Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

"Bir korkunç ve acaib cinayet şebekesi" şübhesi giderilemedikçe..

"Bir korkunç ve acaib cinayet şebekesi" şübhesi giderilemedikçe..

Doğrudur ki, Osmanlı zamanında yaklaşık 400 yıl, devlet yönetmek gibi bir derdleri olmayan ve o yöndeki kabiliyetlerini geliştirmek ihtiyacı da duymayan arab rejimleri, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra 25 yılı aşkın bir süre işgal altında yaşadıktan sonra, siyasî açıdan kısmen de olsa istiklallerini/ bağımsızlıklarını alıp yeni yeni kendi ayakları üzerinde durmanın idmanlarını yaparken.. Siyonist İsrail rejimi de aynı yıllarda, iki bin yıl devletsiz ve sürgün hayatı yaşamış dünya yahudiliğinin bir devleti olarak dünya sahnesine adım atıyordu.. Ve Filistin Mes'elesi en hararetli şekliyle o günlerde ortaya çıkıyordu.. Yani, her iki taraf da henüz yeni yeni düzenliyorlardı kendilerini..

Elbette, siyonist yahudilerin arkasında, İkinci Dünya Savaşı'nı kazanmış olan bütün galib devletlerinin askerî, diplomatik, malî her türlü desteği de vardı.. Ama, her iki tarafın orduları da yeni yeni oluşuyordu ve eğitim açısından aralarında fazlaca bir fark yoktu; siyonist İsrail rejiminin en gelişmiş silahlara sahib kılınmasından farklı olarak.. Ama, arab rejimleri de nüfus bakımından, siyonist İsrail rejiminden, en az 20 kat daha fazla bir durumda idiler.. Çünkü, siyonist İsrail rejiminin yahudi nüfusu  ogünlerde, 2,5 milyon kadarken, onun çevresindeki arab rejimlerinin nüfusu 50 milyondan az değildi..

Ve böyle bir durumda, her iki tarafın da birbirine karşı üstün veya problemli ve dezavantajlı sayılabilecek tarafları varken, meydana gelen bir savaşta, arab rejimleri korkunç bir yenilgi aldılar..

O yenilginin ve sürüp gelen daha sonraki yenilgilerin genel çerçevesine bakıldığında görülecektir ki, o yenilgilerin temel sebebi, arab rejimlerinin ordularına komuta eden kadroların, müslüman halkların dünyalarından kopuk ve kendi halklarının inancına düşman bilip onunla savaşmak gerektiğini düşünen ve kendilerini -sözde- 'aydın' olarak niteleyen bir özelliği en göze çarpan bir husustur.. Arab rejimlerinin ordularındaki seçkin komutanlardan nicelerinin parayla, mevkı' ve iktidar vaadiyle çalındığı gibi iddialar da elbette önemsiz değildi, ama, asıl etken, onların kendi halklarının inançlarından utanıyor ve ona düşman kesilmiş olmalarıydı..

*

Şu son haftanın gazetelerinden, bu yazıda asıl değinilmek istenilen konuyla ilgili birkaç habere gelişigüzel bakmak bile, halkımızın ne büyük entrikalarla, -güreş tekniğiyle söylemek gerekirse-, çözmesi ne çetin bir 'terspaça -içkazık' oyunuyla karşı karşıya bulunduğunu göstermeye yeter de artar bile..

Bazılarının 'Ergenekon bir tevehhüme, hattâ bir 'paranoia'ya dönüştü..' diye küçümsemeye ve sulandırmaya çalıştığı ve hele de İttihad ve Terakkî'den bu yana yüzyıldır daha korkunç şekilde çalıştırılan bir entrika ve cinayet mekanizmasını bütün bu ortaya çıkan emarelerine rağmen anlamakta zorlananların kafasına illâ da topuzla vurmak mı gerekir?

Bir halkın dişinden-tırnağından ayırarak. Çoluk çocuğuna bile vermekte cimrilik gösterdiği harcamaları yaparak  ve hayatını, haysiyet namusunu, hak ve hürriyetlerini ve de ülkesini koruması ümidiyle oluşturduğu bir ordu kurumunun içinden bu kadar fesad kokularının, pis kokuların gelmesi, o halk için gerçekten de ne büyük talihsizliktir..

Geçenlerde mahkeme tarafından tutuklanan general rütbeli bir asker, hapis yolunda, moral olarak nasıl bir yıkıntı içine girdiğini çok net olarak yansıtan bir söz etmiş ve 'Biz kendi ülkesinde esir alınmış bir konumdayız'  demişti..

Bu söz, laf olarak çarpıcıydı, ama gerçeği ne kadar yansıtıyordu?

Bu yakınmayı yapan tipler içinden, 'Biz gerçekte kendi ülkesini işgale kalkışmış, kendi halkını esir almış ve kendi halkına hıyanet etmiş, kendi halkının aslî hayat değerlerine savaş ilan etmiş kimseleriz..' diyecek kadar mertçe itirafta bulunan kimseler de çıkar mı dersiniz..

Şu anda, TSK'daki 301 generalden 37 tanesi içerde.. Bu rakam, yaklaşık her 8 generalden biri demektir.. Nice emekli generallerde ve de albay rütbesinde, yani generalliğin eşiğine dayanmış kimseler de ve daha alt rütbelerdekiler de bu arada gözden ırak tutulmamalıdır..

Bu yüzlerce tutuklu askerlerin, Amerikalıların‚ "Our boys" (bizim çocuklar..) dediği darbecilerden olup olmadıkları hakkında şu anda elbette kesin bir şey söylenemez,  haklarındaki yargılamalar kesin hükme varmadıkça.. Ama, bu kişilerin tertemiz oldukları için tutuklandıkları da söylenemez, kesinlikle..

Nitekim, mahkemelere yapılan onca itirazların herbirisi, üst mahkemelerden de geri dönüyor.. Bu kadar yüksek rütbeli askerleri illâ da içeriye tıkmak gibi bir husûmet sözkonusu edilemiyeceğine göre, haklarında öok cidd'i deliller var demektir.. Ki, bu generallerden niceleri, 8-10 yıl öncelerde Meclis Komisyonları'na bilgilendirmek için çağrıldıklarında bile tenezzül buyurmuyorlardı.. Bugün ise, tutuklanıyor, cezaevlerine konulabiliyorlar.. Bu, Anayasa'da geçen sene nice zorluklarla gerçekleştirilebilen küçük bir kaç değişikliğin sonucu..

Bu zamana kadar, hesab vermek ne kelime, kendilerini Devletin Sahibi olarak gören bir güç odağına bugün, Devlet'in sahibinin millet olduğu ve ve milletin verdiği imkan ve yetkilerin haksız ve usulsüz olarak kullanılması halinde, herkesin hesab verme durumuna geleceği ihtar ediliyor.. Bu durum, hem halkımız ve ülkemiz ve hem de bizzat TSK için bir kazanımdır..

*

Ülke savunmasını asıl zaafa uğratan, yargılamalar değil; yargılanamaz/sorgulanamaz askerler olduğu anlayışıdır..

Bu tutuklamalarla ordunun zaafa uğratıldığı, ülke savunması ve savaş gücünün kırıldığı ileri sürülmeye çalışılıyor, sûret-i hak'tan gözükerek.. Halbuki, ülke savunmasını ve ordunun savaç gücünü asıl bu gibi hukuken ciddî  ithamların yapılabildiği generaller ve diğer askerler zaafa uğratıyor.. Nitekim, ülke içinde, Ortadoğu'nun en güçlü ordusu denilen bir büyük ve kalabalık ordunun, bir avuçluk bir silahlı terör örgütü karşısında bile, 30 yıla yakın bir süredir başarısız olmasının altında, kendi halkına düşman ve entrikalar kuran, kan ve çatışmalardan meded uman unsurların TSK içinde bulunması aslî etkendir.. Hattâ, bu gibi iç savaşların sürmesini isteyen nice entrika planlarının binlerce belgesi bugün bile, Genelkurmay yazısıyla 'Devlet sırrı' diye, iddianamelere konulmaktan engellenmiyor mu?

Bülend Arınç, geçen sene, herhalde bu gibi generalleri kasdederek, 'ilkemiz, iyi ki, böyle kumandanların işbaşında olduğu bir sırada bir savaşa girmemiş..'  derken, yanlış söylemiyordu..

Bu bakımdan, ordunun, müslüman halkın gerçek mânâda ordusu olması için, bu gibi temizlik operasyonlarına, yargılamalara devam olunmalı; adâletin herkese, bu arada generallere, kendilerinin ülkenin sahibi gibi gören ve kendilerine dokunulamaz sanılan askerlere de lâzım olduğu kesinlikle öğretilmelidir..

Şimdi, TSK'nın nasıl bir darbeler yuvası, bir cinayetler odağı haline dönüştürmek isteyenlerin bulunduğunu göstermesi bvakımından, şu son günlerin birkaç haberine bir göz atalım:

13 Haziran 2007 tarihinde Wastington'da, Hudson Enstitüsü tarafından düzenlenen toplantıya katılan bütün paşalar tutuklandı

03 Temmuz 2011: 13 Haziran 2007 tarihinde Wastington'da, Hudson Enstitüsü tarafından 'dehşet senaryosu' adı verilen toplantıya katılan iki paşa da Balyoz soruşturması kapsamında tutuklandı.

4 yıl önceki toplantıya katılan Tuğgn. Suha Tanyeri, ilk Balyoz Soruşturması kapsamında gözaltına alınırken, önce gün ise toplantının diğer TSK mensubu Tuğgn. Bertan Nogaylaroğlu da tutuklanarak cezaevine gönderildi.

'Hudson Toplatısı'nda dönemin Anaya Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu'ya suikasd düzenlendikten sonra TSK'nın Kuzey Irak'a girmesi üzerine bir senaryo tartışılmıştı ve büyük yankı uyandırmıştı. Toplantıdaki bir diğer tartışma konusu ise PKK lideri Murat Karayılan'ın yakalanarak Türkiye'ye gönderilmesi idi ve iddialara göre Nogaylaroğlu 'Bu durum hükümetin işine yarar' diyerek böyle bir gelişmeyi desteklememişti.

Balyoz Darbe Planı'nın ikinci iddianamesinde gözaltına alınan Nogaylaroğlu'nun birinci Balyoz Darbe Planı'nda da adı geçmişti. Balyoz Darbe Planı çerçevesinde, dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı Cumhur Asparuk'un nasıl gözaltına alınacağına ilişkin talimatta Nogaylaroğlu'nun adı geçiyordu. Bu belgeler yüzünden Balyoz savcısına ifade veren Nogaylaroğlu'nun hakkında takibsizlik kararı çıkmıştı. Bu kararın çıkmasından kısa süre sonra Nogaylaroğlu'nun adı, İkinci Balyoz İddianamesi'nin temelini oluşturan ve Gölcük'te yapılan aramalarda ele geçerilen belgelerde tesbit edildi. Bu iddiaların medyada yer almasıyla birlikte de Nogaylaroğlu TSK'dan Ocak 2011'de istifa etti. 2009 yılında tümgeneralliğe terfi eden ve 3 yıl daha görev süresi bulunan Bertan Nogaylaroğlu, Genelkurmay Başkanlığı'nda önemli bir makam olan Dış İlişkiler ve Güvenlik İşleri Daire Başkanlığı'nı yürütüyordu.

*

02.07.2011 :

2. Balyoz davası kapsamında yakalama emri çıkartılan Tümamiral Ertuğrul'a Cumhuriyet tarihinde bir ilk görev verildi.

 2. Balyoz Davası'nın iddianamesinde ismi geçen ve İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi'nin hakkında yakalama kararı çıkarttığı Tümamiral Ahmet Sinan Ertuğrul komutasındaki Türk Deniz Görev Grubu, Pakistan 'ın Karaçi Limanı'na geldi

Balyoz'da yakalama kararı çıkarılan Tümamiral Sinan Ertuğrul, cumhuriyet tarihinde ilk defa Hind Okyanusu'nda yapılan bir harekâta komuta ediyor. NATO ve çok uluslu harekatlara destek sağlamak amacıyla denize açılan üç savaş gemisi ve 700'e yakın personelin görev yaptığı Türk Deniz Grubu Karaçi Limanı'nda törenle karşılandı.

NATO ve çok uluslu hareketlara destek sağlamak, korsanlarla mücadele, bölge ülkeleriyle eğitim ve liman ziyaretleri yaparak ikili ilişkiler geliştirmek amacıyla denize açılan Tümamiral Ahmet Sinan Ertuğrul komutasındaki Türk Deniz Görev Grubu, TCG Barbaros (F-244), TCG Gemlik (F-492) ve TCG Gelibolu (F-493) firkateynleri ile gemilere denizde ikmal desteği sağlayacak olan TCG Yarbay Kudret Güngör (A-595) lojistik destek gemilerinden oluşuyor.

(...) Balyoz- Suga Harekât Planı'nın eklerinde adı geçen Ertuğrul, bu kapsamda savcıya ifade vermiş ve serbest bırakılmıştı. Suçlamaları reddeden Ertuğrul hakkında, ilk Balyoz İddianamesi'nde takibsizlik verilirken, 2010 YAŞ'ta terfi ederek Tümgeneral rütbesine yükselmişti.

Tümamiral Ertuğrul'un 8 Ağustos'ta görevini tamamladıktan sonra teslim olacağı tahmin ediliyor.

İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi 'nin İkinci Balyoz İddianamesi'nin kabulüyle haklarında yakalama emri çıkardığı Korgeneral Turgut Atman, Tümgeneral Beyazıt Karataş, Tümamiral Ahmet Sinan Ertuğrul, Tümgeneral Bülent Kocababuç, Tuğgeneral Mehmet Eldem, Tümgeneral Nedim Güngör Kurubaş, Tuğgeneral Mustafa Erhan Pamuk ve Albay Mehmet Örgen 'in avukatları karara itiraz etmişti. Talebi değerlendiren İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, kararın kaldırılması talebini oybirliğiyle reddetti. Mahkeme, "yakalama emri çıkarılması " yönündeki kararlarının yerinde olduğuna hükmetti. Dosya, yakalama kararına yapılan itirazın değerlendirilmesi için üst mahkemeye gönderildi.

*

29 Haziran 2011:

'JİTEM"e Suriye"de bombalı eylem yaptırdım..'

Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesi, Güneydoğu"da 1992- 1994 yılları arasında 8 kişinin öldürülmesiyle ilgili olarak "cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak, işkence yapmak ve öldürmek" suçlarından 15 kişinin yargılandığı JİTEM davasına dün devam etti.

Duruşmaya aralarında "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım ile itirafçı Abdulkadir Aygan"ın da bulunduğu 15 sanıktan, sadece, başka bir suçtan tutuklu bulunan Adil Timurtaş ile sanık ve mağdur avukatları katıldı.

Talimatla verdiği ifadesi mahkemeye ulaşan emekli Albay Arif Doğan, Suriye"nin Türkiye sınırına yakın bir köyünde bombalı eylem yaptıklarını anlattı. Eylemi düzenledikleri sırada dönemin Başbakanı Turgut Özal"ın, Hafız Esad"ı ziyaret ettiğini belirten Doğan, "Abdullah Öcalan"ın Türkiye"ye iadesini taleb etmiş. Esad da, "Siz bize Müslüman Kardeşler Örgütü"nün liderini teslim edin, Öcalan"ı teslim etmeyi düşünelim. Kaldı ki 2 saat önce Cemşeref Köyü"nde 75 vatandaşımız hayatını kaybetti" diyerek Öcalan"ı teslim edemeyeceklerini söylemiş" dedi. Doğan ifadesinde, şöyle konuştu: "Operasyonel faaliyetlerdeki gecikmeden dolayı JİTEM adı altında deneme amaçlı bir ünite kadro oluşturuldu. Jandarma İstihbarat Grup Komutanlığı ve JİTEM"in kurucusu benim. Bu yapının oluşması emrini veren Org. Burhanettin Bigalı"dır. 1990"da görevi Veli Küçük"e devrettim."

Sanık olarak yargılanan itirafçılardan Hüseyin Tilki, Ali Ozansoy, Adil Timurtaş, Hayrettin Toka ve Abdulkadir Aygan"ı tanıdığını, bunların da JİTEM"de görev aldığını anlatan Arif Doğan, şunları söyledi: "PKK, Güneydoğu"da batı plakalı TIR"ları yaktı. Ben de batı plakalarını söküp Güneydoğu plakalı TIR"lara taktırıyordum. PKK, batı plakalı araçları yaktığını düşünerek Güneydoğulu"ların TIR"larını yakıyordu. JİTEM"le Ergenekon'un hiçbir ilgisi yoktur. JİTEM"e gönüllü aldığımız ve içinde kadınların da bulunduğu kişileri ölüm bölgesi dediğimiz yerlere sıcak çatışmaya gönderiyordum. Silahları da ben dağıttım. JİTEM yapılanması halen devam etmektedir, beklemededir. İhtiyaç duyulduğunda bu faaliyetleri yönetebilecek kişiler vardır."

''Balyoz Planı'' soruşturması kapsamında Harb Akademileri Komutanı Orgeneral Bilgin Balanlı ve Hava Harb Okulu Komutanı Tümg. İsmail Taş'ın da aralarında bulunduğu 15'i tutuklu 28 sanığa ilişkin açılan davada, haklarında yakalama kararı çıkarılan 8 sanığın ismi de belli oldu.

İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekilliğince hazırlanan iddianameyi kabul eden İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi tensip zaptını da düzenledi.

Buna göre mahkeme heyeti, Tümamiral Ahmet Sinan Ertuğrul, tümgeneraller Beyazıt Karataş, Bülent Kocababuç ve Nedim Güngör Kurubaş, tuğgeneraller Mehmet Eldem ve Mustafa Erhan Pamuk, Korgeneral Turgut Akman ve Albay Mehmet Örgen hakkında, ''suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delillere göre kuvvetli suç şüphesini gösteren olguların bulunması, delillerin tam olarak toplanılmamış olması, sanıkların konumları itibarıyla delillere etki yapma ihtimalinin olması, atılı suçun CMK'nın 100. maddesindeki katalog suçlardan olması, sanıklar hakkında tutuklama şartlarının oluştuğu'' gerekçesiyle adlî kontrol hükümlerinin yetersiz kalacağını belirtti.

Mahkeme heyeti, 8 sanık hakkında bu gerekçelerle yakalama kararı çıkarıldığını ifade ederek, sanıkların mahkemenin yargı çevresi dahilinde yakalanmaları halinde en kısa zamanda mesai saatleri içinde mahkemeye getirilmesi, yargı çevresi dışında yakalanmaları halinde ise mesai saatleri içinde yol tutuklaması yapılarak mahkemede hazır edilmesine karar verdi.

Tutuksuz 5 sanığı da davetiye ile çağırarak, gelmemeleri halinde zorla getirileceği konusunda uyarı yapılmasına kararlaştıran mahkeme heyeti, Balanlı'nın da aralarında bulunduğu 15 tutuklu sanığın tahliye talebini de ''suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delillere göre kuvvetli suç şüphesini gösteren olguların bulunması, delillerin tam olarak toplanılmamış olması, sanıkların konumları itibarıyla delillere etki yapma ihtimalinin olması, atılı suçun CMK'nın 100. maddesindeki katalog suçlardan olması'' gerekçesiyle reddetti.

Tüm sanıkların 2002 yılından bugüne kadar nerede görev yaptıkları, görev yaptıkları süre içinde izin ve rapor durumları ile yurt dışında görev yapıp yapmadıkları hususlarının da Genelkurmay Başkanlığına müzekkere yazılarak sorulmasına hükmeden mahkeme heyeti, tutuklu sanık emekli Albay Hakan Büyük'ün Eskişehir'deki evinde ele geçirildiği iddia edilen dijital verilerle ilgili TÜBİTAK'tan bilirkişi raporu aldırılmasına ve TÜBİTAK'a sorulacak soruların yazıda ayrıntılı olarak belirtilmesini karara bağladı.

01.07.2011

Hurşit Tolon: 'Yaşar Paşa bizi sattı!'

Em. Org. Hurşit Tolon'un em. Org. Çetin Doğan, Yaşar Büyükanıt ve Çetin Sayer'i suçlayan sözleri ortaya çıktı

2. Balyoz davasının iddianamesinde çıkan internet yasaklı belgede Hurşit Tolon'un Çetin Doğan, Yaşar Büyükanıt ve Çetin Sayer'i suçlayan sözleri yer aldı.

Harb Akademileri Komutanı Orgeneral Bilgin Balanlı'nın da aralarında bulunduğu 28 sanıklı 2. Balyoz davasının en önemli delili İnönü Üni. Tarih Bölümü'nde görevli Prof. Dr. S.C.'nin bilgisayarında bulunan bir belge oldu.

Eski 1. Ordu Komutanı Orgeneral Hurşit Tolon'a ait olduğu ileri sürülen "Karşı devrimi durduracak hareketi Çetin Doğan'ın boşboğazlığı önledi" sözlerinin yer aldığı belgenin iddianameye girmeyen bölümü Habertürk gazetesinde yer aldı.

Belgede Tolon'un Yaşar Büyükanıt için "Yaşar Büyükanıt yerine Şener Eruygur Paşa'nın Kuvvet Komutanı olmasını istiyorum. Yaşar Paşa 2. Başkanlığı'nın son senesinde bizi sattı. İdeolojiyi terk etti" dediği öne sürülüyor.

Aynı belgede Tolon'un Orgeneral Çetin Saner için "sarhoş", Orgeneral Fevzi Türkeri için ise "dönek" ifadelerini kullandığı, "Özkök korkusuyla tavşan oldu" iddiası da var.

02 Temmuz 2011:

İstihbaratçı Tümgeneral Mutlu Arıkan, internete düşen ses kayıtlarının kendisine aid olmadığını söyledi

Genelkurmay İstihbarata Karşı Koyma (İKK) ve Güvenlik Dairesi Başkanı Tümgeneral Mutlu Arıkan, bazı basın yayın organlarında yer alan ve kendisine ait olduğu ileri sürülen ses kayıtlarının kendisine ait olmadığını söyledi. Ses kaydının montaj ile oluşturulduğunu ifade eden Arıkan, kayıtların devam eden davaları etkilemeye yönelik dezenformasyon amaçlı olduğunu iddia etti.

Tümgeneral Arıkan yaptığı yazılı açıklamada, bazı basın yayın organları ile internet sitelerinde ''İstihbaratçı Paşa'dan şok ses kaydı'', ''İstihbaratçı Paşa'dan şok itiraflar'' başlıklı haberlerde kendisine ait olduğu ileri sürülen bazı ses kayıtlarına yer verildiğini anımsattı.

Ses kayıtlarının kendisine aid olmadığını bildiren Tümgeneral Arıkan, şunları kaydetti:

''Bu ses kaydı tarafıma ait değildir. Bu ses kaydı montaj ile oluşturulmuş, halen soruşturulması ve kovuşturulması devam eden davaları etkilemeye yönelik dezenformasyon amaçlı bir yayındır. Bu ses kaydı ile doğrudan şahsımla ilgisi olmayan konularda şahsımı ve kurumumu küçük düşürmeyi hedefleyerek kişilik haklarımın ağır şekilde ihlal edildiğinin bilinmesini isterim.

Diğer taraftan bu konuda herhangi bir araştırma yapılmadan, kanuna aykırı bir şekilde oluşturulan bu kaydın internet ortamında yayınlanması, bu konuda ilgili mevzuata aykırı davranılması, konuşmaların tarafıma aitmiş gibi gösterilmesi ve yine çeşitli yorumlar katılarak yayınlanması evrensel basın meslek ilkeleri ve etik değerler bakımından oldukça düşündürücüdür. Ayrıca yapılan yayın TCK 133 ve 134. maddelerine göre de suç teşkil etmektedir.

Söz konusu yayınlara ilişkin olarak 5187 Sayılı Basın Yasası'nın 14. Maddesi ve 5651 Sayılı İnternet Ortamında Yapılan Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Hakkında Kanun'un 9. Maddesi gereğince 'düzeltme ve cevab talebi' yapılmış olup ayrıca gerekli yasal işlemler için müracaatta bulunulmuştur.''

O SES KAYITLARINDA NE VAR?

İnternete düşen ve Tümgeneral Arıkan"a aid olduğu iddia edilen ses kaydında Ergenekon soruşturmasıyla ilgili şok itiraflar var.

Ergenekon davasının delil klasörleriyle ilgili konuşan Arıkan, "Bu kadar belge neden Eruygur"da, Tolon"da var da, bende yok" diyor.

İşte o sözler: "2. iddianamenin ekleri hangi klasörde ne var içinde ne var? Hepsini şimdi şey yapıyoruz. Büyük oranda yani bizim bilmediğimiz hiçbir şey yok içerisinde. İddianamenin içerisinde geçenleri zaten ek olarak koymuş. Bu kadar doküman, bu kadar şey bilgi belge neden toplanır da ne bileyim işte Şener Eruygur"un bilgisayarından çıkar? Ne işi var? Niye Hurşit Tolon"un bilgisayarında durur bunlar, niye yani? Niye bende yok da, onda var."

SAVUNMAYA "TELEFONLU" TEPKİ

Kayıtta, Ergenekon sanıklarının "O belgeleri başkaları koymuş" savunmasına tepki gösteren Arıkan "E kardeşim telefon görüşmelerini de mi başkaları yaptı" ifadelerini kullanıyor. Arıkan şöyle devam ediyor: "Yani, Yaşar Büyükanıt"la ilgili toplamış bir sürü hastane evraklarını, ha bir de şu var tabii, bunlar bize aid değil. Başkaları koymuş. Ee kardeşim sana aid değil başkaları koymuş da bir de telefon görüşmelerin var senin. Onları da mı başkaları yaptı. Senin hiç görüşmemen gereken insanlarla da görüşmüşsün yani."

Gizlilik gerekçesi ile bazı Ergenekon belgelerini iddianame eklerinden çıkarttıklarını itiraf eden Arıkan"ın "Daha neler var" sözü dikkat çekiyor:

 "Bak iddianamenin eklerine bir sürü tutanak vardır orda bunların yayınlanması uygun değildir, bunların yayınlanması uygun değildir diye biz yazmışız. O da onları tutanağa geçirmiş ve dolayısıyla onları koymamış oraya. Daha neler var da. Şey, işte önceden, işte bize gönderildi bunların içinde askeri bilgi var mı, yayınlanmasına yönelik sakıncalı olduğu bilgi belge var mı diye. Biz onların hepsini inceledik. Daha iddianame ortaya çıkmadan önce gönderdik onları. Bunları kesinlikle işte devletin gizliliği ile ilgilidir. Yayınlanması sakıncalıdır diye. Daha onlar falan girmiş değil yani iddianamenin eklerine."

2. BAŞKAN"A AĞIR HAKARET

Genelkurmay 2. Başkanı Aslan Güner"e de Arıkan"dan "Beş para etmez" sözleriyle ağır eleştiri geliyor:

"Bizim ikinci başkan beş para etmez. Hiçbir şeyden anlamayan. Yani bana göre hiç. Kısmet işte birisi birinci sırada terfi etti. Birisi ikinci sırada. Birinci sıradaki terfi edemedi, ikinci sıradaki etti.'

Arıkan, Yaşar Büyükanıt'ın belgelerinin saklanmasıyla ilgili de şu ifadeleri kullanıyor: "Yaşar Büyükanıt'la ilgili ne kadar hastaneye gitmişse, bütün hastane kayıtları ne kadar işte ilaç almışsa, o ilaçlar tek tek, gün gün kayıtları tutmuşlar. Hurşit Tolon'dan çıkıyor bunlar. İfadesini okuyorum. İfadesinde soruyorlar peki bu belgeleri niçin topladınız? Neydi amacınız. Emir subayım filan şey yapmıştır, diyor. Eğer bana bir yerden e-mail'le filan gelmişse o da bilgisayarımı düzenlemiştir, diyor. Yaşar Büyükanıt'ın baldızı kocasını öldürmüş ve bütün bu adlî işlemler, şeyde.. İnsanların bilgisayarlarında.. Yaşar Büyükanıt'ın eşi kiminle samimiymiş. Salak ne gerek var?"

'SATACAKTIM DESEYDİN!'

Denizcilere Poyrazköy mühimmatlarıyla ilgili tepki gösteren Arıkan şöyle devam ediyor: "Daha önceden bunlara müdahildik, onlara dikkat edin, şunları yapın, bak şurada silah var... Bana cevaplar geldi; işte hiç bir silahımız, mühimmatımız eksik değil. Şak diye önlerine koydum. Buyurun dedim "Ben göndermişim, karşılığında cevap gelmiş. Her şeyimiz tamam" diye." Arıkan en ağır ifadeyi evindeki aramada Zir Vadisi"nde ele geçirilen cephaneliğin krokisi bulunan Mustafa Dönmez için kullanıyor: "Mustafa Dönmez falan var, adam kilit. Konuşmuyor. Ulan pe....k söyle... De ki, "Ben bunu işte ticari maksatla yaptım, silah satacaktım, onu satacaktım, bunu satacaktım." Onu da söylemiyor. Tabii, bütün bu olayların içerisinde, Ergenekon"a terör örgütü diyebilmeleri için olayın içinde şiddet ve cebir olması lazım, bir faaliyet olması lazım, bugüne kadar bunları bulamıyorlardı, ama son iki üç dalgada, bu Mustafa Dönmezler çıktı."

SİVİLLER TARAFINDAN KULLANDILAR

Bugün'ün haberine göre, Arıkan, Kent Otel buluşmalarına değinerek Şener Eruygur ve Hurşit Tolon"un siviller tarafından kullandığını şöyle savunuyor: "Ben onu söylüyorum. Vallahi de billahi de bunlar saf. Ve bunları hep kandırmış siviller. Saf bunlar yani kandırmış derken, kendi amaçları doğrultusunda kullanmışlar. Yani şimdi biz asosyal insanlar mıyız? Biz bilmiyor muyuz bir kent otele gidip bilmem ne yapıp yemek yemeyi veya bilmem nereye gidip bilmem kimle beraber oturmayı?"

02 Temmuz 2011:

Koyma Komutanı Tümgeneral Muharrem Mutlu Arıkan'a ait olduğu iddia edilen ses kaydındaki itiraflar şoke etti.

Genelkurmay İstihbarata Karşı Koyma Komutanı Tümgeneral Muharrem Mutlu Arıkan'a aid olduğu iddia edilen ses kaydı önceki gün internete düşerken, kayıttaki Ergenekon itirafları kamuoyunda şok etkisi yaptı.

"Bunların yayınlanması uygun değildir.' diye yazmışız. O da tutanağa geçirmiş ve dolayısıyla onları koymamış oraya. Daha neler var..." şeklindeki sözler, soruşturma sürecindeki sıkıntıları da gözler önüne serdi. Şüphelilerde bulunan binlerce belge Genelkurmay'a sunulmuş, ancak 'gizli' denilerek çoğunun dava dosyalarına girmesi engellenmişti. En dikkat çekici örneklerden biri Genelkurmay danışmanı olduğu ileri sürülen Nuran Yıldız'ın notlarıydı. TSK, 'Askerî casusluk ve şantaj' çetesinden çıkan 165 bin belgeyi de 'gizli' saymıştı. Ergenekon davasının üçüncü iddianamesinin klasörlerinde ise 214 'çok önemli' belge 'sır' olarak kaldı.

Ergenekon soruşturması sürecinde yapılan operasyonlarda özellikle Genelkurmay'a ait çok sayıda belge ele geçirildi. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı sorduğunda da Genelkurmay kendisine ait belgelerin çoğu için, 'TSK'ya aid olduğu ve içeriği itibarıyla yetkili makamların kanun ve düzenleyici işlemlere göre açıklanmasını niteliği bakımından gizli kalması gereken bilgilerden olduğu' şeklinde cevap verdi. Ancak zamanla bu belgeler arasında Türkiye'yi sarsan bilgiler çıktı. Bunun çok yakın örneği Zaman gazetesinde yayımlanan dönemin Genelkurmay İstihbarat Şube Müdürü Albay Turgut Ak'ın imzası olan belge.

SEÇİM SÜRECİNİ BAŞBUĞ YÖNETTİ

'Gizli' ibareli belgede, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı İlker Başbuğ'un, danışmanı Nuran Yıldız'ı parti liderlerine göndererek seçim sürecini yönettiği öne sürülüyor. CHP, DYP ve Anavatan'a Meclis'e girmemeleri yönünde talimat verildiğini gözler önüne seren belgede, Başbuğ, dönemin Anavatan Partisi lideri Erkan Mumcu'ya özetle şu mesajı iletmiş: "Anayasa Mahkemesi'yle konuştuk, AKP'yi kapatacaklar. Erdoğan, Gül ya da Arınç'tan biri seçilirse TSK müdahale edecek. Yeni oluşum sözü veriyoruz."

Bu belge kendisine sorulan Genelkurmay, 'gizli' cevabı vermişti. Ancak daha sonra emekli Albay Levent Göktaş'a ait olduğu iddia edilen 51 No'lu DVD'de çıkınca Ergenekon dava dosyasına girmişti. Yine aynı şekilde, 'İrtica ile Mücadele Eylem Planı' belgesinin ofisinde bulunduğu avukat Serdar Öztürk'ten de 70 adet gizli belge çıktığı dosyada yer aldı. Bu belgeler içinde 'Kaos Planı' çıkmıştı. Ergenekon ana davası tutuklu sanığı emekli asker Fikret Emek'ten elde edilen iki adet klasör içinde çok gizli belgeler olduğu bildirilen ağzı mühürlü bez torbalar dava dosyasından çıkarılarak adli emanete alınmıştı.

CASUSLUK DAVASINDA 165 BİN BELGE 'SIR' OLDU

Ergenekon terör örgütü soruşturmasını başlatan İstanbul Başsavcı Vekili Zekeriya Öz'ün talimatıyla, 9 Nisan 2008 tarihli tutanakta şu bilgiler yer alıyor:

"Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yürütülmekte olan 2007/1536 soruşturma kapsamında soruşturma savcısının talimatları ile soruşturma kapsamında elde edilen 'ÇOK GİZLİ' belgelerin bulunduğu görevsizlik kararına bağlı iki klasör ile 13 adet CD'nin torba içerisinde ağzı mühürlü olarak Genelkurmay Başkanlığı'na gönderilmesine..."

Yargılaması süren 'Askerî casusluk ve şantaj' iddianamesinde devletin güvenliğini tehlikeye sokacak 165 binden fazla belge çeteden çıktı. Genelkurmay, bu belgelerin yayınlanmamasını istedi. Savcılık, bu belgeleri adli emanete kaldırdı. Öte yandan Ergenekon davasının üçüncü iddianamesinin 185 klasöründe 214 'çok önemli' belge ise 'sır' kapsamında dava dosyasına girmedi.

Ergenekon davası tutuksuz sanığı İşçi Partili Hayati Özcan'ın İzmir'deki ev ve ofisinde ele geçen 4 adet CD'de çıkan belgeler de Genelkurmay'a sorulmuştu. Genelkurmay, belgelerin 'TSK'ya ait olduğunu ve içeriği itibarıyla gizli kalması gerektiğini' bildirmişti. Bu belgeler arasında '2004 yılı Ege Bölgesi ve yurtiçi, yurtdışı bölücü, yıkıcı, irticai, azınlık ve misyonerlik faaliyetleri takibi çizelgesi', 'Okul, dernek, vakıf, dershane isimleri' ve 'Karargah Evleri konulu 5 sayfalık belge' de bulunuyordu.

*

02 Temmuz 2011:

Genelkurmay Başkanlığı kontr-gerilla programının Türkiye'ye getirilmek istendiği haberlerini yalanladı.

Genelkurmay Başkanlığı, bir gazetede yer alan "Türk Komutana Kontrgerilla Dersi" başlıklı haberde yer alan kontrgerilla programının Türkiye'ye getirilmek istendiği yönündeki bilgilerin gerçeği yansıtmadığını bildirdi.

Genelkurmay Başkanlığından yapılan yazılı açıklamada, 30 Haziran 2011 tarihli bir günlük gazetede "Türk Komutana Kontrgerilla Dersi" başlıklı haber yer aldığı hatırlatıldı. Gazetede, Türk Silahlı Kuvvetlerinde görevli bir generalin, kontrgerilla programı HTS'yi (Human Terrain System) Türkiye'ye getirmek için geçen yıl ABD'ye gittiği, ABD Kontrgerilla Merkezi yöneticileri ile Ocak 2010'da bir heyetle beraber görüşmeler yaptığı iddia edildiği belirtilen açıklamada, şöyle denildi:

"ABD ve Türk Kara Kuvvetleri seviyesinde ikili ilişkileri geliştirmek maksadıyla 2009 yılından itibaren toplantılar yapılmaktadır. Bu kapsamda, 2010 yılı Askeri İlişkiler Uygulama Planı gereği icra edilen Türkiye-ABD Kara Kuvvetleri İş Birliği İkinci Toplantısı 20-22 Ocak 2010 tarihlerinde Washington/ABD'de icra edilmiştir.

Türk tarafı bu toplantıya, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Genel Plan ve Prensipler Başkanı Tümgeneral başkanlığında bir heyetle katılmıştır.

İki ülke heyetleri arasında icra edilen toplantıdaki faaliyetler, önceden tespit edilen programa ve belirlenen gündeme uygun olarak; tanıtım, Planlama Programlama Bütçeleme, modernizasyon, lojistik ve terörle mücadele konularını içerecek şekilde icra edilmiştir.

Söz konusu gazetede yer alan haberdeki bilgiler gerçeği yansıtmamaktadır."

*

02 Temmuz 2011:

Balyoz soruşturması kapsamında elde edilen fişleme belgelerinin ardı arkası kesilmiyor

'Balyoz Soruşturması kapsamında elde edilen fişleme belgelerinin ardı arkası kesilmiyor. Bazı subayların nasıl irticacı ilan edildiği ise çok şaşırtıcı: "Eşini denizde hiç görmedim.."

Milli Gazete'de yer alan habere göre, yurdun çeşitli illerinde Hava Komutanlıkları kanalıyla yapılan fişlemelerde dini içerikli sohbetlere katılan öğretmenlerden konuşmalarında Farsça ve Arapça kökenli sözcükler kullanan eğitimcilere kadar onlarca isim fişlenmiş! En yoğun fişleme çalışmaları ise yine İmam-Hatib Liseleri'ne yönelik.

En kanlı darbe planı olduğu ve uygulamaya yavaş yavaş konulduğu iddia edilen Balyoz Darbe Planı Soruşturması'nda savcıların ele geçirdiği çok sayıda dokümanın içinde darbenin Suga Harekat Planı çerçevesinde oluşturulduğu düşünülen çok sayıda fişleme tutanağına ulaşıldı.

Genellikle dindar öğretmen ve eğitimcilere yönelik yapılan fişlemelerde bir Hava Pilot Tuğgeneral'in Hava Kuvvetleri Komutanlığı'na yazdığı yazı, fişlemenin duyumlar üzerine de yapıldığını gözler önüne seriyor.

2005 yılında yazılan yazıda, Malatya İnönü Üniversitesi'nde görev yapan bir öğretim üyesi hakkında irticai faaliyetler içinde olduğuna yönelik kuvvetli duyumlar olduğu söyleniyor. Söz konusu öğretim üyesinin Balıkesir Üniversitesi'ne atandığı da bildirilirken öğretim üyesi hakkında şu uyarı kaydediliyor: "Anılan şahsın gelecekte fakültenin üst kademesinde görev alabileceği düşünüldüğünde, bahse konu zararlı faaliyetlerini arttırarak devam ettirme teşebbüsünde bulunabileceği değerlendirilmektedir."

YANINDA KURAN TAŞIYOR

Fişlemeden Eskişehir'de görev yapan bir tarih öğretmeni de nasibini almış. Eskişehir 1. Taktik Hava Kuvvetleri Komutanlığı'ndan Eskişehir Valiliği'ne yazılan bir şikayet yazısında, söz konusu öğretmen hakkında elde edilen bilgiler not düşülmüş. Öğretmenin derslerde Atatürk İlke ve İnkilâpları'na aykırı tavırlar sergilediği öne sürülürken, öğretmenin yanında Kur'an taşıması da eleştirilmiş.

ŞEHİRDE BAŞÖRTÜLÜ DOLAŞIYOR

Raporda derslere başörtülü şekilde giren öğretmenin olmadığı ifade edilirken, okulda görevli 3 bayan öğretmenin şehirde başörtülü olarak dolaştığı çok önemli bir ayrıntıymış gibi sunuluyor. Okuldaki sınıflarda kız ve erkek öğrencilerin ayrı ayrı oturdukları da belirtilirken, okula gelen velilerin çağdaş kıyafetlerinin olmadığı ve sakallı oldukları söyleniyor. Raporu tutan subay, okuldaki Atatürk köşesinin bir "yasak savma hissi" verdiğini de söylüyor.

Eskişehir'de ele geçirilen darbe belgeleri arasında bir yüzbaşının ailesiyle yaptığı tatilin nasıl gözlemlendiği göze çarpıyor. El yazısıyla oluşturulan fişleme tutanağında söz konusu subayın eşinin hiç denize girerken görülmediği söyleniyor. Subaylara yönelik yapılan fişlemelerin, ziyaret bahanesiyle evlere gidilerek yapıldığı anlaşıldı. Fişlemelerde sadece askerlerin değil orduda çalışan sivil memurların da nasibini aldığı öğrenildi.

10 KASIM TÖRENİ CADDE'DEN GÖRÜLMÜYOR

2005 yılında yapılan fişlemenin muhatabı ise bir İmam-Hatib Lisesi. Sarar Anadolu İmam Hatib Lisesi başlıklı fişlemede, okulda anma ve kutlama yıldönümleri için gerekli törenlerin yapıldığı belirtiliyor. 10 Kasım'daki anma töreninin ise okulun caddeye bakan kısmında yeteri kadar yer olmasına rağmen caddeden rahatlıkla görülmeyecek bir yerde bulunan pansiyon bölgesinde yapıldığı aktarılıyor.'

*

Zakkum çiçeklerinden bir demet, koklamaya tahammülü olanlara..

Evet, son bir hafta içinde açılan zakkum çiçeklerinden derlenmiş bir demet..

Koklamaya tahammül edilmesi bile bir ayrı konu..

Ve, bütün bu anlatılanlar bizim hikayemiz gerçekte.. Bunlar eğri mi doğru mu; ayrı mes'ele, ama bunlar bugüne kadar soruşturulamıyordu bile.. Ve bugün açıkça ortaya çıkarılan nice patlayıcılar, planlar, belgeller  için daha iki sene öncelerde dönemin Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'un 'Boru bunlar. Kağıt parçası bunlar.. Bunlardan delil mi olur..' diye TSK'yı temize çıkarmaya çalışışını, isyanları oynamaya kalkışışını hatırlayalım..

Bugün ise tutuklamalar, yargılamalar gerçekleştirilebiliyor..

Askeriye de, ülke de umalım ki, barsaklarını temizlesin..

Bunların bugün artık konuşuluyor ve düne kadar kutsal gibi gösterilmeye  çalışılan güç odaklarının artık tartışılıyor- sorgulanıyor ve kanunen de yargılanıyor olması, inşaallah daha nice hayırlı gelişmeleri de beraberinde getirecektir..

 

haksöz

Bu yazı toplam 2927 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar