Abdulhamit Gül’ün istifası üzerine

Hakan Albayrak

Tutuklu yargılama furyasını, esasen zorunlu hallerde başvurulacak bir tedbir olan tutuklamanın cezaya dönüştürülmesini kabullenemiyordu.

Diyordu ki:

“Haksız yere içerde tutuklu kalan kişinin o günleri geri gelmiyor, ticari kayıpları geri gelmiyor. Dolayısıyla 'pardon' dediğinizde, özür dilediğinizde veremeyeceğiniz o günleri, o özgürlüğü, o kararı verirken çok iyi düşünmek, haksızlık ve mağduriyete neden olmamak lazım. Aslolan tutuksuz yargılamadır. Tutukluluk istisnadır. Deliller toplanmış, kaçma şüphesi yok, yeri yurdu belli, seneler geçmiş, 'Hadi tutuklayalım...' Bu konuda yargının kamuoyuna değil, dosyaya bakarak adaleti ve hakkı tecelli etmesi hepimizin ortak beklentisidir."

***

Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesinin çiğnenmesine tahammül edemiyordu. (Sedef Kabaş hakkındaki sosyal medya mesajında geçen ve yargıya müdahale olarak nitelenen “adalet önünde hak ettiği karşılığı bulacaktır” ifadesiyle düştüğü çelişki dramatik bir istisnaydı.)

Diyordu ki:

"Bırakın adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun. Bizim yargıçlardan, yargı mensuplarından beklediğimiz budur. 'Şu ne der, bu ne der, adliyeye gelen insan şöyle telkinde bulundu, şu nasıl bakar, nasıl değerlendirir, bu konjonktüre uygun mu?' Arkadaş, yargı konjonktüre bakmaz, yargı hatıra bakmaz, yargı birilerinin dediğine bakmaz. Yargı dosyaya, vicdanına, hukuka, Anayasa'ya bakar. Bizim beklentimiz budur. O yüzden adalet yerini bulsun, ne olursa olsun. Yargı mensuplarının yanında HSK vardır, bu millet vardır. Hiç kimsenin tavsiyesine, talimatına, telkinine bakarak değil dosyaya bakarak vicdanınıza göre karar verin ve 83 milyon huzur içerisinde geleceğe daha güvenle baksın.”

***

Hukukun üstünlüğüne mugayir söylem ve davranışları hazmedemiyordu.

Diyordu ki:

"Bizim rehberimiz hukuktur, bizim rotamız hukuktur, bizim kılavuzumuz hukuktur. Biz yapalım hukuk arkadan gelsin değil, hukuk önden yürüsün biz ona göre kendimizi ayarlayalım anlayışıdır hukuk devleti.”

***

Ve bakan olarak son konuşması…

FETÖ’vari uygulamalara isyan…

Şöyle:

"Hukuk devletinde esas itibarıyla haysiyet cellatlığı olmaz, itibar suikastı olmaz. Hukuk buna asla izin vermez, veremez, vermemelidir! Dijital kumpaslarla insanların hayatını tarumar eden, insanlara kumpas kuran bu FETÖ'cü zihniyetin de asla ama asla unutulmaması gereken bir mücadele alanı olduğunu bir kez daha hatırlatmak isteriz. Bu FETÖ'vari anlayışın uygulamaları(nın) da hiçbir zaman hiçbir suretle ve hiçbir kimse tarafından gerçekleş(tiril)memesi yönünde de teyakkuz ve bu konuda da hukukun gerekli tedbirleri alması da en esaslı görevlerden biridir. Dolayısıyla ‘Geçmişte oldu efendim, şimdi de olsa ne olur?’ diye bir şey asla kimsenin aklından geçemez, hukuk buna asla ve asla izin veremez!”

***

Hülasa: Mesele şuydu ki Abdulhamit Gül gerçekten adalet bakanı olmaya çalışıyordu.

Gidişatı değiştirmek için uğraştı ama gücü yetmedi.

Allah ecrini versin.

CEVDET SAİD’E VEDA

İlk kitabı olan “İslami Harekette Şiddet Meselesi”nin neşredildiği 1966’dan beri bu meselenin çözümü için uğraşan, “Adem’in Oğlu Habil Gibi Ol”mayı öğütleyen Kafkas asıllı Suriyeli mütefekkir Cevdet Said, 2012’de hicret ettiği İstanbul’da dün vefat etti.

Akrabası İbrahim Özdemir’in -sosyal medyada vefat haberini paylaşırken- dediği gibi, “Hakk’a, hakikate ve barışa adadığı hayatı boyunca baskı ve şiddetin her türlüsüne yüksek sesle karşı çıkmış, zulüm ve haksızlıklara karşı kaleme aldığı eserleriyle, aktif, azimli, barışçı mücadelesiyle dünyanın her yerinde sayısız insanın hayatında ufuklar açmış büyük alim, Aziz Üstadımız, büyüğümüz”dü Cevdet Said.

Rahman Allah ganî ganî rahmet eylesin.