Alevi türkülerinin ışığında

Hakan Albayrak

Alevilerin dertlerine derman arayışları devam ediyor.

1 Kasım seçimlerinden sonra Adalet Bakanlığı bünyesinde bir çalışma grubu oluşturularak Alevilerin talepleriyle alâkalı hukuki altyapı çalışmalarına başlanmıştı.

Bağcıyı her hâl u kârda dövmeyi kafaya koymuş olanlar bir yana, üzüm yemeyi murat eden Alevi toplum temsilcilerinin bu çalışmalardan gayet mutlu ve umutlu olduklarını kendi beyanlardan biliyoruz.

Meselâ, Evrensel Alevi Bektaşi Birliği Başkanı Avukat Ali İhsan Şahin, geçen ocak ayında Anadolu Ajansı’na verdiği bir demeçte, “Alevi meselesini çözme konusunda daha somut, ciddi ve samimi adımlar” ihtiva eden bu çalışmalardan mutluluk duyduklarını söylemişti.

İstanbul Karacaahmet Sultan Dergâhı Başkanı ve Alevi Dedesi Muharrem Ercan da yine Anadolu Ajansı’na, “Ben mutluyum. Bu işin güzel biteceğine de inanıyorum. Ben bu coşkuyu aldım” diye konuşmuştu.

Süreç devam ediyor.

Cem evlerine yasal statü verilmesini öngören bir kanun teklifinin geçen ay parlamento gündemine gelmesi bekleniyordu; daha gelmedi, ama yakında gelir herhalde.

Karar gazetesinin bu süreçte Alevilik konusunu enine boyuna işleyen bir yazı dizisi neşretmesi gayet isabetli.

Bu vesile ile bir mülahaza da benden…

***

Bir geleneksel Alevi var, bir de ‘Yeni Alevi’.

Geleneksel Alevi, “Ali bizim şahımız / Kâbe kıblegâhımız / Miraç’taki Muhammed / O bizim padişahımız / Eyvallah şahım eyvallah / Hak Lailahe İllallah” türküsünü aşkla söyleyen adamdır.

1960’ların sonu yahut 1970’lerin başı itibarı ile sosyalist/komünist örgütler tarafından şekillendirilen ‘Yeni Alevi’ye çok uzaktır bu türkü.

‘Yeni Alevi’nin Aleviliği ırkî bir şeydir; ataları Alevi olduğu için o da kendine Alevi der.

Hazret-i Ali (radıyallahu anh) ile alâkası yoktur, kalmamıştır.

Onun için Faik Bulut bu “Alevilik” türünü -olumlayarak- “Ali’siz Alevilik” diye tanımlar.

“Alevilik olmayan Alevilik” deseydi de yeriydi.

Alevilik, esasen, Hazret-i Ali’siz olamayacağı gibi Hazret-i Muhammed’siz (sallallahu aleyhi vesellem) de olamaz.

“Padişah”tır “Miraç’taki Muhammed”.

“Sultan-ı Enbiya”dır; baş tacı.

‘Yeni Alevi’nin Fransız kaldığı bir Alevi türküsü daha okuyalım:

Hüseyin attan düştü
Sahra-yı Kerbela’ya
Cibril kurban haber ver
Sultan-ı Enbiya’ya

Peki, niye Muhammed ve Ali?

Çünkü “Hak, Lailahe İllallah”.

Bildiğin Müslümanlık işte, elhamdülillah.

***

Müslümanlığı kendilerine yakıştıramayan sözde Alevi türkücüler vardır hani...

Bunlar eski Alevi türkülerini söylemeye başlayınca “Dur bakalım, neresini tahrif edecek” demeyi alışkanlık haline getirdim.

Ortaya çok komik şeyler çıkıyor.

Mesela, “Ali bizim şahımız”dan sonra “Kâbe kıblegâhımız” yerine “Kıble kıblegâhımız” veya “Yüzü kıblegâhımız” diyorlar.

Hazret-i Ali’yi de sevmiyorlar ama Kâbe yerine ona veya onun yüzüne kıble demeyi tercih ediyorlar.

Alevilik taslayan türkücü Musa Eroğlu bu takiyeden de sıkılıp “Alevi kültür merkezleri Arapların Ali’si, Hüseyin’i ve Hasan’ıyla uğraşacaklarına çocuklara saz çalmayı öğretsinler” demişti, Avrupa Saz Okulu’nda verdiği bir ‘ders’te.

‘Ders’e katılan Alevi gençleri bunun üzerine “Seni dinlemek de alkışlamak da yok” deyip sınıfı terk etmişlerdi.

Sağ olsunlar, var olsunlar.

Budur.

karargazete