Bana saldırmakla “Vildan Cinayeti”ni örtbas edemezsiniz!

Bugün “seçim yazısı” yazmak, daha doğrusu “bir parti lehinde kanaat belirtmek” yasak... Ama, bugünkü seçimde, “Türkiye’nin geleceği”nin oylanacağını söylemek, herhalde bir “yasak kapsamı”na girmez!..

Evet; “Haçlı-Siyonist İttifakı”na mensup ABD ve Avrupa gazeteleri, bu seçime kadar, hiçbir seçime bu derece müdahil olmadı,“Cumhurbaşkanı”na karşı bu derece “saldırgan” bir üslup kullanmadı...

Bu seçim öncesinde ve hatta dün, “seçime birkaç saat kala” öyle bir“azdılar”, öyle bir “kudurdular” ki; onların “ağızlarından salya akıtarak saldırmalarına” bakınca, bir defa daha dedim ki;

“Bu seçim çok önemli!”

Baksanıza;

Bir yandan CNN’inden New York Times’ına, BBC’sinden The Guardian’ına kadar, “Haçlı-Siyonist İttifakı’na mensup bütün yayın organları”, bir yandan “Paralel İhanet Çetesi”nin başını çektiği “yerli işbirlikçileri” öyle bir kampanya yürüttüler, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a öyle“hakaret”ler ettiler ki, hedeflerinin “Erdoğan’ın şahsında Türkiye”olduğunu anlamamak için; ya “Gezi Zekâlı’ ya da “ahmak” veya “aptal”olmak gerekir!..

Madem hedef “Türkiye”dir, madem “Türkiye’nin istiklâli ve istikbali” söz konusudur, o halde bugünkü seçimde şuna karar vereceğiz;

“Ya İzmihlâl

Ya İstiklal!”

Ya “Türkiye’nin çökertilmesi” çabalarına alet olacağız, ya da “Bağımsız, Bağlantısız, Güdümsüz, Güçlü Türkiye”yi inşa edeceğiz!..

KORKMA, GİT SANDIĞA!

Dolayısıyla, bugün hiç kimse;

“Armudun sapı, üzümün çöpü” deyip de “ayrıntılar”a takılmasın!..

Çünkü, söz konusu olan;

“Türkiye’nin geleceğidir!”

O halde;

“Herkes sandık başına!”

Kim, hangi partiye oy verecekse versin ama, mutlaka sandık başına gitsin ve kullansın oyunu!..

“Seçime katılma oranı” ne kadar “yüksek” çıkarsa, “seçime şaibe karıştırma çabaları” da o kadar azalacaktır!..

Git sandığa ve oyunu;

“Güçlü ve Büyük Türkiye” için kullan!..

“Tehdit”lerden ve “şantaj”lardan korkma!..

Oyunu özgürce kullan!..

Çünkü bugün;

“Korkuları korkutma günü”dür!..

Korkma!.. Çünkü, birileri “senin korkundan besleniyor” ve senin korkunla güçlenip, daha fazla “korku” salıyor!..

Korkma ve git sandığa!..

Bil ki, “iradeni gaspetmek” isteyenler, seçim sonrası “ceza”larını bulacaktır!..

Dedim ya; bugün “seçim yazısı” yazmak, özellikle de “bir parti lehinde kanaat belirtmek” yasak!.. Hem zaten, “kanaatimi çok iyi bildiğiniz için”, ayrıca kanaat belirtmeme gerek yok!..

Ben, “Bağımsız, Bağlantısız, Güdümsüz Büyük ve Güçlü Türkiye”den yanayım!..

“VİLDAN” YAZISININ YANKILARI

Madem “seçim yazısı” yazmak yasak, o halde ben de “aleyhimdeki kampanya”ya cevap vereyim...

Malûmlarınız olduğu üzre; 5 Haziran Cuma günü, yani önceki gün; “Bir Kutlular hikâyesi... Vildan’dan Vicdan’a başlıklı bir yazı yazmış ve bu yazıda; 11 Eylül 1995 tarihinde, “aşırı dozda eroin zerkedilerek öldürülen” 17 yaşındaki Vildan Kutlular’dan söz etmiştim..

“Eroinin son kurbanı Vildan”ın öldürülmesinin bir “operasyon” olduğunu; böylece “Nur Camiası’nın ele geçirilmesinin ve Yeni Asya gazetesinin sahibi Mehmet Kutlular’ın susturulmasının” amaçlandığını dile getirmeye çalışmıştım...

Öyle ya;

1982’de Fetullah Gülen “Nur Camiası’ndan bağımsız hareket etmeye”başlamış, 1990’larda “Nesil Grubu parçalanmış” ve 1995’e gelindiğinde de Mehmet Kutlular’ın kızı Vildan, “aşırı dozda eroin zerkedilerek”öldürülmüştü!..

Bütün bunlar “tesadüf”(!) olamazdı!..

Bütün bu “operasyon”ların hedefi “Mehmet Kutlular’a diz çöktürmek ve Nur Cemaati’ni ele geçirmek”ti!..

En azından ben böyle düşünüyordum ve düşüncemi de yazmıştım!..

Bu yazım, bir “bomba etkisi” yaptı... Kimi “müfteri” ilân etti, kimi“yalancı”lıkla itham etti, kimi de “Ellerine sağlık” dedi...

“Telefon” eden ya da “mail” gönderen “camia mensupları”ndan büyük çoğunluğu dedi ki;

l “Mehmet Kutlular Abi’den; yıllarca, Fetullah Gülen hakkında Risale-i Nur hizmetine uymadığına dair çok ciddi ve pek çok konuşma dinledim... O konuşmaların, benim Gülencilere bakışımdaki tesirini inkar edemem. Hele, Gülen sadeleştirilmiş Risale-i Nur’ları neşre başladığında, Yeni Asya gazetesinin müthiş karşı duruşunu ve şiddetli muhalefetini hatırlayınız. Gülencilerin şimdiki en mühim destekçisi Yeni Asya gazetesidir. Tablo hazindir... Bizler için Yeni Asya gazetesi bitmiştir... Fakat Risale-i Nur ve Üstad Bediüzzaman bizim için bitmez.”

l “Paralelcileri yıllardır tanırım... MOSSAD, ellerine su dökemez... Oysa Yeni Asya gönüllüleri, yani tabanı, Paraleli yeterince tanımaz... Sohbete gelen ve gazeteyi satın alan bir kişiyi cemaatten sayarlar!.. Son yıllarda, Yeni Asya içinde ciddi bir ayrışma yaşanıyor. Birçok mahalde fiili kopuşlar oldu. Taban sorguluyor. Üç yıl öncesine kadar Gülen cemaatine en sert duruşu gösteren Yeni Asya gazetesi, şimdi onlarla kol kola!.. Gülen cemaatini ‘Risale-i Nur Hizmeti dışındadır’ diye tanımlayan gazete gitti, yazarları ile Paralel Yapı safına geçen bir gazete ortaya çıktı.”

l “Yazdıklarında; eksik var, fazla yok!.. Nur Camiası’nın ele geçirilesi meselesine gelince... Evet; Camia’ya bir kumpas kurulduğu ve operasyon yapıldığı doğrudur... Ama, Camia’yı ele geçiremediler!.. Bu da, Bediüzzaman Hazretleri’nin talebeleri Kırkıncı Hoca, Fırıncı ağabey, Abdullah Yeğin ve Çantacı Necmi ağabeyimizin açıklamaları ile ortaya çıkmıştır.

Evet, Nur Camiası’nı ele geçiremediler ama Yeni Asya gazetesini ele geçirdikleri bir gerçek!.. Yeni Asya; tamamen Paralel’in güdümüne girmiş ve onlar tarafından yönlendirilmektedir!..”

YENİ ASYA VE ZAMAN

“Camia mensupları”ndan bu bilgileri Cuma günü aldım ve rahatladım...

Ancak, dün Zaman ve Yeni Asya gazetelerinin, “birinci sayfalarının manşetinden” verdikleri haberleri görünce, “Allah, Allah” dedim; “Ben, kimin kuyruğuna bastım, ses nereden geldi?”

Ben; “Sen ne dersin Kâzım?” diye sordum, cevap Ekrem’den geldi!..

Ben, Yeni Asya’dan bahsettim, cevap Zaman’dan geldi!..

Allah Allah; aralarında “organik bir bağ ve bağlantı” mı var acaba?..

Efendim, olay şu:

Yeni Asya gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Kazım Güleçyüz; gazetenin dünkü 1. sayfasında hem de “manşet”ten bana cevap verip, demiş ki;

“Müfterileri Allah’a havale ediyoruz!”

İyi de;

Bu yazının “iftira” neresinde?..

Ne yani;

“Vildan, eroinle öldürülmedi mi?”

Bunun “Cemaat ve Kutlular’a bir operasyon” olduğunu söylemiş olmam, niye “iftira” oluyor?..

Haa, dersin ki;

“Evet Camia’ya böyle bir operasyon yapıldı ama biz Paralel’in güdümüne girmedik!”

O zaman, “Bravo” derim!..

Ama, Kazım Güleçyüz, bana “Müfteri” deyip; dikkatleri başka noktalara çekmek istiyor.

Bak Kâzım, bırak laga-lugayı da;

Bana “Vildan’ın katili”ni anlat!..

“Uyuşturucu”ya nasıl bulaştırıldığını anlat!..

BU PARALELLİK NİYE?

Mesele, sadece “Vildan meselesi” değil ki!..

Daha nice “faili meçhul cinayet” ve nice “adrese teslim operasyon” var ki; her ne hikmetse; “Bütün oklar Paralel Yapı’yı işaret ediyor!”

“Sevgi Engin olayı”nı düşün!..

“MÜSİAD”a operasyon”u düşün!

“Deniz Feneri’ne kumpas”ı düşün!..

“Vasat dergisi” ve “Tahşiye Yayınevi”ne düzenlenen operasyonları düşün!..

Bana inanmıyorsan;

Gülen Cemaati’nin eski imamlarından Kemalettin Özdemir’in önceki geceTV Net’te anlattıklarını bir dinle!..

Hele söyle bana;

Bütün bu olaylarda, akıllara “ilk şüpheli” olarak niye hep “Paralel”geliyor?!?..

Bunların hepsi mi tesadüf?!?..

Hem, sorarlar adama;

“Hasan Karakaya’nın yazısıyla ilgili olarak yaptığın açıklama, Zaman gazetesinin manşetinde ne arıyor?..”

O açıklamayı Yeni Asya’da yayınlamış olmanı anlayabilirim ama, aynı açıklamanın “Zaman’ın manşeti”nden verilmesi ne anlama geliyor?..

Merak ettim Kâzım;

“Aranızda bir Paralellik mi var?”

TOPA, ZAMAN NİYE GİRDİ?

Bir çift söz de, Zaman’a!..

Zaman; “Kazım Güleçyüz’ün açıklaması”na dünkü “yan manşet”inden yer verirken, şu ifadeyi kullanmış:

“Hasan Karakaya, (...) Mehmet Kutlular’ı hedef aldı... Kızı Vildan Kutlular’ın 1995’te hayatını kaybetmesini Paralel safsatasına bağladı!”

İşte bu haberdeki “Paralel Safsata” cümlesi çok dikkatimi çekti!..

Be adamlar;

Ben “Paralel” demişim, “dikdörtgen” demişim, “yamuk” demişim, size ne?..

Hem “Paralel’le bir bağımız yok” diyorsunuz, hem de, nerede bir “Paralel aleyhtarı” cümle geçerse, hemen “savunma”ya geçiyor ve “Paralel’i sahiplenmeye” başlıyorsunuz!..

Demek oluyor ki;

“Paralel’le organik bir bağınız var!”

Öyle olmasa, “Paralelci”lere bu kadar sahip çıkmaz, bu kadar savunmaz, bu kadar kucaklamazdınız!..

Hani, beni arayan ya da mesaj gönderen “Nur Camiası” mensupları;“Camia’nın değil ama, Yeni Asya gazetesinin Paralelciler tarafından ele geçirildiğini” söylüyorlardı ya, demek ki, “doğru”ymuş...

Öyle değilse;

“Yeni Asya ve Kutlular’a niye sahip çıkıyorsunuz arkadaş?.. 

Onların cevap verecek gazeteleri varken, bir de Zaman niye devreye giriyor?..”

Hani siz, “Dini Cemaat” değildiniz?..

Hani siz; “Cemaat” de değildiniz?.. Kendinize; önce “Camia” diyen, sonra bunu da “Hizmet Hareketi” diye değiştiren siz değil miydiniz?..

BU ÖRTBAS ÇABASI NİYE?

Sorarım size Zaman’cılar; 1982’den bu yana “Nur Camiası’ndan bağımsız hareket etmeye” başladığınız, sona da adınızı “Cemaat!.. Camia!.. Hizmet Hareketi” olarak değiştirdiğiniz halde, bugün kalkıp; “Yeni Asya’ya arka çıkmanız”ın esbab-ı mucibesi nedir?..

Neyi “örtmeye” çalışıyorsunuz?..

“Sırlarla dolu bir cinayet”in sorgulanması, sizi niye rahatsız ediyor?..

Ben, kimin “nasır”ına bastım ki; “iki yerden birden ses” geldi?!?..

Niye “Paralel’in Allah belâsını versin” demiyor da, “safsata” deyip geçiştiriyorsunuz?..

“Safsata” ise safsata!..

Ben, “20 yıllık bir sırrı” sorgulayıp, “Paralel kuşkusu”nu gündeme getiriyorsam, sizin de bu “kuvvetli şüphe”nin üzerine gitmeniz gerekmez mi?..

Bu “hakaret”lerle, “müfteri” ilân etmelerle neyi “örtbas” etmeye çalışıyorsunuz?..

Ne o;

“Çiğ yediniz de karnınız mı ağrıyor?.. Yaranız mı var ki, gocunuyorsunuz?”

Size ne “Paralel”den?..

Siz “Paralelci” misiniz ki; ben Paralel’i gündeme getirince, ses sizden çıkıyor?..

Bakın; 

Bu “esrarengiz cinayet”in üzerinden değil “20 yıl” 200 yıl da geçse, sorgulanmaya devam edecektir!..

En azından, 

Ömrüm yettikçe, ben sorgulayacağım!..

Hadi;

“Mehmet Kutlular Abi’yi susturduğunuz gibi, beni de susturun!”

Görelim bakalım;

El mi yaman, bey mi?..

****************************************************************************

“Benim 1 oyumla ne değişir ki?” deme... “Deniz Yıldızı”nı düşün!..

Her seçim öncesinde yazarım... Okumamış olanlar için, yine yazayım:

Genç adam, göz alabildiğince uzanan sahillere vurmuş “deniz yıldızları”nı tekrar okyanusa atmak için birinden diğerine yarışıp duruyordu.

Onun bu telaşını gören yaşlı bir adam; yavaşça yanına sokularak ne yaptığını sorunca, genç adam der ki;

“Dün gece fırtına vardı. Dalgalar, deniz yıldızlarını karaya savurmuş. Onları ölmeden önce tekrar denize atıyorum.”

Yaşlı adam gülümseyerek şunları söyler: 

“Ama evlât, sahil kilometrelerce uzun, deniz yıldızları ise sayısız denecek kadar fazla, sonunda ne fark edecek ki?”

Genç adam, ayaklarının dibinden alıp, okyanusun derin sularına bıraktığı bir deniz yıldızını işaret ederek der ki;

“Bunun için çok şey fark edecek!”

Evet, vereceğin “bir tek oy” da çok şey fark ettirecek!

Çok şey değiştirecek!..

O halde; oyunu kullanmayı ihmal etme!.

Kime vereceksen ver,

Ama mutlaka oy ver!..

Unutma ki;

Sen “Cumhur”sun...

Bugün “mühür” sende...

O mühürde; ister “Tercih” yazsın, isterse “Evet”.

Git sandığa ve “Tercih”ini kullan, “Evet” mührünübas!..

“Tercih”ini kullan, “Evet”ini bas ki;

“Türkiye’nin geleceği”nde senin de katkın olsun...

Dedik ya;

Bugün “tarihî” bir gün...

O halde, “tarihe tanıklık” etmeyi bırak, “tarihi sen yaz!”

Düne kadar; “gâvur” gazeteleri, “manşet”lerden saldırdı Türkiye’ye!..

Yarınki manşeti sen at!..

yeniakit

Bu yazı toplam 689 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar