Yüzyılın Gerçeği

Yüzyılın Gerçeği

Mücahit Gültekin: Mezhepçilik, hizipçilik hastalığından muzdarip bizler ne İsrail'in ne de ABD'nin umurunda değiliz, yüzyılın gerçeği bu!


Mücahit Gültekin, Milli Gazete’deki köşesinde ABD Başkanı Trump’ın açıkladığı Yüzyılın Anlaşması Planı karşısında Müslümanların konumunu değerlendirdi.

Yüzyılın Gerçeği: Paramparça kalpler ve kalabalıklar

Meşhur bir harita var, İsrail'in Filistin'i yıl yıl nasıl yuttuğunu gösteren. Ben doğmadan başlamış Filistin'in erimesi. Netanyahu-Trump ikilisinin yaptığı açıklamayla, Filistin noktacıklara dönüşüyor harita üzerinde.

Onlarca eylem yapıldı bu ülkede, Filistin erimeye devam ederken. "Kahrolsun İsrail" sloganlarıyla inledi yer gök. Her eylemden sonra İsrail katletmeye, Filistin erimeye devam etti: İbrahim Camii Katliamı, Kana Katliamı, Cenin Katliamı, Nuseyrat Katliamı, Gazze Katliamı-Gazze Katliamı-Gazze Katliamı, Mavi Marmara Katliamı ve diğerleri...

Kısılmış seslerimiz ve boşluğa savrulmuş yumruklarımızla döndük evlerimize her defasında; bir sonraki İsrail katliamına kadar.

28 Ocak 2020'de iki haydudun ilan ettiği Yüzyılın Anlaşması'yla yüzümüze çarpan gerçek şuydu: Biz ne İsrail'in ne de ABD'nin umurunda değiliz; yüzyılın gerçeği bu. Bu gerçeği konuşmaz, bu gerçeği dönüştürme iradesine sahip olmaz isek Kudüs bizim filan olmayacak. İsrail katliamlarına, Filistin erimeye devam edecek.

Dediğim gibi, şu ya da bu meydanda toplanmış 10 binlik, 100 binlik "kalabalıkların" bir ehemmiyeti yok; çünkü adı üstünde biz sadece bir kalabalığız; kalpleri, hedefleri, umutları, hesapları, planları paramparça bir "kalabalık".

En "ipe-sapa gelmez" meseleler için birbirini harcayan,

En "kıytırık" konularda tartışma bataklığına saplanıp kalan,

Hoş görmeyen, affetmeyen, sabretmeyen; öfkeyle kalkan ama hikmetle yürümeyen bir kalabalık. Asgari ihtilaflardan azami kavgalar çıkaran, duyguları hasmı tarafından sermaye olarak kullanılan bir kalabalık. Günde 5 vakit dönülen kıblenin bile "tevhid" edemediği bir kalabalık. Mezhepçilik, hizipçilik, şuculuk ve buculuk hastalığından muzdarip, paramparça bir kalabalık.

*

Cemaleddin Afgani, "Ey Müslümanlar!" demiş, "Siz insan değil de sinek olsaydınız, vızıltınız İngilizlerin kulağını sağır ederdi."

Yaşasaydı, "Bal yapmayan ve birbirini sokan arılar gibisiniz" diye de eklerdi.

"Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde..." diye bir söz var ya, bu sözdeki sakatlığı fark ediyorum şimdi. Biz, bir ve beraber değiliz, o yüzden "bazı günlerde" birlik ve beraberliğe ihtiyacımız oluyor. Birlik ve beraberlik, bir çocuğun daldan erik koparmak amacıyla ayaklarının altına koyduğu domates kasası gibi bir şey bizim için; o yüzden biri gelip ayaklarımızın altından kolaylıkla çekebiliyor. O yüzden dün aynı meydanda İsrail'e karşı slogan atanlar, ertesi gün başka bir yerde birbirinin karşısına geçebiliyor.

"Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız..." diye başlayan hadisi şimdi daha iyi anlıyorum. Birbirini sevmeyenlerin niçin cennete giremeyeceklerini daha iyi anlıyorum.

Birbirini sevmeyenlerin affetmeyeceklerini, hoş görmeyeceklerini, sabretmeyeceklerini; muhabbet kalmamış kalplerin bunları yapamayacağını şimdi daha iyi anlıyorum.

Birbirini sevmeyenlerin, ne kendilerini ne de Kudüs'ü kurtaramayacaklarını daha iyi anlıyorum; kurtarmış olsalar bile, kısa bir süre sonra yine kaybedeceklerini...

Daha önce kaybettikleri gibi...

*

Latin Amerika'nın parçalanmışlığına içi yanarak yazan Galeano'ya bırakıyorum son sözü. Büyük Kolombiya beşe bölündüğünde, Simon Bolivar'ın General Urdenata'ya "Asla mutlu olamayacağız, asla!" dediğini söyler Galeano, Latin Amerika'nın Kesik Damarları kitabında.

Çünkü, "Çokuluslu şirketlerin her biri, sınırlarla paramparça olmuş, iletişimden yoksun Latin Amerika'dan daha fazla birlik duygusu içinde" çalışmaktadır.

Oysa Latin Amerika'da "Her ülkenin kendi içinde korkunç parçalanmalar, toplumsal bölünmeler, kırsal çöllerle kentsel vahalar arasında çözümlenemeyen çelişkiler vardır."

Bolivar doğru söylemiştir. Guetamala'nın çöplüklerinde yaşayan, Honduras'ta bir dolar için her akşamı ölümle burun buruna geçiren, çocuklarının karnını doyurmak için bedeninden başka satacak bir şeyi kalmayan kadınları gördüğünde herkesin kulaklarında çınlar Bolivar'ın sözü: "Asla mutlu olamayacağız, asla!".

*

Ateş çukurunun kenarında dolaşıp duran bizlerin kalplerini birbirine yakınlaştır Allah'ım. Şüphesiz, kalpler senin elindedir.