Mehmet GÖKTAŞ

Mehmet GÖKTAŞ

Peki yirmi dokuz gün ne yapacağız?

İngilizler Çin'i işgal ettikleri dönemde oraya demiryolu yapmaya başlamışlar. Onların bu yoğun çalışmasını izleyen Çinli bir köylü sormuş; Ne yapıyorsunuz böyle durmadan tepeleri yıkıyor, çukurları düzlüyorsunuz? Yetkili birisi cevap vermiş; Demiryolu yapıyoruz, buraya tren getireceğiz.

-Peki, ne olacak o trenle?

-Bir ayda gitmekte olduğunuz yere trenle bir günde gideceksiniz cevabını vermiş. Bu arada köylüye bakıyormuş, çok sevineceğini bekliyormuş. Köylü biraz düşündükten sonra demiş ki;

-Peki, geri kalan yirmi dokuz gün ne yapacağız?

Aslında bu sorunun gülünecek yönü var ama doğru ve düşünülecek yönü de var. Öyle ya, o yirmi dokuz gün için bir programınız yoksa elbette ne yapacağız diye düşüneceksiniz.

Bu nükteden daha başka anlamlar da çıkarabiliriz. İnsan bazen böyle olmaz mı, varacağı yere erken varan birisinin orada vaktini nasıl geçireceği konusunda şaşırdığı olmaz mı?

Çıkaracağımız bir başka ders de, teknolojinin getirdiği hızı iyi değerlendirmek, zamana hakim olmaktır.

Büyük şehirlerde yaşayanlardan evi ve iş yeri, evi ve okulu arasında uzun mesafe olanlarla karşılaştığımda birçok yönden üzüldüğümü belirtirim.

Başakşehir'deki evinden her gün Fatih'e gelip giden arkadaşa da bu şekilde üzüntülerimi belirtmiştim de;

-Üzülme hocam, kendime bir program yaptım, her gün mutlaka iki yüz sayfalık bir kitap bitiriyorum, oturarak rahatça okuyabilmem için gelirken de giderken de ilk duraktan biniyorum vesselam dedi.

Gıpta ettim kendisine. Öyle ya, her gün iki yüz sayfalık bir kitabı bitirmek ne demektir biliyor musunuz? Başka bir iş yapmasa bile bu iş yeter öyle değil mi? Aslında hepimizin zahmet ve meşakkat olarak gördüğü bu iki saatte neler yapılabiliyormuş öyle değil mi?

Rivayete göre Ebu Hanife rahmetullah, eşeğiyle evinden dükkânına giderken öğrencileri eşeğin etrafını sarmış bir halde ders yapa yapa giderlermiş.

Söz konusu olan sadece İstanbul trafiği değil, Anadolu'nun çok yerinde ev ve iş yeri arasında uzun ve sürekli yolculuklar var artık. Bu mesafeler kesinlikle programlı bir şekilde değerlendirilmelidir, lüzumsuz dedikodu veya cep telefonlarıyla öldürülmemelidir. Cep telefonlarının akıllı olması önemli değil önemli olan bizim akıllı olmamızdır.

Japonya'dan Türkiye'ye gemilerle getirilen teknolojik ürünlerin büyük bir kısmının parçalar halinde gemiye yüklendiğini, uzun süren bu deniz yolculuğu esnasında yolda monte edildiğini anlatmışlardı.

Neyse biz kendimize dönelim. Bu konuya niçin girdim biliyor musunuz? Şu uzun kış gecelerini aman ha iyi değerlendirelim. İnsan için gerçekten büyük bir servet ve hazinedir. Neler yapılmaz ki?

Sadece şu yolda geçen, servislerde geçen vakitte çok ciddi bir İslam Tarihi, orta yollu bir tefsir ve bir fıkıh külliyatı bitirilmez mi?

Ve en çok muhtaç olduğumuz şey ilim değil mi, okumak değil mi?

doğruhaber

Bu yazı toplam 1001 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar