Öteki ile nasıl ilişki kurmalıyız?

Öteki ile nasıl ilişki kurmalıyız?

“İnanc(ınız)dan dolayı size karşı savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan sürmeyen (kâfirlere) gelince, Allah onlara nezaketle ve adaletle davranmanızı yasaklamaz. Çünkü

Kur’an’a göre öteki, orman yasasını uygulamadığı, eşitlik söylemini ve adalet fikrini kabul ettiği, insanları belirli bir dini ya da belirli bir düşünceyi benimsemeye zorlamadığı müddetçe, bizim ne kadar hakkımız varsa onun da o kadar hakkı vardır, bizim ne kadar sorumluluğumuz varsa onun da o kadar sorumluluğu vardır. Aslâ dinini sormayız; ateist midir, mümin midir, herhangi bir semavi kitaba inanıyor mu yoksa inanmıyor mu diye ayırım yapmayız. Zira güzel muamele ve adalet herkesin hakkıdır. Nitekim Mümtehine Sûresi’nde şöyle buyurulmaktadır:

“İnanc(ınız)dan dolayı size karşı savaşmayan ve sizi yurtlarınızdan sürmeyen (kâfirlere) gelince, Allah onlara nezaketle ve adaletle davranmanızı yasaklamaz. Çünkü Allah adil davrananları sever. (Mümtehine 60:8).

Âyet gayet açıktır. Ancak âyetin açık olmasının yeterli olduğunu sanmayınız. Zira toplumda yüzyıllar boyunca kök salmış olan âdetler, gelenekler ve kavramlar, Kitab’ın âyetlerinin etkisini kırabilmektedir. Dahası âyetlerin içini boşaltabilmekte ve çarpıtabilmektedir. Bu olgu özel bir bilim dalı olarak öğretilmelidir.

Benim yegâne düşmanım orman kanununa inanandır. Zira buna göre kanunu belirleme hakkı güçlü olana aittir; istediğini öldürür, istediğini tutuklar, dilediğinin canına kıyar… Hafif araçlarla, zehirle ya da insansız hava araçlarıyla cinayet işler… Muhakeme olmaksızın, hesap vermeksizin, tamamen yasadışı yollarla… Birey olsun yönetici olsun, Müslüman olsun gayrimüslim olsun bu fikri taşıyan herkes tehlikelidir.

İslam’da savaşmanın fikirlerle ilgili olmadığını sıkça tekrarlıyorum. Düşünceleri ne kadar sapık olursa olsun, barışçıl şekilde bir arada yaşamayı kabul ettiği ve düşüncesini diyalog ve ikna yoluyla yaymaya çalıştığı sürece herkes yaşama ve fikirlerini yayma hakkına sahiptir. Müslümanlar onlara bu hakkı vermek istemeseler de Kur’an onlara bu hakkı vermektedir.

Yukarıdaki âyetin anlamının yeterince açık olduğunu söyledim. Kur’an’da din ve inanç özgürlüğünü özellikle vurgulayan çok sayıda âyet mevcuttur. Ancak (farklı mezheplere ait) fıkıh kitaplarını okuduğumuzda, mürtedi öldürme konusunda istisnasız tam bir ittifak sağladıklarını görüp ürkmemek mümkün değildir. Bu konuda daha önce çok yazdım. İslam’dan çıkanlara nasıl davranmalıyız? Onlara şunu söylemeliyiz: Selametle. Allah’ın dini kaybolmaz, kaybolan bizleriz, Kur’an’ı (gerçek ahkâmını) kaybeden fakihlerimizdir. Doğrudur, namazımızı kılıyoruz, orucumuzu tutuyoruz, hacca gidiyoruz. Ancak ibadetlerin değeribizzat kendilerinden değil bizim onlara yüklediğimiz anlamdan ve hayatımızda bıraktığı etkilerden kaynaklanmaktadır.

Bazı insanlar mürtedin öldürülmesini eleştiren birini duyduklarında korkuya kapılmaktadır. Benim bu konudaki görüşüm şudur: Mürtedin öldürülmesi, Müslümanlar tarafından icat edilmiş bir bidattir. Farklı fikir sahiplerinin öldürülmesini haklı çıkarmak için ‘şüphe’ deliliyle(!) irtidadı ispatladılar! Bu yaklaşım, (Kur’an’daki) inanç özgürlüğüyle ve dinde zorlamanın hiçbir çeşidine yer olmadığı beyanına (2:256) tamamen aykırıdır.

Baskı kurma ve başkalarını herhangi bir dine ya da inanca zorlama hakkına inananlar, kim olursa olsunlar insanlık için tehlikelidirler. Mesela ben Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşasam, anayasayı; ülkede yaşayan bir insan olarak, bir turist, bir mukim ya da bir vatandaş olarak bana ne haklar verdiğini görmek için incelerim. Aynen bu bakış açısıyla Kur’an’ı inceliyor ve bir Müslüman, bir ateist veya bir kâfir olarak Kur’an’ın bana ne gibi haklar verdiğini görmek istiyorum.

Benim anladığım odur ki, eğer barışçıl hayatı kabul edersem, Kur’an beni korumaktadır. İslam’a girmesem de malımı ve kanımı korumaktadır. İnsanları fikirleri sebebiyle öldürmediğim ve onları böyle bir suça teşvik etmediğim sürece İslam beni korumaktadır:

“… Ama onlar sizi bırakır, savaş açmaktan vazgeçer ve barış teklif ederlerse, Allah onlara zarar vermenize müsaade etmez!” (Nisa 4:90).

Bir Müslüman olarak ben bile canımı korumak için bu âyete sığınmak istiyorum. Çünkü ben başkalarının gözünde ‘ak’ olarak görülmüyorum. Doğrusu ben Ali bin Ebi Talib’den daha faziletli biri değilim. Dolayısıyla (onu bile tekfir eden) Müslümanların beni de tekfir etmesi ihtimal dâhilindedir. Ancak benim anladığım kadarıyla, Kur’an barışçıl olduğum sürece kanımı tüm insanlara haram kılmaktadır. Böylece kendimi koruyabilirim. (Buna rağmen) beni öldürürlerse bu da sorun değil. Ali bin Ebi Talib öldürülmüş (benim öldürülmem çok mu?)…

 

Çeviri: Fethi Güngör

dirilişpostası