Yako

Can dostum ve ağabeyim Nihat Nasır'la iki senede bir Bingöl'ü ziyaret ederiz.

Bana ilaç gibi geliyor Bingöl.

On yıllardır terörden ve onun türlü çeşit komplikasyonlarından muzdarip, ama nasıl oluyorsa gene de esenlik telkin ediyor.

İnsanları öyle hoş ki Bingöl'ün; öyle gönlü geniş, öyle ehl-i muhabbet ve de kan-kin-intikam furyasına inat öyle nüktedan ki, sizi de bir hoş ediyorlar.
Onların "Selamun aleykum"unda selam gerçekten üzerinize oluyor.

***

Geçen hafta sonu, Bingöl Belediyesi'nin tertiplediği Kültür Günleri münasebetiyle, yine Bingöl'deydik.

Bu sefer kalabalık bi gruptuk.

Aramızda, Habertürk TV'den Yavuz Yaman da vardı.

Bingöllü olan Yavuz Yaman, memleketine çocukluğundan beri (26 sene sonra) ilk kez gelmiş.

Hikayesini şöyle anlattı:

"Köyde bana ve bir de Kuveyt'te çalışan bir adama Yako derlerdi. Asıl adımın Yako olmadığını biliyordum, ama ne olduğunu bilmiyordum. Düşünmem gereken bir şey olduğunda, köyden çıkıp tarlalara giderdim. Bizim tarlamızla bir akrabamızın tarlasını ayıran taşların üstünde oturup, gerçek adımın aslında ne olduğunu düşündüğüm çok olmuştur. Bir gün, Kuveyt'te çalışan o adam köye geldi ve ona Yakup diye seslenildiğini duydum. Onun adı Yakup'sa benim adım da Yakup olmalıydı. Hemen köyden çıkıp düşünme yerime gittim. Yakup adının bana yakışıp yakışmadığını düşündüm. Zazacadan başka dil bilmediğim için düşüncelerim de Zazaca idi. Derken bir gün ailece memleketi terk etmemiz gerekti. Babam, köydeki iki korucudan biriydi. Evimiz sık sık PKK'lıların saldırısına uğruyordu. Bizim için endişelenen babam "Toparlanın, gidiyoruz" dedi ve Aydın'a taşındık. Sekiz yaşındaydım. Aydın'da okula gitmeye başladım. Türkçe bilmediğim ve adımı Yakup zannettiğim için yoklamalarda yok yazılıyordum. Durumu fark eden bir sınıf arkadaşım aileme haber verdi. Babam bana adımın Yavuz olduğunu ve adım okunduğunda "Burada" demem gerektiğini söyledi. Ertesi sabah yoklamada öğretmen adımı okuduğunda ayağa fırladım, ama ne demem gerektiğini bir türlü hatırlayamadım. Ertesi gün bu sorun çözüldü ve kısa zamanda Türkçeyi de söktüm. Hatta sınıfı pekiyi ile geçtim. Tatilde babam beni ödül olarak Bingöl'e götürdü. Dönüşte otobüsümüz tarandı, ölümden kıl payı kurtulduk. Bir daha da Bingöl'e gelmek istemedim. Yıllar geçtikçe bu isteksizliğim pekişti. Benim için şiddet, korku ve mutsuzluğun adıydı Bingöl. Terör bitene kadar bu şehre bir daha ayak basmamaya kararlıydım. Çözüm sürecinde "Gün bu gün" dedim, gelmeye niyetlendim, fakat nasip olmadı. Nasip şimdiye imiş. Bingöl'de kimsenin yüzünün gülmediğini sanıyordum. Buradaki insanları benden daha mutlu görünce şaşırdım ve sevindim."

***

Bingöllülerin her şeye rağmen gülen yüzü, Kur'an'da vazedilen sabrın bir ifadesi olsa gerek.

Sabrın meali direniş olarak da verilir, malum.

Fenalıklara direniş ve ne olursa olsun şükür...

Lisan-ı hal ile böyle diyor sevgili Bingöllüler.

karargazete

Bu yazı toplam 851 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar