2 haftalık tatilin ardından... Kaldığımız yerden devam

Hasan Karakaya

Özlemişim... "Guguuk guk" diye öten "kumru" seslerini... Ağaçlara konan "serçe"lerin kanat çırpıp cıvıldaşmalarını... Akşam olur-olmaz ötmeye başlayan börtü-böceklerin seslerini... Sabaha karşı ötmeye başlayan "horoz" seslerini... "Saat kurarak" değil, "ezan" sesiyle "sabah namazı"na kalkmayı... Sebze ve meyveyi dalından koparıp yemeyi... Neredeyse unutmaya başladığım "lezzet"leri yeniden tatmayı... Bostandan "karpuz" koparıp, bir taşta kırarak göbeğine gömülmeyi... Çamlar altında kuş sesleri arasında çay içmeyi... Kardeşlerim ve aile büyüklerimle birlikte "aynı sofra"yı paylaşmayı... Neredeyse çeyrek yüzyıldır görüşemediğim arkadaşlarımla hasret giderip "nostalji" yapmayı... Köy kahvelerinde dert dinleyip sohbet etmeyi... Hasılı kelâm; "stres"ten uzak, "televizyon"dan uzak, "kriz"lerden ve "gerilim"lerden uzak günler geçirmeyi gerçekten özlemişim.

Biliyorum; geride bıraktığımız şu 15-16 günlük süre, sizin için hayli uzun geçti... Bunu, "telefon"larınızdan öğrendim... Ama, itiraf edeyim ki, bu 15-16 gün, bana yetmedi...
Evet, yetmedi; çünkü bir yandan aile bireylerinin davetlerine, bir yandan dost, arkadaş ve okurlarımın sohbetlerine katılmaktan, inanın, kendime ayıracak zamanım olmadı... O kadar yoğun bir programdı ki; "sabah namazından sonra" randevu vermek zorunda kaldığım günler oldu... Meselâ Salihli Şefkat Pınarı Derneği"nin, çoğu genç yöneticileriyle sabah namazında Karaman Camii"nde buluşup, dernek binasında kahvaltı yaptık... Bu vesileyle; genç dernek başkanını ve üyelerini, yaptıkları hayırlı ve "örnek" çalışmalardan dolayı tebrik ediyorum.
Yine bu vesileyle, "Hasan Karakaya"nın Salihli Şubesi" olmak gibi bir görev üstlenen Emin Sert ağabeye, Salihli Ticaret Odası"nın eski başkanvekili Faruk Severoğlu ve arkadaşlarına teşekkür etmek, çok istediğim halde görüşmeye bir türlü fırsat bulamadığım Mehmet Temiz hocamdan da özür dilemek istiyorum...
SOYADI AYDIN, KENDİSİ CAHİL!
Uzun lâfın kısası; Salihli ve köylerinde "yoğun" ama "huzur" dolu bir 15 günü geride bırakıp, işte yine döndüm... Evet, döndüm ve kendimi, "değişmeyen gündem"in içinde buldum...
Bir yandan, YÖK"ün "katsayı zulmü"ne son veren kararına karşı gösterilen "Aydın" soyadlı "zırcahil"lerin tepkileri, bir yandan "tartışma"ya açık YAŞ kararları...
Bir yandan "Kürt açılımı"na gösterilen tepkiler, bir yandan "Meclis Başkanlığı" seçimini bile krize çeviren muhalefet derken, işte yine "gerilim"in tam göbeğindeyiz!.
Gel de gerilme!..
Gel de sinirlenme!..
Şu hâle bakın; İstanbul Barosu Başkanlığı gibi önemli bir koltuğu işgal eden Muammer Aydın gibi bir adam, çıktığı bir televizyon programında "Aydın" soyadına yakışmayacak bir "cahillik" sergileyip demiş ki;
"İmam Hatipliler matematik dahi okumuyor!"
Oysa; İHL öğrencileri "matematik" de okuyor, "fizik" de... Ama belli ki; Bay Muammer Aydın, gazete dahi okumuyor!..
Eğer gazete okusa veya televizyon seyretseydi öğrenirdi ki;
"ÖSS"de derece" yapan öğrencilerden Türkiye ikincisi Zahide Keskin, Türkiye dokuzuncusu Ümmühan Horasan ve Türkiye yirmiikincisi Süheyla Kıvrak, ÖSS"de sorulan "30 matematik sorusu"ndan 30"unu da cevaplamışlardır!..
Çünkü onlar, bütün İHL"lerde olduğu gibi "haftada 4 saat matematik dersi" almaktadırlar!..
Bay Muammer Aydın;
Ya bunları bilmeyecek kadar "cahil"dir, ya da "azılı bir İHL düşmanı"dır!.. Zaten öyle olmasaydı, "katsayı düzenlemesinin iptali" için Danıştay"a başvurmazlardı!..
Sizler de gayet iyi bilirsiniz ki;
"İnsan, bilmediğinin düşmanıdır!"
Bay Muammer Aydın"ın "düşmanlık" derecesindeki "cehalet"inin altında da, herhalde "İHL"leri tanımamak" vardır!..
Allah, bütün insanları olduğu gibi, Muammer Aydın gibi "aydın"(!)ları da cehaletten kurtarsın!..
Kurtarsın ki;
"Kuş sesleri" arasından gelen ben, bu tür "çatlak ve cırtlak sesler" duymak zorunda kalmayayım!..
Haa, bu arada hemen ifade edeyim ki; "katsayı zulmüne son" veren YÖK"ün kararı, Anadolu"da büyük destek gördü...
BÜTÜN DARBECİLER GATA"DA!
Bunu da böyle ifade ettikten sonra, gelelim şu YAŞ kararlarına...
YAŞ kararlarına geçmeden önce, önceki gün rahatsızlanan ve GATA"ya kaldırılan Kenan Evren"in şu an neler düşündüğünü merak ettiğimi söylemek istiyorum...
Gerçekten de; acaba neler düşünüyor Kenan Evren?..
Herhalde, "GATA"ya kaldırılmaktansa, ölsem daha iyiydi" diye düşünüyordur!..
Öyle ya;
"Darbe yapan" bir adam, "darbe yapmayı bile ellerine-yüzlerine bulaştıran" adamlarla, şu anda "GATA çatısı" altında!..
Evren dertlenmesin de n"aapsın?..
Bir darbe yapmayı bile beceremeyen adamlarla aynı çatı altında olmak, gerçekten de ölümden beter olsa gerek!..
Öyle sanıyorum ki;
Evren, şu anda "Ölseydim de, bu günleri görmeseydim" diye dua ediyordur!..
Ama, üzülmesine gerek yok!..
Çünkü efendim, şu anda "GATA çatısı" altında bulunan "darbe sanıkları"nın çoğu; evet darbe yapmayı beceremedi ama, "hastalık" numarası yapıp "cezaevinden yırtmayı" becerdi!..
Hiç olmazsa, GATA, bir "darbecilerin buluşma mekânı" haline geldi ki; bir Evren eksikti, o da geldi, fotoğraf tamamlandı!..
Bakalım, "darbeci"lerden kaçı daha hastalanacak (!) ve kaçı daha GATA"nın yolunu tutacak?!?..
Gerçi GATA"ya kaldırılmayıp "terfi eden" veya en azından TSK bünyesinde kalmayı beceren "darbeci"ler de var ama, onları da inşaallah ileride yazarız...
Yalnız, son "YAŞ kararları" üzerine şunu yazmadan geçemeyeceğim...
Son 19 yılda 1655 kişi ordudan atılmış... Bunlardan 1529 tanesi "irtica" suçlamasıyla, 126"sı da "uyuşturucu" ve diğer sebeplerle atılmış!..
Malûm, dünkü son YAŞ kararıyla 3 subay daha "irtica" suçlamasıyla ordudan atıldı...
Demek oluyor ki;
TSK bünyesinde "Ergenekoncu"lara tahammül var, "çarpık aile ilişkisi" olanlara da tahammül var ama "parmağında gümüş yüzük" takanlar ile "eşi başörtülü" olanlara tahammül yok!..
Şimdilik bu kadarını söyleyip, yazıma son vermek istiyorum... Yazıya son vermeden önce, "nerede kaldın?" deyip özlemlerini ifade eden okurlarıma teşekkür ediyor, Başbakan Tayyip Erdoğan ile DTP Genel Başkanı Ahmet Türk"ün bugünkü görüşmelerinin "olumlu" geçmesini can-ı gönülden arzu ediyor ve bugün idrak edeceğimiz "Beraat Gecesi"nin gerçek "beraat"lara ve huzur dolu yarınlara vesile olmasını Cenab-ı Allah"tan niyaz ediyorum...
Yeni konularda buluşmak dileğiyle, hoş bulduk...
Hem kel, hem fodul!
Yazı yazmadığım son iki hafta içinde beni en çok güldüren olay, "Kemal Alemdaroğlu"nun avukatının sözleri" oldu!..
Biliyorsunuz, İÜ eski Rektörü Kemal Alemdaroğlu, Ergenekon Terör Örgütü"nün yöneticisi olmak suçlamasıyla yargılanıyor... Onun avukatlığını da Metin Çetinbaş yapıyor!..
İşbu Metin Çetinbaş demiş ki; "Böyle başı sonu belli olmayan suçlamalar, hukuk devleti ilkeleriyle izah edilemez. Savcıların, mesnetsiz, kişisel, siyasi değerlendirmelerinin hukuki değeri yoktur. Ve ayrıca, bu dâvâ gereğinden fazla uzamıştır!"
"Bunun neresi ilginç?" diye soranlara hemen cevap verelim: Efendim, "Ergenekon duruşmalarının uzaması"ndan yakınan Bay Metin Çetinbaş, "tam 1000 sayfalık savunma metni" hazırlayarak ve bunu da "14 gündür" okuyarak "rekor" kırmıştır!.. Sanıyorum, bu savunma, 7-8 gün daha devam edecek!..
Hani, "hem kel, hem fodul" derler ya, Bay Çetinbaş"ın yaptığı da bu olsa gerek... Hem "dâvânın uzaması"ndan şikâyet ediyor, hem de yaptığı "uzun savunma" ile dâvâyı kendisi uzatıyor!..
Artık; "hem kel, hem fodul" mu dersiniz, "bu ne perhiz, bu ne turşu" mu dersiniz, yorumu size bırakıyorum...

Vakit