Abdullah Büyük

Abdullah Büyük

“Hoş geldin” diyene; “Hoş bulduk” denilir

Siz Akit okuyucularımızla, bir Ramazan boyu beraber olacağız. Bu ayın manevi frekansına girmiş olarak çok farklı konularla hemhal olacağız. Mesajlarımız genel olarak İsra Suresinin 44. Ayeti ışığında gerçekleşecektir.

Gerek İslam âleminde gerekse dünyada olumlu veya olumsuz yaşanan hadiseleri, olayları, o sahanın uzman gazete yazarlarımıza bırakarak, biz de din merkezli ve din muhtevalı konulardan, olaylardan gücümüz nispetinde haber vermeye çalışacağız.

Bir ay boyunca takdim edeceğimiz mesaj veya sohbetlerimizin hayırlara vesile olmasını umuyor, cümlenizin Ramazan ayını tebrik ediyorum. 

Lisan-i kal, söz dili; lisan-i hal ise hal dilidir. Bu gerçekten hareket ederek, İsra Suresinin ilgili ayetine gönül kulağımızı vererek anlamaya çalışalım:

“Yedi gök, yer ve bunlarda bulunan herkes Allah’ı tesbih eder. O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbihini anlamazsınız. O, halimdir, bağışlayıcıdır.” 

Fizik dili ile konuşacak olursak, bütün eşya atomlardan meydana gelmiştir. İşte atom çekirdeklerinin etrafında elektronlar, sürekli ve muntazam bir şekilde dönmektedirler. İşte onların bu dönüşleri ve böylece ilahi kanuna, en küçük bir sapma göstermeksizin boyun eğmeleri Allah’ı tesbih olarak ifade edilmiştir.

Asırlardır, nice hakikatlere, metafizik denilerek duyularımızla idrak edemediğimiz varlıkları inkâr eden zihniyet, bugün sus pus olmuştur. Niçin? çünkü metafizik, fizik kanunlarını bazen çiğner geçer.

Şimdi düşünelim, Peygamberimizin sohbet tezgâhından geçmiş nice sahabelerin yaşadığı hadiseleri, fizik kanunları tartamaz, çözemez ve anlayamaz. Birkaç örnek takdim edelim ve daha sonra konu başlığımız olan Hoş geldin, sözüne verilen hoş bulduk, konusunun ne kadar doğal, akla, imana, vicdana olumlu yansıdığını birlikte görelim.

Peygamberimiz: “Biz Uhud dağını severiz, Uhud dağı da bizi sever.” Buyurur. Acaba bir dağın Peygamber sevgisi nasıl tecelli eder gönüllere, hiç düşündük mü?

Radyasyonun yani bir enerjinin ışık demeti şeklinde yayıldığına inanıyoruz da, Peygamberimizin ağaç kütüğü üzerine basarak hutbe irad ettiğini, daha sonra üç basamaklı bir merdivene çıkınca, mescidin köşesine atılmış ağaç kütüğünün çocuklar gibi ağladığını, Peygamberimiz minberden inerek ağlayan çocuğu bağrına basan bir anne gibi kütüğün başını okşadığını ve ağlamasının dindiğini, hangi fizik kanunu çözebilir? 

Muhabbetsiz bir beden, sadece et yığınından ibarettir. Gönlüne, kalbine yatırımı olmayanların bedeni dünyaya bağlanıp, ahiret gerçeğine kapalı olduğu müddetçe, sadece bir et yığınından ibaret kalacaktır.

Şimdi, Müslüman toplumun, asırlardır, 11 ayın sultanı olarak kabul ettiği Ramazan ayımızla iletişime geçebiliriz. Hoş geldin Ey Ramazan ayı, dediğimizde, iç dünyamızın dili ne diyor acaba, hiç fark ettik mi? Hoş geldin, yani duygularımızı okşayan, zevk veren, ilgi uyandıran, iyi, güzel, latif, zarif özelliklere sahip olan, ne de iyi ettin aramıza gelmekle… Sıra geldi “hoş bulduk” diyene.

Sizleri iyi gördüm. Namazlarınızı kılıyorsunuz… Allah’ın gönderdiği kitabı iyi sahiplenmişsiniz… Farzları, vacipleri, sünnetleri yerine getirerek, Allah’ın yeryüzünde güvendiği şahitleri olduğunuza çok memnun oldum… İki aydır yaptığınız duanın kabul edilişine ne kadar sevinseniz yeridir, v.s

İşte Müslüman kulların Ramazan ayı ile olan manevi iletişim ve oluşumun gizemli dünyası böyle başlar… Ve yine hatırlayalım Recep ayının girmesi ile yaptığımız duayı…                                                                                          

“Allahım! Recep ve Şaban ayını bizim için mübarek kıl. Ve bizi Ramazan ayına kavuştur”, duasını ısrarla tekrarlayanlar, bugün dualarının kabulünün neşe ve sürurunu yaşamaktadırlar, öyle değil mi?

Müslüman insanın, iç dünyasında bulunan yetenekleri, kabiliyetleri inkişaf ettikçe, kalplerden ufuklar açılmaya başlar. Daha sonra eşyanın ve olayların iç yüzüne nüfuz etmesi devreye girer. Peygamberimizin: “Müminin bakışından çekinin. Çünkü o, Allah’ın nuru ile bakar” hadisini ve müjdesini anlamadan ve kavramadan yaşamak, rastgele bir hayattır.

Acluni’nin, Keşfü’l Hafa ismindeki eserinde rivayet edilen ve bazı ilim ehli tarafından sahihliği tartışılan bir hadiste, Peygamberimiz: “Allah, benim sadrıma neyi koyduysa, ben onu Ebubekir’in sadrına boşalttım” buyurur. Tıpkı Ramazan ayı da bünyesinde bulunan ve mahiyetini bilemediğimiz nice nimetleri,   gece ve gündüzlerine boşaltmaktadır.

İşte Ramazan ayımızın ilk gününe tahsis ettiğimiz bu mesajımızı, salih insanların dillerinden, eserlerinden, sohbetlerinden, bir arının nice çiçekleri gezip, sonunda bal yaptığı gibi, biz de mesajımızı öyle bir kıvama sokarak sizlere sunmaya çalıştık.

Böyle olunca tüm varlığımızla, ümit dünyamızla, gönlümüzden, kalbimizin derinliklerinden gelen manevi bir haykırışımızla “Hoş geldin on bir ayın sultanı, diyor ve “hoş bulduk” cevabının gönüllerde yankılanmasını diliyoruz.

yeniakit

Bu yazı toplam 843 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar