Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Vatikan, İtalya için bir şans mı, tehdit mi?

Derin Gerçekler

İşte bizim Osmanlıcılığımız bu kadar. Bu “Neo Osmanlıcılık” bile değil. Olsa olsa İttihatçılığın aklı karışık, alt grublardan birileri, nev-i şahsına münhasır bir kafadır bu. Bu bizim Neo “Republican”lar için de geçerli. Onlar Laisizm’le-Sekülarizm-Bizantinizm, bunlarla Teokrasi arasındaki ilişki ve çelişkiyi, Demokrasi ile Cumhuriyet, Halk ile Millet, Vatandaş ile Yurttaş arasındaki ilişki ve çelişkiyi de bilmezler.

Fransa’nın ülke genelinde Laik olduğunu zannederler, Bilmediklerini de bilmezler ama lafa gelince aleme binlerce nizamat verirler. GlobalReset sonrası ne Laiklik, ne İslamcılık, ne Kemalizm ve ne de Şeriat tartışması kalacak. Bu Pedefolik Satanist çete hepsine savaş açacak. İnşallah uyanırız da bu Şeytani tuzağa düşmeyiz.

Neyse bizim en çok yaptığımız ibadet olan Duanın ne demek olduğunu biliyor muyuz! Dua ederken haşa Allah’ı ikna etmeye çalışıyor olmayalım. Tevbe estağfurullah.
Evet soru şu: Vatikan, İtalya için bir şans mı tehdit mi?

İtalya’nın başkenti neden Roma? Daha doğrusu batı Roma. Peki Doğu Roma’nın merkezi neresi? Onların Latincesi varsa bizim neyimiz var?
“Aramice” diye bir dil duydunuz mu? Arapça, İbranice ve Süryanicenin kökü bu dile dayanır. Hz. İsanın dili aslında Latin ce değil, Aramice idi. Aramice aslında Latinceden daha güçlü bir dil. “Latince” neden o kadar önemli. Bütün bunların bizle ilgi-alakası ne? Sahi, Mesela, Aramice, Arapça, Farsça, İbranice, Süryanice, Ermenice, Gürcüce, Bulgarca, Rusça, Yunanca, Rumca, Boşnakça, Arnavutça bizim için bir şans mı, tehdit mi? Buna en az on dil daha eklemelisiniz.

Türkçe bu dillerden, bu iklimden besleniyordu. TDK elinde dilimiz oyuncak oldu. Ve bu gün Cumhuriyet kuşağı yeni bir yüzyıla girerken, yeni nesil, kendi İstiklal marşını anlamaz hale getirildi. 100 yıl önceki sınırlarını da bilmez, yazısını da okuyamaz hale geldi. Kendi Musikisinin makamlarını bile bilmez. Seslerini tanımaz. Mutfağı da değişti, mimartisi de. Sadece kıyafetimiz değil, hayat tarzımız değişti. Bu kötü gidişe dur demek için, asla dönüş için desteklenen partiler de servet ve iktidarın cazibesine kapılıp dönüştüler.

Tarih tepe takla edildi. Fatih Bizansı Latin işgalinden kurtardı ama millet Fatih'in Bizansı yıktığını zannediyor. Ne Anadolu'nun fethinden haberdarız, ne İstanbul'un fethinden. O günleri bırakın, 100 yıl öncesi Anadolu topraklarında kurulan ilk Türk ve aynı zamanda İslam Cumhuriyetinden bile haberimiz yok. Kars İslam Cumhuriyetinin adını duyan kaç kişi var aramızda. Çanakkale savaşını da bilmeyiz, Kurtuluş savaşını da. 15 Temmuz'u ne kadar biliyoruz sanki. Tarih bir mefahir, övgü ya da sövgü kitabına dönüştürüldü.
Bu nesil, ne Hilafet merkezini bilir, ne Tekfur sarayını, Ne Hilafet merkezi neredeydi onu bilir, ne de Meclis-i Mebusan nerede onu bilir. Taksim anıtına çelenk koyarız da, orada kimlerin heykeli var, bu anıtın parasını kim verdi, heykeltraşı kimdi onu da bilmeyiz genel olarak. Bilmediğimizi de bilmeyiz.

Avrupa’da Katolikliğin merkezi İtalya'da, Laikler Fransa’yı mekan tuttu, Protestanların merkezi Almanya. Aslında Angilikan’lar İngiltere’de, Evengelik’ler Amerika’da.
Peki Müslümanların merkezi nerede? Hilafet merkezi İstanbul’daydı. Şiiler devrim sonrası İranı merkez edindiler. Manevi merkezleri Kerbela sebebi ile Necef. Tabi Müslümanların manevi merkezleri belli. Mekke, Medine, Kudüs ve Sina. Mekke ve Kudüs’ün bir de mik’at alanı var. Mesela Mikat alanında yaşayan bir çok Müslüman bile bunun farkında değil. Bugünkü Müslümanlar, Hilafetin nerede oturduğunu bile bilmezler. Hatta Misak-ı Milli’yi kabul eden ve daha sonra Ankara’daki gazi meclisi kuran Osmanlı Meclis-i Mebusan’ının, yani meclisinin adresini bile bilmezler. Bu nesil bizim eserimiz. Bu Eğitimin, bu müfredatın, bu media’nın eseri.

Bilmiyoruz işte! Süryani birliğini Kudüs’te Hz. Ömer’in kurduğunu da bilmeyiz.
Osmanlı sultanlarının “Türklerin hakanı, Arabın ve acemin padişahı, Müslümanların halifesi, Doğu Roma Bizans’ın imparatoru, diğer halkların sultanı” diye selamlandığını da bilmeyiz. Vay be Osmanlı sultanları “Kahbe Bizans”(!?)ın imparatoru imiş. Ermenileri örgütleyen Alparslan’mış, Ermeni Patrikliğini kuran da Fatih Sultan Mehmet’miş. Boşuna “Kavmi sadıka” dememişler. Sonra olan olmuş.
Ya hu, Türk dil kurumunun başına Mustafa Kemal bu kavimden Agop Dilaçar (Hagop Martayan) diye birini getirmedi mi?
Türkocağı’nın arkasındaki önemli isimlerden biri de Lazaro Franco değil mi?
“Türkün dini Kemalizm” diyen Türkçü kimdi? “Tekinalp” değil mi, namı diğer “Moiz Kohen”.. Bir başkadır benim memleketim (!?)..
Dağbaşını duman almış, Gümüş dere durmaz akar.” (!?)
“Anadolu yaylalarında, çıplak ayakları ile şaraplık üzüm ezen Normandiyalı kadınları arayan” bir kafa ile nereye kadar gidebilirsiniz ki.
Biraz Hitler hayranlığı, biraz Stalin, biraz Mussolini'nin “Terbiye diktatörlüğü”ne hayran, biraz İngiliz hayranı, biraz Fransız, Biraz Alman, biraz Çin ya da Rusya ille de Amerikan hayranı “Kadro”larla burada kadar!
Bunlar ne Rum’u bilir, ne Bizansı ve ne de Konstantinapolis’in ne demek olduğunu.
Sahi, “Ahiyan-ı Rum, Baciyan-ı Rum, Gaziyan-i Rum kimdi? Mevlana niye “Rumi” adını adına ekledi?
“Rumeli” ya da “Arz-ı Rum” neresi?
Bunları bilmeden biz kendimizi, kim dost, kim düşman nasıl tanıyacağız. Kendi dininden, tarihinden bir haber bir kalabalıkla nereye gidebilirsiniz ki?

Yeni Türkiye Yüzyılı sadece İHA-SİHA, TOGG olacak şey değil. Bu işin felsefesi, ahlakı, medeniyet tasavvuru gerek önce, bunun estetiği olmalı, Bu Media, bu edebiyat ve sanatçı geçinen soytarılarla mı başaracağız bu işi. Kendi dininin Amentüsünden habersiz kalabalıklarla mı?

Batıdan taklit, bilim ve teknoloji ve mimari ile buraya kadar! Kavram ve Kurumlarımız ne durumda. İktisad deseniz 100 yılda, Faiz-Riba, enflasyon ilişkisini bile çözemedik. Geldiğimiz noktada NAS’ı da konuşmuyoruz artık.
Reel Politik putu daha baskın çıktı.
“Biyolojik Cinsiyet” NAS değilmi de “TOPLUMSAL CİNSİYET”in “Eşitliği” yerine “Adaleti”ni tartışır oldu KADEM, Peşine taktiğı Akademisyenlerle!
Aile kurumunu getirip CEDAW, İstanbul Sözleşmesi ve Lanzarotte’a teslim ettik.
Bir yandan LGBT konusunda mangalda kül bırakmazken, kimlik kartına GENDER yazdık.
modRNA, CoVID, PCR, Dijitalizm, Starlink, 5G, NeuraLink, Nesnelerarası iletişim, İklim maskaralığı ile her gün bir başka vadiye savruluyoruz gibi sanki.
Şimdi herşeyi yeniden düşünme zamanıdır.
29 Ekime kaç ay kaldı?
Tamuz, Agustus, Alul ve Ekim..
“Bir algı uyruna ya Rab ne güneşler batıyor”!

Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 215 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar