İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

Türkiye bile bunu yapmadı!

Hindistan; bazı ülkelere ait şirketlere ihale yasağı getirdi. Gerekçe, rüşvet. Yasaklananlar arasında İsviçre, Rusya ve Singapur şirketleri de var. Buraya kadar gayet normal bir haber bu. Yolsuzluk sebebiyle bazı şirketler Hindistan piyasasından uzaklaştırılmış.

Ancak bu haberde normal olmayan bir şey var: İsrail'e uygulanan ambargo.. Öyle bir şirket ihale yasağının çok ötesinde bir durum bu. İsrail Askeri Sanayi on yıl boyunca Hindistan'daki savunma ihalelerine katılamayacak.

Oysa biz biliyoruz ki, İsrail-Hindistan ilişkilerinin özünü savunma ortaklığı oluşturur. İki ülke yıllardır, nükleer teknolojiden istihbarat ortaklığına, Pakistan'ın dizginlenmesinden Keşmir'deki direnişin kırılmasına kadar çok geniş alanda beraber çalışıyorlardı. Öyle ki, Keşmir'de İsrailli askeri uzmanlar bile görev yaptı. İsrail savunma sektörünün en büyük müşterilerden birini kaybetmesiyle sınırlı değil olay. İsrail-Hindistan arasındaki güvenliğe endeksli ortaklıkların, nükleer birlikteliğin de sonu sanki.

Biraz geçmişe gidelim.. Ortaklığın iki ülke ile sınırlı olmadığını, Ortadoğu'yu dizayn etmek isteyenlerin Güney Asya'yı da dizayn etmeye dönük projelerinin merkezinde bu iki ülkenin bulunduğunu hatırlayalım.

Eylül 2003'te Ariel Şaron Hindistan'ı ziyaret etti. Aşırı uçların adamı olan dönemin Hindistan Başbakanı Atal Bihari Vajpayee ile Türkiye-İsrail eksenine benzer bir ittifak inşa ediliyordu. Türk-İsrail ekseni Ortadoğu'yu, İsrail-Hindistan ekseni Güney Asya'yı yeniden şekillendirecekti. İki proje de ABD'nin Avrasya stratejinin alt unsurlarıydı.

Irak işgalinin tozu dumanı arasında Ortadoğu'dan Güney Asya'ya uzanan Müslüman coğrafyayı kontrol altına almaya yönelik bir jeopolitik eksen ya da ABD'nin Avrasya'ya yönelik stratejisini uygulamaya ayarlı bir cephe hattı şekilleniyordu.

Türkiye için 'Türk-İsrail ekseni'nin önceliklerini göre belirlenen 28 Şubatçı dış politika çizgisinin benzeri bölgede Hindistan üzerinden pazarlanıyordu. Türk-İsrail ekseni "Türkiye-İsrail-Hindistan ekseni"ne dönüştürülmek isteniyordu. Şaron'un dört günlük yoğun Hindistan ziyareti Vajpayee'nin Ankara'ya gelişi de bu amaca yönelikti.

"ABD'nin yeni Avrasya projesi" olarak adlandırılan üçlü ititfak, önce Türkiye-İsrail-Hindistan arasında bir üçlü ittifak şeklinde değil de, İsrail-Türkiye ve İsrail-Hindistan ittifakları şeklinde geliştirildi. Buna bağlı olarak 28 Şubat sonrası Türkiye ile Hindistan arasındaki ilişkiler, Ankara'nın geleneksel Pakistan/Güney Asya politikasında radikal değişikliklere yol açacak şekilde değişti. Zamanın Başbakanı Bülent Ecevit'in Mart 2000 tarihinde Hindistan'a yaptığı, Pakistan'ı küstüren ziyaret, bu çerçevede planlanmıştı. Ziyaretle Ankara, Pakistan'la geleneksel dostluğunu bitirip, Hindistan'a yakınlaştı. Buna bağlı olarak da, Keşmir'de Hindistan'a karşı savaşanları resmen terörist olarak kabul etti. O dönem Türkiye'yi yönetenler Rusya ile anlaşıp Çeçenleri, Çin ile anlaşıp Doğu Türkistanlıları terör listesine aldı.

İsrail'in her iki ülkeyle ilişkilerinin seyri birbirine çok benziyor. Türkiye ile Orgeneral Çevik Bir'in imzasıyla yaptığı askeri/istihbari anlaşmayı hızla güçlendiren İsrail, Hindistan'la da benzer anlaşmalar yaptı. Nükleer teknoloji işbirliği bölgesel güvenlik ve İslam tehdidini de içine alacak şekilde genişletildi. Hindistan Ulusal Güvenlik Danışmanı Brajesh Mishra'nın da katılımıyla Washington'da ABD-İsrail-Hindistan ekseni ilan edildi.

Türkiye'de pek kimse bu gelişmeleri takip etmedi, tartışmadı.

Üçlü eksen'in birinci amacı jeopolitik, yani ABD'nin küresel hegemonya harekatında Avrasya için öngördüğü en büyük hedefti. İkinci hedef İslam'dı: Türk-/İsrail ekseninin 28 Şubat'la Türkiye'de başlattığı, ardından Orta Asya ve Kuzey Afrika'ya kadar yaygınlaştırdığı "İslam tehdidiyle mücadele stratejisi" bütün Avrasya hattına yayılıyordu. Üçüncü amaç ise, enerji kaynakları ve güzergahlarını kontrol etmekti.

Türk-İsrail ortaklığı çöktü. Şimdi İsrail-Hindistan ortaklığının da çöküşünü görüyoruz. Bu gösterge, ABD'nin Avrasya stratejisinin en temel ayaklarının çöktüğüne de işaret ediyor. İsrail'in Türkiye'yi kaybetmesinin sonuçları ortada: Ortadoğu'da yalnızlaşıyor, hareket alanı daralıyor. Aynı İsrail şimdi Asya'daki en büyük müttefiki Hindistan'ı da kaybediyor.

Türkiye, İsrail'le yaşadığı büyük krize rağmen İsrail'e on yıl yasak getiren bir karar almadı. İlişkiler, anlaşmalar önemli ölçüde donduruldu, iptal bile edilmedi. Hindistan ise açık ve net bir karar aldı ve en önemli tedarikçilerinden birini, üstelik nükleer ortağını kapı dışarı etti.

Bu sert kararın sadece rüşvet gerekçesiyle alındığını söylemek zor. Rüşvet bile olsa, 28 Şubatçıların İsrail'e aktardığı sermaye Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk dosyalarından biridir. Öyleyse sadece bu yolsuzluk sebebiyle bile İsrail'le yapılan anlaşmaların tamamen iptal edilmesi gerekiyordu.

İsrail-Hindistan ilişkilerindeki gerilim açısından sadece bir olay hatırlatayım: 26 Aralık 2008'de Hindistan'ın Wall Street'i, finans başkenti sayılan Mombai, dehşet verici saldırılarla maruz kaldı. "Hindistan'ın 11 Eylül'ü" dediler. Kentin en hassas bölgelerine koordineli ve son derece planlı biçimde yönelen saldırılardan elbette Pakistan sorumlu tutuldu. Ama hiç de öyle değildi. Yine genç, çok iyi eğitimli, iyi donanımlı, BlackBerry telefonuyla iletişim kuran saldırganlar denizden gelip kenti cehenneme çevirmişti. Mart 1993'te yine Mombai'de seri bombalar olmuş, borsa vurulmuş, 257 kişi ölmüştü. Mombai saldırısı, FBI uyarısından sadece birkaç saat sonra gerçekleşmişti. Hiç kimse, bunun sıradan bir terör saldırısı olduğuna inanmadı.

Bu ve benzeri devlet destekli terör eylemlerinden sonra İsrail-Hindistan ilişkileri eski havasını kaybetti. Elbette ne olduğunu bilmiyoruz ama rüşvetin çok ötesinde dosyalar açığa çıkmış olabilir..

İsrail'in iki cephede de kaybetmesi sevindirici. Kafamızı kaldırıp biraz da coğrafyanın doğusuna baksak daha neler göreceğiz...

yenişafak

Bu yazı toplam 1335 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar