Mescid-i Aksa Minberinde Yahudi Postalı

Mescid-i Aksa Minberinde Yahudi Postalı

Mescid-i Aksa geçtiğimiz hafta İsrail'in saldırılarına maruz kaldı

Pazar günü İsrail'de Yahudilerin yeni yıl bayramı "Roş Haşana" arifesi gerekçesiyle Yahudilerin Haremü'ş Şerif'e girişine izin verilmesi çatışmalara yol açtı. Yahudilerin girişine engel olmak isteyen Filistinli direnişçiler ile İsrail'in çevik kuvvet birlikleri arasında çıkan çatışmalar daha ilk gününde saatler sürdü.

Kuzey Haber Ajansı'nın bildirdiğine göre, Mescid'in içine sığınan Filistinli eylemciler taşlar ve havai fişeklerle direnirken, İsrail polisi Mescid-i Aksa'nın içine plastik mermilerin yanı sıra yoğun bir şekilde gaz ve ses bombası attı. Saldırının ilk gününde vücudu darbe alan 20'ye yakın Filistinli'nin yanı sıra, gaz bombalarından etkilenerek tedavi görenlerle birlikte en az 110 Filistinli yaralandı.

Pazar günü, uzun zamandır görülmemiş emsalde şiddet ve saldırı yaşanmasına rağmen, Yahudilerin Haremü'ş Şerif’e girişleri ve bunu izleyen saldırılar Pazartesi ve Salı günleri de artarak devam etti. Nitekim, Yahudi bayramının 2. ve son gününde yapılan saldırılarda, İsrailli birliklerinin Mescid-i Aksa'nın içlerine kadar ilerleyerek minberin üzerine çıkması yoğun tepki çekti.



Baskınlar ancak salı günü öğleden sonra dindikten sonra, Mescid-i Aksa nispeten eski haline döndü. Bu sessizliğin geçici olabileceğinden endişe duyuluyor. Nitekim, tüm bu yaşananlardan sonra bazı gruplar Cuma günü için “öfke günü” adı altında eylemler planlıyor.

İSRAİL'E TEPKİ YAĞDI

İsrail'in Mescid-i Aksa'ya yönelik ihlalleri uluslararası toplumun da tepkisini çekti. Washington yönetimi Mescid-i Aksa'daki şiddet olaylarını kınadığını açıkladı. Beyaz Saray sözcüsü Josh Earnest yaptığı açıklamada tırmanan gerginlikten dolayı derin endişe duyduklarını ve şiddet olaylarını "güçlü bir şekilde" kınadıklarını söyledi.

AB komisyonu sözcüsü Kocijancic, İsrail askerlerinin Mescid-i Aksa'ya girmesiyle ilgili, "Tüm tarafların sakin ve soğukkanlı davranması gerekli. Kutsal alanların statüsüne saygı çok önemli" ifadesini kullandı. Kocijancic, özellikle Yahudi bayramında ve Müslümanların kurban bayramı döneminde Harem-i Şerif'te şiddetin artmasının bir provokasyon ve kışkırtma olduğunu belirterek, tüm tarafların soğukkanlı ve sakin davranması gerektiğini söyledi.

Yaşananlara Arap dünyasından da sert tepki geldi. Ürdün Kralı Abdullah İsrail'in şiddet eylemlerinin iki ülke arasındaki ilişkiyi zedeleyeceğini belirterek İsrail'i uyardı. Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'da düzenlenen Körfez İşbirliği Konseyi Ülkeleri Dışişleri Bakanları toplantısının gündemi de Aksa'ya yönelik saldırılardı.

Katar Dışişleri Bakanı Halid bin Muhammed El Attiyah, dönem başkanı olarak yaptığı açılış konuşmasında iİsrail'in saldırılarını "tehlikeli" olarak nitelendirdi. Toplantının ardından Riyad'daki bakanlık binasından da saldırıları kınayan bir yazılı açıklama yayımlandı. Mescid-i Aksa'nın yasal durumunu değiştirme girişimleri başta olmak üzere, İsrail'in Hristiyan ve Müslümanlara ait kutsal mekanlara yönelik ihlallerinin yanı sıra İsrailli Yahudi yerleşimciler ve yetkililerin Aksa'ya yönelik saldırıları kınandı. Uluslararası topluma sorumluluklarını yerine getirme ve Filistin halkı ile onların dini kutsallarının korunması için gerekeni yapma çağrısında bulunuldu.

ERDOĞAN, BAN Kİ MUN'LA SALDIRILARI GÖRÜŞTÜ

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Birleşmiş Milletler'i haftasonundan bu yana İsrail'in Kudüs'teki Harem-i Şerif'te giderek artan şiddet eylemlerine karşı harekete geçmeye çağırdı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ile görüşmesinin ardından konuyu Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki Mun ile yaptığı telefon görüşmesinde ele aldı.

Telefon görüşmesinde, Erdoğan, İsrail'in ihlallerinin İslam dünyasında ciddi bir infiale yol açacağı uyarısında bulunarak, Birleşmiş Milletler'i harekete geçmeye davet etti. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban ise Kudüs'teki saldırılarla, Ortadoğu barış müzakerelerinin ne denli önemli olduğunun bir kez daha ortaya çıktığını söyledi. Genel Sekreter Ban, ay sonunda müzakereleri yeniden başlatmak için bazı Arap ülkelerinin liderleri ile zirve planlıyor.



Erdoğan ayrıca, Hamas Siyasi Büro Şefi Halid Meşal'i Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde kabul etti. Cumhurbaşkanlığı kaynaklarından edinilen bilgiye göre Erdoğan, Kudüs'te Haremü'ş Şerif'te yaşananlar hakkında meşal'den bilgi aldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ayrıca Suudi Arabistan Kralı Selman Bin Abdulaziz El Suud ile telefonda görüştü.

Erdoğan, Kudüs'teki olaylarla ilgili olarak İslam İşbirliği Teşkilatının daha etkin olması gerektiğine işaret ederek, Müslümanların kutsallarının çiğnenmesine izin verilemeyeceğini belirtti. İsrail askerlerinin Harem-i Şerif'e yönelik ihlallerinin ele alındığı görüşmede, Erdoğan, İsrail'in saldırılarının Yahudi bayramının son gününde dahi devam etmesinin son derece kaygı verici olduğuna değindi, bu ihlallere karşı islam dünyası başta olmak üzere, uluslararası toplumun harekete geçmesi gerektiğini vurguladı. Erdoğan, Müslümanların kutsallarının çiğnenmesine izin verilemeyeceğini de belirtti. Erdoğan, Filistin'i tanıyan ülke sayısının 136'ya ulaşmasının olumlu bir gelişme olduğuna da işaret etti.
Suudi Arabistan Kralı Selman da Cumhurbaşkanı Erdoğan'la aynı görüşleri paylaştıklarına değinerek, Mescid-i Aksa'ya yönelik ihlallere ve Müslümanların söz konusu kutsal mekandan zorla çıkarılmalarına asla rıza gösterilemeyeceğini vurguladı. Suud Kralı Selman, bu meseleyi BM gündemine taşımak için gerekli çalışmalara başladıklarını da belirtti.

İSRAİL, POLİS SAYISINI ARTTIRDI

Mescid-i Aksa’da yaşanan çatışmaların ardından İsrail yönetimi polis sayısını daha da arttırdı. İsrailli Başkomiser Bentzi Sau şiddet olayları gerekçesiyle Kudüs’e yüzlerce ek polis biriminin konuşlandırılacağını bildirdi. Salı günü İsrail güvenlik yetkilileri ile biraraya gelen başkomiser, kanunları ihlal etmekle suçladığı Filistinli direnişçilere karşı gerekli her güç ve yöntemin kullanılacağını vurguladı.

İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun ofisinden yapılan açıklamada da, taş veya molotof atanlara verilecek cezaların ağırlaştırılmasını öngören yasanın bir an önce çıkarılacağı belirtildi. İsrail yönetiminin gündemindeki asıl konu Aksa’ya yönelik müdahaleler veya Filistinlilere yönelik uygulamalar değildi. Başbakan Netanyahu'nun Salı günü yaptığı özel güvenlik toplantısının gündemi, Doğu Kudüs'ten geçen bir araca atılan taş sonucu hayatını kaybeden bir İsrail vatandaşıydı.

Taş atanlara yönelik ağır cezalar, İsrail Başsavcısı Shai Nitzan tarafından açıklandı. Artık taş atmakla suçlananlar, yasal süreç tamamen sonuçlanana kadar gözaltında tutulacak. Taş atma suçundan yargılanma yaşı da 12'ye kadar düşüyor. İsrail yönetimi, güvenlik toplantısında yalnızca Filistinlilere yönelik uygulamaları ele alırken, Harem-üş Şerif’in statükosunun ihlaline yönelik herhangi yeni bir açıklamada bulunmadı.

İSRAİL, MURABİTUN'U YASAKLADI 

İsrail işgalinin rutin ihlallerine maruz kalan Mescid-i Aksa’ya, ancak Doğu Kudüs ikameti veya İsrail vatandaşlığı olan sınırlı sayıda Filistinli erişebiliyor. Ancak, Mescid-i Aksa’nın sözde egemenliğini elinde tutan İslam Vakfı'nın, mabedi etkili bir şekilde koruyamadığını düşünen bir grup, gönüllü olarak bu işi ele almış durumda.

Kendilerini Arapça’da çoğul haliyle Murabitun olarak nitelendiren Filistinliler bu görevi büyük bir onurla yapıyor. Filistin toplumu arasında adeta direniş gibi prestijli bir imaja sahip olan murabıtlık görevi, Haremü'ş Şerif’te yaşanan ihlallere karşı nöbet tutmaktan ibaret. Mescid-i Aksa’nın içinde artık bilinen bir grup haline gelen murabıtlar, geçen hafta itibariyle İsrail’in savunma bakanlığı tarafından yasaklı örgüt ilan edildi.



İsrail yönetiminin, kamu huzurunu bozmak ve eylemlere mahal vermekle suçladığı murabıtların pekçoğu şimdiden Aksa’ya girişlerde kara listeye alınmış durumda.

Murabıtların pekçoğu olay çıkarma suçunu kesin bir dille reddediyor. Murabıtlardan Khadeeja Khweis ösyle konuştu: “Yaklaşık bir ay önce, çoğumuzun Aksa’ya girişlerinin yasaklandığını öğrenince çok şaşırdık. Bizim gösterilerin sebebi olduğumuzu düşünüyorlar. Bir keresinde, memur sadece sessiz sedasız oturursak bizi içeri alacağını söyledi. Giren yerleşimcilere tepki vermemizi, tekbir getirmemizi istemiyorlar. ama bu duruma tabii ki herkes karşı çıktı.

Kutsal mabedimize saygısızlık yaptıklarında elimiz kolumuz bağlı oturalım istiyorlar. Sesimizi çıkardığımız anda müdahale edip bizi dağıtmak istiyorlar, gözaltına alıyorlar. O kara liste dediklerine ben altın liste diyorum, çünkü o listede olmak bence onur verici.”

Murabıtlar, ilk başta yaklaşık 15 kişinin olduğu listenin, şimdilerde 50’yi geçtiğini söylüyor. Kara liste uygulaması özellikle sabah namazı ile saat 11 arasında gayri-müslim turistlerin de Aksa'yı ziyaret edebildiği saatlerde yoğunlaşıyor. Ancak Aksa’da murabıtlık görevi yapanlar, İsrail’in yasaklı örgüt ilanından sonra daha ağır cezalara çarptırılabilir.

FİLİSTİNLİLER SALDIRILARI PROTESTO ETTİ

Mescid-i Aksa’da yaşanan her saldırı Filistin topraklarının genelinde yankılanıyor. Tıpkı eski İsrail Başbakanı Ariel Şaron’un Haremü'ş Şerif’e girişinin ikinci intifadayı tetiklemesi gibi, bugüne dek Mescid-i Aksa’da yaşanan gerginliklerin her biri Filistin sokaklarına sirayet etti.

Üst üste üç gün Haremü'ş Şerif’e yapılan baskınlar kısa sürede Kudüs sokaklarına yayıldı. Haremü'ş Şerif'te yaşanan çatışmalar öğle saatlerinde dindiğinde dahi, Kudüs eski kent sokaklarına dağılan Filistinli gençlerle İsrail güçleri arasındaki çatışma saatlerce devam etti. Kudüs'e geçiş hakkı olmayan Batı Şerialı Filistinlilerin de Aksa'ya yönelik ihlallere tepki gösterileri vardı.

Örneğin, Tulkerim kentinde yaklaşık 170 kişinin katıldığı gösteri sırasında da, eylemcilerle polis arasında çatışma yaşandı. İsrail’in ablukası altında olan Gazze Şeridi’nde de İsrail’e yoğun tepki vardı. Gazze’deki Hamas sözcülerinden yapılan açıklamada, İsrail’in Aksa’ya yönelik ihlallerinin savaş ilanı anlamına geleceği kaydedildi. Nitekim, bayramın sonlanmasıyla, Yahudiler'in Aksa’ya giriş teşebbüsleri azalmış olsa da, Filistin sokaklarında tansiyon yüksek seyretmeye devam ediyor. Filistinli bazı grupların çağrıları doğrultusunda, Cuma günü için Filistin’in pek çok yerinde öfke günü gösterileri planlanıyor.

İSRAİL'İN TARİHİ İHLALLERLE DOLU

İsrail askerlerinin Müslümanların ilk kıblesi Mescid-i Aksa'ya girmesi, 1967 yılında Doğu Kudüs'ün işgalinden bu yana devam eden ihlalleri yeniden gündeme getirdi. İsrail; Mısır, Ürdün ve Suriye ile yaptığı ve on binlerce kişinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan Altı Gün Savaşları'nın ardından 1967 yılında işgal ettiği Filistin'in Doğu Kudüs topraklarında bulunan Mescid-i Aksa'ya büyük zarar verdi. Bu saldırılarda Yahudiler bölgeye girdi, askerler mescidin halılarını çiğnedi. 

Mescid-i Aksa'ya 21 Ağustos 1969'da giren Avustralyalı radikal Dennis Michael Rohan, Kıble Camii'nin mihrabını ve bin yıllık minberini yaktı. Filistin'in Aralık 1987’den 1993 Oslo Anlaşması'nın imzalanmasına kadar süren Birinci İntifadası sırasında 1990 yılında İsrail polisi gösteriye katılan 21 Filistinliyi öldürdü. 

İsrail'in Eski Başbakanı Ariel Şaron, 2000 yılında Mescid-i Aksa'ya girdi ve 2007 yılına kadar sürecek İkinci İntifada başladı. Şaron'un ziyareti sonrasında, çıkan çatışmalarda 25 kişi öldü, 700 kadar kişi yaralandı. Mescid-i Aksa’ya tüm yabancıların girişleri Aksa Vakfı tarafından yasaklansa da bu kararı İsrail, 2003 yılından beri tek taraflı olarak askıya aldı ve Mağaribe kapısından Yahudi yerleşimcilerle turistlerin girişine izin verdi.

Geçen yıl Ekim ayı sonunda Batı Kudüs'te "aşırı sağcı" hahamın silahlı saldırı sonucu ağır yaralanmasının ardından İsrail polisi, ikinci bir bildirime kadar Mescid-i Aksa'nın tüm Müslümanlara kapatıldığını duyurdu. Turistler ve Yahudi yerleşimciler de dahil hiç kimsenin Aksa'ya girişine izin verilmedi. İsrail'in 1967 yılındaki işgalinden bu yana ilk defa 24 saat süreyle Aksa'yı kapatmasının ardından Kudüs'te tepki olarak birçok saldırı, çatışma oldu.

İsrail askerleri, Mescid-i Aksa'yı basarak gaz bombaları ve plastik mermilerle Filistinliler'e saldırdı. Aksa'nın içine girerek mabedi tahrip eden İsrail askerleri mescidin halılarını çiğnedi. Saldırı esnasında Kur'an-ı Kerimler yerlere atıldı, Aksa'nın kapısı ve camları hasar gördü. Halıların bir kısmı da atılan ses bombalarının çıkardığı ateşten tutuşarak yandı. Son olarak 13 Eylül Pazar günü başlayan Yahudi bayramı kapsamında İsrail askerleri, Mescid-i Aksa'ya postallarıyla girerek 5 Filistinli'yi gözaltına aldı. Onlarca Filistinli'yi yaraladı.

İsrail, içerisinde Kıble Mescidi ile Kubbetu's Sahra Camisi'nin yanı sıra müze, medreseler ve büyük avlunun bulunduğu Mescid-i Aksa külliyesi altında, Süleyman mabedi kalıntılarının bulunduğunu iddia ederek Aksa'yı işgal etmek istiyor.

KAPI KONTROLLERİ, BASKINLAR VE MÜDAHALELER

1967’deki 6 gün savaşlarına kadar Batı Şeria ve Doğu Kudüs gibi Mescid-i Aksa'nın da idaresini üstlenen Ürdün yönetimi, İsrail’in 1967 işgaliyle bu topraklardan çekildi. Ancak İslamiyet’in ilk kıblesi ve bugün 3. en kutsal mekanı olan Mescid-i Aksa’nın idaresi tüm bölge için büyük bir hassasiyet teşkil ettiği için idaresi kısa sürede ürdün yönetimine bırakıldı.



Bugüne dek Mescid-i Aksa ve avlusu da dahil olmak üzere tüm Haremü'ş Şerif’in idaresi, İsrail'le varılan belli şartlar doğrultusunda Ürdün’e bağlı İslami Vakıf tarafından yürütülüyor. Örneğin, Haremü'ş Şerif’in içinde İslami Vakf'ın çalışanları görev alıyor ve her tür temizlik, tamir veya renovasyon işlerinin sorumluluğunu doğrudan Ürdün yönetimine bağlı vakıf üstleniyor. Filistin’in doğrudan müdahalesi sınırlı olsa da, Ürdün ile arasındaki anlaşma doğrultusunda, Mescid-i Aksa'nın en son imamı ve idari müdürü de Filistin Başkanı Mahmud Abbas tarafından atandı.

İsrail’le varılan anlaşma doğrultusunda özel güvenlik durumları halinde İsrail'in polisleri yalnızca caminin çevresinde devriye gezme ve arama hakkına sahip. Ancak İslami Vakıf yetkilileri, İsrail'in müdahalesinin pekçok kez orantısız olduğunu ve hak verilmeyen yerlere de müdahale edildiğini ortaya koyuyor.

Yine Ürdün ile İsrail'in ortak anlaşması doğrultusunda, sabah namazından sonra saat 11'e kadar olan sürede gayri-müslim turistlerin de ziyaretlerine izin veriliyor. Ancak Yahudiler'in Mescid-İ Aksa'ya istedikleri her an girme ve ibadet etme talepleri halen sürüyor. Bölgede yoğun gerginliğe sebep olabilecek bu girişimleri önlemek için Harem-üş Şerif’e giriş noktalarında her daim nöbet tutan vakıf yetkililerinin yanı sıra, İsrail sınır polisinden birlikler gayri-müslimlerin girişine engel oluyor. 

Ancak İsrail’in Filistinliler'e karşı önlemleri aldığı dönemlerde uygulama Müslümanların aleyhine dönüyor. Bazı durumlarda geçişlere 45 veya 50 yaş sınırı konarak, eylem düzenlemesi olası gençlerin hiçbiri içeri alınmıyor. Eylem yapıldığında ise İsrail güvenlik güçleri Mescid-i Aksa’ya en yakın noktaya açılan özel bir geçiş noktasından silahlı birlikleriyle müdahale ediyor.

MÜBAREK MESCİDLERİMİZİN ÜÇÜNCÜSÜ

Mescid-i Aksa, yani en uzak mescid. İslam dünyasının ilk kıblesi. Müslümanların en önemli üç mabedinden üçüncüsü. Harem-i Şerif, Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed'in miraca yukseldiği yer. İslam mimarîsinde bilinen ilk kubbeli eserlerden olan Kubbetü's Sahra Emevî halifesi Abdülmelik devrinde inşa edildi. Binanın iç yüzeyi ve kubbesi ayetler ve çeşitli motiflerle süslü.
Kubbet-üs Sahra haçlılar döneminde kiliseye çevrildi. Fakat Selahaddin Eyyübî'nin büyük zaferi ile mescid tekrar Müslümanlara geçti. Daha sonra cami değişik zamanlarda Türkler tarafından üç kere tamir edildi.

Beyt-i Makdis ya da Beyt-i Mukaddes adıyla da anılan El Mescid-i Aksa, Hz. Ömer'in halifeliği zamanında küçük bir mescid olarak inşa edildi. Emeviler döneminde büyütülen ve genişletilen cami, tarih boyunca pek çok kez yıkıldı, yağmalandı ve her defasında yeniden inşa edildi.
İsra Suresi'nin ilk ayetinde Yüce Allah, Mescid-i Aksa'dan şöyle bahsediyor: "Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu ( Hz. Muhammed Aleyhisselamı) bir gece Mescid-i Haram'dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa'ya götüren Allah'ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz o, hakkıyla işitendir; hakkıyla görendir."

KUBBETÜ'S SAHRA VE MESCİD-İ AKSA KARIŞTIRILIYOR

Mescid-i Aksa ile Kubbetüs Sahra'yı karıştırmak, sık yapılan bir hata. Pek çok insan altın rengi kubbeli büyük eseri Mescid-i Aksa sanıyor. Kubbetü's-Sahra, diğer adıyla Hz. Ömer Camii, Hz. Muhammed Aleyhisselam Efendimiz'in miraca çıkarken ilk durduğu yerin üzerine inşa edilmiş bir yapı.

Üstü altın kaplamalı sekiz köşeli bir yapı olan Kubbetü's Sahra'yı, Hazreti Ömer'den sonra 687 yılında Kudüs'ü tekrar fetheden 9. halife Abdülmelik'in, bölgede İslamiyet'in yeniden doğuşu ve egemenliğini göstermek için inşa ettirmeye başladığı dile getiriliyor. El Aksa Camii ile aynı alanın içerisinde yer alan Kubbetü's Sahra'nın tepesindeki küçük altın hilal Mekke'yi işaret ediyor.

Dünyada hâlâ çok sayıda kişi tarafından Mescid-i Aksa olarak bilinen sarı kubbeli mabed, aslında Kubbetü's-Sahra. Aslında Mescid-i Aksa, Kubbetü's-Sahra'nın kıble tarafında bulunan daha büyük ve geniş bir mabet.

MESCİD-İ AKSA, YAHUDİLER İÇİN NE İFADE EDİYOR

Yahudilerin müdahaleleri ve İsrail polisinin uygulamaları nedeniyle Mescid-i Aksa bir türlü sükûna eremiyor. İsrail'in Mescid-i Aksa'ya yönelik politikalarının arkasında yatan nedenlerle ilgili iddialar ise dikkat çekici..

Müslümanlar için kutsal bir mekan olan Harem-i Şerif'in batı duvarında Yahudilerin kutsal mekanı olan Ağlama Duvarı bulunuyor. Ancak Yahudiler, Mescid-i Aksa'nın altında kendileri için kutsal sayılan Süleyman Mabedi ile Hz. Musa'nın sandığının bulunduğuna inanıyor. İddialar İsrail'in Mescid-i Aksa'ya yönelik izlediği politikaların da bu inanca dayalı olduğu yönünde. Yahudiler'e göre sandığın içinde Eski Ahit bulunuyor.



Hem mabed hem de sandığın geri alınması için Mescid-i Aksa'nın tamamen ele geçirilmesi, hatta ortadan kaldırılması yönündeki Yahudi inancı tartışma konusu. İsrail'de dönem dönem etkinliklerini artıran Yahudilerin amacının, Mescid-i Aksa'yı yıkıp yerine Süleyman Mabedi'ni üçüncü kez inşa etmek olduğu yönünde güçlü iddialar var. 1985'ten itibaren İsrail hükümeti Mescid-i Aksa'nın altındaki kazı çalışmalarına hız verdi. Önce güney batı kısmı kazıldı. Bugün ise Mescid-i Aksa'nın altında bir tünel ağı oluştu. Mescid'in temellerinin zayıflamasına neden olan bu arkeolojik kazılar halen devam ediyor.
İsrail'in bölgedeki yıkım çalışmaları Mescid-i Aksa ile sınırlı değil. İsrail'in Kudüs'teki ilk yıkımları, şehrin İsrail tarafından işgal edildiği 1967 yılına kadar dayanıyor. Yeni elde edilen arşiv fotoğrafları, bugün Musevilerin ibadet ettiği Ağlama Duvarı önündeki alanda, aslında "Fas Mahallesi" adıyla bir mahallenin bulunduğunu ortaya çıkardı. Ancak söz konusu mahalle tamamen ortadan kaldırılarak bugünkü Ağlama Duvarı platformu oluşturuldu.

İSRAİL, MESCİD-İ AKSA'YI DA İSTİYOR

1994 yılında bir Yahudi yerleşimci, Filistinliler'in ibadet ettiği mescide girerek bir katliam gerçekleştirdi. Batı Şeria'nın güneyindeki El Halil kentinde meydana gelen olayda 29 Filistinli can verdi. Yaşanan facia, 'El Halil Katliamı' olarak anıldı.

25 Şubat 1994'ün Ramazan ayıydı. Filistinliler sabah namazı için El Halil'deki Hazreti İbrahim Mescidi'ndeydi. ABDdoğumlu bir Yahudi yerleşimci, Baruh Goldstein, otomotik silahıyla mescide girdi. Yahudi terörist hedef gözetmeksizin cemaatin üzerine ateş açtı. Aralarında çocukların da yer aldığı 29 Filistinli hayatını kaybetti, yüzden fazla Filistinli ise ağır şekilde yaralandı.

Saldırgan, olay sonrası öfkeli kalabalık tarafından linç edildi. Olay, Yahudilerin ve Müslümanların dini bayramları Purim ve Ramazan'ın çakıştığı bir günde gerçekleşmişti. Katliam sonrasında yapılan protesto gösterilerine müdahaale eden İsrail 20'den fazla Filistinli'yi katletti. 300 Filistinli'yi de yaraladı.

İbrahim Camii, Mescid-i Aksa'dan sonra Filistin’de bulunan en önemli mabetlerden biri. Burayı önemli kılan, Hz. İbrahim Aleyhisselam adına yapılması. Hem Müslümanlar, hem Yahudiler hem de Hristiyanlar, Hz. İbrahim, Hazreti İshak ve Hazreti Yakup'un kabirlerinin burada olduğuna inanıyor. El Halil kenti tamamen Filistin yönetimine ait olsa da, cami çevesinde İsrail askerleri kuş uçurtmuyor ve Müslüman kentinde caminin giriş çıkışlarında kontrol uyguluyor.

Bir tarafı cami, bir tarafı sinagog olan Hz. İbrahim Mescidi'nin Müslüman tarafında, peygamberlerin atası Hz. İbrahim'in ve onun zevcesi Hz. Sara'nın türbeleri ile Hz. İshak ve zevcesinin mezarları yer alıyor. Sinagog tarafında ise Hz. Yakup ve Hz. Yusuf'un mezarlarının bulunduğuna inanılıyor. Sinagog bölümüne Müslümanların geçişi yasak.

El Halil kentinde yaşanan bu farklı uygulama, yani Filistin sınırları içerisinde yer alan mübarek bir mabedin İsrail ordusu tarafında abluka altına alınması Filistin'de yaşanan gerçeği de gözler önüne seriyor.

Filistinli siyasi analist Fadıl Tahbub, İsrail'in Hz. İbrahim Mescidi'nde ibadetlerin yerine getirilmesine engel olduğunu söylerken, şu ifadeleri kullandı: "Bu katliam bir İsrailli yetkili tarafından gerçekleştirildi. Tevrat'a inanan dindar biri profili çiziyordu. Katliamı insanlar ibadet ederken yaptı. Amacı Müslümanların camiyi terk etmesiydi.

Bu katliamdan sonra Hz. İbrahim Mescidi'ni, cami ve sinagog olarak ikiye böldüler. Hatta İsrailliler caminin kontrolünü ele geçirdi. İbadetlerin gerçekleşmesini birçok kez engellemeye çalıştılar. Bu çok hassas ve zor bir konu çünkü dini özgürlükleri hiçe sayıyorlar. Burayı kendilerine ait bir dini alan ilan etmeye çalışıyorlar. Bunu yapan İsrail hükümeti. Katliamı yapan adamın 'akli dengesinin yerinde olmadığını' iddia ederek konunun üzerini kapatan da İsrail hükümetiydi."

Mescid-i Aksa'nın Eski Müdürü Naci Bekirat ise El Halil senaryosunun bugün Mescidi Aksa için uygulanmaya çalışıldığını şu ifadelerle dile getirdi: "İşgalci güçlerin Hz. İbrahim Mescidi'nde uyguladıkları senaryonun aynısını bugün Mescid-i aksa'da uygulamaya çalışıyorlar.
Hz. İbrahim Mescidi'nde yaşananlar İsrail için kötü bir tecrübe oldu, yeni bir gerçeklik yaratmak için yapılan Siyonist bir girişimdi. Katliamı işleyenin içeride namaz kılındığını bilmediği bile iddia edildi ama her nasılsa silahını herkes secdeye vardığında ateşlemişti. İnsanlar canını zor kurtardı. 30'a yakın kişi öldü. Ama aşırı kesim o katili bugün bilge biri olarak anıyor. Bence bu tür katliamları gerçekleştiren zihniyet El Aksa'yı da aynı şekilde boşaltmak ve bölmek istiyor. 1994, 1996 ve 2000 yıllarında yapılan saldırıların tüm hedefi de bu doğrultudaydı."

TERÖR OLAYLARINI YERLEŞİMCİLER GERÇEKLEŞTİRİYOR

Filistinliler'e yönelik uygulanan şiddeti gerçekleştiren çoğu zaman yerleşimciler. Mescid-i Aksa'daki olaylarda öne çıkanlar ise Ortodoks olarak adlandırabileceğimiz Yahudiler. İsrail nüfusunun çoğunluğunu yüzde 40 ile seküler Yahudiler, yüzde 38'ini geneleneksel Yahudiler, yüzde 20'sini ise Ortodoks Yahudler oluşturuyor.

İsrail nüfusunun yaklaşık yüzde 75’i etnik Yahudiler'den oluşsa da, bu vatandaşların dini açıdan Yahudilik ile olan ilişkileri farklılık gösterebiliyor. Önde gelen Yahudi düşünürlerden Teodor Herzl, siyasi siyonizm fikrini ilk ortaya attığında, İsrail'i dinden hiç etkilenmeyen seküler bir devlet olarak öngörmüştü.

David Ben Gurion ise İsrail Devleti'ni kurduğunda seküler Yahudiler'den oluşan bir hükümetin başına daha dindar liderleri yerleştirdi. Daha batılı ve seküler Yahudiler ile dindar ve ortodoks Yahudiler arasında, devletin farklı alanlardaki uygulamaları üzerine anlaşmazlıklar bugün halen devam ediyor.
İsrail’deki Yahudi toplumu, dine yönelik yaklaşımları göz önüne alındığında, kabaca 3 gruba ayrılıyor. Yahudiliğe en çok mesafeli olan seküler Yahudiler % 41,4 ile toplumun en büyük çoğunluğunu oluştururken, muhafazakarlık ile modernlik arasında duran geleneksel Yahudiler % 38,5’i, en dindar Ortodoks kesim ise % 20’ini oluşturuyor.

Seküler Yahudi toplumu dini ritüelleri uygulamayan kesim olarak biliniyor. Seküler kesimin benimsediği Yahudilik daha ziyade etnik ve ulusal kimliği içeriyor. Seküler kesim, Yahudi bayramlarını kutlamakla yetiniyor ve İsrail Devleti’nin seküler yapısını tercih ediyor. Bu kesimin büyük bir bölümü İsrail’de bugün ana muhalefet olan İşçi Partisi'ni destekliyor.

İsrail'deki Yahudiler arasında ikinci büyük grubu oluşturan "Geleneksel Yahudiler" ise dini olarak Yahudiliği ve pekçok ritüelini benimsemiş olsa da, Yahudi Şeriatı'na katı bir şekilde bağlı değil. Örneğin, Yahudi dininin en önemli günü olan Şabat yani Cumartesi günlerinde, sabah ve akşam ibadetlerini yaygın olarak yerine getirirken, Şabat’ın tüm kısıtlamalarına uymayabiliyor.

İsrailli Yahudiler arasında dini, hayatın her noktasında benimsemiş olan % 20’lik kesmi ise ortodoks olarak tanımlanıyor. Ortodoks’ların uyguladığı kısıtlamalar doğrultusunda, Şabat günü araç ve asansör dahil elektrikli hiçbir alet kullanılmıyor, kapı açmak veya kağıt koparmak gibi en basit fiziksel eylemler dahi yapılmıyor. 

Dini uygulamalar açısından aralarında pekçok farklılık bulunsa da, Ortodoks Yahudiler’in en temel ortak noktası, Halakha olarak bilinen Yahudi Şeriatı'na, yani Tevrat ile belirlenmiş dini kanunlara sahip çıkmaları. Bu nedenle kurulduğu yıldan bu yana İsrail Devleti'nin halen bir anayasası bulunmuyor. Anayasanın yanı sıra; İsrail'de gündelik hayatın bazı uygulamalarında dahi toplumun her kesiminde uzlaşma sağlanamıyor.

Örneğin, dini otoriteye bağlı olan evlilik kurumu yalnızca hahamların yetkisinde. Sivil uygulamaları tercih eden yüzbinlerce seküler İsrailli bugün halen yurtdışında nikah kıyıyor. Öte yandan, Şabat günlerinde tüm dükkanların ve toplu taşımanın kapatılması da, İsrail’in seküler ve Ortodoks kesimleri arasında bir uyuşmazlık doğuruyor. 

RADİKAL İSRAİLLİLER

Yahudilik'teki Ortodoks tanımı, Hristiyanlık'taki mezhep teriminden farklı. Yahudilikte Ortodoks, dindar anlamına geliyor. "Ortodoks Tabiri", Dindar Yahudilerin kendileri tarafından benimsenmiş bir kimlikten ziyade, daha modern ve seküler kesimin kullandığı bir sıfat. Ortodoks Yahudiler teoride aynı dini kanunlara tabi olsa da, uygulamada hepsini bağlayan tek bir öğreti veya hahambaşı yok. 

Bu nedenle, tüm Ortodoks Yahudileri aynı çatı altında toplayan tek ortak nokta, "Tevrat ve sözlü kanunların Sina Dağı'nda Tanrı'dan Musa'ya aktarıldığı" inancı. Ortodoks Yahudiler’in takip ettiği öğretiler çok geniş bir yelpazeyi oluştursa da, toplum içinde Ortodokslar da iki ana grupa ayrılıyor. Modern Ortodokslar Halakha adı verilen dini Yahudi kanunları benimsiyor ancak kılık kıyafet olarak yalnızca başlarına kipa takıyor ve yaşam tarzı açısından da daha modern bir profil çiziyor.



Dini Yahudi kanunları ve geleneklerindeki değişiklikleri, hayatın getirdiği yenilikleri reddeden kesim ise ultra ortodoks olarak tanımlanıyor. Diğer bir adıyla Haredi'ler, her daim kullandıkları siyah-beyaz geleneksel kıyafetleri kadar, ritüellerle de İsrail toplumunun geri kalanından büyük ölçüde ayrılıyor.

Harediler, yani ultra-Ortodokslar, kendi mahallelerinde yaşıyor. Ayrım, mahallelerin girişinde bulunan tabelayla da vurgulanıyor. Harediler, İngilizce ve İbranice olarak, ziyaretçileri kılık kıyafet kurallarına uymak konusunda uyarıyor. Ortodoks Yahudiler arasındaki en temel sosyolojik ayrılıklar, dini yazıtlarda açıkça belirtilmemiş olan bazı unsurlardan kaynaklanıyor. Örneğin, dindar Yahudilerin, seküler ve modern hayata ne kadar katılacağı konusu, topluluklar arasındaki fikir ayrılığının en belirleyici faktörlerinden biri. Ortak amaç, Halakha denilen Yahudiliğin dini kanunlarına uymak.



Ancak binlerce yıl öncesinden gelen kanunları muhafaza etmek ve bugüne uyarlamak, üstelik bunu toplu halde uygulamak, Harediler için kolay değil. Örneğin, cep telefonunun hangi koşullarda uygun olduğu ya da klasik ilahilerin ötesinde, İbranice pop şarkılar veya yabancı şarkıların dinlenip dinlenemeyeceği, ruhani liderlerin insanların özel hayatları üzerindeki yetkisi konusunda anlaşmazlıklar yaşanıyor. Kadının toplumdaki yeri üzerinde de fikir ayrılığı söz konusu. Tüm bu konular Haredileri, diğer İsrailli Yahudiler'den uzaklaştırmanın ötesinde, kendi içlerinde dahi ayrıştırıyor.