Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Düşmanımın Düşmanı..

Meşhur bir söz var: Düşmanımın düşmanı benim dostumdur.. Paralel yapı, Erdoğan’a da, AK Parti’ye de savaş açmış durumda. Türkiye’ye savaş açanlarla dost olduğuna göre PKK ile kol kola girmesi sürpriz değil. İsrail ile zaten eski dost, Vatikan’la da öyle. ABD yaşıyor, kimlerle iş tuttuğu da malum.

Gelinen noktada artık geri dönüş yok.

AK Parti çevrelerinden birileri, parti ile cemaatin arasını bulmak, bu savaşı sona erdirmek, eski günlere dönmek için hayal kursa da artık bunun geri dönüşü yok..

Bu arabuluculuk fikrini ortaya atanlar, Gülen’e “bu sevdadan vazgeç, özür dile” filan demiyorlar.. Hükümetin operasyonları durdurmasını, Gülen ve paralel yapının da Erdoğan’a ve AK Parti’ye karşı eylem ve söylemlerini sona erdirmesini istiyorlar.

“Kayseri lobisi”nin  umutları boşa çıktı. Boydak’lara gözaltı ve Zaman gazetesinin kayyıma devredilmesi ile bütün köprüler atıldı. Şimdi “topyekun savaş” başlıyor. PKK Güneydoğu’dan, Paralel yapı kuzeybatıdan saldıracak. Terör tırmandırılmaya çalışılacak, kamuda uyuyan Paralelciler uyandırılacak..

Irak-Suriye sınırına dikkat. Tam da böyle bir zamanda Azerbaycan’la Ermenistan arasında yaşanan gerginlik bölgeyi daha da ısıtacak.. Rusya’nın bütün uyarılara rağmen gerilim politikasını daha da derinleştirmesi bekleniyor.. ABD’de seçim var, herkes kılı kırk yarıyor, Putin bu fırsatı bir ganimete dönüştürme çabasında.

PKK ile Paralel yapı yan yana gelince, bu cepheye artı mı getirir, eksi mi.. Bana kalırsa iki müflisten, bir başarı hikâyesi değil, iki iflas hikâyesi çıkar.. Bu iş her iki kesimdeki çözülmeyi daha da hızlandırır..

Hocaefendinin kehanetleri yine tutmadı. Kehanet yorgunu “The Cemaat”ın da artık bu oyunun farkına varması beklenir. Cemaatten beslenen ve cemaati besleyen şirketler ve patronlar da artık İpek-Koza, İstikbal olayından sonra sıranın her an kendilerine gelebileceğini görmüş olmaları gerekir.. Yurt dışına kaçanlar, paralarını dışarı kaçıranlar da kendilerini daha güvende olmadıklarını yakında anlarlar.. Hocaefendinin kerameti de bu serveti kurtarmaya yetmez. Bu paralar geldiği gibi gider.. Birilerinin himmeti, birilerinin kursağında kalır. Bu işler dün böyle oldu, bugün de böyle. Yarın da böyle olacak.

Cemaat kaçtığını sandığı şeye doğru koşuyor. Hem de yokuş aşağı koşar gibi. Boydakları 17 Aralık sonrası, “28 Şubat’ta bile bu kadar zulüm olmadı” gibi bir yazı yazarak uyarmıştım. Gazeteyi arayıp, “benim kendileri ile bir sorunum olup olmadığını” sormuşlardı. Mesaj açıktı. Oysa beni değil, kendi söz ve ilişkilerini sorgulamaları gerekirdi.. Ama kendilerinden o kadar emindiler ki.

Gülen son operasyonlardan sonra, yine aynı şeyleri tekrarladı. “Korkuyorlar, paniklediler, yakında gidecekler. Paranoya içindeler”. Peşinden gidenlerden bir kısmı, giderek seslerini kısarak da olsa, aynı şeyleri tekrarlamaya devam ediyorlar. Ama artık bir çoğu derin bir yalnızlık ve sessizlik içinde, sadece ne olacağını beklemekle yetiniyorlar. Psikolojileri çok kötü. Kriptoları, profesyonelleri anlamak mümkün, onlar için başka çıkış yolu yok. Kendilerini bu yolda yürümeye mecbur hissediyorlar. Aksi halde büyük bir bedel ödetileceği endişesini taşıyorlar.

Bu gidişle bu iş inceldiği yerden kopacak..

Önümüzdeki günler sıcak gelişmelere gebe.. Türkiye ve Suudi Arabistan’da DAEŞ’e karşı operasyon kararı almıştı ya, bir yandan da İran destekli Irak kuvvetleri bölgeye asker sevketmiş, PKK da operasyona katılmak istemişti. Şimdi ABD ve koalisyon güçleri, 30.000 kişilik bir kuvvetle Musul’u DAEŞ de geri almak için operasyon başlatıyor. Madem 30.000 kişi ile Musul’u DAEŞ’ten alıyorsunuz, buyurun Esed’i de kurtarın o zaman. Peki Musul’u kurtarıyorsunuz, Musul petrolleri ne olacak, bu petrol nereye akıtılacak. DAEŞ sadece Musul’da değil ki, Suriye’deki karargahları ne olacak?

Bakalım Davutoğlu’nun temaslarından sonra İran’ın Türkiye ile ilişkilerinde ve Suriye ile ilişkilerinde bir değişiklik olacak mı. Tabi, İran’daki son seçimlerin sonuçlarının yönetim üzerindeki etkisini de görmek gerekiyor.. İran bir çok şeyi tekrar gözden geçirmesi gerek. Türkiye ile zıtlaşmak, İran için bir felaket olabilir. Yarın Rusya’da bir iktidar değişikliği İran’ı zora sokabilir. İran yönetimi Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olabilir..

İran, Türkiye’den sonra gelen en büyük Türki devlet. Tek bir İran yok.. Etnik olarak Azerbaycan, Huzistan, Belücistan, Kürdistan ve Farisilerden oluşan ülkede bir Kum var, bir rehberlik makamı var, bir hükümet var, bir devrim muhafızları var, bir bazar var, bir meclis var.. En az bir düzine fraksiyon var.. Bir de rejim muhalifleri, laikler, ahlaki bir tefessüh içindeki gençler var. İdare içinde bir yığın sorun yaşanıyor. Kamu kaynaklarının kullanımına ilişkin ciddi eleştiriler söz konusu. İran bu konuda Türkiye ile kıyaslanamayacak kadar kötü durumda. İran’da normalleşme olmadığı sürece bu işlerin düzelmesi de pek mümkün gözükmüyor. İran’ın Türkiye ile yakınlaşması her iki ülke ve bölge için hayırlı olacaktır. Tabi, Esed, Irak, PKK ve Yemen politikası ile bir uzlaşma da çok mümkün gözükmüyor.

Önümüzdeki günlerde ne olacağını hep birlikte göreceğiz. Taşların yerine oturması için sanırım daha bir süre beklemek gerekecek. Ama şunu söyleyebilirim, çalkantılı, inişli çıkışlı da olsa gelişmeler doğru yönde ileri doğru. 

Selam ve dua ile.

yeniakit

Bu yazı toplam 930 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar