Erbakan sağ olsaydı... Sizi gidi montajcılar sizi!

 

Bugün 27 Şubat 2014...

27 Şubat 2011’de Rahmet-i Rahman’a kavuşan “Necmettin Erbakan Hocamız”ın üçüncü vefat yıldönümü... 

Onu, bir defa daha “rahmet”le anıyor ve “mekânının cennet olmasını” Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyoruz...

Nur içinde yat Hocam...

Eğer “yaşıyor” olsaydı;

Herhalde, “Sizi gibi montajcılar sizi!.. Sizi gidi taklitçiler sizi!.. Sizi gidi rantiyeciler sizi!.. Sizi gidi faizciler sizi... Sizi gidi masonik kafalar sizi!” derdi...

Hayatı boyunca “rantiyeci”lerle, “faizci”lerle, “taklitçi”lerle ve “montajcı”larla mücadele etti ve sürekli olarak dedi ki;

* “Türkiye 50 yıldır montajla oyalanıyordu... Şimdi montaj devri kapanıyor, şahsiyetli Milli Görüş devri başlıyor.”

* “Bugüne kadar taklitçilikte çok şey kaybettik, şimdi taklitçilik devri kapanıyor, şahsiyetli Milli Görüş devri başlıyor.”

* “Taklitçi bir millet, ileri bir teknoloji ve sanayiye sahip olamaz, montajla, gazoz fabrikasıyla ve müstemleke tipi yatırımlarla vaktini geçirir, böylece geri kalır.”

Gerçekten öyle değil mi;

“Montajcılık”tan vazgeçip, “yerli  bir marka” üretebildik mi?.. “Faizcilik”ten, “rantiyecilik”ten vazgeçip, “üretim”den para kazanabildik mi?..

“YENİDEN BÜYÜK TÜRKİYE” İDEALİ

Merhum Erbakan Hoca, Türkiye’yi “hantallık”tan kurtarıp, “Yeni Türkiye”nin, daha doğrusu “Yeniden Büyük Türkiye”nin kurulması için çok çaba sarf etti...

Ne var ki;

Türkiye’yi, “İsrail’in, Amerika’nın, IMF’nin, kısacası Batı’nın ve Batıcılar’ın kucağından kurtarma” çabası, sonunda “İsrail’in emir ve talimatları” ile boşa çıkarıldı ve Erbakan’ın “başbakan”lığındaki Refahyol Hükümeti iktidardan düşürüldü!..

HEP İSRAİL... HEP İSRAİL!

“Kim” düşürdü, “neden” düşürdü?..

Dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir’in, İsrailli Stratejist Martin Sherman’la birlikte yazdığı makale 2002’de “Middle East Quarterly” adlı dergide yayımlandı. “İstikrar için formül: Türkiye artı İsrail” başlıklı yazıda, Erbakan’ın Başbakanlığı ile İsrail menfaatlerinin tehlikeye girdiği, post modern darbe ile de bunun bertaraf edildiği şöyle anlatılıyordu:

* “Erbakan için, İsrail bir ‘ebedi düşman ve Arap ve İslam dünyasının kalbinde bir kanser idi... Erbakan, İsrail ile Ankara’nın ilişkilerini dondurmaya ve iki ülke arasındaki ikili anlaşmaları iptal sözü verdi.” 

* “İsrail-Türk ticaret hacmi 1990’lar boyunca sürekli arttı. Bu bağlar, 1996 yılında Refah Partisi’nin iktidara gelişiyle yıprandı. Necmettin Erbakan, İsrail’le anlaşmaları dondurma sözü verdi... Laik Cumhuriyet’in mirasını korumakla yükümlü olan Ordu; Erbakan’a açıkça şu mesajı verdi: Koltuklarımızda öylece oturup, ülkenin yüzünü İslam’a dönmesini, İsrail-Türk askerî ilişkilerinin tehlikeye atılmasını izlemeyeceğiz.”

Bu “operasyon”da; Çevik Bir, elbette yalnız değildi... Bülent Ecevit için “şefaatçi” olacağını söyleyen ama “Erbakan ile bir defa bile görüşmeyen”, hatta “görüşme talepleri”ni reddeden Fethullah Gülen, aynen “Çevik Bir gibi düşünüyor” ve 18 Nisan 1997 tarihli Hürriyet’in manşetinde yayınlanan beyanatıyla, Erbakan’a şöyle sesleniyordu:

“Beceremediniz, artık bırakın!”

“Emaneti iade edip, çekilin!”

KASA FIRLATMA... UYDU FIRLATMA!

Aradan yıllar geçti...

Merhum Erbakan Hoca, belki de bir daha “28 Şubat’la karşılaşmaması” için, Cenab-ı Allah, 27 Şubat 2011’de teslim aldı ruhunu!..

Türkiye ise, merhum Erbakan’ın da işaret ettiği gibi, “Yeniden Büyük Türkiye” yolunda hızla ilerliyor.

Ne var ki;

Türkiye’nin “montaj sanayii”ne mahkûm kalmasını isteyenler, hâlâ “Eski Türkiye”nin devamı için mücadele ediyorlar... Hayır, mücadele etmiyorlar, resmen ve alenen savaşıyorlar!..

Gözleri öyle dönmüş ki;

“Tayyip Erdoğan gitsin de, Türkiye batarsa batsın!” deme noktasına geldiler!..

Bu “hedef”e ulaşmak için yapmadıkları “çirkeflik”, denemedikleri “iğrençlik” kalmadı... Piyasaya, “montajlı kaset” sürme “alçaklığına” bile yeltendiler!..

Artık ortaya çıktı ki;

Bunlar “eski Türkiye’de” kalmışlar!..

Hâlâ “kaset”le iş bitirmeye, “montaj”la hükümet düşürmeye çalışıyorlar.

İşte, Başbakan Tayyip Erdoğan ile oğlu Bilal Erdoğan arasında geçtiği iddia edilen telefon görüşmesi...

Sadece Aydınlık yazarı Mehmet Faraç’ın bir cümlesini aktarmak istiyorum... 

Mehmet Faraç; “Ben, AKP’nin tazminata mahkûm ettiği bir yazarım” diyor ve ekliyor;

“Kimse kusura bakmasın, Başbakan’ın bu ses kaydı komik diyalogları nedeniyle kuşkuludur. AKP’ye karşı olmak tamam da, Erdoğan ile oğluna ait olduğu iddia edilen ses kaydının inandırıcılığı yok. Tiyatro düpedüz...”

Niye kuşkulu?..

Niye tiyatro?..

Çünkü efendim;

Bilal’i arayıp, “Evdekileri (paraları) sıfırlayın” diyen bir Başbakan, kalkıp da, hiç, “oğlum dinleniyorsun” der mi?..

Başbakan, hem “dinlendiğini” bilecek, hem de böyle konuşacak, öyle mi?..

Bu, başta Erdoğan olmak üzere, herkesin “zekâ”sı ile alay etmektir!..

Demek oluyor ki;

“Eski Türkiye”nin adamlarında “eblehlik” ve “gerzeklik” devam ediyor.

Kabul etmek gerekir ki;

“Eski Türkiye”de olsa, bunca “kalkışma”dan, bunca “operasyon”dan ve bunca “kaset”ten sonra, ortada “Hükümet” filân kalmaz, yıkılırdı...

Malûm; 

4 Nisan 2001 tarihinde, yani Bülent Ecevit’in Başbakanlığı döneminde, Ahmet Çakmak adlı bir esnaf; Başbakanlık binası önünde “yazar kasa” fırlatmıştı!..

Bu “protesto”lar yurt geneline yayılmış ve “Bülent Ecevit’in çöküşü” başlamıştı!..

“Eski Türkiye”de böyleydi...

Ama “Yeni Türkiye”de;

Artık, yerlere “yazar kasalar fırlatılmıyor”, uzaya “uydular fırlatılıyor!”

Çok yol katettik, çoook... 

“Yazar kasa fırlatma”dan, 

“Uzaya uydu fırlatma”ya geldik...

CEMAAT’E NE OLUYOR Kİ!

Peki, “IMF’ye borçlu” olduğu için onun “emir ve talimatları” doğrultusunda, Kemal Derwish’in eliyle “15 günde 15 yasa” çıkaran bir Türkiye’nin, bugün “IMF’ye borçlarını ödemiş” ve dahası “IMF’ye borç verecek bir ülke” seviyesine gelmesi, “dünyanın parmak ısırdığı projeleri” hayata geçirmesi, “kendi otomobilini, kendi uçağını, kendi tankını, kendi uydusunu ve kendi savaş gemisini” yapmaya kalkması, “birilerini” rahatsız etmez mi?..

Öyle ya;

“Türkiye, Türklere bırakılmayacak kadar önemli bir ülkedir” demiyorlar mı?..

Bırakmak istemiyorlar işte!..

“Neocon”lardan “Yahudi lobisi”ne, “Almanya”sından “İngiltere”sine kadar bütün ülkeler “Türkiye’nin istikbali ve istiklâli” ile oynamıyorlar mı?..

Haa, onlar elbette  yapacaklar... 

Çünkü; Türkiye, “ellerinden  gidiyor!”

İyi de;

Fethullah Gülen Cemaati’ne ne oluyor?.. Paralel Yapı’ya ne oluyor?..

Hem, “bizim bu işlerle alâkamız yok” diyorlar, hem de “Paralel Yapı”nın vukuatlarını sonuna kadar savunuyorlar, “17-25 Aralık Darbecileri”ne sahip çıkıyorlar!..

İşte gördünüz;

“Yasıdışı soruşturma yapmak”la ve “7 bin kişiyi dinletmek”le suçlanan “savcı”lara sahip çıkıp; “Böyle bir dinleme kesinlikle yok” diyorlar...

İyi de, sorarlar adama;

“Size ne be adamlar?.. Ne yani, siz; Telefon Dinlemelerinden Sorumlu Devlet Bakanı mısınız?.. Nihayetinde savcılar suçlanıyor, size ne?.. Onları savunmak size mi düştü?.. Yoksa, bu işleri ortaklaşa mı yürütüyorsunuz?.. Bu kirli plânın dışında mısınız, yoksa tam göbeğinde misiniz?.. Değilse, kaç kişinin dinlendiğinden, kimin dinlettiğinden size ne?..”

HERKESİ DİNLEMİŞLER!

Bu kadarla kalsa, yine iyi!..

Önceki akşam Kırıkkale’den, Sakarya’dan, Ankara’dan ve Antalya’dan arayan okurlarım, “sanki sözleşmişler gibi” hep aynı şeyi söylediler:

“Buralarda dinlenmeyen kişi kalmamış!.. Vali’sinden Belediye Başkanı’na kadar herkesi dinlemişler!.. 

Sadece dinlemekle kalmamışlar, kasetlerini de çekmişler!..

Erdoğan ve oğlu arasındaki görüşmenin kasetlerini de yayınlayacaklarmış!.. Bunları görünce, Erdoğan istifa etmek zorunda kalacakmış!.. 

Cemaat mensupları, şimdi de bu şayiayı yayıyorlar!..”

Allah Allah; 

“Konuştukları” iddia edilen saatte Erdoğan Konya’da, Bilal ise İstanbul’da!.. 

Peki, “Konya’daki Başbakan” ile “İstanbul’daki oğlunu” nasıl yan yana getirecekler?..

Pardon;

Bunların, hâlâ “montaj döneminde” kaldığını unuttum... Yaparlar mı, yaparlar... 

Montajla, kasetle, sür piyasaya!..

Dedim ya, merhum Erbakan Hoca yaşıyor olsaydı, herhalde şöyle derdi;

“Sizi gidi montajcılar sizi!”

HEP RİYA... HEP RÜYA!

Sizi bilmem ama, bana göre “tam bir panik” halindeler... 

Yaptıkları işler “güç”lerinin değil, “şaşkınlık”larının ifadesi!..

“Denize düşenin yılana sarılması” gibi, bir yandan “yolsuzluk ve rüşvet” iddialarına sarılıyorlar, bir yandan “montaj kaset”lere sarılıyorlar, bir yandan da “rüya”lara sarılıyorlar!..

“Kullanabilecekleri” her şeyi, “kullanabilecekleri” herkesi kullanmaya çalışıyorlar!..

Kullanmaya çalıştıkları son kişi de, “Çarşamba Cemaati’nin lideri Mahmut Hocaefendi ve onun gördüğü rüya”(!) imiş, iyi mi?..

“Çarşamba Cemaati”nden bir okurum anlattı... Antalya’da, “Gülen Cemaati”nin toplantılarında, “Mahmut Hocaefendi’nin gördüğü bir rüya”(!) anlatılıyormuş!..

Güya, Mahmut Hocaefendi, rüyasında “Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed”i görmüş... Peygamber Efendimiz’in bir yanında Mahmut Hocaefendi, bir yanında da Fethullah Gülen oturup, sohbet ediyorlarmış... “Rüya”(!) bu ya; Mahmut Hocaefendi, “Erdoğan’dan şikâyet” edince, Peygamber Efendimiz, Başbakan Erdoğan’ı huzuruna çağırmış ve iki yanındakileri göstererek; “Sana bu cemaatleri ezdirmem!” diye azarlamış!..

Bu “rüya”Antalya ve civarında yayıyorlarmış, iyi mi?..

Bu kadar sapıtmışlar!..

Şu saçmalığa bakın!..

Fethullah Gülen kiim,

Mahmut Hocaefendi kim?..

Söyleyin Allah aşkına;

Hayatında “herhangi bir İslâm âlimi” ile bir defacık bile yan yana gelmemiş bir Fethullah Gülen, rüyada(!) bile olsa, Mahmut Hocaefendi ile hiç yan yana gelir mi?..

Bu tür “saçmalık”ları bu tür “yalanlanmış rüya”ları yaymaya çalışıyorlar ki; “yalnız değiliz” diyebilsinler!..

Dedim ya;

“Panik”teler!..

Gittikçe “yalnızlaşıyor”lar!..

“Erdoğan’ın hedefi sadece biz değiliz, bütün cemaatler!” diyebilmek için, durmadan “rüya” uyduruyorlar ve “herkesi kullanmak” istiyorlar!..

Sürekli saçmalıyorlar!..

“Fabrika”ları çok... Kiminde “yolsuzluk ve rüşvet” üretiyorlar, kiminde “kaset” üretiyorlar... Tabiî, kiminde de “rüya” üretiyorlar!.. Hâşâ “Peygamberimizi kullanma”(!) alçaklığında bile bulunuyorlar!..

“Kendileri rüya üretmese” de,

Mahmut Hocaefendi’ye ürettiriyorlar!..

Nasıl olsa;

“Yalanda sınır yok!”

Adeta “ishal” olmuş gibi;

Habire “yalan”, habire “rüya”, habire “riya” ve “montaj kaset” fışkırtıyorlar!..

“Sizi gibi montajılar sizi!”

 ********************************************

CNN ve BBC, Red Kit’in “akbaba”ları gibi!

Sizi bilmem ama, ben çocukluğumda Red Kit gibi, Tommiks gibi Texas gibi “çizgi roman”ları çok okudum... Özellikle Red Kit’lerde, “kurumuş bir ağaç dalı”na konmuş “akbaba”lar hiç eksik olmazdı... Beklerlerdi ki; susuz kalmış veya yaralanmış adam “ölsün” de, başına üşüşüp parçalayalım!..

Tıpkı, bugünkü CNN ve BBC gibi... 

“Üretilmiş kaset” olayı gündeme geldiğinden bu yana; gerek CNN, gerek BBC, tıpkı “Gezi kalkışması”na verdiği gibi, bu tezgâhı da iki gündür “birinci haber” olarak veriyor, iyi mi?..

Neymiş; “Erdoğan Hükümeti çok zorda”ymış, “düştü-düşecek halde”ymiş, “Protesto gösterileri bütün Türkiye’ye yayılmış!”

Malûm, aynı dili “Gezi kalkışmaları”nda da kullanmışlardı... 

“Gezi’den 15 gün önce kiraladıkları canlı yayın araçları” ile “tam 9 saat canlı yayın” yapmışlar, “Hükümet gitti, gidiyor” havası vermişlerdi...

Şimdi de aynısını yapıyorlar... “Ölüm” bekleyen “akbabalar” gibiler... Ama yine avuçlarını yaladılar... Zira, “Hükümet’e protesto” dedikleri eylemler, “30-40 kişilik gruplar”la sınırlı kaldı... “CHP’nin ve Sarıgül’ün Taksim çağrısı” da “fiyasko” ile sonuçlandı, millet bu tuzağa düşmedi!..

“Akbaba”lar, hâlâ beklemede!..

Bu gidişle, kendileri düşecekler...

yeniakit

Bu yazı toplam 1202 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar