Nureddin Şirin

Nureddin Şirin

İslam Ümmeti Liderlerini Yalnız Bırakmayacaktır

İran Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrasında ortaya çıkan gelişme ve tartışmalara ilişkin yazdığımız yazıların sonuncusu olarak, "Rehberlik Şurası" ve "İslami Şura Meclisi"nin yayınladıkları bildirilerde vurgulanan hususlara kısaca atıfta bulunmak üzere, "liderlik" konusuna kısaca tekrar değinmek istiyorum...

Öncelikle belirtmemiz gerekir ki, İslam Ümmeti"nin tarih boyunca yaşadığı en büyük zihinsel, kalbi ve ameli kriz, "liderlik sorunu"dur. Diğer bir ifadeyle "lideri tanıma ve lidere itaat etme sorunu"dur.

Liderlik konusu İslam ümmeti için sadece politik bir mekanizmayı ifade etmez, liderin varlığı ve rolü Ümmetin hak yolda sapmaksızın yürümesi için olmazsa olmaz bir kurumdur; Allah Tebareke ve Teala"nın insanlık tarihi boyunca toplumlara gönderdiği Peygamberlerin birinci özelliği "lider" olmalarıdır.

Peygamberlerin bir dini, bir risaleti insanlara ulaştırmak için üslendiği misyon Kur"an-ı Kerim"de "tebliğ" olarak tanımlanmaktadır.  Peygamberlerin tebliği, insanların hidayet ve kurtuluşu için bir yol göstericiliktir; karanlıklardan aydınlıklara çıkmanın, tağut ve putların egemenliğinden ilahi özgürlüğe kavuşmanın, Rahmani hüküm ve esaslar üzerine yeni bir hayat ve yeni bir dünyayı inşa etmenin kılavuzluğudur. Dolayısıyla Nebevi tebliğ, vahiyle inşa olmuş bir Nebi"nin bir ümmet inşa etme çabasıdır.

Bunun içindir ki, Allah peygamberlerine her zaman için "mutlak itaat"i emretmiş, Nebi"nin hükmettiği yerde hiçbir müminin muhayyer olmadığını beyan etmiştir.

Peygamberlerin tebliğine icabetin adı "inanmak" "ittiba etmek" ve "itaat etmektir" İlahi risalete muhatap olan insanlar, bu mesaja inanmakla "mümin" olurlar; ancak mümin kalmanın şartı da "ittiba" ve "itaat"tir. Bir diğer deyişle, bir mümin inandığı dini ancak Peygamberine ittiba ve itaat ile yaşayabilir; Peygamberine ittiba ve itaat etmeyen bir kişinin müslümanca yaşaması muhaldir.

"(Resulüm!) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın." (Al-i İmran 31)

"De ki: Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın elçisiyim. Ondan başka ilah yoktur, O diriltir ve öldürür. Öyle ise Allah`a ve ümmi Peygamber olan Resulüne -ki o, Allah'a ve onun sözlerine inanır-  iman edin ve O'na uyun ki doğru yolu bulasınız" (Araf 158)

"(Harun:) Şu halde bana uyunuz ve emrime itaat ediniz" (Taha 90)

"O iman eden kimse: Ey kavmim! dedi, siz bana uyun sizi doğru yola götüreceğim" (mümin 38)

Ayeti kerimelerde görüldüğü üzere, hem Allah Subhanehu ve Teala insanları peygamberlerine ittiba etmeye çağırmış, hem de peygamberler insanları kendilerine ittiba etmeye çağırmıştır.

İttiba, iman etmenin tabi sonucudur; ittiba hidayet üzere olmanın gereği, Allah"ın hoşnutluğunun temelidir.
Peygamberler ve Hz. Resul-i Ekrem (s.a.v) zamanında yaşayan müminler için, "ittiba" nasıl gerçekleşiyordu?

Eğer müminler doğrudan peygamberlerle muhatap oluyorsa; onu dinleyip ona itaat ederek, onu izleyerek, onun gittiği yoldan giderek, onun gösterdiği ve öğrettiği şekilde yaşarak, Peygambere ittiba ediyorlardı. Peygamberle doğrudan muhatap olamayan müminler ise, Peygamberin kendilerine gönderdiği tebliğcileri, valileri, emirleri dinleyerek, ona itaat ederek Peygambere ittiba etmiş oluyorlardı. Dolayısıyla müminler için ya doğrudan Peygambere, ya da Peygamberin vekili, naibi konumunda olan emirlere ittiba ederek, üzerlerindeki ilahi vazifeyi yerine getiriyorlardı. Bunun dışında Peygambere ittiba etmenin başka da bir yolu da yoktur.

Peygamberimizin rıhletinden sonra, Peygambere ittiba faslı kapanmış mı oldu? Artık bizler için "Peygambere ittiba etmek" gibi ilahi bir yükümlülük yok mudur?

"(Resulüm!) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın."

Biz bu ayetin muhatabı değil miyiz?

"Allah`a ve ümmi Peygamber olan Resulüne -ki o, Allah'a ve onun sözlerine inanır-  iman edin ve O'na uyun ki doğru yolu bulasınız"

Biz bu ayetin muhatabı değil miyiz?

İslam Ümmeti olarak kendisine nasıl ittiba edeceğimizi Hz. Resulüllah (s.a.v) bizlere öğretmiştir:

Ebû Hüreyre rivayet ediyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: "Benî İsrail'i peygamberler (aleyhimusselâm) idare ediyorlardı. Bir peygamber ölünce onun yerine ikinci bir peygamber geçiyordu. Ancak, benden sonra peygamber yok. Ama ardımdan halifeler gelecek ve çok olacaklar. "

Orada bulunanlar:  "(Onlar hakkında) bize ne emredersiniz?" diye sordular.

"Önceki biatınıza sadâkat gösterin. Onlara haklarını verin.   Onlar üzerindeki haklarınızı (eda etmedikleri taktirde, kendilerinden değil) Allah'tan isteyin. Zira Allah Teâlâ, idareleri altındakilerin hukukunu onlardan soracaktır" buyurdu."

Buharî, Enbiyâ 50; Müslim, İmaret 44, (1842)

Hz. Enes (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:
"Dinleyin ve itaat edin! Hattâ, üstünüze, başı kuru üzüm danesi gibi siyah Habeşli bir köle bile tayin edilmiş olsa, aranızda Kitabullah'ı tatbik ettikçe. . . (itaatten ayrılmayın)."
Buhârî, Ahkâm 4, Ezân 54, 56

"Kim bana itat etmişse mutlaka Allah'a itaat etmiştir. Kim de bana isyan etmiş ise, mutlaka Allah'a isyan etmiştir. Kim emîre itaat ederse mutlaka bana itaat etmiş olur. Kim de emîre isyan ederse mutlaka bana isyan etmiş olur.

Buhârî, Ahkâm 1, Cihad 109; Müslim, İmaret 33, (1853); Nesâî, Bey'at 27, (7,154)

"Kim itaatten dışarı çıkar ve cemaatten ayrılır ve bu halde ölürse, cahiliye ölümü ile Ölür."

Buhârî, Ahkâm 4; Müslim, İmâret 53, (1848); Nesâî, Tahrim 28, (7,123); İbnu Mace, Fiten 7, (3948)

Bu hadis-i şerifler bizlere Resulüllah (s.a.v)"den sonra "ittiba" ve "itaat" noktasında Ümmet içinde "veliyy-i emr"ler yani "lider"ler olacağını açıkça beyan etmektedir.

Yine aynı şekilde bu hadis-i şerifler bir müminin bireysel ve kendi başına buyruk hareket edemeyeceğini, kulluk vazifesini ifa ederken kendisine Peygamber"in yolunu ve hedeflerini gösteren bir liderin altında hareket etmesi gerektiğini öğretmektedir.

Biz bu yazımızda muayyen bir "lider" üzerinde konuşmuyoruz; yani amacımız insanlara "muayyen" bir lideri göstermek ve ona çağırmak değildir. Ancak, şunun altını özellikle çizmek istiyoruz ki; bir Müslüman "lider"siz olamaz, "lidere itaat" hususu Müslüman için teknik bir konu değil, bilakis ibadetin bir parçası, Sırat-ı Müstakim üzere olmanın bir gereğidir.

İslam düşmanlarının, oryantalist ve ajanların İslam Ümmeti içinde gerçekleştirmeye çalıştığı tahribatın başında, Müslümanları lidersiz bırakmak, lidere itaat şuurunu köreltmek, Müslümanlar ile lider arasındaki bağları koparmak gelmiştir. Bunun içindir ki Osmanlı imparatorluğunun yıkılması ve hilafetin ortadan kaldırılmasıyla, emperyalist haçlılar ve Siyonistler İslam Ümmeti"ne en ağır darbeleri indirmeye başlayarak İslam vatanlarını işgal etmişler, bilahare buralara kendilerinin yetiştirdiği hainleri lider olarak yerleştirmişlerdir.

Şehid Seyyid Kutub"un "Beyaz İngilizler gitti, yerine esmer İngilizler kaldı" demesi bu gerçeği en güzel bir şekilde ifade etmektedir"

İran"da yaşanan hadiselerin arkasında emperyalist dünyanın uzun vadeli bir stratejisi yatmaktadır. İslam Cumhuriyeti nizamının ve İslam İnkılabı"nın varlığını kendi şeytani amaçları için en büyük engel olarak gören, İslam dünyasındaki İslami direniş ve özgürlük hareketlerinin özellikle Lübnan ve Filistin"deki İslami direnişin İslam inkılabı ile olan ilişkisinden dolayı sürekli ağır darbeler alan siyonist ve emperyalistler, İran"daki rehberlik makamını etkisizleştirmek, onun gücünü ve otoritesini sarsmak için bir dizi komployu sahneye koydular. Zira görüyorlardı ki, İslam İnkılabı"nın zindeliği rehberlik makamının dirayetine bağlıydı.

Bu oyun ülkemizde de Milli Görüş lideri Necmeddin Erbakan"ın şahsına yönelik sergilendi. Emperyalist-siyonist güçler, Milli Görüş hareketini zayıflatmadan, Erbakan Hoca"nın etkisini kırmadan planlarını gerçekleştiremeyeceklerini çok iyi biliyorlardı. Zira Erbakan Hoca"nın liderliği belli bir partinin genel başkanlığından öte, ümmet bilinci ile hareket eden anti-emperyalist ve anti-siyonist bir dalganın liderliğini ifade ediyordu; Milli Görüş partileri ise bir dalga kıran konumunda idi.

Emperyalist ve Siyonist güçlerin ülkemizdeki uzantılarına verdikleri talimatları uygulattırarak Erbakan Hoca"nın önünü nasıl kesmeye çalıştıklarına, laik oligarşiyi, yargıyı ve medyayı kullanarak nasıl bir yıkım harekatı ve nasıl bir psikolojik savaş sürdürdüklerine, özellikle 28 Şubat süreciyle birlikte tanık olduk. Parti kapatmaları, siyasi yasaklar, yıpratıcı kampanyalar ard arda geldi.

Strateji açıktı: Erbakan hocanın liderliğinde kristalize olan siyaset çizgisi, siyonizm ve batı emperyalizmine karşı mücadele azmi kırılmalıydı. Müslümanlar ilahi değerlere dayalı ilkeli bir mücadele programından "reel politik" girdabına sürüklenmeli, böylelikle "light" "ılımlı" diye tanımladıkları "yapay" bir İslam, Şehid Seyyid Kutub"un deyimiyle "Amerikan stili Müslümanlık" öne çıkartılarak müslümanlar da bu kulvara itilmeliydi..

İran"da İmam Hamenei'nin şahsında Velayet-i Fakih makamına, Türkiye"de de Erbakan Hoca"nın liderliğine yönelik sergilenen komplo özde aynı amacı taşımaktadır.

Bunun bir başka örneği Mısır"da İhvan-ı Müslimin Hareketi Genel Mürşidi Üstad Muhammed Mehdi Akif"e, Filistin"de Hamas hareketi lideri Halid Meşal"e yönelik sürdürülen kampanyalarla da karşımıza çıkmaktadır. Bir taraftan fiili saldırı ve kuşatmalar, diğer taraftan, yoğun yıpratma kampanyalarının ortak hedefi, emperyalist ve siyonist saldırganlık karşısında İslam Ümmetine özgürlük ve kurtuluş yolunu gösteren liderlikleri etkisizleştirmek, onların itibarını, nüfuzunu kırmak ve böylelikle kendi şeytani sultaları ve planları önünde duran engelleri ortadan kaldırmak"

Halid Meşal ve İsmail Heniye'nin karşısına Mahmud Abbas ve Selam Feyyad gibi kuklaları çıkarmaya çalışan emperyalist güçler, Türkiye'de de Erbakan hocanın yerine yapay ve kukla hocaları çıkarmaya çalışmıyor mu? Mısır'da İhvan liderliğini çökertmeye, Lübnan'da Hizbullah'ı kuşatmaya çalışan güçler, esasta hangi amaçlarına ulaşmaya çalışıyorlar? İslam Ümmeti'ni lidersiz bırakarak ya da liderlerinin etkisini kırarak, müslümanları kendi kontrolleri altına almak istemiyorlar mı?

Ümmet olma bilinciyle bu oyunlara karşı müteyakkiz olmamız, oynanan oyunlara gelmememiz gerekiyor. Bu hususta dürüst, yürekli, ilkeli ve kararlı olma durumundayız, Ümmetimizin özgürlük ve aydınlık yarınlarına ulaşmak için bu duyarlılığımızı her zaman hayata geçirmeliyiz; Zira Rabbimizin "isbirû ve sâbirû ve râbitû" buyruğu bize bu sorumluluğumuzu hatırlatmaktadır.

Son söz:

"İslam Cumhuriyeti nizamı ve Velayet-i Fakih İmam Humeyni"nin en önemli mirasıdır. İmam"ın yolunun korunmasının yegane yolu Velayet-i Fakih"i korumaktır. İslam İnkılabı"nın sürmesi Veliyyi Fakih"e sarılmakla olur. Bir kez daha ilan ediyoruz ki İmam hattını Rehberliğin fikirlerinde ve gidişatında bulmak mümkündür yalnızca. Fasl-ül hitap Rehberlik makamıdır ve Rehberliğin yolundan ve duruşundan yapılacak olan her türlü inhiraf devrimin hedeflerinden ve İmam Humeyni"nin asil çizgisinden sapmak anlamına gelir" (Rehberlik Şurası Bildirisinden)

"Biz İslami Şura Meclisi Üyeleri, onuncu devre cumhurbaşkanlığı seçimlerinin sonrasında meydana gelen hadiselerin ardından ve özellikle de geçen hafta meydana gelen olaylardan dolayı bir kez daha merhum İmam"ın hedeflerini tahakkuk ettirmek için hazır olduğumuzu ilan etmenin zımnında, bunun sadece o bilge rehberin (İmam Hamenei) emirlerinin yerine getirilmesiyle gerçekleşeceğine inandığımızı ve önderimiz ile biatımızı yenilediğimizi buradan ilan ediyoruz." (İslami Şura Meclisi Bildirisinden)

Allah"ın izniyle düşmanların bu oyunları boşa çıkacak, İslam Ümmeti sahip olduğu liderlik ile evrensel özgürlük ve kurtuluş menziline varacaktır"

Ya Rabbi! Senin dininin ve salih kullarının düşmanları olan emperyalist ve siyonist düşmanları kurdukları tuzakları ile birlikte kahru perişan eyle!

Ya Rabbi! Senin Resulünün yolunu sürdüren Ümmetin liderlerini kendi katından rahmet ve nusretinle muhafaza eyle! 

Velfecr

Bu yazı toplam 4068 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar