Fazıl Say'ın Ercan Harmancı'dan Farkı Ne?

Fazıl Say'ın Ercan Harmancı'dan Farkı Ne?

"Bu iki davanın bize öğrettiği şey şudur: Adına uluslararası denilen "hukuk" Ercan Harmancı'dan yana değil, Fazıl Say'dan yanadır. Onlar için söylediğiniz şeyin "ifade özgürlüğüne" mi, yoksa "ayrımcılığa, aşağılamaya" mı gireceği "kim" olduğunuzla ilgilid

Fazıl Say'ın Ercan Harmancı'dan Farkı Ne? / Mücahit Gültekin / İslamianaliz

 

2017'nin son günlerinde beden eğitimi dersinde kızların "eşofman" giymesine ilişkin attığı twitlerle gündem olan Ercan Harmancı hakkında mahkeme kararını verdi.

Ercan Harmancı, Türk Ceza Kanunu'nun 216/2. maddesindeki, "Halkın bir kesimini, sosyal sınıf, ırk, din, mezhep, cinsiyet veya bölge farklılığına dayanarak alenen aşağılayan kişi, altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır." hükmü gereğince 6 ay hapis cezasıyla cezalandırıldı. MEB de, Ercan Harmancı'yı öğretmenlik görevinden ihraç ederek öğrencilerden uzak bir kurumda "karantinaya" aldı.

Mahkemenin verdiği kararda, Ercan Harmancı'nın twitter'dan paylaştığı, suça delil teşkil eden ifadeleri şöyle: "Ya benim çok sapık duygularım var ya da şeytan onlara uğramıyor. Bir genç kızın vücut hatlarını gördükten sonra şeytan size üflemiyorsa ya erkekliğinizi ya imanınızı kaybetmişsiniz demektir. Kız öğrencilerin giydiği eşofman onları çıplak yapar.", "Beden eğitimi değil, bedeni şeytana hazırlama eğitimidir.", "Bir Beden Eğitimi öğretmeninin karşısında vücut kıvrılıyorsa ne kadar olması önemli değil onun adı zinadır."

Hatırlanacağı gibi Ercan Harmancı bu ifadelerinin ardından sosyal medyada lince uğramıştı. Yazılıp çizilenleri internetten araştırıp okursanız, "linç" kelimesinin gayet mütevazı durduğunu göreceksiniz. Üstelik istinaf yolu henüz kullanılmamışken Birgün Gazetesi Ercan Harmancı'nın yeniden göreve "dönemeyeceğini" adı verilmeyen "MEB yetkilileri"ne dayandırarak bildirmişti.[1]

Ercan Harmancı'ya verilen cezayı okuyunca, aklıma hemen Fazıl Say'ın davası geldi. Fazıl Say da aynı maddeden yargılanmış (3. bendinden), 10 ay hapis cezası almıştı. Ama kendisine verilen ceza yargıtay tarafından bozularak beraat etmişti.

İlginçtir Fazıl Say da twitter'dan paylaşımda bulunarak şunları söylemişti:

"Irmaklarından şaraplar akacak diyorsun, cenneti ala meyhane midir? Her müminine 2/iki huri vereceğim diyosun, cenneti ala kerhane midir? Bilmem farkettiniz mi ama nerde yavşak, adi, magazinci, hırsız, şaklaban varsa hepsi allahçı, bu bir paradoks mu?"

Ercan Harmancı'yı linç eden medya/sosyal medya o dönemde tam tekmil Say'ın arkasında durmuş ve yazılanları "ifade özgürlüğü" olarak değerlendirmişti; mikrofon uzatılan/eli klavyeye giden hemen herkes Avrupa Birliği'nden, insan haklarından, demokrasiden, liberalizmden bahsetmişti. Say'ın arkasında duran basın, haberi aktarırken ısrarla Say'ın "Ömer Hayyam'ın" rubaisini paylaştığını söylüyor ve ama "Bilmem farkettiniz mi..." diye başlayan son cümleyi makaslıyordu.[2]

Dahası AB’de Say için açıklama yapmış, yerel mahkemenin verdiği kararın "endişe verici" olduğunu söylemişti. AB Konseyi Sözcüsü Maja Kocijancic şu ifadeleri kullanmıştı: "AB Komisyonu, Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları doğrultusunda ifade özgürlüğüne tam saygı göstermesinin öneminin altını çiziyor."

Sadece AB Konseyi değil, Human Rights Watch, Amnesty International, Basın Konseyi, CHP, Türk-Alman Parlementerler Grubu, Uluslararası Pen Kulübü vb. pek çok ulusal ve uluslararası örgüt Say'a sahip çıkmıştı.[3] Almanya'dan Yeşiller Partisi, Sosyal Demokrat Parti ve Sol Parti'den 102 milletvekili Başbakan Erdoğan'a mektup göndererek Say için duydukları kaygıyı dile getirmişlerdi.[4] Öte taraftan dünya basını da devreye girmiş; BBC, Bloomberg, Huffington Post, Libero Quitidiano, La Repubblica, Telegraph,Guardian, Financial Times mevzuyu dünya kamuoyuna taşımıştı.[5], [6] Hepsi aynı şeye vurgu yapıyordu: "İfade özgürlüğü".

Say'a olan destek dalga dalga yayılsa da, kuşkusuz, 10 aylık hapis kararının götürüldüğü Yargıtay'ın ne diyeceği önemliydi. Beklenen oldu ve Yargıtay 8. Ceza Dairesi 26 Ekim 2015'te, yerel mahkemenin verdiği kararı bozdu. Gerekçesini şöyle açıkladı:

"Özgürlük esas, kısıtlama istisnaidir. İçinde bulunduğumuz yüzyılda, çağdaş olduğuna inandığımız ülkemizde, varlığına her koşulda güvendiğimiz hukuk sistemimizde, özgür bireylerden oluşan özgür bir toplum olmak adına daha hoşgörülü ve geniş bakış açısına sahip olmak gerekmektedir. Dosya içeriğine göre, sanığın suça konu sözleri; kamu güvenliği açısından açık, yakın ve ciddi bir tehlikeyi somut olarak ortaya çıkarmadığı, şiddet çağrısı ya da tavsiyesi niteliğinde bir anlatım olmadığı gibi sanığın yasal çerçevede ifade özgürlüğünü kullandığı da dikkate alınmalıdır."[7]

Yargıtay'ın verdiği bozma kararına dayanarak İstanbul 71. Asliye Ceza Mahkemesi'nin verdiği beraat kararının gerekçesinde neredeyse bütün ulusal ve uluslararası metinler sıralanmıştı: İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasa'sının 24/1, 25/1 ve 26/1 maddeleri, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Venedik İlkeleri...[8]

Ulusal ve uluslararası baskılar sonuç vermiş, "Allahçılar" için kullanılan "yavşak", "adi", "magazinci", "hırsız", "şaklaban" tanımlamaları "aşağılama" olarak değerlendirilmemiş, "kamu barışını" bozma gibi bir tehlike görülmemişti. Yargıtay'ın da söylediği gibi, liberal demokrasilerde "özgürlük esas, kısıtlama istisnai"ydi...

Peki, Ercan Harmancı'nın ifadelerinde ne vardı ki, bu "esas"a dâhil edilmemişti?

Mahkeme kararını birkaç kez okudum. Hakimin Ercan Harmancı'yı "suçlu" ilan ederken dayandığı gerekçeler hayli ilginç. Şöyle deniyor kararda:

"... her ne kadar doğrudan atılı suçun tanımında bahsi geçtiği şekliyle halkın bir kesmini hedef alıyor olduğu açıkça anlaşılmıyor ise de, bütün olarak sanık tarafından yapılan paylaşım incelendiğinde cinsiyet farklılığına dayalı olarak toplumdaki kadınların bir cinsel obje olarak değerlendirildiği, doğrudan muhatap alınmamış olsa bile sanık tarafından yapılan paylaşımın halkın bir kesimi olan kadınları alenen aşağıladığını kabul etmek gerektiği kanaati ile sanığın üzerine atılı suçun sübut bulduğu.

Gerekçe çok mantıklı değil çünkü eğer kadınları "cinsel obje" olarak değerlendirmek, kadınları aşağılamak anlamına geliyorsa Ercan Harmancı'ya gelinceye kadar muhtemelen hapishaneler dolmuş olurdu... Herhalde savcılar/hakimler ülkemizde yayınlanan klipleri, dizileri ya da 8 Mart yürüyüşlerini hiç izlememiş olmalılar!

Dahası, eğer Ercan Harmancı'ya illa "cinsiyet ayrımcılığından" dolayı ceza verilecekse bu sadece kadınları değil "erkekleri aşağılamak"tan dolayı da verilmeliydi; çünkü "erkekliklerini ya da imanını" kaybetmiş olmakla itham edilen erkekler...

Öte taraftan Harmancı'nın ifadelerinde bir "aşağılama" varsa, bu "cinsiyete" değil "giyim tarzına" yönelik...

Sonuçta aynı maddeden iki ayrı dava, iki ayrı fail... Birine "beraat" verilmiş, diğerine ceza. Kararlar arasındaki farkı "fiilde" değil failin kimliğinde ve fiilin yöneltildiği kitlede aramak gerekiyor. Seküler bir kimlik "yavşak", "adi", "magazinci", "hırsız", "şaklaban" derse ve bunu "dindar" bir kitle için söylerse "aşağılama" olmuyor; "ifade özgürlüğü"ne sokmak için dünyanın bütün anlaşmaları ve gerekli maddeler özenle inceleniyor.

Bu iki davanın bize öğrettiği şey şudur: Adına uluslararası denilen "hukuk" Ercan Harmancı'dan yana değil, Fazıl Say'dan yanadır. Onlar için söylediğiniz şeyin "ifade özgürlüğüne" mi, yoksa "ayrımcılığa, aşağılamaya" mı gireceği "kim" olduğunuzla ilgilidir. Bu, bugün böyle olduğu gibi dün de böyleydi. AİHM'e götürülen Refah Partisi kapatma davası ve Leyla Şahin davaları bunun açık örnekleridir.

Dolayısıyla, asıl tartışmamız gereken üzerimize kurulan bu seküler tahakkümdür. Asıl tartışmamız gereken bu seküler tahakkümün bize yerleştirdiği "özür dilemeci", "ama!"cı tavır, "o da öyle söylemeseydi" dedirten eziklik duygusudur. Sorun "üslup" değil (o tartışılabilir), bizi üslubu/konuyu tartışmaya yönelten motivasyon, bu motivasyonun psikolojik kaynaklarıdır.

Seküler tahakkümün böylesi girdapları asla yoktur. Örneğin Fazıl Say için "Tamam da kardeşim, senin üslubun da hiç hoş değil. Adamlara 'yavşak', 'adi' "şaklaban'...demediğini bırakmamışsın" ezikliğine hiç girmezler.

Asıl tartışmamız gereken adaleti hala Avrupa'da arıyor oluşumuz; AB bizi aşağıladıkça, aşağılananların hâlâ AB kapılarında "stratejik hedef" türküsü çığırmaları, "sığınmacı"tutumlarıdır. Asıl tartışmamız gereken Fazıl Say'ın dayanacağı bir "uluslararası"nın olması ama Ercan Harmancı'nın dayanacağı bir "uluslararası"nın olmamasıdır.

Asıl tartışmamız gereken bizim ‘madun’luğumuzdur.

 

Dipnotlar:

[1] https://www.birgun.net/haber-detay/harmanci-goreve-donemez.html?fbclid=IwAR0HPC7RDP6TLR6UKVFyScXybBEAOMhP3sbfvB-NIMzlLoubzfERbfRfWTY

[2] Örneğin Bkz.http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/395033/Yargitay___Fazil_Say_in_paylasimlari_dusunce_ve_ifade_ozgurlugu__dedi.html

[3] https://m.bianet.org/bianet/insan-haklari/145897-fazil-say-in-hapis-cezasina-tepkiler

[4] https://www.dw.com/tr/faz%C4%B1l-say%C4%B1n-davas%C4%B1na-almanyadan-tepki/a-16602522

[5] http://www.radikal.com.tr/dunya/dunya-basinindan-fazil-say-kararina-tepkiler-1129655/

[6] https://www.ensonhaber.com/fazil-saya-hapis-kararina-gelen-tepkiler-2013-04-15.html

[7] http://www.hurriyet.com.tr/gundem/fazil-say-kararinin-gerekcesi-suclama-zorlama-40031630

[8] https://www.timeturk.com/fazil-say-hakkindaki-beraat-kararinin-gerekcesi/haber-330914