12 EYLÜL

Abdurrahman Dilipak

Dünden bugüne verecek iyi bir haber yok, ülkemize, bölgemize ve dünyaya dair. Onları izliyor olmalısınız. Gelecek günlerin geçen günleri aratma endişesi var. Sumud gemisi yola çıktı bu arada.

Bugün günlerden Cuma ve bugün 12 Eylül, Orgeneral Kenan Evren darbesinin sene-i devriyesi. 1980’den bu güne aradan 45 yıl geçmiş. 27 Mayıs’ı, 12 Martı, 12 Eylülü anlamadan bugünü, Gazze’de, Şam’da ne olup bittiğini anlayamayız.

Sahi Evren Darbeden mahkum edildi, rütbesi söküldü, ama adamın adı, hala “Orgeneral Kenan Evren kışlası” diye İstanbul’un Anadolu yakasındaki bir askeri kışla’nın adı olarak orada duruyor.

2.MC dedik de, ne bu 2. MC? 12 Mart’tan sonra CHP-MSP Koalisyonu kurulmuştu. 74 affı ile MSP’nin 48 milletvekili sayısı 24’e düşünce CHP-MSP koalisyonu düşmüş, 1. MC hükümeti kurulmuştu. 1. Milli Cephe hükümetinde AP, MSP, MHP ve Cumhuriyeti Güven Partisi vardı. 31 Mart 1975’de kurulan koalisyon 21 Haziran 1977’de Turan Feyzioğlunun başkanlığındaki CGP ayrılınca hükümet düşmüştü. AP, MSP, MHP tarafından 21 Temmuz 1977’de 2. MC hükümeti kuruldu ve 5 Ocak 1978’de 2. MC hükümeti dağıldı.

Eylül 1980 darbesi olduğunda Ankara’da 20 Eylül 1979’da kurulan ve 43. Hükümet olan Süleyman Demirel başbakanlığındaki Adalet Partisi hükümeti bulunuyordu. AP tek başına iktidardaydı. Darbe ile birlikte hükümet düşürülmüş ve yönetime askerî cunta el koymuştu. Darbeye bahane edilen Konya mitingi, MSP tarafında “Kudüs” ile ilgili olarak 6 Eylül 1980 tarihinde yapılmıştı. 12 Eylül 1980 darbesine gerekçe olarak kullanılan olaylardan biri olmuştu. Mitingde, bazı grupların “şeriat yanlısı, laiklik karşıtı, İrticai sloganlar atıldığı, İstiklal Marşı okunurken küçük bir grubun ayağa kalkmadığı ve anayasal düzeni tehdit eden davranışlarda bulunduğu iddiası, darbenin gerekçeleri arasında yer almıştı. Garip değil mi, Muhalefet suçlanıyor, iktidara darbe yapılıyor. Darbenin diğer gerekçeleri; siyasi istikrarsızlığın sebeb olduğu yönetim krizi. Artan siyasi şiddet ve terör, ekonomik kriz, Toplumsal Bölünme ve Anarşiye sebeb olan ideolojik kutuplaşmalar, sendikalar, öğrenci grupları ve diğer toplumsal kesimler arasındaki çatışmalar, “anarşi ve kargaşa” ortamı idi. MGK, bu durumu “devletin bekasını için tehdit” olarak tanımladı. Ezeli ve ebedi olan, “Baki” olan yalnız Allah (cc)dir. Birileri, sözün nereye gittiğinden habersiz bir şekilde, bu Ezel-Ebed ve Beka söyleminden asla vazgeçmedi. Her darbede olduğu gibi bu darbede de “devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü koruma” çabası vardı!? MGK bildirisinde anayasal düzenin işlemez hale geldiğini, devletin otoritesinin zayıfladığını ve mevcut siyasi yapıların ülkeyi yönetemediği ileri sürülüyordu.

Yüksek enflasyon, işsizlik, karaborsa, döviz kıtlığı ve dış borçlar ekonomiyi zora sokmuştu. sağ-sol çatışmaları, silahlı eylemler ve siyasi cinayetler yoğunlaşmıştı. Günde ortalama 20-30 kişinin öldürüldüğü olaylar oluyordu. Ve PKK kurulalı 2 yıl olmuştu. Fahri Korutürk‘ün görev süresinin bitiminden (6 Nisan 1980) sonra 100’ü aşkın tur oylama yapılmış, ancak yeni cumhurbaşkanı seçilememişti. Bir süre şartların olması için beklendi(!?) ve sonunda şartlar oluşturuldu, ardından da olan oldu! “ABD’nin (Yerli ve Milli) “iyi çocuklar”ı iş başına geldi. Bir zamanlar 10 yılda bir “ülkeyi iç ve dış tehditlerden korumak, huzur ve güvenliği sağlamak“, “demokrasiyi rayına oturtmak” için kahraman ordumuz yönetime el koymak zorunda kalırdı!?. Tabi ki, “herşey vatan için”!

Darbeden önce Fahri Korutürk’ün görev süresi dolduğu için ve yeni Cumhurbaşkanı seçilemediği için Cumhurbaşkanı makamında vekaleten Senato başkanı İhsan Sabri Çağlayangil oturuyordu. Darbe sonrası, Kenan Evren Milli Güvenlik Konseyi Başkanı olarak Genel Kurmay Başkanı ve devlet başkanı rolünü üstlendi. Evren’in MGK üyeleri ise Nurettin Ersin (Kara Kuvvetleri Komutanı), Tahsin Şahinkaya (Hava Kuvvetleri Komutanı), Nejat Tümer (Deniz Kuvvetleri Komutanı), Sedat Celasun (Jandarma Genel Komutanı).Bu “5’li çete”, darbe sonrası ülkeyi yöneten “askeri cunta” olarak görev yaptı. Darbeden sonra 650.000 kişi gözaltına alındı, bunlardan 230.000’i askeri mahkemelerde yargılandı. 517 kişiye idam cezası verildi, bunlardan 50’si idam edildi. “Bir sağdan, bir soldan astılar”.. Akıllarda kalan bir diğer idam olayı, 17 yaşındaki Erdal Eren bir askeri öldürmekle suçlandı ve yaşının mahkeme tarafından 18’e yükseltilerek 19 Mart 1980’de idam edilmesi sağlandı. Yaklaşık 14.000 kişi vatandaşlıktan çıkarıldı. 30.000 kişi işten atıldı (4.000 öğretmen ve akademisyen dahil). 299 kişi işkence ve kötü cezaevi şartları sebebiyle öldü. Yüzlerce kişi kayboldu ve işkence vakaları yaygın olarak rapor edildi. Ardından 1982 Anayasası’nın hazırlanması ve yasama faaliyetlerini yürütmek üzere 15 Ekim 1981 tarihinde TBMM yerine, 160 üyeden oluşan (40 üye, MGK tarafından doğrudan 120 üye, illerden ve çeşitli meslek gruplarından MGK ile istişare ile seçilen) temsilcilerden oluşan bir Danışma Meclisi kuruldu MGK tarafından atanan üyelerden oluşan Danışma Meclisi, 1982 Anayasası’nın hazırlanması ve yasama faaliyetlerini yürütmek üzere 15 Ekim 1981 tarihinde kuruldu ve 1982 Anayasası’nın kabul edilmesinin ardından görevini tamamlayarak 6 Kasım 1983 genel seçimleriyle birlikte dağıldı. 7 Kasım 1982’de Anayasası için halk oylaması yapıldı. İki tercih vardı: Ya MGK kararları ile yönetilmek, ya da Anayasaya bağlı olarak kurulacak hükümet tarafından yönetilmek. Sonuçta Anayasa, %91,37 “Kabul” (17.215.559 seçmen) oyuna karşılık %8,63 “Red” (1.626.431 seçmen) oyuyla kabul edildi. Bu oylama aynı zamanda Kenan Evren‘in cumhurbaşkanlığını da onayladı. Anayasaya “Evet” Demek aslında, “Cunta yönetimine hayır” demek anlamına geliyordu, bu seçimde! Kenan Evren’in MGK yönetimi, 6 Kasım 1983 genel seçimlerinin ardından TBMM Başkanlık Divanı’nın oluştuğu 7 Aralık 1983 tarihinde resmen sona erdi. Turgut Özal tarafından 20 Mayıs 1983’de Anavatan Partisi (ANAP), kuruldu.

Darbe sonrası ilk genel seçim 6 Kasım 1983 tarihinde yapıldı. Seçime yalnızca MGK tarafından onaylanan 3 parti katılabildi: Anavatan Partisi (ANAP), Halkçı Parti (HP) ve Milliyetçi Demokrasi Partisi (MDP). Seçim sonuçları şöyleydi: Özal’ın ANAP’ı %45,14 oy oranıyla, 400 kişilik mecliste 211 milletvekili kazandı ve böylece TBMM’de çoğunluğa sahip oldu. Necdet Calp’in Halkçı Partisi %30,46 oy oranıyla 117 milletvekili. Emekli Orgeneral Turgut Sunalp‘in Milliyetçi Demokrasi Partisi: %23,3 oy oranıyla 71 milletvekili çıkarttı..

Turgut Özal’ın genel başkanı olduğu ANAP hükümeti, 6 Kasım 1983 seçimlerinin ardından 13 Aralık 1983 tarihinde kuruldu. Evren Sunalp’i destekliyordu. Sunalp kendinin kazanacağına muhakkak gözüyle bakıyordu. Anayasaya %91 oy veren halk Sunalp’in partisine %23 oy verdi.

