Ah şu insanoğlu!

Abdurrahman Dilipak

İslam’da “akletme” konusunda ölçü “akil-baliğ” olmakla açıklanır. Cezai ehliyet için biyolojik yaş tek başına yeterli değildir.

Akil olma”nın ölçüsü ise, Hak ile batılı, doğru ile yanlışı ayırt edebilme kabiliyetinde yeterlilik olarak anlaşılır.

Baliğ olmak” ise, cinsel olarak üreme kabiliyetine sahip olma şeklinde anlaşılır.

Bir bakıma modern batı ortalama bir biyolojik yaşı, temel kabul edip, anomalileri istisna kabul ederken, İslam hem biyolojik yaşı hem de modern tabir ile zeka yaşını esas almıştır.

Erkeklerde doğuşta beklenen yaşam süresi 75.9 yıla, kadınlarda 81.3 yıla çıktı.

Genel olarak kadınlar erkeklerden daha uzun süre yaşarken, doğuşta beklenen yaşam süresi farkı 5.4 yıl oldu.

Giderek yaşlanan bir nüfusa sahibiz.

Çünkü evlilik azaldı, evlilik yaşı yükselirken doğurganlık azaldı. Ve sonuç ortada.

Reklamcılar ortalama zeka yaşını 11 olarak görüyorlar.

Bu bana çok gerçekçi gelmese de, reklam ajansları ve dizi filmler 11 yaş seviyesindeki bir çocuğa hitap eder gibi yapıyorlar programlarını, metinler buna göre hazırlanıyor.

Dahası da var.

İnsanların eskiden dikkat seviyesini korudukları süre 40 dakika olarak kabul edilirken, bu süre 20 dakikanın altına düştü. Tanıdığınız her hangi bir YouTuber’a bunu sorabilirsiniz.

Sahi, bu gidiş nereye!

Siyasetçisinin, bürokratının, profesörünün, gazetecisinin, STK yöneticisinin, işadamının akli ve ahlaki seviyesi ortada.

Hayır Türkiye bu seviye ile bir yere gidemez. Böyle kalabalıkları herkes güdüler.

Yabancı örgütler, yerli açıkgözler, herkes.

Çeyrek ekmek arası döner, bir kutu ayran, bir şarkıcı, meydana gidiş dönüşü için bedava servis, halkın en çok arzuladığı, en çok eleştirdiği 10’ar konuyla ilgili 20 cümle ve araya serpiştirilmiş birkaç slogan bu ülkede %7 oy demek.

Bu kalabalığa aya merdiven dayayacağız derseniz size inanırlar, tıpkı Mars yalanları, ikiz kule hikayeleri, yarasadan bulaşan CoVID gibi.

Kaset ve dosya savaşlarındaki iddialarla, her seviyede, her yerde, her kesimde, sizin şahid olduğunuz ya da ciddiye aldığınız iddialarla ilgili yaşanan gerçekleri bir arada düşünün bakalım sonuç ne çıkıyor.

İlginç!

Birilerinin bu olaylardan hiç haberi yok. Daha doğrusu dünyadan haberi yok. Hiç kimse dünyada olup-biten şeyleri görmezden, duymazdan bilmezden gelme hakkına sahip değildir.

Bir kısmı “gemisini kurtaran kaptan” havasında, madem alem böyle, ben de kazanan tarafta olurum, ben de yaparım..

Hakka-adalete bakmıyor. “Bana dokunmayan bin yaşasın” havasında. Herkes yapıyorsa o niye yapmasın..

Hani “Haksızlıklar karşısında susan dilsiz Şeytan”dı.

Birileri, hakkında soruşturma açılmasından, işten atılmaktan korktuğu kadar Allah’tan korkmuyor, Cehenneme atılmaktan korkmuyor.

Hani KADER’e, RIZGIN ALLAH’TAN OLDUĞUna, rızgımızdan az ya da çok yemeyeceğimize, kaderimizden başka bir kader olmadığına ve ecelimizden önce ya da sonra ölmeyeceğimize iman etmiştik.. Onlar sözde mi kaldı.

Bilgisayar terazisinde din ve ahlak tartıyoruz. Bilgisayar her şeyi biliyor da, aceba (Haşa) Allah ve Peygamber her şeyi biliyor mu? “1500 sene önce yazılan bir kitapla bugünü anlamak mümkün mü” diye düşünüyor birileri.

Bu dünya onlar için Allah’ın rızasından ve cennetten daha önemli ve öncelikli. Hem zaten “Allah çok merhametli, affedici ve affetmeyi de sever, bizi de affeder”.

Bizim “kalbimiz temiz” değil mi!? Şeytan birilerini “Allah’la aldatıyor”.

Doğu bir sözün anlamını çarpıtıyor. Onlara bir hac, bir umre, hatta birkaç cuma namazı ile bir kurbanla eski defterleri sildirmek mümkün, onlara göre.

Hangi talebe üniversiteye girmek ya da sınıf geçmek için bir derse çalıştığı kadar cennete girmek için çalışıyor!?

Sahi cennete girmek, sınıf geçmekten daha mı kolay!?.

Sanırım bazı şeyler üzerinde yeniden düşünmemiz gerek.

Kaç Müslüman Kur’an-ı Kerim’in manasını okudu?

Ya da bir mealden daha kalın kaç roman okudu bir lise talebesi lise sürecinde! Ya da iş sahibi biri dünyadaki evimiz için kaç para harcadı ve ahirete yatırımımız ne kadar.

İnanın, okusalar da anlamazlar zaten Ya da o haram paralarla ne Hacca gidilir, ne kurban kesilir. 300-500 kelime ile Kur’an-ı Kerim anlaşılmaz. 11 yaşındaki çocuk aklı ile pazardan doğru düzgün alışveriş de yapılmaz. Onlar papağan gibi ezberler ve tekrarlar, sınıf geçer. Okumak ya da bilmek ile anlamak aynı şey değil. Onu yapmak, yaşamak ayrı bir sorumluluk gerektirir.

Ah şu insanoğlu! Ne kadar cahil, ne kadar zalim ve ne kadar da kibirli! Siyasiler ne kadar kendini beğenmiş. Partiler kendi kadrosundakileri “Peygamber ahlakı” ile kıyaslıyor, karşısındaki partiyi ise Yezid’le kıyaslıyor. En büyük sorunlardan biri de bu.

Ne zaman kendi nefsimizi sorgulayacak, yanlışlardan sakınıp, Şeytanın peşinden koşmayı bırakıp Allah’ın ipine tutunacağız?

Kısacası ne zaman Yeniden Müslüman olacağız!

Asıl cevabını arayan soru bu! Selâm ve dua ile.