ABD ile savaş mı savaş değilse ne?

Ahmet Taşgetiren

Görüşüldü, hem de planlanandan birkaç misli fazla süreyle. (20 dakika diye düşünülmüşken, 1 saat 10 dakika görüşüldü) Böylece en azından görüşme – görüşememe takıntısından kurtulduğumuz açık.

Görüşmenin sadra şifa olup olmadığına ilişkin kanaatler ise farklı. Bizim cenahtan yapılan açıklamalar “iyimser” muhteva taşıyor. Cumhurbaşkanı da en azından F-16’lar konusundaki Biden tavrını “olumlu gördüm” diye yorumladı.

Amerikan cenahından yapılan açıklamada ise dış politikada sorunlu alanlar sıralanıyor, S-400 sorununun altı çiziliyor, içeriye yönelik ise “demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygı” konusunda hassasiyet not ediliyor.

Anlaşılıyor ki ABD ile ilişkide F-35’lere ortaklığımız bir hayli gerilerde kalmış, şu anda sadece yatırdığımız 1 milyar 400 milyonluk parayı nasıl kurtaracağımız, bununla F-16 alıp alamayacağımız konusuna gelinmiş. Orada da sayın Cumhurbaşkanı’nın “olumlu gördüm” ifadesi, Biden’ın o ortamdaki tavrı ile ilgili, yoksa konunun Temsilciler Meclisi ve Senato ayağı hala muallakta. Biden ya da Pentagon ağırlığını koyarsa, oralarda da sorun çıkmaması umudu henüz baki.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın negatif bir görüntü verilmesinden sakınıyor olmasına rağmen, ABD ile ilişkilerin soğuk olduğu belli. Tamam, ittifak, “savunma ortaklığı” vs seslendiriliyor ama, özellikle Suriye’deki durumun nerede ise bir çatışma ihtimalini sakladığını da herkes biliyor.

Görüşmede YPG/PYD konusunda nelerin konuşulduğu bilinmiyor. Amerika orada Kuzey Irak’takine benzer ama bu defa Türkiye’nin yıllardır kökünü kurutmak için çaba sarf ettiği, “düşük yoğunluklu savaş” diye nitelenen bir süreçte on binlerce insanın hayatına mal olan terör örgütü ile bağlantılı bir “yapılanma” gerçekleştiriyor, o yapıyı silah ve mühimmatla donatıyor, bunun yanında, Türkiye’nin buna karşı ortaya koyduğu bütün tepkiyi, öfkeyi görmezden geliyor….

Görmezden geliyor yani bu noktada Türkiye ile ilişkileri değil, YPG/PYD’yi tercih ediyor.

Belli ki stratejik bir tercih yapılmış ve o yapının varlığı, Türkiye ile ilişkilerin geleceğine tercih edilmiş.

Türkiye’de herkesin merakı, Biden’la görüşmede Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın YPG/PYD ile ilgili Türkiye’nin kaygılarını giderecek bir izlenim, bir söz alıp almadığı noktasında.

Ya da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konuda nelerin göze alınacağına dair bir izlenimi Biden’a verip vermediği noktasında.

Hiç şüphesiz iki liderin, birbirini en çok bu konuda okumaya çalışacağı açık.

BİR: ABD’nin YPG/PYD’ye desteği devam ettiği takdirde Türkiye, ABD ile çatışma ihtimalini de beraberinde getirecek bir askeri müdahaleyi yapar mı?

İKİ: Türkiye, bölgede ABD’nin çıkarlarını tamamiyle boşa çıkaracak, yani ABD’nin canını acıtarak geri adım atmasını sağlayacak ne tür adımlar atar?

Acaba bu konularda nasıl bir izlenim edinerek ülkesine döndü ABD Başkanı?

Bu konuda şöyle bir soru hep gündemde:

-Amerika hem “stratejik ortak” olarak nitelediği, hem NATO’da en büyük ikinci orduya sahip müttefiki olan, hem Ortadoğu – Doğu Akdeniz gibi jeo- stratejik, jeo-politik değeri son derece yüksek, İslam dünyasının – Türk dünyasının kesişme noktasında bulunan , bir de laik - demokratik gibi Batılı ilkelerle mücehhez Türkiye gibi bir ülkeyi bir terör yapılanması ile kıyaslamaya, daha kötüsü terör yapılanmasını tercihe nasıl yöneliyor?

Aptala mı oynuyor Amerika?

Bu sorunun doğru analizinin yapılması lazım. ABD’de bir tavır değişmesinden söz edilecekse, onun nelerden kaynaklandığının ortaya konması lazım. “Amerika zaten buydu” deniyorsa, ona göre tavır geliştirilmesi lazım. Amerika ile görüşmelerde neyi nasıl konuşacağımız, neyi nasıl değiştireceğimiz, değişme gözlenmiyorsa nasıl hareket edileceğinin belirlenmesi lazım. Sadece “görüşebilme”nin önemsendiği izleniminin ortadan kalkması lazım. “Eyyy”lerimizin iç politikada işe yarayabileceğinin, ancak dışarda, arkasına yeterli güç konulamıyorsa, ciddiyet aşınması anlamına geldiğinin unutulmaması lazım.

Diyelim ki çok çok çok büyüdük de, Amerika – Rusya – Çin – AB – İran -Yunanistan şu bu….. bizim daha büyümemizi istemiyor, onun için de yedi koldan yolumuzu kesmeye çalışıyorlar, bunun cevabı “Biz de yedi düvelle boğuşur, yolumuzu açarız, bir Türk dünyaya bedeldir, ne de olsa.” demek mi?

Hamaset hoş bir şey doğrusu. Ama dünya ölçeğinde büyümek bile stratejik bir planlamayı gerektiriyor, büyürken herkesin ayağına basmayı göze alırsanız, sizin de ayağınıza basılır.

Pazar akşamı bir tv kanalında konular tartışılırken “Gerekirse PYD/YPG’yi destekleyen ABD’yi vuralım” diye gürleyen bir profesöre iktidara yakın bir gazetenin yazarı, “Popülizm yapmayalım, ABD ile çatışmak için güç gerekmez mi?” diye uyarıyordu.

Reel zemini doğru okumak, hamaset, sağduyu, akıl, hesap, diplomasi, savaş…. Ülke çıkarı bunların içinden süzülerek belirlenir.

Medyada “Gerekirse intihar edelim” diyerek uçurum zihniyeti sergileyenlerin bulunduğu bir zamanda o basireti sergilemek çok da kolay değil ne yazık ki.