"Akil adam" enstrümanı

Ahmet Taşgetiren

Akıllı" anlamına gelen Arapça kökenli ama bizim dilimize de mâl olmuş bir kelime.
Sırf "akıllı" anlamına değil, daha çok "bilge" anlamına kullanılıyor. Görmüş geçirmiş, düşüncelerini süzmüş, toplumca saygınlığı kabul edilmiş, adaletle bakabilecek, toplumun geçmişini geleceğini dikkate alabilecek insan...

Bu insanlardan oluşan bir topluluktan söz ediliyor "Âkil Adamlar" dendiğinde ve "Kürt sorunu" etrafında yaşadığımız, ülkeye büyük kan kaybettiren sancıya çare olmak üzere şimdi o enstrümanın devreye sokulması girişimi yürüyor. Öcalan söz etmiş, bazı isimler de vermişti, buna BDP cenahı sahip çıkmıştı, sonra muhtemelen Sezgin Tanrıkulu'nun girişimiyle CHP'de seslendirildi, Başbakan karşı çıkmadı, "Olabilir" gibi yaklaştı ve son olarak Diyarbakır'daki kimi işadamı ve STK'ların hamlesiyle yola çıkıldı.
Bence, ilke olarak karşı çıkılmayacak bir enstrüman.

Memleketin "Âkil adamları"nın olmasına, bunların, temel sorunlarda devreye girerek, çatışmaları durultan bir misyon ifa etmelerine karşı çıkılmaz. "Kürt sorunu" etrafında yaşananlar ise, haddinden fazla yara açmış durumda bir "hâzık" ekibin ilgisini zaruri kılıyor.

İşte bir "Osmanlı" kelimesini daha kullanma gereği doğdu burada.
"Hâzık" kelimesi de tıpkı "Âkil adamlar" gibi özel bir anlam taşıyor, belki de oluşturulacak "Âkil adamlar" heyetinin niteliği noktasında bir çerçeve ifade ediyor.

"Hâzık" kelimesi, doktorlar için kullanılıyor ve mesela dini alanda, bir insanın hastalık sebebiyle oruç tutup tutmamasına "Hâzık bir doktor"un karar vermesi isteniyor. Herhangi bir doktorun değil, "Hâzık bir doktor"un... Beklenen şu: Hâzık doktor, dini duyarlılıkla tıbbi duyarlılığı birlikte dikkate alarak değerlendirme yapar, kişinin nefsi taleplerinin etkisinde kalmaz.

"Âkil adamlar" meselesinde en kritik noktanın bu heyeti oluşturacak isimlendirme olduğunda şüphe yok.
Konu, öylesine kamplaşmalara yol açmış, temalar öylesine bu kamplaşmalara göre konum edinmiş ve isimler öylesine tanımlanmış bulunuyor ki, hemen her duruşun, varılan her sonucun ve heyete giren her ismin tartışılma riski var. Böyle bir durumda "Âkil adamlar" heyetinin de, varıp bir kampın çizgisine monte olması söz konusu olabilir ya da her çevreden tepki alan bir haymatlosa dönüşebilir.

Diyelim bir çerçeve çıkardınız ve hükümet cenahı bunu sakıncalı buldu, böyle bir durumun, örgüte "İşte gördünüz" diye başlayan bir terör gerekçesi üretmesi önlenebilir mi ya da diyelim "Kayıtsız şartsız örgüt silahı bırakmalı" gibi bir noktaya ulaştınız, bu da "Âkil Adamlar"ı, devlet politikasına yanaşma suçlaması ile karşı karşıya bırakmaz mı?

"Âkil adamlar"ın meşruiyeti nereden alınacak ve bu meşruiyetle kimin üzerinde etkinlik sağlanacak? Sorun bu.
Leyla Zana, "Kürtler'in hakları" konusunda bu derece duyarlı bir isim olmasına rağmen, örgütten ya da örgüt eksenli siyasi yapıdan farklı bir söylemle ortaya çıktı ve neredeyse "adem"e, yani yokluğa mahkum edildi.
Bilmiyorum, belki "Âkil adamlar", Türk, Kürt veya başka etnisiteden, Sünni, Alevi veya başka herhangi bir inanç grubundan, geniş halk topluluklarının sağduyusunu karşılayacak çerçevede, mümkün olduğu kadar az siyasallaşmış simalardan oluşmalı ve vardıkları sonuç da, bu sağduyunun onaylayacağı bir sonuç olmalı. Daha baştan "Bunlar mı âkil adam" diye sorgulanacak bir heyetin başarı şansının olmayacağı muhakkak.

Büyük acı:

Afyon'da cephanelik patlaması ve 25 şehit. Büyük acı. Terör ortamındaki kayıplarla üst üste gelmesi acıyı katmerleştiriyor. Ölenlere Allah'tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum. Ne denebilir? Nasıl oldu, kabahatli var mı, başka cephanelikler benzeri riskleri taşıyor mu, bu acı olaydan yola çıkıp, TSK olarak zaafların envanterine gidilebilir mi, her şey en açık şekilde ortaya konmalı.

bugün