Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Yasah hemşehrim yasah

Ekonomide hal-i pür-melalimiz malum. Seçim öncesi “algı operasyonu” bitti. Şimdi gerçeklerle yüzleşme zamanı. Yeni hicri yılın ilk günü euro 30 lirayı geçti. Yeni yılın ilk haftası, yeni faiz rakamları açıklanacak.

Araplar yeşil ışık yakmazsa, IMF’nin kapısına dayanacağız. Torpilimiz Biden olacak, hani biz İsveç’e NATO’ya giriş oluru verdik ya, Biden de artık bir iyilik (!?) yapacaktır. Tabii eğer “oltayı yutan balık yem istemez” diye düşünmezse.

Bu arada Hollanda savunma sanayisi için getirdiği kısıtlamaları kaldırırken Rusya’dan yeni kısıtlamalar geldi. Bakarsınız yarın ABD, Kanada da kısıtlamaları kaldırır.

Eee, bu silahları satacaklarsa, kullanmamız gereken hedef ülkeleri belirleyip oradan Türkiye’ye yönelik kışkırtıcı söz ve eylemleri örgütlemeleri de pek sürpriz olmaz sanırım. Bu işler böyledir.

Dün asgari ücreti, EYT, emekli maaşları, en düşük memur maaşını konuşuyorduk, bugün, TL, kur, eenflasyon, faiz ve petrol zammını konuşuyoruz.
Devlet içeride, ödemeler için para basacak, dış ödemeler için dövize ihtiyacımız var. Döviz artıyorsa, bu artış misliyle, ithal olan ne varsa ona yansıyacak. Petrole gelen zam ise hayatın her alanında kendini hissettirecek. “uçalım” derken “çakıldık” mı ne? Bu sonucun sebebi olarak depremi göstermek de pek inandırıcı gelmeyecektir sokaktaki insana. Hele bir de bunun üstünde Marmara Depremi gelmiyor mu? Bütün bunların yanında Mart’ta yine seçim var.

Yönetim, halka tasarruf öğütlemeden önce kendi israfı önlese, itibardan da tasarruf etse artık ve malum çevrelerin ulufelerini, çifte maaşları, bankamatik memurlarının maaşlarını kesse ne iyi eder. Satacak fazla bir şey de kalmaz bu gidişle. Yeni kaynaklar bulmamız gerek.

Kenevir konusunu niye düşünmüyoruz mesela. Bakın metal, tahta, plastik, kağıt kullanılan her yerde kullanabilirsiniz. Üstelik yakıt ve gıda olarak da kullanabilirsiniz. Birçok derde deva aynı zamanda. “Esrar” varmış. Ya hu, bonzai her yerde, eroin-kokain zengin işi de asetonu eczaneden, tineri, solventi hırdavatçıdan, inşaat malzemesi satan her yeryerden alabilirsiniz. Bally ve uhu kırtasiyede satılıyor. Tabii tuzu yasaklayıp kolayı serbest satan akılsızlara bunu zor anlatırsınız. Selüloz ithal ediyorsunuz. Keneviri ek 4 ay sonra sana dünyanın en kaliteli selülözü, ister kompoz yap, ister kağıt yap, ister suntada kullan. Ektikten 15 gün sonra oksijen üretmeye başlasın. Sıfır atık tekstilden plastiğe, gıdadan petrole, her alanda kullanabilirsiniz.

Bugün memlekette esrar arayıp da bulamayan bir kişi yok. Esrar arayıp bulamıyorsa durum daha da vahim, sentetik uyuşturucuya gidecek. Sonuç biyolojik olarak da, psikolojik olarak da, sosyolojik olarak da daha vahim. Esrarı, daha doğrusu THC’yi doğru kullanırsanız, uyuşturucu bağımlılarını, eroinmanları ve daha bir çok uyuşturucu bağımlısını kurtarmak da mümkün.

Nerde ise bütün dünyada kenevir serbest bizde yasak. Yasak yetmiyor, yılda 10 milyar liranın üzerinden kaçak ekilen kenevir yakalanıp yakılıyor. Hava, su, toprak zehirleniyor. Bununla da övünüyoruz, uyuşturucu ile mücadele ediyoruz işte diye. Esrar uyuşturucudan bir geri dönüş yolu olabilir. Bakın sanal uyuşturucular geliyor. Bu yasakçı mantıkla aslında kullanıcılar mafia’nın kucağına itiliyor. Uyuşturucuya bulaşmış olanlar tedavi olmayı kabul ederlerse, onlara SGK kapsamında, doktor raporu ile ilaç şeklinde uygun dozda tedrici olarak azaltılarak THC verelim. Önce mafyanın elinden alalım bu insanları.

Biz 1970’lerde ABD’ye kaşı ciddi bir afyon mücadelesi verdik. Bugün de insanımız için, ülkemiz için bu kenevir mücadelesini vermemiz gerekiyor. Bu uygulanan politika Türkiye’nin aleyhine ve sadece uyuşturucu mafia’sının işine yarıyor. Hatta terör de bu kaynaktan besleniyor.

Dinleyip anlamadan “Yasah hemşerim yasah” diye ezberinizi tekrar ederek aslında bir çok konuda olduğu gibi kaçtığınızı sandığınız şeye doğru koşuyorsunuz.
İktidarı-muhalefeti, AK Parti-CHP, MHP-HDP hepiniz batıdan ne gelirse hemen kabul ediyorsunuz. Bütün Avrupa ve Amerika bu kenevir işini çözdü, bir siz kaldınız. Neden?

Türkiye ciddi anlamda halı ve gıda ambalajı olarak jüt ithal ediyor. Türkiye dünyanın en büyük çadır üreticilerinden biri. Kızılay başı çekiyor. Bakın bu kenevir 700 derecede alev alır. Domuz ve bir çok haşerat bu çadırlara yaklaşmaz. Bu kumaş mikrop barındırmaz, radyasyon da emer. Bari İstanbul depreminden önce şu işi çözün. Her tarafa 5G istasyonları kuruyorsunuz, evlerinizin perdelerini duvar kağıtlarını, döşemelik kumaşlarınızı kenevirden yapın.

Bilgisayar başında saatlerce oturanlar, hastahane çalışanları, polis, itfaiyeci, asker, X-Ray cihazlarının başındakiler, jammer aracı çevresindekiler, sürekli telsiz taşıyanlar, mayın arama timleri, radar ve telsiz vericilerde görev yapanlar, hava kontrol sistemleri personeli hepsi yoğun bir şekilde RF etkisine maruz kalıyor. Yazık değil mi bu insanlara. En azından onlar bu bitkinin liflerinden dokunan kıyafetlerle Kanser ve benzeri hastalıkların zararından korunmuş olurlar.

Uyuşturucu ile mücadele ediyoruz diye, aslında bu şekilde uyuşturucu mafyasının ekmeğine yağ sürdüğünüzün farkında mısınız!?

Bu yasak bıçakla cinayet işlenir diye bütün bıçakları toplatmaktan daha farklı bir şey değil.

Allah(cc) akıl fikir versin.

Selam ve dua ile..

Bu yazı toplam 206 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar