ABD, AB, FETÖ, PKK, PYD, DAEŞ vs.

Abdurrahman Dilipak

Sadece Paralel yapı deşifre olmadı, NATO’daki müttefiklerimiz(!)in karanlık yüzleri de deşifre oldu..

Şunu görelim FETÖ ve PKK’nın, PYD’nin saldırgan, uzlaşmaz, duruşunun arkasında, bunları cesaretlendiren birileri vardı. O birileri de bizim NATO’daki sözde müttefiklerimizdi. Hani şu FETÖ’nün darbe girişimi başarılı olsaydı, PYD, PKK, DAEŞ’i Türkiye’ye karşı saldırtıp işgal planları yapan sözde müttefiklerimiz!

NATO müttefiklerimizin uzlaşmaz, baskıcı, kaba politikalarının arkasında da FETÖ, PKK, PYD, DAEŞ olsa gerek. Birbirlerinden güç, destek ve cesaret alıyorlar.

Cumhuriyet gazetesi yöneticileri ve HDP’lilerin gözaltına alınmasından sonra verdikleri tepkinin üslub ve şiddeti bunu bütün açıklığı ile ortaya koyuyor..

Batı basını ve STK’larının bütün bu gelişmeler içinde nerede durduklarını artık bilmeyen kalmadı.

Hablemitoğlu’nu da kimin niçin öldürdüğü şimdi daha iyi anlaşılıyor. Hrant Dink’in, Muhsin Yazıcıoğlu’nun da kimler tarafından niçin ortadan kaldırıldığını tahmin etmek artık çok zor değil.

Sahi Fehriye Erdal’ı kim koruyordu?.. “Her silahlı örgüt terör örgütü değil”di değil mi? O silahlı örgütü kim kurdu, o silahların namluları kime dönük önce ona bakıyorlar. “Ben teröriste terörist demem, terörist emri benden alınca” mı diyeceğiz.

Apo’yu yıllarca kim himaye etti? FETÖ’yü bugün kim himaye ediyor. FETÖ’cüler hangi ülkelerde himaye görüyor.. PKK’lılar en çok hangi ülkelerde bulunuyorlar.

Biz bunları tanıyoruz. “Darbeye darbe, darbeciye darbeci diyemeyenler” bunlar.. Sahi Sisi’ye Nobel barış ödülü verdikleri Baradey’i danışman yapma fikri hangi gerizekalının fikrinin eseri idi. Ya da Tony Blair’i danışman yapma fikri..

Sahi Hablemitoğlu’nu kim niçin ortadan kaldırmıştı. Ya da Uğur Mumcu’yu. Eşref Bitlis neyi görmüştü ya da kimin ayağına basmıştı..

Sahi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Almanya’da açık hava mitingi yapmasına izin vermeyip, FETÖ ve PKK’ya kol kanat gerenler bizim müttefiklerimiz mi oluyor.. Müttefik bir ülke ile bir terör örgütü arasındaki tercihini örgütten yana kullanan bir akıl nasıl bir akıldır.. PYD ile Türkiye’yi eşleştirmek isteyen ABD bize hangi mesajı verme çabasında..

Bizde güzel bir söz var: “Besle kargayı oysun gözünü” derler. Bir ayette de şöyle denir: “Zalimlere yardım etmeyin, sonra ateş size de dokunur”.Atalarımız öyle demiş:  “Zulm ile abad olunmaz. Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste” denir.. Kendi ülkesine ve halkına ihanet edenler, başkalarına da ihanet eder. Uyuşturucu, terör, kayıtdışı para ve işlemler bir gün döner bir bumerang gibi gelir sahibini vurur..

Batılılar bunu ilk kez yapmıyor. Bunu sadece bize de yapmadılar.. Zulmetmedikleri ahali kalmadı.. Hep vurdular ve aldılar, yine vuracaklarını ve alacaklarını düşündüler. Ama bu defa sert kayaya çarptılar.. Evdeki hesapları çarşıya uymadı. Deşifre oldular, suçüstü oldular. Korku, panik, öfke içindeler. Ve şimdi ne yapacaklarını da bilmiyorlar.. Suçluluk psikolojisi ile abuk sabuk işler yapıyorlar.

