Nerede bu Kral’lar ve Şeyh’ler... Ve nerede bu Alim’ler?

“Kıyamet alâmetleri”nden birisi de, “devlet yöneticileri” ve “alim”lerdeki “bozulma”nın zirveye çıkacak olmasıdır.

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (SAV) çeşitli “Hadis-i Şerif”lerde, bu durumu şöyle anlatır:

l “Âlimler fitne unsuru olacak, camiler ve hâfızlar çoğalacak ama, hakiki âlim hiç bulunmayacak.”

l “Sonra gelenler, önceki âlimleri cahillikle suçlayacak.”

l “Din adamları, ince meseleleri ele alıp, halkı şaşırtacaklar.”

l “Din âlimi kalmayacak, din adamı yerine geçirilen cahiller, bilmeden fetva verecek, herkesi, doğru yoldan çıkarmaya çalışacak.”

l “Hacca, hükümdarlar gezi için, zenginler ticaret, fakirler dilenmek, din görevlileri de gösteriş için gidecekler.”

Peygamberimiz (SAV) şöyle buyurur:

“Kıyametin işaretlerinden biri namazın ortadan kalkması, şehevî arzuların peşine düşülmesi, tutkulara yönelik eğilimlerin artması, mala büyük değer verilmesi, dinin satılarak karşılığında dünyalık şeylerin alınmasıdır. Bu şartlar ortaya çıktığında, gördüğü kötülükleri değiştirme gücünü kendinde bulamamanın verdiği ıstırapla müminin yüreği ve içi, suda tuzun erimesi gibi erir.”

Selman-ı Farisî Hazretleri  hayretle sorar:

“Bu da mı olacak ya Resulallah?” 

Buyurur ki:

“Evet, canımı elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, ey Selman! Bütün bunlar olacak ve bu sırada onları zorba emirler, fasık vezirler, zalim bilginler ve hain eminler yönetecektir.”

Bu “Hadis-i Şerif”lerden hareketle; “gelişme”lere, “alim”lere, “devlet başkanları”na ve “kişi”lere şöyle bir bakalım.

Hani, Hz. Selman Hazretleri; Peygamber Efendimiz’e sormuş ya;

“Bu da mı olacak?”

Peygamber Efendimiz; “Evet, bütün bunlar olacak” demiş ya...

İşte manzara!..

Bütün bunlar oluyor...

“Alimler” de ortada,

“Devlet yöneticileri” de!..

HALK KIYAMDA AMA!

Görüyorsunuz... “Terör Devleti İsrail”in askerleri, “Müslümanların ilk kıblesi” olan Mescid-i Aksa Camii’ne “tecavüz” etti, “Allah’ın evi”ni işgal etti, “Kur’an-ı Kerim’leri yerlere fırlattı” ama “İslâm Dünyası”nda tık yok!..

“İslâm Dünyası” derken, elbette “İslâm ülkelerinin yöneticileri”nden söz ediyorum... 

Yoksa, “halkı Müslüman bütün ülkeler”de, insanlar, “katil İsrail”e, “topyekûn tepki” gösterdiler... 

“Miting”ler yaptılar, “pankart”lar açtılar, “slogan”lar attılar, “protesto yürüyüşleri” düzenlediler.

Tıpkı, Peygamber Efendimiz’in 1400 küsur yıl önce işaret ettiği gibi; “Gördüğü kötülükleri değiştirme gücünü kendinde bulamamanın verdiği ıstırapla” mü’minlerin “yüreği ve içi tuzun suda erimesi gibi” eridi!..

Çünkü, ellerinden “daha fazlası” gelmiyor... 

Ancak protesto ediyorlar, haykırıyorlar!..

Çünkü “güç ve silâh” idarecilerde... Dolayısıyla, İsrail’e “dur” demesi gereken, idareciler!..

TEK YÜREKLİ SES TÜRKİYE’DEN

Peki, idareciler ne yapıyor?..

Sorarım size; “Türkiye”den başka, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu’ndan başka “dişe dokunur bir tepki” gösteren devlet ya da hükümet başkanı var mı?..

Erdoğan ve Davutoğlu; İsrail’in Mescid-i Aksa’ya yönelik saldırısına, “Alçaklık” dedi, “Barbarlık” dedi, “İsrail, bu alçaklığa son versin” dedi... 

Demekle de kalmadılar, bu “tecavüz”ü, BM başta olmak üzere “uluslararası kuruluşlar”ın gündemine sokmak için çalışacaklarını söylediler...

Dahası;

“Kudüs bize Hz. Ömer’in, Yavuz Sultan Selim’in, Kanuni Sultan Süleyman’ın emanetidir... Herkes unutsa da, Kudüs bizim dâvâmız olmaya devam edecektir” dediler...

Peki, yeterli mi?..

Elbette değil ama, “devlet adamları” bundan daha fazlasını söyleyemez.

KRALLAR VE ŞEYHLER!

Peki, adlarının başında “Kral” olan, “Şeyh” olan ülke yöneticileri ne yapıyor?..

Meselâ Suudi Arabistan Kralı veya Kuveyt Emiri’nden, ya da “Halkın seçtiği Cumhurbaşkanı”nı bir “darbe” ile devirip, Mısır halkının başına çöreklenen Sisi’den bir tepki duydunuz mu?..

Duyamazsınız!..

Çünkü onlar, Ahmet Varol’un dediği gibi;

“Kendi canlarının derdinde ve halkların özgürlük ümitlerini tamamen yok edebilmek için fitne savaşlarını yönlendirmekle ve finanse etmekle meşguller.

Kendi saltanatlarını koruyabilmek için küresel güçlerle işbirliği yapıyor, onlar da karşılığında işgalci siyonistin tüm aşırılıklarına sessiz kalmalarını istiyorlar.

Dikta rejimleri de halklarının istediklerini yapmamak için küresel güçlerin tüm isteklerini yerine getiriyorlar.

Zulüm rejimlerinin iyice vahşileşmesinden kaynaklanan sıkıntılar, tüm Müslüman halkların zihinlerini meşgul ettiğinden halklar da bu sıralarda kendi başlarının derdiyle uğraşmak zorunda bırakılmış durumdalar.

Dolayısıyla işgalcilerin Mescid-i Aksa’ya yönelik tehditleri karşısında yeterince duyarlılık gösteremiyorlar. Duyarlılık göstermeye kalkışanların önleri de küresel güçlerin işaretleriyle oturup kalkan diktatörlerin polis şiddetiyle kesiliyor. İşgalci de böyle bir fırsatı yakalamışken kaçırmak istemiyor ve Mescid-i Aksa’yı hedef alan azgınlığını iyice zirveye tırmandırıyor.”

Anlayacağınız; Arap ülkelerindeki “dikta rejimleri”nin gücü, sadece “kendi halklarına” yetiyor...

Buna da mecburlar;

Çünkü, sınırları “cetvel”le çizen ve içine de bu “despot”ları oturtan Amerika ve Avrupa ülkeleri “böyle davranmalarını” istiyor!.. 

Onlar da, birer “Batı Maymunu” olarak, denileni yapıyor, İsrail’e gıkını çıkaramıyor!..

IŞİD’DEN ÇIT YOK!

Sadece “Kral”lar ve “Şeyh”ler mi?.. Adlarında “İslâm” olan “örgüt”ler ne yapıyor?.. 

Eski adı İslâm Konferansı Örgütü, yeni adı İslâm İşbirliği Teşkilâtı olan örgüt ne yapıyor?.. 

Hani, Arap Birliği Teşkilâtı nerede?..

Ya da, IŞİD nerede?..

Kesinlikle, “Amerikan laboratuvarlarında üretilmiş bir örgüt” olduğuna inandığım IŞİD denilen örgüt, “Müslümanlar”a saldırırken, meselâ, İsrail’i niye hiç hedef almaz?!?..

Herhalde duymuşsunuzdur.

Bazı internet sitelerinde, IŞİD’in, “Irak ve Suriye’de Müslümanları öldürmek yerine İsrail’e karşı neden harekete geçmediği” soruları gündeme gelince, örgüt; Twitter hesabından bir açıklama yapmış ve demiş ki; “İsraillileri ve Yahudileri öldürmek için emir almadık!.. Yakınımızdaki düşmanla savaşmak daha önemli!.. Allah Kur’an’da münafıklarla mücadele etmemizi buyuruyor, çünkü onlar kafirlerden daha tehlikeli.”

Bu ifadeler; IŞİD’i “İslâmi bir örgüt”, bu örgütün başındaki Ebubekir Bağdadi’yi de “Halife” olarak görenlere kapak olsun!..

İRAN NEYİN PEŞİNDE?

Ya İran’a ne demeli?..

Birkaç gün önce; ABD Başkanı Obama’dan İran’ın Dini Lideri Hamaney’e “gizli bir mektup” gelmiş... 

Obama, Hamaney’e; “IŞİD’le ortak mücadele” teklifinde bulunmuş!.. 

Hamaney’in ne cevap verdiğini veya ne yapacağını elbette bilmiyorum...

Ama, İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Abdullahiyan tarafından 11 Ekim 2014’te yapılan şu açıklama, “İran’ın tavrı”nı görmeye yetiyor:

“Suriye’de Esad rejimi IŞİD eliyle devrilirse, İsrail’in güvenliği de tehlikeye düşer!.. IŞİD’li teröristlerin, gerçek müttefiklerimizden biri olan Esad’ı devirmesine izin vermeyecek(...) onu savunmak için gerekli gördüğümüz her adımı atacağız!”

Şu hâle bakın;

35 yıl boyunca “İsrail karşıtlığı” ile tanınan bir İran’ın Dışişleri Bakanı, bugün, her ne hikmetse; “İsrail’in güvenliği”ni düşünüyor!..

Vah, vah, vah!..

“İran halkı”nı elbette ayrı tutuyorum... Çünkü, “İsrail’e en büyük protesto gösterisi” düzenleyenlerden biri de İran halkı idi ve dün Tahran’da, Cuma Namazı’ndan sonra, “Kahrol İsrail” diye slogan attılar!..

Zaten, mes’ele de bu!..

“Halk”lar nerede,

“Yöneticiler” nerede?..

ALİM(!)LERDEN ÇIT YOK!

Ve de, “alim”ler nerede?..

Sorarım size; kendisini “İslâm Alimi”, dahası “Halife” ve hatta “Kâinat İmamı” olarak gören ve “Türkiye’ye Humeyni gibi dönmeyi” hayal eden Fetullah Gülen’den, “İsrail’in tecavüzü”nü kınayan “tek bir kelime” duydunuz mu?.. 

“28 Şubat’ın alimleri”(!)nden, tek satır bir açıklama okudunuz mu?..

Listeyi uzatmaya gerek yok!..

Bu “alim”ler nerededir ki; “Müslümanların ilk kıblesi tecavüze uğruyor” ama çoğundan çıt çıkmıyor!..

Bunlar “Kıyamet Alâmeti” değil mi?..

Gayet net ve açık;

“Hadis-i Şerif’ler tecelli ediyor.”

 *************************************************************

30 yıldır çatışan PKK, Kürt halkına ne kazandırdı?

Önceki gece, televizyonlardan birinde “tartışma” programı vardı... 

Konuşmacılardan biri; “30 yıldır onbinlerce Kürt öldü, bir o kadar da Türk öldürüldü!.. Peki, PKK; bu 30 yıl boyunca ne kazandırdı Kürt halkına?.. Onun hangi taleplerini karşıladı?.. AK Parti olmasaydı, Kürt halkı bu hakları elde edebilir miydi?”

“Kürt” olmaktan ziyade “Kürtçülüğü” ile tebarüz eden diğer konuşmacı; “Sen onları boşver” dedi, “Bunlar demokratik kazanımlardır!”

Tamam, “demokratik kazanımlar”dır da, bu kazanımlarda “PKK’nın payı, rolü, katkısı” nedir?.. “Kürt halkı adına” mücadele verdiğini iddia eden bu örgüt; bu kazanımları “önceki hükümetler döneminde” niye elde edemedi?

Gerçekten de, AK Parti olmasaydı; “Eski Türkiye”nin yöneticileri “Ret, İnkâr, Asimilasyon” politikalarını hâlâ tatbik ediyor olmayacaklar  mıydı?..

O halde, “AK Parti Hükümeti”nin başlattığı “Çözüm Süreci” devam ettirilmeli değil mi?.. 

6-8 Ekim’de “Kobani bahanesiyle eylem” yaptırıp, ortalığı “savaş alanı”na çevirten Kürt aktörler kime ne mesaj vermek istemiştir, “Kürt halkı”na ne kazandırmıştır elbette bilemiyoruz... 

Ama, söylenen şu: “6-8 Ekim olayları, Abdullah Öcalan’a darbe girişimidir!”

Kürt aktörler, akıllarını başlarına almalı ve “çıkmaz sokaklar”da çözüm aramamalıdır!..

Hiç kimse unutmamalıdır ki;

“AK Parti, Kürtler için bir şanstır!”

Bu şansı heba eden, “bedel”ini öder!..

yeniakit

Bu yazı toplam 690 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar