AH BENİM GÜZEL YURDUM!

Abdurrahman Dilipak

Dünya’nın en zengin, en muhteşem ülkelerinden birinde yaşıyorsunuz. Dur yolcu “bilmeden gelip geçtiğin bu toprak, tarihin nabzının attığı yerdir. İnsanoğlu için dünya hayatının başladığı ve biteceği yerde yaşıyorsunuz. Tek başına bu bile insanı ürpertmeye yeter de artar bile. Ama biz tarihi daralta daralta tek adamın19 yıllık ya da ömrünün bir çeyrek asırlık kısmına sıkıştırdık ve tarihi orada dondurduk. 19.YY sonlarında, savaş yıllarında Kapitalizmin, Komunizm’in, Faşizmin gölgesinde oluşan kavram ve kurumlarla dünyayı anlamaya ve açıklamaya çalıştık, bunun adına da ilericilik, çağdaşlık, ınkılabçılık dedik.

Biz bir gecede okur-yazar olmaktan. Çıkartılan bir halkın çocuklarıyız. Din, ahlak ve gelenek adına ne varsa çöpe attık. Hayallerimize bile pranga vuruldu. Tek Parti, istiklal mahkemeleri ile ya da 10 yılda bir yapılan darbelerle yola getirilmeye çalışılan yoksul bir halkın çocuklarıyız biz.

Bize söylemediler, okumamıza, düşünmemize, soru sormamıza izin vermediler ki Jeo Politik, Jeo Stratejik, Teo Politik açıdan eşsiz bir konumda bulunuyormuşuz. Burası, sadece Osmanlı Milletler topluluğunun ve Doğu Roma’nın merkezindeki bir yermiş. Burası sadece Hilafetin merkezi değil, aynı zamanda Ortodoksluğunda merkezi imiş.

En değerli varlık İnsan değil mi? Evet Anadoluda 50 ye yakın halk yaşıyor. (Türkmen/Türk, Kürt (Kurmanci), Zaza, Arap, Çerkes, Boşnak, Arnavut, Pomak, Laz, Gürcü, Hemşinli, Ermeni, Rum, Antakya Rumları, Süryani, Keldani, Nasturi, Girtili/Kıpti, Abdal, Roman, Nusayri/Alevi Arap, Türkmen Alevileri (Kızılbaş), Tahtacı, Çepni, İran kökenli Türkler (Azeri-Kaşkay-Afşar-Horasan), Tatar, Nogay, Çeçen, Dağıstanlılar, Karapapak/Terekeme, Yahudi, Yezidi) Bir o kadar dil, antik dilleri de eklersen bu sayı daha artarabilir. Burası “Kavimler kapısı”. Hint Avrupa halkları ve dilleri, ipek yolu ve baharat yolu üzerinden güçlü bir uygarlık koridoru oluşturmuşlar. Beytül hikme‘deki kitaplar buradan derlendi ve istinsah edildi. Bütün bunlar bizim için bir şans olduğu kadar, bir risk, bir tehdit de olabilir. Burada asıl mesele Adalet ve güven duygusu. Bu insanlar mal, can, namus, akıl, inanç ve nesil emniyeti açısından kendilerini güvende hissedebiliyorlar mı? Haksızlığa uğradıklarında haklarını arayıp alabiliyorlar mı, makul bir süre içinde, inandıkları gibi yaşayıp, düşündüklerini özgürce ifade edebiliyorlar mı, örgütlenebiliyorlar mı? Kendi emeklerini ile karınlarını doyurabiliyorlar mı? Paraları değerini, koruyor mu, yoksa sürekli değer mi kaybediyor. Bu konularda sorun yoksa, bu insanları kovsanızda gitmezler, bunlar yoksa, kendi kardeşinizi bile bağlasanız tutamazsınız. Bu kadar halk, bir o kadar ülkede, hatta kendi disporası ile birlikte sizin yanınızda dururlarsa, ekonomik, politik, sosyal açıdan ve itibar açısından yücelirsiniz, değil se, aksi olur.

Bu kadar halkın ve dilin varolduğu bir ortamda ne kadar güçlü bir dilimiz olurken, Tek parti dönemindeki, dil ve yazı devriminde sonra Türkçe yetim ve öksüz kaldı. Adeta çorak bir toprakta susuz bırakıldı. Bu kadar halk, bu kadar dil, nadir elementlerden daha az değerli değil.

Nadir element dediğiniz, içinde söz konusu mineralleri barındıran bir ton taş topraktan, 15-gram o nadir elementi elde edersiniz. Bazı elementleri elde etmek için bilinen rafinerasyon işleminin ötesinde kimyasal yöntemlerle elde edilen cevherin saflaştırılması gerekir. Çok fazla su tüketir ve rafinerasyonda kullanılan kimyasalların çevreye verdi zararların önlenmesi ise ciddi bir maliyet oluşturur.

Aslında insan da öyle değil mi, iyi bir insan bulmak için 40 elekten geçirmek gerek. Nadir elemente sahalarını işletmek için ille de onu saflaştırmak gerekiyor. Kastamonu Taşköprü’deki sarımsaklar, topraktaki Selenyumu aldıkları için kansere karşı şifadır. Ya da Macahel’deki biirim alandaki bitki çeşitliliği, o bitkilerin özellikleri aslında, hava, su ve toprakla ilgilidir.

Biz fıtratı korunan zeytin ağaçlarını kesip yerine bodur ağaçlar dikiyoruz ya da alanı maden sahasına çeviriyoruz. Aslında Zeytinin bize sunduğu nadirattan bazı nimetleri görmezden geliyoruz.

Kenevir de öyle değil mi? THC ve CBD bizim bir çok ilaç için ödediğimiz yüz milyonlarca dolarlık ilaç, bir o kadar tedavi masrafını karşılamak için nadir element hükmünde bir bitki, ama kime anlatacaksınız. Evet korku ile umud arasında, Havf ile Reca dengesi gözeterek bir yerde olacağız ama umudumuz korkumuzdan baskı ve önce gelecek. Bunu elde etmek için yüksek teknoloji yatırımlarına da ihtiyacınız yok. Düşünsenize dünyada yaşayan bitki ve hayvanların tümü bu topraklarda yaşayabilir. Ama 3 tarafı deniz olup, içeride bu kadar akar su, yeraltı suyu, göl, baraj varken biz balık ithal eden bir ülkeyiz. Su kaynaklarımızı koruyamıyoruz. Paket içme suları yabancıların eline geçti büyük ölçüde.

Kara denizde Hidrojen sülfür var, ama kimsenin umurunda. Boraksda dünyada bir numarayız. İster otomobil yakıtı yap, ister deterjan olarak kullan, yüzlerce türevi alınan bir maden, enerjinizi de buradan üretebilirsiniz ama durum ortada.

Tarih olarak, Hz. Adem’den beri meskun bir coğrafyada yaşıyoruz. Muvahhidlere vadedilen bir “vahiy coğrafyası”ndan söz ediyoruz, ama Dar-us Selam, kan gölü. Bu akılsızlık ve vahşey tepe noktasına ulaştığında kıyamete açılan kapı hükmündeki kıyamet savaşı burada olacak.

Kaç kişi bilir, Ayasofyanın Süleyman Mabedine nazire olarak yapıldığını ya da Ayasofyanın kıbleteyn noktası olduğunu. 1960 lara gelene kadar dünyanın “sıfır noktası” İstanbuldu, Grevinch sonradan icad edildi, kimin umurunda. Çemberlitaşın altında ne var. Orası neyin işareti? İstanbuldaki Dikili taşı kim naeden, nasıl niçin, hangi teknoloji ile ne zaman Mısır’dan getirdi ve Sultanahmet meydanına dikt,, düşündünüz mü? Amanosların orta kesimindeki “Gavur dağı” nın adı niye “Gavur dağı”, Güney eteklerindeki namı diğer kıyamet savaşının olacağı rivayet edilen “Amik ovası”nın adı niye “Gavur gölü”.. Samandağının asıl adı ne? “Simon dağı” adını kim niye değiştirdi. “Simon Manastırı” niye oraya yapılmıştı. Egedeki 7 kilise bize ne anlatır. Noel Baba dedikleri “İncil hafızı” bir derviş olabilir mi? “Yuhanna vahyi” ya da “Enok’un kitabı”nda ülkemizle ilgili, geleceğe ilişkin anlatılanlar sizi hiç ilgilendirmiyor mu? Bizim halimiz, “bir elinde cımbız, bir elinde ayna, ne Atom bombası, ne Londra konferansı, umurunda mı dünya”lık bir durum.

Siyasilerimizden hiç kimse Kudüs’ün statüsü için Hz. Ömer’in “Kudüs. Emannamesi”nden söz ettiğini hiç duydunuz mu? Ne Cudi tepesi, ne Ağrı dağı, Göbeklitepe kadar ilgisini çekmiyor insanların.
En az Zemzem kadar değerli bir su vardı Urfa Viranşehir, Eyyüb nebi köyünde sondaj yaparken, “nadir su”yumuzu kaybetmişler, ama kimin umurunda. Edese kıralı Hz. İsa yaşarken ona iman etti. O zaman o da bir Müslümandı, sahip çıkıyor muyuz?. İznik konsülünü eleştiriyoruz da, peki Konsülün kararlarına karşı çıkan Aziz Yorgi, Aziz Sotri, Aziz Ayani’ye sahip çıkıyor muyuz. Papayı Beştepe’de ağırlarken, “talael bedri” ile papayı selamlıyoruz. Bu arada görüşme sonrası Cihannüma Salonu’nda Erdoğan ve Papa 14. Leo’nun katıldığı özel bir programda, Antakya Medeniyetler Korosu tarafından Müslüman, Hristiyan ve Yahudilerin dini musikilerinden mini bir ilahi dinletisi sunulmuş.

Tarsus’lu Saul’ü (Namı diğer Petrus’u) ne kadar tanıyoruz. Hristiyanlık Hz. İsanın tebliğ ettiği din değil, Saulün, Hz. İsanın adını kullanarak onun adına uydurduğu bir din.. Saul’ün bu dini Şamda ilan etti, geldi Hatayda ilk mabedi yaptı. Hz. İsa’yı Rab ilan ederken, kendini ve havarileri de resul ilan etti. İlk yolculuğunu Konya’ya, Alaeddin tepesinin eteğindeki kilisenin yerindeki tapınağı ziyaret etti, ardından Ankara Hacıbayram’a, sonrasında tekrar Hataya döndü, Ege bölgesindeki 7 Pagan tapınağını ziyaret etti. Oradan Selaniğe gitti. Döndü Kayseri’ye gitti. Kayseride daha önce hizmet ettiği Roma polisi tarafında yakalanıp, hatay, Tarsus, Antalya, Muğla, Rodos, Girit, Malta üzerinden Roma’ya gitti. Orada da rahat durmadı. İmparatorun karısını kendine inandırdı. Almanya’da. Köln’e gitti, döndü, Fransa’da Strasbourg’a gitti. Oralarda kendine inanan insanlar buldu. Sonra tekrar Roma’ya döndü. Petrus MS 68’de Neron tarafından öldürüldü. Neron’da 4 yıl sonra MS 68’de intihar ederek hayatına son verdi.

Türkiye 3 kıta arasındaki kilit taşı gibidir. Doğu-Batı / Kuzey Güney arasında bir kavşak noktasındayız. Kadim uygarlıkların hepsinin geçiş güzergahındayız. Türkiye sınırlarından, uçakla 3 saatte dünya nüfusunun dörtte üçüne ulaşırsınız. Hava, kara, deniz ve demir yolu bağlantıları var. Kadim dinlerin beşiğinde bir ülkeden söz ediyoruz, Laiklik gerekçesi ile dini bu geçmiş görmezden gelindi, ya din üzerinden tahrifatlar, savaşlar hala devam ediyor. İnkılablar, darbeler, yolsuzluklarla ülke ne hale getirildi. Fuhuş, uyuşturucu ve kumar her yerde. Aile dağılıyor, gençlik üzerinde kirli oyunlar oynanıyor. Aynı ülkenin çocukları, dini, etnik, ideolojik, politik, felsefi ve vicdani kanaat farklılıkları sebebi ile birbirine düşürülüyor. Ve o zaman da sonuçta öz yurdumuzda garip, öz ülkemize parya durumuna düşürülüyoruz. Bu yolun sonu felaket. Böyle gidersek, yabancıların oyuncağı oluruz. Bakın, rüşvet ve torpille iş yaparak, istişare ve sura yapmadan, işi ehline vermeden, adaleti, barışı, hürriyeti kamil anlamda hayatımıza hakim kılmadan çıkış yok. Ve bu gün maalesef bu konuda bir “Kahtı rical” dönemi yaşıyoruz. Siyasiler ve bürokratlar halka gerçeği söylemiyor. Neyse bugünlük de bu kadar. Selam ve dua ile..

PAPA’NIN PROGRAMI HAKKINDA NOT: Erdoğan Papa görüşmesinde Türkiye-Vatikan İkili İlişkileri ele alınmış Diplomatik bağların güçlendirilmesi, “kültürel ve dini diyalog mekanizmaları”nın geliştirilmesi, Filistin ve Gazze Meselesi, bağlantılı olarak İsrail-Filistin, Lübnan, Rusya-Ukrayna savaşı ve 3. Dünya Savaşı riski ele alınmış. Papa, “insanlığın geleceği tehlikede” diyerek diyalog ve istikrarın teşvik edilmesi gerektiğini söylemiş. Dinler Arası Diyalog ve Türkiye’nin Medeniyetler arasında köprü olmasına vurgu yapılmış, İslamofobi, nefret söylemi ve ailenin önemine vurgu yapılmış. Küresel barış ve vicdan Konuları, Göç, yoksulluk ve dini hoşgörü konuları ele alınmış. Dün, İstanbul ve İznikteki ziyaretler vardı. Bugün Sultanahmet ziyareti, öğle cemaatları ziyaret, akşam Arena’da ayin. 30 Kasım’da Kumkapıda Meryem ana kilisesinde sabah ayini, Bartelemeos ile görüşme ve öğleden sonra Beyrut’a hareket. 1-2 Aralıkta Beyrutta ziyaretler ve 2 Aralık akşamı Beyruttan Roma’ya dönüş.

mirathaber