Göreceksiniz, bu rezaletin onlara faturası çok ağır olacak. Bu haltı yiyenler, proje başarısız olunca kendi aralarındaki iktidar mücadelesinde birbirlerini suçlamaya başladılar.. Bu tartışma içinde o ülkede akıl ve vicdan sahibi insanlar da bu akıldışı işlerin üzerine gidiyorlar.. Dahası bu işten zarar gördüklerini düşünen liberal, milliyetçi kesimlerden de giderek yükselen bir tepki var.. İslamifobik öfkeli kesim ise bu işlere fazla daldıklarını ve ülkenin bundan zararlı çıkacağını düşünüyor.. Kendilerinin “Ortadoğu”daki ülkelerin kanlı hesaplaşmasının taraflarını niçin kendi ülkelerine kabul edip, bu kavgada taraf tutarak başlarını belaya soktuklarını sorguluyor..

Vurup alırken iyiydi, ama işler tersine dönünce birileri bu işten rahatsız olmaya başladı..

Evet “fazla naz aşık usandırır.” Bu BM, NATO, AB bizi usandırdı. Evet biz de onları usandırdık.. Aramıza bir kan uyuşmazlığı var. Biz “dünya 5’ten büyüktür” dediğimizde rahatsız oluyorlar. Filistin meselesini gündeme getirdiğimizde de.. “Hayır” diyen bir Türkiye istemiyorlar. Ucuz asker deposu olmamızı istiyorlar. Bizi sıçrama tahtası gibi kullanmak istiyorlar.. Bizden birinin kendilerine “One minute” demesini hazmedemiyorlar..

FETÖ, PKK, PYD, Musul, Halep konusunda “müttefiklerimiz”(!) bize ihanet etti ve hâlâ da terör örgütlerini, darbecileri bize karşı koruyarak ihanet etmeye devam ediyorlar.

Yetti ama artık! İnceldiği yerden kopsun madem.. Ne bu böyle ya! Size mecbur muyuz?

Sizin bize ihtiyacınız yoksa, bizim size hiç mi hiç ihtiyacımız yok. Kötü komşu insanı kap kacak sahibi yaparmış.

Dün, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat’ta, BÇG’nizle, JİTEM’inizle, Özel Harb’inizle, sağcınız, solcunuz, liberaliniz, Atatürkçünüz, dinciniz, laikiniz, Marksistiniz, milliyetçinizle deşifre oldunuz. Siyasi emelleri ve şahsi çıkarlarını sizden gelecek bahşişlerle büyütmeye çalışanların daha fazla oyuncakları olmak istemiyoruz..  Yakın zamana kadar “Tavşana kaç, tazıya tut” dediniz.. Terörü örgütleyen de sizdiniz, Paralel yapıyı örgütleyen de. Bir de paralel din icad etmeye kalktınız, yetti artık! Eskiyi bir kenara bırakalım, birileri soğuk savaş yıllarında aynı ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerinde kendilerine servet ve iktidar üretmeye çalıştılar, sağ-sol, Alevi-Sünni, Kürt-Türk diye bizi bize kırdırdılar.. Dini, mezhebi, etnik, ideolojik, politik, felsefi ve vicdani kanaat farklılıklarına sahip kesimleri birbirlerine karşı kışkırttılar.. Yetmedi mi?

Son zamanlardaki olaylarla karanlık ve kirli ilişkileriniz deşifre oldu.. Sahi kaç dini hareketin arkasında siz varsınız? Marksist bir örgütün karargahında sizin bayrağınızın işi ne, ya da askerlerinizin omuzunda Marksist bir örgütün arması ne arıyor? O silahları, kime, niçin veriyorsunuz! 

Sahi, “düşmanımın düşmanı benim dostum olabilir” de, “düşmanımın dostu, hamisi, onu silahlandıran benim neyim olur?!” Selâm ve dua ile..

 

yeniakit