Aileye yakışmayan bir konu: Şiddet

Abdullah Büyük

Nasıl yakışsın ki, rabbimiz ailenin temeline muhabbet ve merhamet yerleştirmiş. Ne var ki her gün gazeteler, televizyonlar aile içi şiddetten bahsetmekte, ürpertici haberler vermektedirler.

Aile içi şiddet ve ailede ezilenler konusu, müstakil eserlerimizde ailenin önemi ve aile kurumunun ihyası için ortaya koyduğumuz çalışmalarımızda sık sık işlenen bir konudur. Aynı zamanda sebep ve sonuçları çok iyi analiz edilmesi gereken farklı bir mevzudur.

Aile içi şiddeti; yalnızca erkeğin eşine uyguladığı sözlü ve fiili şiddete yüklememek, tüm bireyler arasında yaşanan, gücü yetenin, güç yetirdiği üzerinde uyguladığı her türlü baskı ve dayatma olarak anlamak gerekir. Şiddet gören, zamanla şiddet gösteren taraf olacak, mağdurken, mağdur eden halini alabilecektir.

Koca karısına, kadın çocuklarına, büyük kardeş küçüklerine sözlü ya da fiziksel şiddet uygulayacaktır. O halde şiddetin hiçbir türlüsü aileye sokulmamalıdır, zira bu, bir döngü halinde her bireye sıçrayacaktır.

Şiddetin, toplum tarafından kişiye dikte edilen hatalı bir kodlama olduğunu söyleyebiliriz. Bilhassa erkek evlatlarını ağlamanın bile ayıp olduğu düşüncesi ile yetiştiren, erkeği vurma-kırma ile aynı cümle içine yerleştiren, gücünü arkadaşlarına dövülmemesiyle ölçen aileler; ileride şiddet uygulayacak potansiyel bir dayakçı koca yetiştiriyor olduklarının farkına varmalıdırlar.

Hz. Peygamber (s.a.v)"in şiddet ve şiddete ortam hazırlayan tavırlara asla müsaade vermediği bir gerçektir. Nitekim Hz. Aişe"nin, Rasulullah"ın hayatı boyunca hiçbir kadına ve hiçbir çocuğa elini dahi kaldırmadığına şahadeti son derece önemli bir kayıttır. Hal böyle olunca, O"nun ümmeti olarak mü"minlerin de davranışlarını yeniden gözden geçirmeleri bir zarurettir.

Çünkü toplum neyi öğretirse öğretsin, örnek alınan kuşaklar hangi doğruyu benimserlerse benimsesinler, gerçek olarak kabul edilecek olan, mutlak örneğimiz Hz. Peygamber"in tavırlarıdır.

Aynı zamanda bu sorunun ıslahı için ne kadar farklı yol ve metodlar izlenirse izlensin; aileler, hangi psikologların gözetimine girerse girsin, inanca dayalı bir bağlayıcılık, kadınların ahiret gününde hesap unsuru olduğu şeklinde bir sorumluluk şuuru yerleştirilmediği müddetçe, şiddet sorununun aşılamayacağı acı bir gerçektir.

Aile; fertlerini hem bağrına basan, hem eğiten, hem de birleştirici özelliği bulunan bir kurumdur. Bu sebeple aile; ezmenin değil sevmenin, şiddetin değil, şefkatin, dışlamanın değil kucaklamanın, kaçmanın değil sığınmanın konusu ve teması olmalıdır.

İslam taraftarı; ister ailevi, ister toplumsal yönüyle değerlendirilsin, tarihte hep ezilenin, sömürülenin, mazlumun yanında olmuştur. Bu nedenle Müslüman ve şuurlu ebeveynlerin olduğu bir ailede, ezilenlerden söz edilemeyecektir.

Küçük bir zulüm görülse yahut aileden biri gaflete düşerek diğerinin hakkına girse, hemen uyarılacak, dünyevi cezalar uygulanamazsa da, uhrevi ceza ile korkutularak, zulümden caydırıcılık sağlanacaktır. Bu sayede, ezilenlerin olmayıp, ezdirmeyenlerin olduğu ailelerden müteşekkil toplumlarda da, genel bir barış ve huzur kendini hissettirecektir.


 
akit