Peki o günden bu güne akıllarda ne kaldı? 5’li çete, Siyasi yasaklar (Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Necmettin Erbakan, Alparslan Türkeş’e siyasi yasak getirilmesi) ve gözaltına alınarak sürgüne gönderilmeleri, partilerin kapatılıp. siyasilerin Siyasi faaliyetlerden men edilmeleri gibi şeyler. K. Evren Anayasası, İdamlar, Gözaltılar, işkenceler, Konya Mitingi, Sıkıyönetim, OHAL, sansür, kapatılan dernekler, sendikalar.. Kitaplar yasaklandı, yakıldı; başörtüsü yasağı uygulanmaya başlandı. Darbe sonrası 24 Ocak 1980 kararlarıyla başlayan serbest piyasa politikaları ile, 1950’de “Devletçi politikalar”dan sınırlı şekilde uzaklaşılırken, 1960 darbesinde “Devletçi ekonomi politikaları”ndan “Karma Ekonomi”ye geçilmişti. 80 darbesi ile Liberal Serbest Piyasa ekonomisine geçildi.

Türkiye 1980 darbesine giderken 11 Şubat 1979’de Humeyni önderliğinde İran’da bir darbe gerçekleşti ve Şah Muhammed Rıza Pehlevi rejimi devrildi ve İslam Cumhuriyeti resmen kuruldu. Devrim süreci, 1978yılından başlayarak artan protestolar, grevler ve çatışmalarla hızlanmıştı. 1960 darbesi, bir yandan derin devletin içindeki 1960 darbesinden sonra ortaya çıkan, 12 Mart la kontrol altına alınamayan sağ ve sol unsurların çatışması ve iktidarı ele geçirme mücadeleleri konusunda bir uzlaşma zemini sağlanamamıştı. PKK giderek güç kazanmaya başlamıştı. Konya mitingini bahane ederek aslında “İsraile sadakat mesajı” vermiş oldular.. Sağa-sola korku salmak için bir sağdan bir soldan astılar. Diğer darbelerde de olduğu gibi, bu darbede partiler bile kapatıldı, dernekler, odalar, meslek örgütleri de kapatıldı. Kapatılmayan tek dernek Mason Locaları idi!?

12 Eylülde ABD ve onun içerideki “yerli ve milli” (!?) müttefikleri üzerinden, Türkiye’de İran devriminin etkisini sınırlandırmak MSP’nin iktidar ortağı olduğu dönemdeki yeşil sermaye ve yeşil bürokrasi’nin, yeşil burjuvanın yükselişi ve büyük şehirlerde örgütlenmeye başlamaları, İslami kesimde Anti Amerika, anti batı, anti İsrail eylem ve söylemlerdeki artışın dizginlenmesi, CHP-MSP koalisyonu döneminde devlet kadrolarındaki sol-sosyalist unsurların stratejik görevlerde etkili olmaları, 1. Ve 2. MC döneminde sol kadroların tasfiye edilerek yerine Milliyetçi ve dindar unsurların yerleştirilmesinin devlet içinde sebeb olduğu gerilim ve Media, STK’lar üzerinden çatışma riskinin artması ve bunun kontrol edilmesi hedefleniyordu..

Bu gün gelinen noktaya bakıyorum da, ne toplum ve ne de devlet bütün bu olanlardan ders almış gibi gözükmüyor. Oysa tarih övgü ya da sövgü sebebi sayılmamalı, ondan ders alınmalı. Ama almıyoruz. Din, tarih, siyaset, sağlık her şey magazinleştirildi. Toplum, artırılmış sanal gerçekler ve Algılarla yönetiliyor artık. “Tarih bir toplumun ortak hafızası ve tecrübeler birikimidir” diyorduk da, değil artık. Toplumun hafızasında bir dizi film senaryosu kadar bile iz bırakmıyor. Peygamberler tarihini, İslam tarihini biliyor mu Müslümanlar. Osmanlıyı ya da Cumhuriyeti, onu da geçtim darbeleri, onu da geçtim, 28 Şubatı, 15 Temmuz’u biliyorlar mı? Hala FETÖ’yü, PKK’yı konuşuyoruz da, bir çok kişi BÇG’yi kim niçin kurdu, FETÖ’yi kurdu diye sorsanız bilmez. İkisi de aynı merkezden örgütlendi bunların. PKK’yı örgütleyenler de aynı merkez ve içerideki onlara bağlı grublar. Sabancı suikasti’ni yapan DHKP-C’li Fehriye Erdal’ı oraya kim yerleştirdi. Üniversiteye yeni başlamış bir kız ne zaman terör örgütüne üye oldu? Madem bu kız Marksist, bir Kapitalisti vuruyor, kaçacak başka yer bulamadı da niye NATO karargahının bulunduğu Bürksel’e kaçtı ve oraya sığındı. Bu kız nasıl pasaport aldı, nasıl vize aldı, nasıl kaçtı? Cevabını arayan o kadar çok soru var ki. Bu dinî mezhebî, ideolojik, politik kamplara ayrılmış ülkede, aslında çok da gizli olmayan cevapları bulmak adeta imkansız. Çünkü herkes kendi lideri, örgütü, şeyhine, dedesine bağlı, onlar da başka yere bağlı. Bir çok insan da gözüne at gözlüğü takınca, aklını efendilerine kiraya

mirathaber