Yumurtanın sarısı... Daha filmin yarısı!

Film uzun.. Öyle, "90 veya 120 dakikalık" filan değil... Hayli uzun... O kadar uzun ki; "finaline" gelinceye kadar, "başlangıcını" unutuyor insan... O halde, "filmin başına" dönelim ve ağır ağır, sahne sahne inceleyelim...
Gidelim Ankara"ya ve 8 Aralık günü Siyasal Bilgiler Fakültesi"ndeki "yumurtalı saldırı"ya bir bakalım...
O gün ne oldu SBF"de?..
CHP Genel Sekreteri Süheyl Batum sadece "sözlü protesto"ya maruz kalırken, Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu"ya "yumurtalı saldırı" düzenlendi!..
Peki, "doğaçlama" bir eylem miydi bu?
Kendiliğinden mi gelişti?..
Kesinlikle hayır!..
Bu, "plânlı bir saldırı"ydı!..
Okul yönetimi, "yumurtalı saldırı"dan haberdardı... Onun için de, "hin-oğlu hince" bir yola başvurdular.
TOPLANTI SALONU NİYE DEĞİŞTİ?
Biliyorlardı ki;
"Konferans" verilecek salonda, polis "arama" yapacak... Yaptı da... Ama, "tehlikeli" hiçbir şey bulamadı!..
Polis "arama" yapıp gittikten sonra, okul yönetimi "ani bir karar" aldı...
Dedi ki;
"Herhangi bir olay çıkarsa, bu salon zarar görebilir... Dolayısıyla toplantıyı diğer salona alalım!"
Niye diğer salona aldılar?..
Çünkü efendim;
O salonda "cephane" vardı... Salona "6-7 koli yumurta" istiflenmişti!..
Polis, bunu elbette göremedi!..
Görmesi de mümkün değildi!..
Çünkü onlar, "toplantının yapılacağı salon"da arama yapmışlardı!..
Ne bilsinler, koskoca profesörlerin, son anda bir "hinlik" yapacağını?..
Uzatmayalım;
"Cephane"ler hazırdı...
Artık "konuklar" gelebilirlerdi!..
BURHAN KUZU"YA TUZAK!
İlk gelen Süheyl Batum oldu...
"Danışıklı döğüş" olduğu belli olan bir "sözlü protesto"da bulundular Batum"a...
Ki, Batum bunu biliyordu...
Daha önce okuldan aramışlardı kendisini!..
Demişlerdi ki;
"Öğrenciler(!)in böyle böyle bir hazırlığı var... Ama bil ki; seni usûlen protesto edecekler!.. Asıl hedef Burhan Kuzu"dur!"
Nitekim, bunu daha sonra Süheyl Batum"un kendisi de "itiraf" etmiştir!..
11 Aralık günü, CHP Edirne İl Başkanlığı"nda düzenlenen toplantıda partililerle bir araya gelen Süheyl Batum, tepkilerin "kendisine yönelik olmadığını" söylemiş ve demiştir ki;
"Oraya gittiğimde bana Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı, dekan yardımcıları, öğretim üyeleri ve toplantıyı düzenleyen arkadaşlar tarafından şöyle söylendi: "Küçük bir grup, adı belli bir grup sizi protesto edebilir. Ancak öğrencilerin kolektifler dedikleri grupların tamamı sizi değil, Burhan Kuzu"yu protesto edecek."
Dediği gibi de oldu...
Batum, birkaç öğrenci(!) tarafından "protesto" edildi... Ki, Batum; "Bu kadarı bile fazla" deyip; "Bu yaptığınız faşistliktir" dedi ve çıktı gitti!..
Düşünebiliyor musunuz;
"Danışıklı döğüş"e bile tahammül edemedi!..
Sonra, Burhan Kuzu girdi salona...
HOCALAR NEREYE TÜYDÜ?
Aaa, o da ne?..
Biraz önce, "ön sıralarda" oturup Süheyl Batum"u dinleyen "hoca"lar, Burhan Kuzu gelmeden salonu terketmişlerdi!..
Çünkü, biliyorlardı ki; biraz sonra "yumurta yağmuru" başlayacak!..
"Olur da; yumurtalardan biri bize de isabet eder" diye düşünerek, terketmişlerdi salonu!..
Burhan Kuzu"nun salona girmesiyle birlikte, daha ağzından bir tek söz dahi çıkmadan "yumurta yağmuru" başladı!..
Burhan Kuzu, bir "protesto"yla karşılaşacağını elbette biliyordu... Bile bile gelmişti salona... Ama, "bu kadarını" beklemiyordu!..
Ancak "şemsiye"lerle kurtulabildi yumurtalardan!.. Öyle bir "yumurta yağmuru"ydu ki, "tam 120 yumurta" atılmıştı!..
ALT TARAFI YUMURTA!!!
Sonrasını biliyorsunuz... Gazetelerde ve televizyonlarda yoğun bir tartışma başladı... Herkes, "durduğu yer"den baktı olaya... "Olayı küçümseyen" ve "demokratik eylem" olarak görenler, "N"oolmuş yani" dediler; "N"oolmuş yani, taş atmadılar ya, alt tarafı birkaç yumurta attılar!.."
"Bremen Mızıkacıları"nın bu "koro"suna, bizim Serdar Arseven"in çok sevdiğim ifadesiyle, "bizim ezikler" de katıldı... "Aşağılık kompleksi" ile kıvranan, "Bremen korosunda kendilerine bir yer edinmek", onlardan bir "aferin" almak isteyen bizim "ezik"ler; İstanbul"da polisin "orantısız güç" kullandığından başlayıp, "yumurtalı saldırı"yı "demokratik eylem" olarak göstermeye kadar vardırdılar işi!..
Biz de, "ezik"lerden öğrendik ki;
Bir "polis müdürü"nün etrafını kuşatıp, "tekme, yumruk ve sopalarla dövmek" demokratik bir eylemdir!..
Ve yine;
"Başbakan başkanlığındaki rektörler toplantısını basma hedefli" bir eylem, demokratiktir!..
Süheyl Batum"u "usûlen protesto" edip, Burhan Kuzu"ya "yumurtalı saldırı" düzenlemek de, "demokratik hak"tır!..
Öyle ya;
"Taş" atmadılar ki!..
Alt tarafı "yumurta" attılar!..
İÇERDE BİLİM, DIŞARDA FİLİM!
Derkeeen, önceki güne geldik...
Öğrenciler(!), yine "demokratik eylem hakları"nı kullandılar ve bu defa "yumurta"nın yanısıra, "taş" da attılar!..
Evet, evet; polise, "yumurtalı ve taşlı saldırı"da bulundular!..
Wikileaks internet sitesinin, "İtalya"da bir futbol kulübünün adı" ya da "Balıkesir"de bir kestane çeşidi" olduğunu!.. AK Parti Milletvekili Burhan Kuzu"nun da, Türk Malı dizisindeki "Abiye Kuzu"nun kocası" olduğunu sanan olaylara "fransız" vatandaşlarımız için söyleyelim;
"Polise yumurta ve taş atılan" yer, Ankara"daki TÜBİTAK Uzay Teknolojileri Araştırma Enstitüsü binasının önüdür!..
"Polise saldıranlar" da; "ODTÜ"lü öğrenciler"(!)dir!..
Düşünebiliyor musunuz;
Bina içinde "bilim" konuşuluyor ama bina dışında "filim" çevriliyor!..
"Filmin figüranları" da, maalesef "ODTÜ"lü öğrenciler"den başkası değil!..
İçeride, Başbakan Erdoğan diyor ki;
"Güçlü Türkiye, bilgiye, bilime atılan temeller üzerinde yükselecektir. En önemli hedeflerimizden biri, Cumhuriyetimizin kuruluşunun 100. yılı olan 2023"te dünyanın en büyük 10 ekonomisi içinde yer almaktır. Bunu başarabilecek potansiyelimizin olduğuna inanıyor ve bu konuda kararlılıkla ilerliyoruz.
Dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olmak için üretim ve ihracatımızın içinde ileri teknoloji ürünlerin payını yüzde 5"lerden yüzde 20"lere çıkarmamız gerekiyor."
Erdoğan içeride, Türkiye"ye bir "hedef" gösteriyor ama dışarıda polisi "hedef" alan ODTÜ"lü öğrenciler, "yumurtalı ve taşlı saldırı"da bulunuyorlar!..
Bunun adı da "demokratik eylem" oluyor, öyle mi?..
Başınıza "yumurta kadar taş" düştüğünde anlarsınız demokrasi neymiş, memokrasi neymiş?..
BUNUN ORANI NE?
Hiç kimse kusura bakmasın; bizim cenahtaki "ezik-büzükler"e rağmen diyeceğim şudur:
Gerek "İstanbul"da, gerek Ankara"da yapılan "taşlı-yumurtalı saldırılar"ın hiçbiri "demokratik eylem" değildir!.. "Fikir özgürlüğü"ne evet ama "şiddet" içerikli "eylem özgürlüğü"ne hayır!..
Bunun adı "eylem" değil,
Düpedüz "Kızıl faşizm"dir!..
Polisin "orantısız güç kullandığı" iddialarına gelince... Sorarım size, buradaki "oran" kriteri nedir?..
Polisin kullandığı "cop"un boyu, "pankart sopası"ndan daha mı uzundur?.. Ya da, polis "5 tekme" savurmuştur da, eylemci "4 tekme"de mi kalmıştır?..
Söyleyin, "orantısızlık" nerede?..
Hayır, "polisi savunuyor" filan değilim... Amacım, bu eylemlerin "öğrenci eylemi" olmadığını anlatmaya çalışmak!..
Eğer "öğrenci eylemi" olsaydı, atılan sloganlarda "dert" olurdu, "talep" olurdu!.
Ne bileyim;
"Yurtların azlığı" veya "harçların fazlalığı" protesto edilirdi!..
Ama bunların hiçbiri yok...
Varsa-yoksa, AK Parti"ye çakmak!..
İyi de, "talep" nerede?..
BU İŞ, NEREYE UZANIR?
Demek oluyor ki;
Sen "öğrenci" filan değil, "ideolojik hesaplar" peşinde koşan bir "çapulcu"sun!.. Kimbilir, belki de bir "piyon" olarak kullanılıyorsun ama farkında değilsin!..
Dün "yumurta" attın, birileri sırtını sıvazlayıp, yüzünü okşadı!..
Bugün "taş" attın; biliyorum ki, birileri yine "hoşgörü" gösterecek!..
Peki, "nerede" bitecek bu iş?..
Korkarım ki, bir gün "yumurta" ve "taş" atmayı bırakıp; "mermi" ve hatta "füze" atmaya başlarsın!..
İşte o zaman;
Senin "öğrenci" değil, "başka bir şey" olduğunu anlarlar ama, iş işten geçmiş olur!..
Şimdilik diyeceğim şudur;
Gittiğiniz yol, yol değil!..
Atacağınız "yumurta"ları yiyin de,
"Gözünüzün feri" açılsın!..
Gidin de, "bilimde patron" olun,
"Bayat filimlerde figüran" değil!..

BEDAŞ"ta neler oluyor?
Soru, biraz "Kılıçdaroğlu"nun soruları"na benzedi ama benim kaynağım "dolandırıcılıktan mahkûm" biri değil... Tam aksine, "mağdur" bir vatandaş... Adı, Zeki Arık... Ankara Pursaklar"da oturmaktadır... Derdini, "radyo"larda anlatmış, "televizyon"larda anlatmış, "dilekçeler" yazmış ama bir netice alamayınca, bana müracaat etmiş...
Efendim, Zeki Arık diyor ki: "Binamız müteahhit Selâmi Karakoç tarafından eksik ve kusurlu olarak yapılmıştır... İmara aykırılığı, Pursaklar Belediyesi Yapı İşleri Genel Müdürlüğü ve 5. Asliye Ticaret Mahkemesi"nce onaylanmıştır... İskan raporu yoktur... Ancak binamızdaki dairelerin bir kısmı; daha temelde iken müteahhit tarafından değerinin çok altında el senedi ile bir takım insanlara satılmıştır. Müteahhit ile 5. Asliye Ticaret Mahkemesi"nde dâvâmız sürmektedir. Ancak el senedi ile daire alan kişiler, yasal boşluktan da yararlanıp bu daireleri işgal etmişlerdir..."
Ya sonra?.. Zeki Arık"a göre; "işgalci"lerden biri BEDAŞ"a gidip, herkes adına "elektrik aboneliği" almak istiyor... Bu talep önce geri çevriliyor ama sonradan kabul ediliyor ve "abonelik" gerçekleşiyor!..
Zeki Arık ise; "Binanın sahibi benim" deyip, ekliyor: "Bana rağmen bu binaya nasıl elektrik verirler?"
Derdini "dilekçe"ye dökmüş ama 6 aydır cevap yok!.. "Tartışma"lar, "sürtüşme"ler, "rüşvet" iddiaları gırla!.. İş, BEDAŞ Genel Müdürü Mehmet Ali Atay"a düşüyor... Sayın Atay, bu "dosya"ya yeniden bir baksın ve olayı çözsün!.. Yoksa, bu iş büyüyecek gibi!..

 
yeni akit

Bu yazı toplam 1575 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar