10 yıl önce: Ordu Göreve... 10 yıl sonra: Millet Göreve!

Hasan Karakaya

Önceki gün Adapazarı’ndaydım... 7-8 saat boyunca, bazı “gazeteci” arkadaşlar ve “bürokrat” dostlarla görüştüm ve “Sakarya’daki son durum”la ilgili onlardan bilgi aldım...

Söylediklerine göre;

“Fetullah Gülen Cemaati”ne mensup “Abla”ların çoğu “CHP’ye oy verilecek” baskısı ve “Erdoğan düşmanlığı” dolayısıyla, kaldıkları “ev”leri terk etmişler... Birçok “kız öğrenci” de “ev”lerden ayrılmış...

Ne var ki, bu “kız öğrenci”lerden bazıları, “ev ve yurt” konusunda “sıkıntılar” yaşıyorlarmış...

Bir cami imamı; kendisine sığınan kız öğrencileri, “tamamen kendi gayretleri ve imkânları” ile “cami meşrutası”na yerleştirmiş ve onları birkaç gün misafir etmiş... Şimdi onlara “yer” ayarlanmış ama “sıkıntıda” olan başka kız öğrenciler de varmış!..

“Peki” dedim;

“Valilik, kaymakamlık, belediye başkanlığı ve YURTKUR, bu öğrencilerle ilgilenmiyor mu?”

Dediler ki;

“Ağırdan alıyorlar!”

“Olamaz” dedim;

“Başbakan Tayyip Erdoğan bu kadar yırtınırken, onların ağırdan alma gibi bir lüksleri olamaz!.. Bana isim verin!”

Araştırıp, bildirecekler!..

ABİ’LERİN YENİ TAKTİKLERİ!

Cemaat’in “Abi”lerine gelince; faaliyetlerine hız kesmeden devam ediyorlarmış... Pazartesi ve Perşembe günü, 

“Gökkubbe”detoplanıyorlarmış!.. “Arabalar dolusu” geliyorlarmış!..

Dediler ki;

“Bunların dershaneleri fesat yuvası ama asıl fesat yuvası yurtlar... Asıl dolap, yurtlarda dönüyor...

O kadar gizli çalışıyorlar ki;

Toplantıya girerken telefonların kartlarını çıkarıyorlar!.. Ayda bir de, kullandıkları telefonları kırıp, atıyorlar...

Kendilerinden bildikleri esnafı haraca bağlamışlar... Döviz büfesi olan bir vatandaştan 15 bin lira istemişler, adam veremeyince, baskılara dayanamayıp, döviz büfesini kapatmak zorunda kalmış!..”

“Oy istedikleri CHP’nin hezimete uğramasından, aleyhinde çalıştıkları AK Parti’nin seçimden zaferle çıkmasından sonra, taktik değiştirmeye” başlamışlar!..

Sanki “hiçbir şey olmamış” gibi; özellikle “bürokrat”lara ve “belediye başkanları”na “yanaşmaya” ve onlara “sahte gülücük”lerle “çengel atmaya” başlamışlar!..

Sık sık “telefon” açmalar, “ziyaret”ler ve “hal-hatır sorma”lar ve “yemeğe davet” etmeler gırla!.. “Eskisi gibi yüz bulamasalar” ve “davetlerine gelen olmasa” da, “ısrarlı bir baskı” uyguluyorlar ve “çaktırmadan tehdit dolu bir dil” kullanıyorlarmış!..

“Nasıl yani?” dedim...

“Eğer bizim dediklerimizi yerine getirmezseniz; sizin Paralelci olduğunuz yönünde şayia çıkartır, buradan sürdürürüz!” diyorlarmış!..

Vay anasını sayın seyirciler!..

Hasılı kelâm;

“Bürokratlara çengel atma” ve onları “kafaya alma” taktikleri çeşitli şekillerde devam ediyormuş!..

“AK Partili bazı belediyeler”de görevli “personel”e de kafayı takmışlar... Onları “görevden aldırmak” için, belediye başkanlarına yoğun baskı uyguluyorlarmış!..

Gerek “çengel attıkları” bürokratların gerek “görevden aldırmak” istedikleri personel isimleri bende mevcut!.. Eğer onların kıllarına zarar gelirse, bu operasyonu hangi “Abi”lerin, hangi “bölge imamı”nın yürüttüğünü deşifre ederim!..

YENİ HEDEF ÜNİVERSİTE!

Bu “Abi”ler ve “bölge imamı”; bir yandan “bürokrat”lar üzerinde etkili olmaya çalışırken, bir yandan da “Sakarya Üniversitesi”ne el atmışlar...

Mevcut Rektör Muzaffer Elmas’ın görev süresi, “iki yıl sonra” bitiyormuş... Onun yerine, “Paralelci 2 rektör adayı” daha şimdiden “kulis faaliyetleri”ne başlamış!..

Hedef;

“Üniversiteyi ele geçirmek!”

Bunu başarabilirler mi, başaramazlar mı, bilmiyorum ama; bir yandan “sahte gülücük”lerle insanlara yanaşmaya, bir yandan da onları “korku ve tehdit”le sindirmeye çalışıyorlarmış!..

Bu taktik, elbette “Sakarya” ile sınırlı değil... Çok iyi biliyorum ki, bütün Türkiye’de “aynı taktiği” kullanıyorlar!..

Onun için diyorum ki;

Hiç kimse, bu “tehdit”lere pabuç bırakmasın... Çünkü, “Paralelciler”in en büyük kozu, “korku”dur!..

Onlar, “korkudan besleniyor”lar!..

Siz ne kadar “korkar” iseniz, onlar o kadar güçlenir ve “korku imparatorlukları”nı o kadar genişletirler!..

Korkmayın!..

Çünkü bunlarda;

“Ses” var, “görüntü” yok!..

Çünkü bunlar;

“Şişirilmiş bir balon”dur!..

Batırın iğneyi;

Patlasınlar!..

30 Mart’ta, bu millet, bunların nasıl bir “balon” olduğunu, hiçbir “oy tabanları”nın bulunmadığını çok net ortaya koydu!..

Ve millet, gösterdi ki;

“Kim ne yaparsa yapsın, son kararı verecek olan millettir...

Güçlü olan, Milli İrade’dir!..”

Başbakan Tayyip Erdoğan, “dershane tartışmaları” ile başlayıp, tamamen “darbe” amaçlı “Kirli 17-25 Aralık operasyonları” ile devam eden süreçte ne yaptı?.. Olan-biten her şeyi “millet”e havale etti ve “bu oyunu milletin bozmasını” istedi, “milleti göreve çağırdı!”

Millet de, bu “çağrı”ya uydu ve “Paralelci”lere iyi bir ders verdi!..

Bugün; gerek “Paralelci”lerde, gerek “Paralelciler’in desteklediği CHP’de” bir “bozgun” yaşanıyor ve “kazanlar fokur fokur kaynıyor”sa, bunu başaran “millet”tir!..

Bir zamanlar, “Ordu Göreve” pankartlarının açıldığı Türkiye’de, artık “Millet Göreve” denilmeye ve millet de, “gereğini yapmaya” başlamıştır!..

Bundan sonra da;

“Millet ne derse o” olacaktır!..

İLKER BAŞBUĞ’UN KONUŞMASI!

Dün, yazının tam burasına geldiğimde, Anadolu Ajansı’ndan bir haber geçti... Öyle bir “tevafuk”  ki, AA’nın geçtiği haber,  biraz önceki “iddia”mı teyid eden bir haberdi.

Efendim, olay şu:

“Vardiya Bizde İzmir Platformu” tarafından İzmir’in Konak Meydanı’nda, “Sessiz Çığlık” adlı bir eylem gerçekleştirilmiş...

Bu eylemde, Genelkurmay eski Başkanı Emekli Org. İlker Başbuğ da bir konuşma yapmış...

Başbuğ, 7 Mart 2014’de cezaevinden çıktığını, 8 Mart’ta İstanbul’da, daha sonra Ankara’da düzenlenen eylemlere katıldığını söylemiş...

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın; “Sahte ihbar mektuplarıyla, yasadışı dinlemelerle, sahte delillerle tasarlanmış ve ayarlanmış bir kısım yargı mensuplarıyla insanlar mahkum edilmiştir… Bir katakulli olduğu çok açık. Bu davalarda haksızlığa uğrayan insanlar var. Bütün bu davalarda intikam hisleriyle hareket ettiler. Kısacası paralel yapı bu davalarda görevini icra etti” beyanatlarını okuyan Başbuğ, konuşmasına şöyle devam etmiş:

“Bu beyanatın altına imzamı koyuyorum, aynen katılıyorum. Ancak önemli olan bu beyanatın, bu sözlerin arkasının getirilmesi. Beklentilerimiz var.”

Nedir beklenti?..

Başbuğ, “Balyoz ve Casusluk dâvâlarından tutuklu 242 silah arkadaşının halen tutuklu” olduklarını dile getirip, Hükümet’ten ve elbette Meclis’ten, hiç olmazsa “Yeniden yargılama” yolunu açmalarını istemiş!..

İlker Başbuğ, eylemdeki konuşmasının sonunda  demiş ki;

“Yüce Türk milletine de son bir mesajım var. Aziz milletim, Türk Silahlı Kuvvetleri ve personeline zulüm yapılıyor. Hiçbir dünyada olmayan şekilde. Hiçbir dünyada hiçbir orduya bu şekilde davranılamaz. Aziz milletim, bu ordu senin ordun. Yeter artık sesini çıkart. Biraz sesinizi çıkartın bu ordu sizin ordunuz.”

YENİ TÜRKİYE’NİN GÜCÜ!

Neredeeen... Nereye?..

Düşünebiliyor musunuz;

İlker Başbuğ’un “Genelkurmay Başkanı” olduğu günlerin Türkiye’sinde, meydanlara dökülen malûm çevreler, “Ordu Göreve” pankartı açarlar ve ordudan “darbe” yapıp, “Hükümet’i devirmesini” isterlerdi!..

Köprülerin altından çok sular aktı ve Türkiye “normalleşmeye” başladı...

Öyle bir süreç yaşıyoruz ki;

Genelkurmay eski Başkanları bile, artık “Ordu”yu değil, “Millet”i göreve çağırıyor!..

Söylenecek söz çok...

Ama, “Başbuğ’un sözleri”nden çıkarılacak en önemli sonuç; “millet gerçeği”nin asker tarafından da görülmüş ve kabullenilmiş olmasıdır!..

Artık, iyice anlaşılmıştır ki;

“Asıl güç, milletin gücü”dür!..

Millet, bu gücünün farkında olmalı ve bundan sonra, hiçbir “vesayet”e geçit vermemelidir!..

“Askeri vesayet” dönemine nasıl son verildiyse, “Paralel vesayet girişimleri”ne son verecek olan da “millet”tir!..

“Paralel Yapı” kaynaklı “hile”lerden, “desise”lerden, “entrika” ve “tuzak”lardan korkmayın!.. 10 yıl önce; “ordu”ya seslenip; “Bu millet, senin milletin” diyorduk... 10 yıl sonra, bugün ise, bir ordu mensubu; “Bu ordu, milletin ordusu” diyorsa, işte bu “Yeni Türkiye”nin geldiği noktayı gösterir!..

“Millî irade”ye selâm olsun!.. Kedi sevgisi... Yıkarken değil, sıkarken öldü!

Fıkra bu ya; adamın biri; “kedisini yıkadığını” ama daha sonra “öldüğünü” söylemiş... Arkadaşları; “Be adam, hiç kedi yıkanır mı?” deyince; “Yıkarken değil” demiş, “sıkarken öldü!”

Bazı “kavram”lar da; “severken” değil, “istismar ederken” ölüyor.

Dün, Ankara’da Türk Ocakları Genel Merkezi’nin “43. Büyük Kurultayı” yapılmış... Kurultay’da konuşan Genel Başkan Prof. Dr. Mehmet Öz demiş ki; “Türk kelimesini kullananlar ırkçılıkla suçlanır oldu... Bu dönemde Türklük kavramı, en çok tahrip edilen kavram oldu!”

Doğru bir tesbit... Ne var ki; “tahrip eden” kim?... Bazılarının “tek sermaye”leri “Türklük” ise, bunu da “istismar aracı” olarak kullanıyorlarsa; “Türklük” kavramı elbette yıpranır!..

Tıpkı; bazı “Kürtçü”lerin, “Kürtlük” kavramını istismar edip, “Kürtçülük’ten geçindikleri” gibi!..

Tıpkı; bazı “Atatürkçü”lerin, Atatürk’ü istismar edip, “Atatürkçülük’ten geçindikleri” gibi!..

“Paralel Yapı” da öyle... “Cemaat” dediler, “Hizmet” dediler... Bu kavramları “istismar” ede ede, “Cemaat” kavramının da içini boşalttılar, “Hizmet” kavramının da!..

Bir “kavram”a sahip çıkanlar, onu gerçekten sevseler, samimi olsalar, hiç o kavramı yıpratırlar mı?..

“Kavram”ları; “gerçekten sevenler” değil, onları bir “geçim vasıtası” olarak kullananlar yıpratıyor, tahrip ediyor ve öldürüyor!..

Demek ki, kimseyi “sıkmayacak”sın!..

yeniakit