“Silah”lar sustu da, “kardeşlik” konuşulmaya başlandı

Ne garip değil mi?..

Sanki, eskiden beri "kardeş" değildik de, "kardeşliği yeni keşfediyor" gibiyiz.
Şu hâle bakın;
"Türklerle" konuşuyorsunuz, "Kürtlerin iyi yönleri"ni; "Kürtlerle" konuşuyorsunuz, "Türkler"in güzel tarafları"nı anlatıyorlar.
İyi, hoş da;
Bizler, zaten "Çanakkale"de omuz omuza savaşıp, "Çanakkale geçilmez" dedirtmedik mi?..
Ya Sarıkamış?..
Türk"ü de, Kürt"ü de, Sarıkamış"ta birlikte şehit olmadık mı?..
Hepsi bir yana;
"Aynı Kıble"ye yönelip, "aynı secde"ye baş koymuyor muyuz?..
Allah"ımız bir...
Kitab"ımız bir...
Peygamber"imiz bir.
Çanakkale ve Sarıkamış siperlerinde "omuz omuza" idik... Bugün de "cami"lerde "omuz omuza"yız...
O halde;
Bu "ayrılık-gayrılık" niyeydi?..
Bu "kan" niyeydi?..
Bu "gözyaşı" niyeydi?..
Niye birbirimize "düşman" olduk, aramıza niye "duvar"lar ördük?..
Kim yaktı bu "fitne" ateşini?..
Kim kaynattı bu kazanı?..
İşte, 30 yıl sonra bugün, "kardeş" olduğumuzu yeniden hatırladık.
Artık "silah"lar değil,
Artık "el"ler değil,
"Dil"ler konuşuyor...
Dün "bomba" düşen topraklardan, "kurşun" çıkan "namlu"lardan "barut dumanı" yükseliyordu...
Bugün ise, "operasyon bölgeleri"nde "mangal dumanları" yükseliyor.
Eve, evet;
"Yasaklı bölge"ler,
Şimdi "piknik alanı" oldu...

KARDEŞLİK BAHARI

Dünkü Akit"in sürmanşetinde yer alan haberi okudunuz mu?..
O haber şöyleydi:
"Terör olayları sebebiyle yıllardır büyük sıkıntıların yaşandığı Doğu ve Güneydoğu"da şimdi adeta barış ve kardeşlik havası esiyor.
Kısa süre öncesine kadar silah seslerinin yankıladığı Hakkari"deki yasaklı bölgelerde, şimdi vatandaşlar aileleri ile piknik yapmanın keyfini çıkarıyor. Bölgede özellikle hafta sonları vatandaşlar su kenarlarına ve yeşil alanlara akın ediyor..."
Gördünüz mü haberin fotoğrafını?..
Gençler "voleybol" oynuyorlar.
Yaşlılar ise, bir yandan "çay" içip, bir yandan "sohbet" ediyorlar.
Her taraf yemyeşil...
Türkiye "bahar"ı yaşıyor.
Gelin, biz buna;
"Kardeşlik baharı" diyelim.
Geç geldi ama, iyi geldi.
Hele dinleyin; Şeyh Maşuk Medresesi"nin başında bulunan Seyda Molla Hüseyin Elçi ne diyor...
Diyor ki;
"Silah Müslüman Kürt halkına lazım değil. Türklerle tek vücuduz. Birbirimizin kardeşiyiz.
Nefsinin kölesi olmayan birisi; bırakın insanı, hayvana bile zarar vermez. Zulümle bir yere varılamaz.
Tek parti döneminde Kur"an okumamıza bile izin vermiyorlardı. Ezan sesinden rahatsız oluyorlardı. Gelip kitabımızı yakıyorlardı. Şimdi yasaklar yok.
Sulhtan güzel bir şey yoktur. Sulhta selamet ve sıhhat vardır. Kin ve nefretle bir yere varılmaz. Allah kıyamet günü bunun hesabını sorar. Kalbimizi kin, buğz ve adavetten temizlemeliyiz. Ümmet bilinciyle hareket etmeliyiz. Birbirimizin haklarına saygı göstermeliyiz.
Asırlardır İslam sancağı altında yaşayan Türklerle Kürtler olarak birlik ve beraberlik içerisinde olmalıyız. Son dönemdeki gelişmeler umut vericidir. 30 seneyi aşkındır dökülen kanların ve gözyaşlarının artık bitmesini halk olarak istiyoruz. Ve neye mal olursa olsun müfsitlere rağmen bu sulh neticelenmeli."
Molla Hüseyin"in sözlerinden çıkarılacak anlam şudur: "Kürt halkını ezen, ona zulmeden Türkler değil, ceberrut devlet yöneticileridir!"
Yani, "İttihat-Terakki" zihniyetiyle başlayıp, "Milli Şef ve yoldaşları" ile devam eden, "Ergenekon"la zirveye çıkan yöneticiler!..
Onlar devreden çıkınca;
Ülkeye huzur geldi...
 "Kar"lar, "buz"lar eriyor,
"Yeşeriyor" memleketim...

GÖLMARMARA"DAKİ KÜRTLER

"Ege Bölgesi Akil İnsanlar Heyeti"ndeyim ya; dün, Manisa"nın Gölmarmara ilçesi kaymakamı Cafer Sarı ile sohbet ettik...
"Bizim ilçemizde" diyor;
"1200 civarında Kürt vatandaşımız var... Çoğu da, bir köyde toplanmış durumda... Ama, aralarında Türk aileler de var.
Allah nazarlardan korusun;
Bugüne kadar, ciddi bir olay yaşanmadı... Herkes işinde, gücünde... Tarlalar aldılar, hayvanlar aldılar... Kimi tarımla uğraşıyor, kimi hayvancılıkla...
Hiç hır-gür yok...
İnşaallah böyle devam eder.
Gölmarmara"da havalar bugüne kadar çok güzeldi, inanıyorum ki Çözüm Süreci"nden sonra çok daha güzel olacak."
Dilerim öyle olur...
Bu "atmosfer"in yaşanmasında, şüphesiz ki Kaymakam Cafer Sarı"nın büyük rolü oldu...
Kendisini tebrik ediyorum.

KÖYÜMÜZE GERİ DÖNELİM

Tabiî, şu da var:
Her ne kadar; "İnsanın vatanı doğduğu yer değil, doyduğu yerdir" deseler de, şu atasözümüzü de yabana atmamak gerekir:
"Bülbülü altın kafese koymuşlar,
Ah vatanım demiş."
Kürt vatandaşlarımız da öyle...
"Doyduğu yerler"de kalmak elbette güzel ama yine de "doğduğu yerler"in havasını koklamak, eş-dostla bir arada yaşamak, çok daha güzel...
Haberleri duymuşsunuzdur...
"Güneydoğu"da 1990"lı yıllarda yaşanan şiddet olayları dolayısıyla Türkiye"nin dört bir yanına göç eden 10 bin aile, çözüm süreciyle Diyarbakır"daki köylerine dönmek istiyor.
Göç ettikleri Bursa, Diyarbakır, İzmir, İstanbul, Adana ve Mersin gibi illerde yaşayan yaklaşık 10 bin aile, köylerine dönmek istediklerini dilekçeyle Ziraat Odaları İl Koordinasyon Kurulu"na bildirdi. Aileler dilekçelerinde, doğdukları topraklarda yeniden tarım ve hayvancılık yaparak üretime dahil olmak istediklerini belirttiler."
Diyarbakır Ziraat Odaları İl Koordinasyon Kurulu Başkanı Cevat Delil, yaşanan süreçle ilgili olarak diyor ki;
"Bölge insanı barışa susadı. Bölgede yaşanan sıkıntılara taşra teşkilatı olarak tanık oluyoruz. Ekilemediği için atıl kalan araziler, boş kalan köyler, ürettiği ürüne pazar sıkıntısı yaşayan köylüler... Süreç başarıyla sonuçlanırsa tarımsal üretim artışıyla refah seviyesi yükselecek. Diyarbakır"da 7 milyon hektar kullanılabilir tarım arazisi, 49 bin de çiftçisi var. İnsanların toprağını yeniden işlemesiyle tarımsal üretimde verim 10 katına çıkacak. Herkes huzurla kendi işi olan çiftçilik ve hayvancılık yapacak. Böylece tarımsal üretim, tarımsal sanayi ve istihdam artacak. Göç edenler; zamanında evi, hayvanları olan, belirli bir seviyede yaşayan insanlardı... Kendi topraklarını terk ederek büyük şehirlerin varoşlarında yaşamak zorunda kaldılar... Artık, doğdukları topraklarda üretim yapmak istiyorlar. Kiraya verdikleri 100 dönüm araziden 3 bin lira gelir elde edenler, kendileri üretime geçtiğinde 30 milyon lira gelir elde edecek."
Sadece bu bile;
"Büyük bir kazanım" değil midir?..
Ne güzel işte;
"Memleket hasreti" bitiyor...
Herkes "özlediği hava"yı soluyacak...
Az şey midir?..

ÇERMİK"E DEV YATIRIM

Biliyorsunuz; PKK, bugüne kadar bölgeye "yatırım" yapılmasını hep engelledi, "işçi"leri kaçırdı, "iş makinaları"nı yaktı, Hakkari Şemdinli"de olduğu gibi, "havaalanı inşaatı"nı bile engellemeye çalıştı...
İnşaallah o günler geride kaldı...
PKK"nın "çekilme" kararından sonra, bölgeye "yatırım" yağacak.
Bölgeye "yatırım" yapacak iş adamlarından biri de Hamza Öner...
Diyarbakır Çermik doğumlu Hamza Öner, benim de yakından tanıdığım, hani derler ya; "Sıfırdan yükselen" bir iş adamı...  Daha önce "tekstil sektörü"ndeydi... Geçenlerde görüştüğümüzde; "Tekstil yine devam ediyor ama şimdi doğduğum topraklara da borcumu ödemek istiyorum" deyip, ekledi:
"Bilirsin, Diyarbakır"ın Çermik ilçesi kaplıcaları ile meşhurdur... İşte, doğduğum bu ilçede 300 bin metrekare alana 5 yıldızlı kaplıca tatil köyü, SPA Merkezi ve 5 yıldızlı otel yapmayı plânlıyorum."
Hamza Öner, yapacağı işi sadece planlamakla kalmamış, bunu hayata geçirebilmek için, Mart ayının sonlarında Mimar Hakan Dölgen"le birlikte Diyarbakır Valisi Mustafa Toprak ve Çermik Kaymakamı Sinan Batmaz"ı, makamlarında ziyaret edip, projeleri hakkında bilgi vermişler ve destek istemişler.

TERÖRÜN YERİNE SAĞLIK

Vali Mustafa Toprak, ziyaret esnasında yaptığı konuşmada; Çermik ilçesindeki "kaplıca suyu"nun, bugüne kadar yeterince değerlendirilemediğini, içinde barındırdığı "mineral"ler bakımından kaplıca suyunun önemli hastalıklara iyi geldiğini söylemiş...
"1200 yataklı pansiyon" olmasına rağmen 3 bin 500"e yakın insanın yaz aylarında burada konakladığını aktaran Toprak, daha çok tesise ihtiyaç duyulduğunu bildirmiş ve demiş ki;
"Çermikli bir hemşehrimiz olarak kendinize ait bir yer üzerinde aquapark, SPA merkezi, fizik tedavi üniteleri ve ileriye yönelik otel, alışveriş merkezi ve devre mülk konutlarını da içeren bir projeye niyetlenmeniz hepimizi mutlu etti. Kaplıca suyunun bir an önce güzel ortamlarda insanlarımıza şifa dağıtacak olması hepimizi mutlu ediyor. Çermik"in sağlık turizminin merkezi olması için çok önemli adımlar atıldı.
Kaplıca suyunun sağlık turizmine kazandırılması Diyarbakır, bölge ve ülkeye önemli bir değer daha katacaktır... Artık hiçbir mazeretimiz kalmadı. Yürütülen olumlu süreçle huzur ortamı her geçen gün etkisini hissettiriyor. Bu anlamda bu önemli yatırımın ilçeye kazandırılması çok önemli. İnsanlarımız bu şifalı suya modern bir tesis aracılığıyla kavuşmuş olacak."
Hamzalar Tekstil Otel ve Devremülk Sahibi Hamza Öner de, 2013 yılının sonuna kadar temeli atarak, inşaata başlayacaklarını belirtmiş ve eklemiş:
"18 ay sonra ilk etabını teslim edeceğiz. Güneydoğu"nun sağlık turizmi için böyle bir çalışmaya ihtiyacı vardı. Biz birinci sınıf 5 yıldızlı kaplıca tatil köyünü, SPA merkezini ve 5 yıldızlı oteli Çermik ilçemize kazandıracağız."
"Bölge" için, özellikle de "çözüm ve barış" için kim "güzel şeyler" düşünüyor ve kim de "iyi şeyler" yapacak veya yapıyorsa, hepsine "başarılar" diliyorum...
Hamza Öner, birkaç yıl öncesine kadar benim "komşum"du... Birlikte yedik-içtik, sohbet ettik... Ama hep, "barış"ı konuştuk.
Buralara dişiyle-tırnağıyla geldi.
Dilerim, "terör"ün yol açtığı yaraları, "şifalı sular"la tedavi eder... Dilerim başarılı olur...
Çünkü, hepimizin başarısı;
"Türkiye"nin başarısı" olacaktır.
Hadi, "yumruklarımızı sıkarak" değil,
"Ellerimizi uzatarak" tokalaşalım...
Unutmayalım, "yeni keşfediyor" olsak da, biz zaten "kardeş"tik...
Hem de, "bin yıl"dır!..


Selahaddin Eyyûbi"nin mezarı Urfa"da değil, Şam"da!
Malûmlarınız olduğu üzre, içinde AK Parti Ardahan Milletvekili Orhan Atalay"ın da bulunduğu bir grup milletvekili Diyarbakır, Batman ve Siirt"e ziyarette bulunmuşlar, "çözüm süreci"yle ilgili olarak bölge halkıyla "istişare" yapmışlardı...
Televizyonlarda sizler de görmüş olmalısınız; "çok sıcak ilgi" gördüler, insanlarla kucaklaştılar.
"AK Partili vekiller"in gördüğü bu ilgi üzerine, "CHP milletvekilleri" de, bir "Güneydoğu ziyareti" yapmaya karar verip, "program" hazırlamışlar... CHP"nin programında; "Şanlıurfa"da Hazreti Selahaddin Eyyûbi"nin Türbesi"ni ziyaret de varmış!..
Gerisini, Orhan Atalay"dan dinleyelim:
"CHP"nin Şanlıurfa programında Selahaddin Eyyubi Türbesi ziyareti var... Halbuki Selahaddin Eyyubi"nin türbesi Şam"da... CHP"nin Selahaddin Eyyubi"yi Şam"da değil Urfa"da araması ilginç bir durum. Muhtemelen Hz. Eyyüp ile Selahaddin Eyyubi"yi karıştırmışlardır.
Türbenin yerini bilmemek belki bireysel manada bir insan için eksiklik addedilebilir ama CHP"nin kurumsal manada bunu bilmemesi gerçekten bir skandal, gaf ile izah edilemeyecek kadar ağır.
CHP"li milletvekilleri Şam"a gittiklerinde asrın vampiri Esad"ın sarayından biraz çıksalar, Şam"daki tarihi mekanları da dolaşsalardı, Selahaddin Eyyubi"nin türbesini Urfa"da aramazlardı."
Herhalde, CHP"lilere bu kadar "ders" yeter!

yeniakit

Bu yazı toplam 933 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar