiğim ikili görüşmelerde, ticari ve ekonomik konuları da ele aldık. Özellikle Gürcistan’la ikili ticaret ve daha neler yapabiliriz konularını konuştuk. Aynı şekilde Türkmenistan’la münasebetlerimizi de konuştuk. Genel itibariyle çalışmalarımız bu şekilde tamamlanmış oldu. 

KİMSE GERİLİM İSTEMİYOR

Hemen ardından “soru”larımız başladı... İşte sorularımız, işte Erdoğan’ın“cevap”ları:

Görüştüğünüz liderler ilişkilerin düzelmesini temenni olarak mı söylüyorlar?.. Rusya-Türkiye ilişkilerinin gerilmesi Gürcistan, Azerbaycan, Türkmenistan gibi ülkelerde bir tedirginliğe neden oldu mu?

Biz gerginlikten yana olmadığımız gibi, hiçbir ülke de bölgede bir rahatsızlık olsun istemiyor. Barışın olduğu bir yerde hiç kimse gerilim arayışı içerisinde olmaz. Ama bu olayda, malum daha önce yaşanmış bazı hava sahası ihlalleri de vardı. Aidiyeti, milliyeti belli olmayan bir savaş uçağının hava sahası ihlali yapması, uyarılara da aldırmaması neticesinde, böyle bir hadise yaşanması, hesapta olmayan böyle bir durumun meydana gelmiş olması düşündürücüdür, üzücüdür. Biz böyle bir şeyle karşı karşıya kalmayı arzu etmezdik. Ama bir başka açıdan da egemenlik alanınız üzerinde bahsettiğim türden bir yanlış yapılıyor. Bu yanlışı kim yapıyor? Tabii ki yönetici yapmıyor. Uyarılara kulak asmayan, uyarıları duymayan oradaki pilotlardır. Bu durumda bizim pilotlarımız da elbette görevlerini yapmak durumunda. O da angajman kurallarının çalıştırılmasıdır. Ama netice itibarıyla, uyarılara aldırmayan ya da uyarıları duymayan bir pilotun yanlışı sebebiyle meydana gelen bir hadise, iki ülkenin kendi aralarındaki ilişkilere, hele hele stratejik ilişkilere fatura edilmemesi gerekir. Hadiseyi ikili ilişkilere fatura etme eğilimleri, gerçekten bizleri de üzmüştür. Temenni ederim ki kısa zamanda bunu toparlarız.

YAZILANLAR BİRER SENARYO!

Son günlerde birtakım yazılar yazılıyor; ‘Türkiye bir yanlış yaptı, Türkiye oyuna geldi. Sayın Erdoğan’a, Sayın Putin’e bir tuzak kuruldu. Bu planlıydı’ deniliyor. Bunu nasıl değerlendirirsiniz?

Neye dayanarak bunları söylüyorlar, neye dayanarak böyle bir ifade kullanıyorlar bunu anlamakta ben zorlanıyorum. Defaatle söylediğimiz bir şey var; angajman kuralları Türkiye tarafından açıklanmıştır. Bölgedeki her ülke de buna dahildir. Kaldı ki olay zaten ciddi sıkıntı içinde olduğumuz Suriye sınırında yaşanıyor. Aidiyeti belli olmayan bir savaş uçağının sınır ihlali yapması, uyarılara da aldırmaması söz konusu. Bu, anlık bir olaydı. Pilotlarımız da o tür bir durum karşısında o an karar vererek, angajman kurallarını uygulamak durumunda. Ben olaya bakıyorum. Dolayısıyla medyada üretilen senaryoları, yapılan bazı yorumları anlamak mümkün değil. 

BİZDEN ASKER İSTEYEN ABADİ İDİ!

l Irak Başbakanı Abadi Türkiye’nin askerlerini çekmesi için bir açıklama yaptı. Buradaki son durum hakkında neler söylersiniz?

Haydar Abadi, 2014 sonunda yaptığı Türkiye ziyaretinde askerlerimizin ve polisimizin kendi asker ve polislerini eğitmesi konusunda bizden yardım talebinde bulundu. Bu talebin ardından, heyetlerimize yer gösterdiler ve bizimkiler orada konuşlanmaya başladılar. Bu konuşlanmanın ardından zaman zaman bu artışlar oldu. 

Sadece merkezi yönetimin değil bir taraftan da peşmergelerin eğitimi de yapılıyordu. Zaman zaman artış göstermesi hasebiyle de son takviyeler yapıldı. DAİŞ’in oraya girmesiyle eğitimi verenlerin de korunması durumu oluştu. Onlarla ilgili de bazı takviyeler oldu. Atılan bu adımla bir işgal hareketi zaten söz konusu değil. Eğer bir işgal hareketinden bahsedilecekse diğer taraflardan çok farklı gelen gidenler oluyor. Şu andaki heyet, orada sadece muharip olarak değil eğitim veren bir ekip olarak gitti. Öyle zannediyorum ki gerek Dış İşleri Müsteşarımız, gerekse MİT Müsteşarımız oradaki görüşmeleri yaptığı zaman oradan çok olumlu tepkiler aldılar. Fakat bu olumlu tepkilerin hemen ardından BM Güvenlik Konseyi kapısının aralanması düşündürücüdür. Biliyorsunuz birinci kapıyı Rusya açtı. BM Güvenlik Konseyi’nden bu reddedildi, bu defa Irak kendisi böyle bir yola başvurdu. Tabii biz de görüşmelerimizi yaptık, yapıyoruz. Arkadaşlarımız gerek Amerika’yla, gerek İngiltere ile görüştü. Ben Hollande ile bu konuyu görüştüm. Diğer ülkelerle de görüşmeler yapılıyor. Ben inanıyorum ki BM Güvenlik Konseyi’nden bu yanlış yaklaşım tarzına gerekli cevap verilecektir. Çünkü Türkiye’nin oradaki konumu hiçbir ülkenin konumuna benzemez, biz devamlı tehdit altındayız. Biz DAİŞ’in ve diğer terör örgütlerinin tehdidi altındayız. Bu tehdit altında biz şu an orada bulunuyoruz. Başika denilen yer zaten şu anda merkezi yönetimin kontrolünde olan bir yer. Bir de orada Kuzey Irak Yerel Yönetimi’nin kontrolünde olan bir yer var, şu anda bizim eğitim veren heyetlerimiz, askerlerimiz orada. Ve DAİŞ’le ve diğer terör örgütleri ile olan mücadelede de heyetimizin zaten orada kalmaları gerekir. Çünkü bu tehdit bizim için kalkmış değil. 

PARALEL’İ YAKINDAN TAKİP EDİYORUM

l 2000 ile 2013 arasındaki 164 faili meçhul ile ilgili yeni bir ekip kurulduğu söyleniyor. Hanefi Avcı verdiği bir röportajda, “Muhakkak Necip Hablemitoğlu ve Haydar Meriç cinayetlerinin araştırılması gerektiğini, Paralel örgüt bağlantısı çıkabileceğini söylüyor. Bir de Hrant Dink cinayeti ile ilgili kabul edilen iddianameye de Paralel Yapı ile bağlantılı Ali Fuat Yılmazer ve Ramazan Akyürek hakkında müebbet isteniyor. Bu konuda ne dersiniz?

Hablemitoğlu meselesi adeta kapalı kapılar ardında kalmış bir olay. Temenni ederiz ki bu açığa çıkabilsin. Bununla ilgili bir çalışma yapılmasında çok büyük bir fayda var. Ben Hanefi Bey’in o yaklaşımına da katılıyorum, hiçbir şeyin gizli, kapaklı kalmaması lazım. Bunlar sıradan olaylar değil. Yeni bir iddianamenin açılmış olması, kapalı kalan bazı olayların açılması noktasında hayırlı olur diye düşünüyorum. Şunu özellikle bilmenizi istiyorum ki, Paralel devlet yapılanmasıyla ilgili çalışmaları ben Cumhurbaşkanı olarak çok yakından takip ediyorum.“Artık Cumhurbaşkanlığı makamına çıktım, bu işi bırakayım” gibi bir düşüncem asla yok. Ankara’nın yaptığı son çalışmada 75 kişinin gözaltına alınması söz konusuydu, bunların 55 tanesi yurtdışına kaçtı. Bu bir gerçeği gösteriyor, kendine güvenenin zaten kaçması gibi bir durum olmaz. Bunlar şimdi yurtdışına kaçmak suretiyle zamanaşımı veya benzer durumlardan istifade edebilir miyiz anlayışıyla kaçıyorlar. Bunların içerisinde o hareketin en tepe noktasında olan kişiler var, bu da manidar.

Kaçmalarında ihmal olduğu da gündeme geliyor?

Dediğinizi kabulün ötesinde bundan sonraki süreçte bence İçişleri Bakanlığı’nın, Adalet Bakanlığı’nın, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın, Emniyet İstihbaratı’nın olsun hepsinin çok daha farklı çalışması lazım. Ortaya konacak bir koordinasyonla bu adımların atılması lazım.

Barzani’nin ziyaretinde PKK konusu gündeme geldi mi?

Tabii geldi. Bu konuda onların da bazı rahatsızlıkları var. Karşılıklı olarak konuyla ilgili görüşlerimizi paylaştık.

MEVCUT ANAYASA YAMALI BOHÇA GİBİ

l Halihazırda devam eden bir hükümet sistemi tartışması var. Başkanlık, Yarı Başkanlık veya Partili Cumhurbaşkanlığı seçenekleri gündemde. Mevcut sistem değiştiğinde bunun vatandaşa dokunan yanıyla getirisi ne olacak?

Birincisi, kararların daha hızlı alınmasını sağlayacak. Bunun öncelikle en faydalı yanı ülke ekonomisine artı değer katması olacaktır. Bunun bütün ülkeyle, bütün çalışanlara doğrudan bir yansıması olacaktır. Başkanlık, Yarı Başkanlık veya Partili Cumhurbaşkanlığı sistemlerinde seri bir şekilde karar almada rahat olunacak. İkinci olarak çift başlılığı ortadan kaldırmak çok önemli. 

Gazeteler ‘Cumhurbaşkanı ile Başbakanın arası şöyle veya böyle’ diye sürekli haberler yapıyorlar. Halbuki ben bu partinin kurucusuyum ve hamdolsun buraya kadar gayet iyi bir şekilde geldik. Benim partide danışmanım olmuş, Dışişleri Bakanım olmuş, şimdi de Başbakanım olan bir arkadaşımla neden sorun yaşayayım?.. Ben onunla sorun yaşadığım zaman, bir kere ülkem kaybedecek, neden böyle bir tavır içine gireyim. Ülkemin kaybetmesi her şeyden önce benim değerlerime ters düşer. Çünkü biz ülkemizi muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkarmak işitiyoruz. Bunun için de bizim çok daha farklı bir çalışma ortaya koymamız gerekiyor. Bunu yaparken de bu ikilemi ortadan kaldırmamız zaten şart. Bunu sözde değil, yasal bir zeminde yapmamız lazım. Bunun için de bu darbe anayasasını bir defa ortadan kaldırmamız lazım. Bu darbe anayasasıyla biz bir yere gidemeyiz. Şimdiye kadar anayasada çok şey değişti, neticede yamalı bir bohçaya döndü. 

Biliyorsunuz; 26 maddede yaptığımız bir değişiklik vardı, millet yüzde 58 ile evet dedi. Daha sonra Başbakanlığım döneminde bir çalışma başlattık, orada da ilk etapta 47 madde, daha sonra bu maddelerin sayısı 61 maddeye çıktı. Ve ana muhalefetten teklif geldi, kendilerine gidince de‘Dört partinin buna imza atması lazım’ dediler. Diğer iki parti imza atmıyor, sen de evet diyorsun. Eğer evet diyorsan iki partinin imza atmasıyla biz bu işi mecliste on beş gün içinde hallederiz… Onlar da yanaşmayınca öylece kaldı. 

Şu anda eğer anayasa değişikliğinde ana muhalefet-iktidar el ele verirse sadece o 61 madde değil, ki gerekirse o 61 maddeyi tekrar gözden geçirirler, diğerlerini de ele almak suretiyle gayet güzel, bu vatan için gerekli olduğuna inandığımız yepyeni bir anayasayı milletimiz için yapalım. Bunu millete götürmek istiyoruz mu dediler, buyursunlar bir de millete götürsünler. Ve inanıyorum ki millet çok büyük bir kahir ekseriyetle böyle bir yeni anayasaya evet diyecektir. Bunun içinde,muhalefet başkanlık sistemini istemiyor mu, tamam o halde o da ayrıca oylamaya sunulsun. Eğer vatandaş Başkanlık Sistemi ile ilgili bir hazırlığa evet diyorsa evet der, demiyorsa demez. Bu Tayyip Erdoğan’ın kişisel meselesi değil, ülke için gereken bir durum.

Ayrı zamanlarda referanduma sunulmasından mı bahsediyorsunuz?

Aynı anda da olabilir farklı zamanlarda da olabilir. Maksat millet iradesinin gerçek manada egemen olduğu, her açıdan çok daha güçlü bir Türkiye’yi tesis etmiş oluruz.

Başkanlık sistemi, Yeni Anayasa sizce yeteri kadar anlatılıyor mu?

Ben yeterince anlatıldığına henüz inanmıyorum. Şu anda tabii yazılmış bazı eserler var. Fakat ben kendim de bu konuyla ilgili olarak bazı arkadaşlarımdan ricada bulundum, gerekirse biz de bu konuyla ilgili bir çalışma yaptıracağız. Başkanlık, Yarı Başkanlık ve Partili Cumhurbaşkanlığı sistemiyle alakalı değişik bakışları yansıtacak bir çalışmayı yapıp, kamuoyu ile paylaşalım istiyoruz.

Donald Trump olayı... Biz, maalesef yabancı markalara hizmet ediyoruz

Donald Trump’ın Müslümanlar hakkındaki açıklamaları ve açılışını sizin yaptığınız ve ismini de değiştirin dediğiniz ama ismi hâlâ aynı duran Trump Towers ile ilgili neler söylersiniz?

Bir defa başarılı bir siyasetçi değil, bu kişi... Başarılı bir siyasetçi, öyle bir açıklama yapmaz. Çünkü Amerika’da milyonlarca Müslüman var, birinci yanlış burada. Kazanır, kazanmaz onu bilemem ama kazandı diyelim ne olacak? Müslüman ülkeler ile ilişkilerini bir kenara mı koyacak. Siyasetçi böyle konuşmamalı. İkinci olarak, benim açılışında ismine karşı çıkma nedenim Trump değildi elbet. Tower vesaire türünden yabancı kelimeleri, yabancı isimleri niye kullanıyoruz?.. Yerliysek, milliysek bu işi farklı yapmamız gerekir diye düşündüğüm için karşı çıkmıştım. Maalesef birçok yerde böyle yabancı isimler kullanılıyor, bir kompleksin içindeyiz. O yabancı markalara biz hizmet ediyoruz, herhangi bir komisyon filan da almıyorlar. Bir yabancı isim olursa satışlar artar zannediyorlar... Dolayısıyla markalar bize değil, biz markalara hizmet ediyoruz.

İran’la görüşmelerde hava nasıl?

İranlılarla bölgeyi konuştuk. “Bizim sizinle Suriye ve Irak’taki yaklaşımımız aynı değil. Ama şu mezhebi yaklaşımdan lütfen kurtulalım. Biz Müslüman kardeşleriz, olaya oradan bakalım mezhep gözüyle bakmayalım. Ve münasebetlerimizi de temenni ederiz ki daha önce olduğu noktaya taşırız” dedik.

 
yeniakit