Baro ve Oda"lara da Nisbî Temsil Sistemi

Geçen yıl, yine bugünlerde, yazıma şöyle bir "girizgâh" yapmışım:
Bugün bayram... Kurban Bayramı... Hepimiz biliyoruz ki; bayramlar, "sevinç" günleridir, "kucaklaşma" ve "paylaşma" günleridir... İnsanlar, bayramlarda "düşmanlık"ları bir kenara bırakırlar, "barışır"lar... Çünkü bayramlar; hem "barış" günleridir, hem de "kardeşlik" günleri... Ne var ki; Müslümanlar, "diğer kardeşleri"nin ülkeleri "işgal" edildiğinden, "zulüm ve tecavüz"lere maruz kaldığından, yıllardır ağız tadıyla bayram yapamazlar... Bu yüzdendir ki; birbirlerinin bayramlarını tebrik ederlerken, "gerçek bayramlara kavuşmak dileğiyle" diye dualaşırlar... Niçin "gerçek bayramlara kavuşmak dileğiyle" derler?.. Çünkü, tarihin her döneminde, "İslâm coğrafyası"nın bir parçası "işgal" altında olmuş, o coğrafyada yaşayan Müslümanlar "zulüm ve tecavüz"lerle baskı altına alınmışlardır... Bugün Irak"ta, Afganistan"da ve Çeçenistan"da yaşayan Müslümanların baskı altında inledikleri gibi...
Bütün bunlar dolayısıyladır ki; "duyarlı bir Müslüman"ın sevinç duyması, gülümsemesi ve bayram kutlaması mümkün değildir!..
"Kutlama" ne zaman olacak?..
"Gerçek bayramlara kavuştuğumuz" gün!..
Yani, "baskı"lardan, "dayatma"lardan, "ceberutluk"lardan, "işgal" ve "tecavüz"lerden kurtulup, "özgür" olduğumuz gün!..
Geçen yıla göre, değişen bir durum yok!.
"Müslüman coğrafyası"na yönelik "işgal"ler, "saldırı"lar, "tecavüz"ler aynen devam ediyor.
Ama, sevinerek ifade etmek gerekir ki; Müslümanlar, biraz daha "uyanmaya", biraz daha "şuurlanmaya" ve biraz daha "duyarlı" davranmaya başladılar... En azından, "felâket" günlerinde birbirlerine "yardım" ediyorlar, birbirlerinin yaralarını sarmaya çalışıyorlar.
Şu anda, "Hükümet"iyle, "Kızılay"ıyla, "Sivil Toplum Kuruluşları"yla, "dünyanın 7 kıtası"ndaki "mazlum ve mağdur"lara el uzatılıyor, yiyecek ve giyecek gönderiliyor, oralarda kesilen "kurban"lar, mağdurlara dağıtılıyor.
Uzun lâfın kısası;
Bu "duyarlılık" son derece mutlu ediyor beni... Dilerim bu duyarlılık, bu "yardım seferberliği" hep devam eder!..
İSTANBUL BAROSU"NDA SEÇİM!
Ve yine, dilerim ki;
Bu duyarlılık, sadece "felâket günleri"nde değil; "her zaman" ve "her alanda" gösterilsin...
Mesela "Baro seçimleri"nde, mesela "Mimarlar ve Mühendisler Odası" seçimlerinde...
Önce, kısa bir bilgi vereyim:
Malûmlarınız olduğu üzre;
7 Kasım"da İstanbul Barosu için Haliç Kongre Merkezi"nde bir seçim yapıldı ve seçimi "Önce İlke Grubu" adayı Doç. Dr. Ümit Kocasakal kazandı... Böylece, Kocasakal; "televizyonlardaki cazgırlıkları"nın da karşılığını almış oldu!..
Kocasakal, 19 bin 816 avukatın oy kullandığı seçimde en yakın rakibi mevcut başkan Muammer Aydın"a 1560 oy fark atarak 6 bin 80 oy ile başkan seçildi. Seçimde Muammer Aydın 4 bin 520, Hukukun Üstünlüğü Platformu adayı avukat Satılmış Şahin 4 bin 55, Çağdaş Avukatlar Grubu adayı avukat Kemal Aytaç 3 bin 247, Katılımcı Avukatlar Grubu adayı avukat Mustafa Kemal Güngör 1236 ve Özgürlükçü Hukuk Platformu adayı avukat Fevzi Çelik 678 oy aldı.
Rakamları özellikle verdim ki; alınan oylar arasındaki "fark" görülebilsin!..
Gördüğünüz gibi;
"Başkan" seçilen aday ile diğer adaylar arasındaki fark 1500-2000 civarında!..
Ama, "6 bin" oy alan grup, "bütün yönetimi belirleme" yetkisi kazanırken, onun gerisinde kalan "toplam 13 bin oy" alan gruplar, "hiç temsil edilmiyor"lar!..
NİSBİ TEMSİL UYGULANSA!
Bu durum;
Özellikle CHP"ye "kapak" olsun!..
Öyle ya;
CHP"nin "yeni anayasa" şartlarından biri de "seçim barajının düşürülmesi" idi.
"Yüzde 10 barajı" düşürülsün ki; "daha küçük partiler" de Meclis"te "temsil" edilebilsin!..
İyi ama;
Bu "teklif"in, ilk önce "CHP"nin arka bahçesi" olan "Baro"larda veya "Oda"larda uygulanması gerekmez mi?..
Kaldı ki, bunun için "anayasa"yı değiştirmeye de hiç gerek yok... Sadece "kanun" değişse yeter!..
"Kanun değişir" de, "Baro" ve "Oda"larda, tıpkı Meclis"te olduğu gibi "Nisbi Temsil Sistemi" uygulanırsa, o zaman "3-4 bin oy" alan "grup"lar, boşa kürek sallamamış, yani, hiç olmazsa, "1 veya 2 üye"lerini yönetime sokmuş olurlar!..
Bana kalırsa;
CHP, eğer "seçim barajının düşürülmesi" teklifinde, yani "temsilde adalet" görüşünde "samimi" ise, bunu; kendi zihniyetindeki "Baro ve Oda seçimleri"nde göstermeli, bir "kanun teklifi"yle, buralardaki "tek ses hakimiyeti"ne son vermelidir.
Öyle sanıyorum ki;
CHP böyle bir "teklif"te bulunursa, Hükümet de bunu destekleyecektir.
Böyle bir "kanun" çıkarılırsa;
Bu kuruluşlarda "seçime giren gruplar" da, aynen Meclis"te olduğu gibi "güçleri oranında temsil" edilirler!..
Meselâ Barolar Birliği veya illerdeki "baro" seçimlerine "birkaç grup" katılıyor!..
Ama, ne oluyor?..
Biraz önce ifade ettiğim gibi; "en fazla oyu" alan grup, baroyu "tek başına" yönetiyor!..
Aynen "diktatörlük" gibi!..
Oysa, Meclis"teki gibi olsa, yani "her grubun temsilcisi" olsa, Baro da, TMMOB de, "demokratik bir yapı"ya kavuşur!..
Madem her yerde "demokrasi" isteniyor, buna en önce TMMOB ve Baro"lar gibi kuruluşlar riayet etmeli, "demokrasi"yi ilk önce kendileri uygulamalıdır!..
O zaman "keyfilik"ler de, "dayatma"lar da, "yasakçılık"lar da, "despotluğa varan diktatörlükler" de sona erer!..
BAŞÖRTÜLÜLERE RET!
"Despotluk" ve "Diktatörlük" kavramlarını özellikle zikrettim ki; "Baro"ları ve "Oda"ları "ele geçiren" grupların yaptığı budur!..
Meselâ, "başörtülü" bir avukat, mahkemelerdeki "duruşma"lara katılmak istiyor... Öyle ya; 4 yıl boyunca Hukuk Fakültesi"nde okumuş, "mezun" olmuş; bir "avukat" olarak, "çalışma hayatı"na atılacak...
Ama, "mahkeme"lere gidebilmesi için, "Baro"nun kayıtlı üyesi" olması şart!..
Aksi halde gidemiyor!..
Gidiyor "Baro"ya, "başörtülü bir fotoğraf" veriyor ve "Baro"ya kaydolmak" istiyor!..
Muammer Aydın ve Ümit Keçisakal başkanlığındaki Baro yönetimi, "yassah" diyor; "Başörtülü bir hanımı üye yapamayız!"
"Hukuk" mudur, bu,
"Adalet" mi?..
Bu, "ayrımcılık" ve "bölücülük" değil de, nedir?.. Sen kalk, 4 yıl boyunca Hukuk Fakültesi"nde dirsek çürüt, ama "Baro"nun keyfi kararı" ile istikbalin katledilsin!..
Bunun adı "zulüm"dür!..
TMMOB DE BÖLÜCÜ!
Ve bu zulüm, sadece "Baro"larla da sınırlı değil... Aynı despotluk, "Oda"larda da devam ediyor... Evet, oralarda da "sol zihniyet" hakim, onlar da "alikıran başkesen" uygulamalarını devam ettiriyor.
Dünkü Akit"te okudunuz...
Bir "baba" anlatıyor:
"Kızım üniversiteyi yeni bitirdi... Makine Mühendisi oldu... Geçen hafta bir fabrikada iş buldum. Fabrikanın yetkilileri bana; Oda"ya kayıt yaptırmam gerektiğini söylediler. Ben de kızımla birlikte Makine Mühendisleri Odası"na gittim. Bize, başörtülü resimle kayıt yaptıramayacağımızı söylediler...
Bu yasakçılık karşısında şoka uğradım... Başörtülü resim olmaz deyince kanım dondu... Başı açık resim olmazsa olmaz dediler. Yapılan tam bir ayrımcılıktır. İnsanlar inançsız olabilirler ama bunların yaptığı bence din düşmanlığıdır. Başörtülü olmak suç mu? Nerde yaşıyoruz kardeşim? Yasal yollardan hakkımızı arayacağım."
Şu hâle bakın;
Başörtülü kız, üniversiteyi bitiriyor, bir "fabrika"da iş buluyor ama çalışamıyor!..
Niye?.. Çünkü, "Mimar ve Mühendis Odası"na kaydolması" gerekiyor!..
Ama onlar da "üye" yapmıyor!..
Zira, "başörtülü"dür!..
Söyleyin Allah aşkına;
Bir "zulüm" değil midir bu?..
Bir "ayrımcılık" ve "bölücülük" değil midir?..
SAVCILAR DÂVÂ AÇMALI
Ben, bir "savcı" olsam, derhal "soruşturma" açar ve "işledikleri suç"tan dolayı TMMOB hakkında "dâvâ" açardım!..
Çünkü, yaptıkları bir "suç"tur!..
Hem de, "Anayasa"yı ihlâl" suçu!..
Ne diyor Anayasa"nın 10. Maddesi;
"Herkes; dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
Peki, TMMOB ne yapıyor?..
Resmen ve alenen "Anayasa"yı ihlâl" suçu işliyorlar!.. Hem "kadın-erkek ayrımcılığı" yapıyorlar, hem de "kadınlararası ayrımcılık" yapıyorlar!..
Ayrımcılık ise, bir "suç"tur!..
Bu suçun hesabı sorulmalıdır!..
Dilerim, "yürekli bir savcı" ortaya çıkar da; "Baro"lar ve "Oda"lardaki bu ayrımcılığa "dâvâ" açıp, zulme son verir!..
Yoksa, bu "despotça" ve "diktatörce" uygulamalar devam eder!..
HÜKÜMETE ÇAĞRI!
Sırası gelmişken, "AK Parti İktidarı"na da bir çağrıda bulunmak istiyorum.
Malûmlarınız olduğu üzre;
Hükümet, Rize"deki İkizdere Vadisi"nde, Hidroelektrik Santralleri inşa etmek istiyor...
Ne var ki; Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu bu santrallere şiddetle karşı çıkıyor ve o bölgenin "SİT alanı" olduğunu iddia ediyor.
Bunun üzerine;
Hükümet, Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu"nun Rize"nin İkizdere Vadisi"ni doğal sit alanı ilan etmesine yasa tasarısıyla rest çekti.
TBMM"ye sunulan "Tabiat ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı"yla mevcut doğal sit ilan edilmiş alanların statüsü sona erdirilecek.
Doğal sit ilan etme yetkisi Çevre ve Orman Bakanlığı"na devredilecek.
Böylece Başbakan Tayyip Erdoğan"ın "önümüzü kesiyorlar" dediği İkizdere Vadisi"nin doğal sit alanı kararının iptal edilmesi ve 22 HES barajının yapılması yolu açılacak.
Hani, diyorum ki;
"Kurul"un ve "çevreci"lerin verdiği "ideolojik karar"lara karşı "rest" çeken ve "yetki"lerini ellerinden almaya niyetlenen Hükümet, benzeri bir "tasarı"yla, "Oda"ların ve "Baro"ların yetkilerini de tırpanlayamaz mı?..
Hayır, "antidemokratik" bir uygulama yapsınlar demiyorum... Dediğim şu: Bir kanun tasarısı hazırlasınlar, Baro ve Oda"lardaki seçimlerde "nisbî temsil" sistemi uygulansın!.. Her grup, kendi gücü oranında temsil edilsin!..
Yoksa, bu "zulüm"ler bitmez!..


İttifak projesi 3 günde yattı!
Demedim mi ben size; "CHP"nin ipiyle kuyuya inilmez" diye... Daha 3 gün önce, her iki partide de tam bir "bayram havası" esiyordu... CHP ve BDP kurmayları bir araya gelecek, "seçim ittifakı"nı görüşecek ve böylece, kuracakları "Sol Cephe" ile "AK Parti"ye alternatif" olacaklardı.
Bu durum, elbette CHP ve BDP"nin tek başına verecekleri bir karar değildi... Bu, bir "proje" idi ve arkasında da "Türk Ergenekonu" ile "Kürt Ergenekonu" vardı... Hedef, "AK Parti İktidarı"na son vermek"ti!..
Ne var ki; "Ergenekon mühendisleri"nin hazırladığı bu proje; "Kürt"lerin ve "sahil kesimindeki Türkler"in tepkisiyle karşılaştı... Her iki taraftan da, "Biz yokuz" sesleri yükselmeye başlayınca; Paris"ten dönen Kemal Kılıçdaroğlu, dün "son nokta"yı koydu: "Herhangi bir ittifak arayışımız yok... Hedefimiz, tek başımıza iktidar olmak!.. Biz, solda ittifak değil, halkla ittifak kurmak istiyoruz."
Kılıçdaroğlu"nun bu sözleri, "solda ittifak" işinin şimdilik "yattığını" gösteriyor... Ama yine de, CHP"nin sağı-solu belli olmaz... Bir bakmışsınız, rüzgâr tersine dönüvermiş!..
Onun için derim ki; BDP"liler, CHP"ye pek güvenmesinler...
Ya da, "yarı yolda satılmaya" hazır olsunlar!..

 

yeni akit

Bu yazı toplam 1300 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar